02 Aralık 2021 23:39

‘Bizi iki seçeneğe mahkum edip, gardiyanını seç diyorlar’

Daha önce AKP'de görev alan genç işçi Erhan, kopuş sürecine etkili olan konuları anlattı.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Gözde MEYDAN
Kocaeli

Erhan 30’lu yaşlarının başında genç bir işçi. Yaşadığı mahallede temsilcilik açıldığı dönem AKP’ye üye oluyor. Bir süre sonra mahalle temsilciliği yapıyor; bu süreçte çalıştığı işten ayrılıp ticaretle uğraşmaya başlıyor. Stres, kaygı, hayal kırıklığı, çok genç yaşta kalp krizi geçirmesine neden oluyor. Fikri olarak kopuşla birlikte partiden ayrılıyor, görevlerini bırakıyor. Şimdi ise bir firmada bakım operatörü olarak çalışıyor. AKP’ye üye olduğu süreçte en büyük etkenin arkadaş çevresi olduğunu belirten Erhan, şimdi ise sistemi eleştiriyor: “Bizi iki seçeneğe mahkum edip, gardiyanını seç diyorlar.”

SÖYLEMDE MİLLİ, GERÇEKTE BAMBAŞKA

Geçmişte ‘milli vurgular’ın senin için önemli olduğunu söylüyorsun. Peki bugün ne değişti?

Bugün her üç sokakta bir karşınıza çıkan markete gittiğinizde raftan herhangi bir malı alıp arkasına bakın yurt dışı menşeli. Yani bizim ülkemizde bir tarım politikası yok ve aldığımız her şeyi yurt dışından alıyoruz. Haritada bul dediğin zaman bulamayacağın ülkelerin ürünlerini görüyoruz. Bu belki daha önce de böyleydi ama şimdi daha çok. Bu beni kaygılandırıyor. Bütün söylemler yerlilik, millilik üzerine ama gerçekte bakıyorsunuz ki tablo bambaşka. İnsanlar sorgulamaya başlayınca görüyor. Milli diyorsun en büyük düşman siyonizm diyorsun ama İsrail’le yaptığın hiçbir anlaşmanı bozmuyorsun. Buraları fark ettikçe değişti fikirlerim. Milliyetçiyim diyor ama dış politikada da bir tutarsızlık var. Dün düşman olan bugün dostun oluyor.

Çevrende, arkadaşların arasında senin gibi düşünenler var mı peki? Kopuşlar var mı yani?

Var tabii ama bu sandığa ne kadar yansır? Ne kadarı yönetimden kaynaklı ya da parti içindeki çekişmeden dolayı yaşanıyor bilemiyorum. Takım tutar gibi parti tutma alışkanlığı var.

‘SANKİ SADECE A VE B SEÇENEĞİ VAR’

Millet İttifakı ortakları iktidara erken seçim çağrısı yaparken yurttaşlara da değişimin bu sayede gerçekleşeceğini söylüyor. Takip ediyor musun ne düşünüyorsun?

Yoğun çalışıyorum, eskisi gibi politikayı takip edemiyorum ama şöyle bir şey seziyorum. Sanki sadece A ya da B seçeneği var. Başka bir seçeneğimiz yok. Bir kitapta okumuştum, ‘Hapishanedeki mahkumlara gardiyanlarını seçmeleri için seçme hakkı verseydiniz bu onları özgür kılar mıydı’ diye. Ne değişecek? Şu an sistem de o, çeşitlilik yok. Biz sizin başınıza gardiyan getireceğiz diyorlar.

Nasıl olmalı peki?

Mesela gündemde en çok EYT konuşuluyor. Bir taraf diyor ki EYT yasası çıkmayacak; diğer taraf diyor ki ben çözeceğim. Kimse halka bir açıklama yapmıyor, yapmam diyen neden yapmayacağını açıklamıyor. Yapacağım diyen de bunu nasıl yapacağını ya da iktidarın buna neden karşı çıktığını açıklamıyor. Bize oy verin diyor sadece. Bizde kişiler çok ön plana çıkıyor. Popülizm var, İmamoğlu, Erdoğan, Yavaş. Bugün sen ben bile o makama geldiğimizde değişebiliriz.

