11 Ekim 2021 23:58

Altın Portakal’ın kamera arkası

İsmail Afacan, 2-9 Ekim tarihleri arasında düzenlenen 58. Altın Portakal Film Festivali'ne dair izlenimlerini yazdı.

Fotoğraf: Altın Portakal basın bülteni

Paylaş

İsmail AFACAN
Antalya 

Türkiye’de düzenlenen film festivalleri ülke sinemasının nabzını tutmaya devam ediyor. Özelikle Altın Portakal, Altın Koza ve Altın Lale… Seçkilerde yer alan filmler, sinemanın bugününe dair tespitler ve çıkarımlar yapmamıza yardımcı oluyor. Son olarak Antalya Altın Portakal Film Festivali 58’inci kez sinemaseverlerle buluştu. 2-9 Ekim tarihleri arasında düzenlenen Altın Portakal’da öne çıkan konular ve izlenimlerim şöyle:

TRAVMANIN FİLMİ: OKUL TIRAŞI

İlk olarak Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda En İyi Film ödülünü kazanan “Okul Tıraşı”yla başlayalım. Festivali takip edenler için büyük ödülün Ferit Karahan’ın “Okul Tıraşı” filmine gitmesi sürpriz olmadı. Seçkinin son gününde izleyiciyle buluşan Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr” filmi gönülleri çalsa da “Okul Tıraşı” ödülü fazlasıyla hak etti. “Okul Tıraşı”, En İyi Kurgu ve En İyi Senaryo ödüllerini de hanesine yazdırdı.

Ferit Karahan’ın ’90’lı yıllardaki kendi öğrencilik deneyiminden yola çıkarak, Gülistan Acet ile senaryosunu yazdığı “Okul Tıraşı”; Kürt çocuklarının YİBO’larda yaşadığı travmaya, dram ve komedi unsurlarını harmanlayarak odaklanıyor. Bunu yaparken bürokrasinin ve sistemin işleyişini gözler önüne seriyor. Jürinin ifadesiyle söylersek “Çocukların şiddetle tektipleştirildiği bir sistemi etkileyici ve inandırıcı bir eleştiriyle ortaya koyması, hikayesinde meselesini ajitasyondan uzak durarak ama son derece net ve berrak biçimde işlemesi ve başarılı oyunculukları nedeniyle” festival seyircisinin çoğunluğu tarafından “Okul Traşı” beğeniyle karşılandı.

Önceki gün gazetemizin pazar sayfalarındaki, Ferit Karahan ve Gülistan Acet ile yaptığımız “90’larda korku temel dürtümüz haline gelmişti” başlıklı röportajda Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün, baskı ve şiddetin yarattığı travmayı birinci ağızdan dinledik. Ferit Karahan, travmasının filmini çekerek kendini ifade ediyor. Kendisini ifade edemeyen Kürt çocuklarına da ses oluyor.

MUHAFAZAKAR ERKEKLER

Festival seçkisindeki filmlerde “Muhafazakar erkeklerin suçluluk duygusu ve vicdan muhasebesi” dikkatleri üzerine topladı. Özellikle Semih Kaplanoğlu’nın “Bağlılık-Hasan”, Selman Nacar’ın “İki Şafak Arasında”, Necip Çağhan Özdemir’in “Bembeyaz” filmleri…

Festivalin açılış filmi olan Selman Nacar’ın “İki Şafak Arasında”sı sevdiğim filmlerdendi. İş cinayeti karşısında inanç, vicdan ve sitem üçgeninde muhafazakar sermayenin iki yüzlüğünü göstermesi oldukça güzeldi. Ama sermaye ve devlet arasındaki suç ortaklığını işlememesi filmin en büyük zaafıydı. Aslında zaaftan öte bu yönetmenin bilinçli bir tercihiydi. Örneğin avukatın fabrikanın patronlarına söylediği “Biliyorsunuz kanunlar işçilerden yana” sözündeki gibi… Devletin ve kanunların işçiden yana olduğu, patronların para vererek işçi ailelerini kandırmaya çalıştığı filmde sıklıkla işlendi. Sadece Soma davasına baksak bunun gerçekle çok bir bağlantısı olmadığını görürüz. Yıllarca süren davalar ve cezasızlık… Filmi fabrika patronunun yaşananlardan habersiz oğlunun vicdanına bırakmak da yine filmin açmazlarındandı. Film kapitalizmin işleyişini ve insani ilişkileri öğütmesini göstermekte oldukça başarılıydı. “İki Şafak Arasında” filminin festivalde Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü’ne değer görüldüğünü hatırlatalım.

