30 Temmuz 2021 23:41

"Anneli öksüzler, babalı yetimler" ve Deniz’lerin düşündürdükleri

Günnur Aksakal Baykan, Demet Cengiz’in yeni romanı "Adımı Deniz Koydular" üzerine yazdı.

Fotoğraf: Demet Cengiz kişisel arşivi 

Paylaş

Günnur Aksakal BAYKAN

Bugünlerde kadın kıyımları ve kadın mücadelesi haberleri kimsenin gözünü kapatacağı noktada değil, malum. Kıyım ve cinskırım sürdükçe kadınların yaşam hakkını savunmak için ortaya çıkan mücadelenin inadı da artıyor.

Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin tüm merkez noktalarında #İstanbulSözleşmesiYaşatır diyen kadınların, maruz kaldıkları şiddete rağmen meydanları terk etmediğine tanıklık ettik. Hayatın bir yansıması olarak tıpkı meydanlar gibi yazınsal alanda da mücadele eden kadın yazarları ve mücadele eden kadın hikâyelerini daha sık görmeye başladık. Gazeteci ve yazar kimliğiyle tanınan Demet Cengiz’in yeni romanı Adımı Deniz Koydular bu eserlerden biri.

Adımı Deniz Koydular, biyografik bir roman. Ev içi şiddet ve cinsel istismar mağduru bir kız çocuğunun, tüm travmalarına rağmen kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadına dönüşme sürecini anlatıyor. Deniz Yıldız’ın kişisel tarihine aynı yıllarda Streatham’da dünyaya gelen James’in hikâyesi de ekleniyor. Dünyanın bambaşka yerlerinde aynı kaderle hırpalanan iki çocuk… İkisinin tanışması ve aralarında kurulan ilişki anlatılırken arka planda 1975-2013 yılları politik atmosferi kronolojik sırayla işleniyor.

DENİZ’LER

Burası Seyrantepe. Burada Tanrı yoktur, her işimizi kendimiz görürüz. Devlet? Devlet henüz kurulmadı burada. Elektriğimiz kaçaktır, suyumuz yoktur, tuvaletlerimiz etrafı tahtalarla çevrili birer çukurdur. Ben Deniz Yıldız.

Yaşadığımız coğrafyada “Deniz” olmak hiçbir zaman kolay olmadı. Deniz Yıldız da bundan nasibini alıyor ne yazık ki. 1970’lerin İstanbulu’na; caddeleri sokakları olmayan, izbe evlerle dolu Seyrantepe’ye gözlerini açıyor. Sadece içine düştüğü “çukur” değil, aileden yana da şansı yaver gitmiyor.

Yaşadığı hayatın kederini gözlerinde taşıyan bir anne, şiddet düşkünü bir baba, irili ufaklı çocuklar ve çaresizce bu eve gelen bir kuma. Deniz, bir şekilde bu hayatın içinden sıyrılıyor. Sıyrılmak denirse tabii… Kimi zaman bir çay kokusunda, kimi zaman bir düğünde belleğinin karanlık dehlizlerine gömdüğü anılar çıkageliyor. Çocukluğunda kaçmak istediği ne varsa kaderi olup boynuna dolanıveriyor.

Bir uzak akrabanın elini uzatmasıyla başlayan kurtuluş serüveni, Türkan Saylan ile tanışmasıyla devam ediyor. Sorumluluğu, kadın ve çocuk haklarını, insani değerleri, bambaşka bir ülkede ayakta kalabilmeyi, eğitimde fırsat eşitliğini tanışır tanışmaz içtenliğine inandığı bu kadın sayesinde öğreniyor.

SAYLAN’IN DOKUNDUĞU HAYATLAR

1935 doğumlu Türkan Saylan, 2009 yılında hayata gözlerini yumana dek ömrünü toplum için yarar sağlamaya adayan bir doktor olarak sürdürdü. Cüzzamla Savaş Derneği, İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, İstanbul Tabip Odası gibi kurum ve kuruluşlarda kuruculuktan üyeliğe çeşitli pozisyonlarda sorumluluk üstlendi.

Binlerce insana ışık olan Türkan Saylan’ın Deniz Yıldız üzerinde de emeği var. Yıldız, ÇYDD’nin yurdunda kalmaya başlıyor ve Türkan Saylan aracılığıyla burs alarak okuyor, avukat oluyor. Yıllar sonra onu şu sözlerle anıyor: “Beni merak etse etse İclal ablalar merak ederdi zaten. Gülay’ın annesi sorardı. Fakülteden hocalar arardı. Türkan Saylan yoklardı. Annem ve babam asla merak etmezdi beni.”

Hayatına dokunduğu insanları aramaktan, takip etmekten asla vazgeçmeyen ve daha önemlisi onlara aile olan Türkan Saylan ne yazık ki ömrünün son günlerinde hak etmediği bir muameleyle karşılaştı. Saylan’ın evi ve ÇYDD şubeleri, 2009 yılında polisler tarafından basıldı. O günkü görüntüler, yaşamak zorunda kaldığımız bu utanç hepimizin vicdanında ve aklında kaldı.

Demet Cengiz, satırlarında sadece bu utancı değil, hayatına “Çok acı var dayanamıyorum” sözleriyle nokta koyan sosyolog Dicle Koğacıoğlu’nu, Gezi Direnişi’nde hayatlarını kaybeden Ali İsmail Korkmaz ve Berkin Elvan’ı, acımasızca katledilen Hrant Dink’i de taşıyor.

Adımı Deniz Koydular gerçek bir hayat hikayesinden uyarlama ve yazar okuru “Bu kitap anneli öksüzler, babalı yetimler için yazılmıştır. Dünyanın bütün hırpalanmış çocuklarına adanmıştır. Yazılmasaydı, adanmasaydı lal olurdum.” sözleriyle selamlıyor. İşte, bu açılıştan itibaren tüm kelimeler boğazda bir düğüm, gözlerde bir yaşa dönüşüyor.

Deniz Yıldız gibi pırıl pırıl çocuklar bir karanlığın içinde “anneli yetim babalı öksüz” olarak büyümeye mecbur bırakılıyor. Hiçbir şey yapamıyorsak okuyalım, anlatalım; bu çocukların sesine ses katalım.

ÖNCEKİ HABER

İBB, İ-Taksi'ye entegre olmayan 150 havalimanı taksisinin çalışma ruhsatını iptal ett

SONRAKİ HABER

Görüntü yasağı genelgesine suç duyurusunda takipsizlik kararı verildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...