Sistem mi değişmeli diyorsun?

Evet yani ben oy verirken sisteme oy vermek isterim. Beni AKP’ye davet ettiklerinde tüzük ve programlarını okumuştum. Bir partinin stratejisini iç ve dışarıdaki siyasetini belirleyen şeyler bunlardır. Sonra söylemleri eylemleri gelir. Bugün sistem, beni sorgulamasın oy versin yeter diyor. Sistem kendini koruma altına alıyor. Bizim işimizi görsünler diye seçiyoruz ama onlar bizden o kadar uzak ki. Bu sadece AKP’ye özgü değil ki, diğer partiler için de böyle en azından benim gördüğüm kadarıyla böyle.

‘BİZ DAHA İYİSİNİ HAK ETMİYOR MUYUZ’

Peki bu bahsettiğin iki seçenek dışında bir seçenek olsa oy verir misin?

Ben bugün kimsenin kara kaşına kara gözüne oy vermiyorum. Bakarım eğer gerçekten bizler için bir şey yapacaksa ortaya koydukları mantıklıysa doğruysa oy veririm. Neden vermeyeyim? Mesela hesap vereceği bir mekanizma olsa, siyasetçiler yanlış yaptığında yerinden olabileceğini bilse daha iyi olmaz mıydı?

Ekonomik gelişmeler seni nasıl etkiliyor?

Çalıştığım iş kolunda ücretler bir tık daha yüksek. Ama bizim de yılın başında aldığımız maaşla sonunda aldığımız maaş arasında uçurum var. Vergi kesintisi çok fazla. Biz de zorlanıyoruz, iki elma değil bir elma yiyorsun. Dün kenara para koyayım diye düşünürken bugün mümkün değil. Bir taraftan dışa bağımlılık beni korkutuyor. Üçüncü köprüyü yapmışlar geçiş garantili, hastane yapmışlar hasta garantili. Bu anlayış sürerse tabii ki kaygılıyım.

Peki ne yapmalı o zaman? Nasıl değişecek bu tablo?

İnsanların itiraz etmesi, sorgulaması, oy verip kenarda seyirci kalmaması lazım. Oy verdiği partiye gidip sormalı benim için ne yaptın diye. Oy verip kenara çekilmek değil; oy veriyorsak sorgulayabilmeliyiz de. Bize bu vaatleri vermiştin ama yapmadın diyebilmeliyiz. Burada en büyük sıkıntı şu; bir işçi günde 12 saat, kimi zaman daha fazla çalışıyor. Zamanı yok, ek iş yapmak zorunda kalıyor. Kıt kanaat geçiniyor zaten. Bir yerde oturup çay içtiğinde ödeyeceği çay parasını bile düşünüyor. Biz daha iyisini hak etmiyor muyuz?

BİZ NİYE SİMİTLE DOYURALIM KARNIMIZI?

Asgari ücret görüşmeleri başladı ne düşünüyorsun?

Asgari ücreti halktan uzak bir yöneticiye sorarsan o belirlerse tabii ki bizleri tatmin etmeyecektir. AKP’li bir milletvekili “Peynirin fiyatı belli zeytinin fiyatı belli nasıl geçinemiyorlar” demişti, çok kızmıştım bu açıklamaya. Mesela simit çay hesabı yapıyorlar asgari ücretli için. Tabii karın doyurma hesabıyla bakarsan doğru, asgari ücret karnı doyurur ama biz niye simitle doyuralım karnımızı? Bizim et yeme hakkımız ya da yılda bir kez tatile gitme hakkımız yok mu? Neden sadece karnın doyacağı kadarını hesaplıyorlar?

ÖNCEKİ HABER

Meteoroloji İstanbul için uyardı: Lodos geri dönüyor

SONRAKİ HABER

Kırıkkale'de 11 öğrenci, gıda zehirlenmesi şüphesiyle hastaneye kaldırıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...