Necip Çağhan Özdemir’in “Bembeyaz” filmi ise güncel ve yakıcı bir sorun olan kadın cinayetlerine odaklanıyor. Muhafazakar bir yaşam süren Vural’ın birlikte olduğu kadını katletmesinden sonra yaşadığı suçluluk duygusunu ve kendini aklama çabasını konu alıyor. Mert Fırat’ın başrolünü oynadığı film; katiller gündelik yaşamına devam ediyor, aramızda geziyor mesajı verse de yer yer sorunlu metaforlar ve ifadeler insanı rahatsız ediyor. Kar hiçbir şeyi temizlemiyor sonuçta…  Bence ödül törenindeki en büyük sürprizlerden biri SİYAD En İyi Film Ödülü’nün Bembeyaz filmine gitmesiydi.

Diğer film ise Semih Kaplanoğlu’nın “Bağlılık-Hasan”… Serinin ilk filmi “Bağlılık-Aslı”da seküler çevrelerle kavga  etmiş, “yerli ve milli” film yapmıştı. Bunun ödülü olarak Türkiye’nin Oscar adayı olmuştu. İkinci filmi; köyde çiftçilik yapan, en büyük hayali eşiyle hacca gitmek olan Hasan’ın helallik almak için günahlarıyla yüzleşmesini konu alıyor. Kaplanoğlu kimi çevrelerce kendi mahallesiyle hesaplaştığı iddia edilse de ben aksini düşünenlerdenim.  Bugünkü muhafazakar iki yüzlülükle hesaplaşılacaksa bu AKP iktidarından bağımsız olamaz. Festivalde “Bağlılık-Hasan” filmine ise En İyi Görüntü Yönetmeni ödülü verildi.

Bu filmler iyi niyetli girişimler olmakla birlikte politik ve güncel bağlamda birçok zaafı içinde barındırıyor. Filmler, vicdanın sancılı ve korunaklı alanında salınıp duruyor. Vicdanın ötesine geçmek ise politik ve sınıfsal bir bilinç gerektiriyor.      

KARADAĞLI, ÜLKE SİNEMASININ PORTRESİ 

Kapanış ve ödül törenine damga vuran gelişme ise Tamer Karadağlı’nın Nihal Yalçın’a karşı tutumuydu. Karadağlı; En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Nihal Yalçın’ın konuşmasına tahammülsüzlüğünü ödül heykelciğini sanatçının eline tutuşturarak gösterdi. Bu tartışma yeterince yapıldı, ben buradan yola çıkarak genel bir soruna dair tartışma yapmak istiyorum: Sinema ve kadın… Çünkü son festivaldeki seçki bu konuda önemli veriler sunuyor.

Bu yılki Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması seçkisinde tek kadın yönetmen vardı; “Zuhal” Filminin Yönetmeni Nazlı Elif Durlu… Son Adana Altın Koza Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması seçkisinde ise “Bir Nefes Daha” Filminin Yönetmeni Nisan Dağ… Pandemi sürecinde kadın yönetmenler çok fazla üretim yapamadı. Kısa film ve belgesel çeken birçok kadın yönetmen seçkilerde yer alabilirken uzun metraj filmlerde bunu göremiyoruz. Normal zamanlarda bile film çekmek için birçok zorlukla karşılaşıyorlar kadın yönetmenler ve filmlerine bütçe sağlayamıyorlar. Yakın tarihte seçkilerde yer alan kadın yönetmenler birçok başarıya imza attı. Azra Deniz Okyay ve Nisan Dağ örneklerini hatırlamakta yarar var. Artık kadın yönetmenlere karşı olan ön yargılar yıkılmalı, daha fazla film çekebilmeleri için olanaklar sağlanmalı.

Kadın karakterlerin başrolde olduğu hikayelerin eksikliği ayrı bir sorun… Filmler genellikle erkek karakter üzerinden kurgulanıyor. Festivaldeki “Bağlılık-Hasan”, “İki Şafak Arasında”, “Bembeyaz”, “Kafes”, “Kerr”; “Okul Tıraşı”, “Anadolu Leoparı” erkek karakterler üzerine inşa edilmiş filmlerdi. Yani 10 filmden 7’si… “Diyalog” ve “Birlikte Öleceğiz” kadın ve erkek karakterlerin ortak olduğu filmlerdi. “Zuhal” filmi ise kadın karakter üzerine kurulan tek filmdi. Bu filmdeki performansıyla Nihal Yalçın, “En İyi Kadın” ödülünü kucakladı. Burada amacımız bu filmleri eleştirmek değil. Film senaryoları yazılırken genellikle erkek karakterler üzerinden hikayeler oluşturulması.   

