26 Aralık 2012 15:15

İşi kitabına uydurmak

Bizler bir grup sağlık öğrencisi olarak, 6 Haziran 2012 tarihinde bir şafak operasyonuyla; kimimiz yurttan, kimimiz ailelerimizin yanından apar topar, çoğumuz silahlar tepemizde, gözaltına alındık. Ne gözaltında, ne savcılık sorgusunda hatta ne de mahkemede neyle suçlandığımızı öğrenemedik. 5 ay tutuklu kaldığımız bir süreden sonra, y

İşi kitabına uydurmak
Paylaş
Birhat ŞİMŞEK-Mustafa AKIN-Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi

HAK OLAN SAĞLIK OLDU SİZE NİMET!
    Günümüzde kapitalist sistemin halklara dayattığı sömürü düzeni gittikçe genişleyerek devam ediyor. Bunun en önemli alanlarından biri de; vazgeçilmez bir ihtiyaç olan sağlık alanıdır. Sağlığın piyasalaşması, alınıp satılan bir meta haline getirilmesi, ülkemizde de mevcut hükümetin politikalarıyla kendini net bir biçimde hissettirmektedir. Halka hizmet adı altında yapılan düzenlemelerin kime yaradığı, yerden mantar gibi biten özel hastaneler, gittikçe artan katkı payı benzeri uygulamalar ile açığa çıkmaktadır. Ayrıca özelde Kürt halkının genelde ise Türkiye’nin tüm yoksul kesimlerinin sağlık alanında sermayeye bağımlı kılınması için  çabalar tüm hızıyla devam etmektedir. Sağlık bir hak değilmiş de nimetmiş gibi sunulmaya çalışılmaktadır ve sürekli bir tehdit unsuru olarak dayatılmaktadır. Nitekim bir valinin gösterilere katılan çocukların ailelerini yeşil kartlarını almakla tehdit etmesi hala hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır.
HER KÜRTÇE CÜMLE SUÇ DELİLİ OLDU
    Bizler de yukarda genel hatlarıyla belirttiğimiz politikalara karşı muhalif bir konumda olan, SES ve TTB de yer alan sağlık öğrencileriydik. Ayrıca Hacettepe Üniversitesi bünyesinde kurulan HASAT’ta (Halk Sağlığı Topluluğu) da benzer tartışmalar yürütüyorduk. Genelde bu politikalara karşı yürüttüğümüz bu tartışmaların yanında Kürt sorunu, anadilde eğitim ve anadilde sağlık hizmeti hakkını tartışmamız bu soruşturmanın başlatılmasına dayanak oldu. İçinde Kürt kelimesi geçen ve Kürtçe olan her cümle, katıldığımız her yasal eylem içerikten bağımsız bir şekilde birer suç unsuru olarak değerlendirildi. Bütün Kürt siyasetçi ve muhaliflere açılan soruşturmalar gibi bu soruşturma da KCK soruşturması adı altında başlatıldı. Klasikleşmiş ve nerdeyse tüm savcıların elinde kes yapıştır şeklinde kopyalanan bir KCK şemasında bize de uygun bir yer tahsis edildi. Herhangi bir kişinin, savcı istediği takdirde bu şemaya dahil edilmemesi neredeyse imkansızdır. Bunun sebebi de savcıların hiçbir somut kanıta dayanmayan, tamamen varsayımlara ve niyet okumaya dayanan yargılama yöntemleridir. Bu noktada suç tek ve ortaktır: Kürt olmak ya da muhalif olmak. Geriye ise işi kitabına uydurmak kalıyor.
F TİPİNİ TANIMAK
    Bizler de gittikçe genişleyen bu tutuklama halkasına 6 haziran günü dahil edildik. 3 günlük gözaltı süresinden sonra 13 kişi tutuklanarak, Sincan F tipi cezaevine konulduk. Burada 6 ay kadar bir süre geçirdik. Bu 6 ay boyunca 3 er kişilik gruplar halinde kaldığımız odalarda kimseyle görüşme şansımız olmadan yaşamak zorunda bırakıldık. Herhangi bir sebep ile odadan çıkarıldığımız durumlarda bile defalarca aramalardan geçiriliyorduk. Cezaevi kampüsü içinde yer alan yürüme mesafesindeki hastaneye gitmek bile saatler alan çileli bir yolculuktu. Haftada 3 saat olan sohbet - spor zamanlarında bile kendi dosyamız dışındaki siyasi tutsakları görmemize izin verilmiyordu. İnsanları izole ederek toplumsallığını yıkmaya çalışan, yani insanı insan olmaktan çıkarmak amacıyla inşa edilen F tipi cezaevlerini kısa bir süre de olsa tanıma imkanı bulduk. Tüm bunlara rağmen siyasi tutsakların göstermiş olduğu  direniş, moral ve bu şartları zorlayarak gösterdikleri birlikte yaşam mücadelesi bizim için şimdi de andığımız büyük bir ilham kaynağı oldu. En zor şartlar ve tecritte bile mücadele etmenin, yaratıcılığın ve yaşamı var etmenin devrimciliğin gereği olduğunu bir kez daha gördük. Yine bu süreçte büyük ve tarihi açlık grevi direnişine de tanıklık etme ve kısa süre de olsa dahil olma fırsatı edindik. Bu sürecin bizzat içerisinde yer almış kişiler olarak hükümet ve yandaş medya tarafından yapılan açıklamalarla, yalan beyanlarla iktidarın  çirkin yüzünü ve kirli politikalarını da bizzat görmüş olduk.
TUTUKLAMALAR DEVAM EDİYOR
    Tüm bu sürecin sonunda 5 aralık 2012 tarihinde çıkarıldığımız mahkemece tahliye edildik. Her ne kadar 6 ay gibi bir zaman kaybımız olsa da uygulanan politikaları daha net bir biçimde görmüş olduk. Buna karşın zindanlardaki siyasi tutsakların direnişini de tanıma imkanı bulduk. Yine tutuklu bulunduğumuz süre zarfında bağlı bulunduğumuz STK’ ların, dostlarımızın bize desteği de büyük moral kaynağı oldu.
    Bizler tutukluyken de tahliye olduktan sonra da siyasi soykırım operasyonları olan KCK tutuklamaları tüm hızıyla devam etti ve etmeye devam ediyor. Ayrıca açlık grevlerinin son bulmasıyla doğan barış ortamı da hükümet tarafından sabote edilerek hızla bertaraf edildi. Bütün bu KCK tutuklamaları devam ettiği, devletin inkar ve asimilasyon politikaları sürdüğü müddetçe özelde Kürt halkı genelde bütün muhalif kesimlerin özgür olduğunu hissetmesi tamamıyla bir yanılsamadır. Ve her an her muhalif bireyin kendini cezaevinde bulması kaçınılmaz bir durumdur.
                 

ÖNCEKİ HABER

Tiyatro "hayal gücünüzü" geliştirir

SONRAKİ HABER

Kadınlar şiddete sessiz kalmamalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...