Kadın temsiliyeti meselesinde son eleştirim festival komitesine… Ulusal Uzun Metraj Film Yarışma’nın jüri başkanlarının seçimi konusunda son üç yıla bakalım. Zeki Demirkubuz, Ercan Kesal ve Emin Alper… Kadın sinemacılar Ulusal Uzun Metraj Film Yarışma’larında jüri başkanı olarak tercih edilmiyor. Altın Portakal önümüzdeki yıllarda bu konuda acilen adım atmalıdır. Kadın sinemacılar bu konuda görmezden gelinmemeli…

Tamer Karadağlı’nın Nihal Yalçın’a davranışıyla başlamıştık bu bölüme… Ülke sinemasının durumu Karadağlı’nın tutumundan bağımsız değil. Ülke sinemasındaki erkeklerin çoğunluğu bahşeden olmak istiyor ama mesele eşit ve özgür temsiliyet. 

ALTIN PORTAKAL’IN MUTFAĞINDAKİ GENÇLER

Festivalin üniversiteli ve yeni mezun genç emekçilerinden bahsetmek istiyorum. Festival boyunca çalıştılar. Otelde konuk ağırlamadan festival alanındaki işlere kadar her yerde onlar vardı. Festival çalışanlarından Cem Karatay duygularını ve yaşadıkları sorunları bizlerle paylaştı: 

“Ortalama uzun metrajlı bir film 1 saat 40 dakika kadar sürmektedir. Televizyonumuzu, bilgisayarımızı açar abone olduğumuz çeşitli platformlarda filmlerimizi izleriz. Ya da bugünlerde salgın nedeniyle pek gidemesek de sinema salanlarına gider 1 saat 40 dakika sonra çıkarız. Ama dönüp baktığımızda o filmin yapılması günler, aylar hatta bazıları yıl alır. Altın Portakal Film Festivali ’de tıpkı böyledir. Bir hafta on günlük bir program için aylar öncesinden temeli atılır. Telefonlar, yazışmalar, toplantılar, planlar, programlar… Birbiri ardına çıkan aksilikler, beklenmedik ani değişiklikler… Ve o gün geldiğinde her şeyin yolunda gitmesi için onlarca çalışanlar görev başına geçer. Ve görev başına gelenlerin büyük bir kısmı benim gibi kısmi süreli çalışan öğrencilerdir. Ulaşımı, güvenliği, sağlıklı bir ortamı sağlayan; şoförler, güvenlik görevlileri ve temizlik yapan emekçi işçilerdir. Elbette ki yönetmen koltuğunda oturan yönetim kadrosu…

Bizler festivalin kamera arkası ekibiyiz. Aynı bir film setinde çalışan; ses, ışıkçı, kostümcü, makyöz… gibi rollerimiz var. Oldukça yorucu, stresli bir süreç yaşarız ama bunu gelen konuklara belli etmemek için yoğun çaba sarf ederiz. 58’incisi düzenlenen Altın Portakal Film Festivali’ni en ön koltuktan gözlemleyen ilk tanıklarıyız diyebilirim. Bu nedenle sadece para kazanmak için değil aynı zamanda bu tarihi döngüye şahitlik etmek için çalışan birçok arkadaşlarımız da var. Hatta personel ihtiyacı tamamlandıktan sonra bile pek çok öğrenci gönüllü olarak çalışmayı da teklif etti. Ama tabii ki bu yasal olarak mümkün olmadığı için kabul edilmedi.

Sonuç olarak doğrusuyla yanlışıyla, eksiğiyle fazlasıyla 58. Altın Portakal Film Festivali gerçekleşti. Dilerim ki bundan sonraki yıllarda düzenlenecek festivale katılan sanatçıların, basın mensuplarının, kısacası bütün konukların festivalin kamera arkası çalışanlarıyla karşılaştıklarında daha anlayışlı, daha kibar ve olası beklennemedik durumlarda sükunetle karşılamalarını ve ayrıca egolarının tatmin edildiği bir yer olmadığını fark etmelerini umuyorum.” 

ÖNCEKİ HABER

Temel Karamollaoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret etti | "Adaylık tartışması yapay gündem"

SONRAKİ HABER

Yüzde 98 engelli Bekir Güven Adli Tıp Kurumu raporuyla serbest bırakıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...