24 Temmuz 2021 00:38

Mola | Şatafatın gölgesinde zeytin peynir hesabı

Dün milyar dolarlık uyuşturucu ticaretlerinden bahsediliyordu, belki yarın çocukların geleceğinin, kadınların hayatının nasıl çalındığı anlatılır. Birilerinin zenginliği işçilerin yoksulluğu...

Sedat Peker fotoğrafı: Youtube videosundan ekran alıntısı, Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu fotoğrafları: DHA

Paylaş

Fırat TURGUT
Sinan CEVİZ
İstanbul

“Sırtında Emile Zola’nın Germinal’i vardı. Dün de Kerbela Vakası’nı taşımıştı. Belki de yarın, Lenin’in bir kitabını taşıyacaktı. Ya öbür gün... Bir aşk romanı... Hasan Dayı’nın sırtında, dünya edebiyatı gidiyor, geliyor... Bazan zeka testlerini taşır o. Bazan şirketlerin milyonluk yıl sonu bilançosunu. Onu kandırır herkes: ‘Çök’ derler o çöker. Sonra insanlıktan bahseden binlerce kelime vurulur sırtına... Ve bazan bir gazetenin sayfalarını taşır o. İlk sayfada kocaman bir eşek resmi vardır. Sahibi dayak atmıştır eşeğe. Hayvanları Koruma Cemiyeti ateş püskürür...”

Bekir Yıldız, Kara Vagon isimli kitabında yer alan Elazığlı Hamal adlı öyküsünde gazeteleri ve gazetecileriyle meşhur Babıali sokaklarındaki hamalları anlatır. Sırtlarındaki yük arttıkça gövdesinin üstü öne doğru eğilen, daha fazla arttıkça iki büklüm kalan, çoğu okuma yazma bilmeyen, sırtındakinin kağıt, kitap, gazete olduğunu bilen ama kendi hikayelerini taşımalarına rağmen içeriğinden habersiz hamalları. Günün yarısından fazlasını 1 metre hizasında geçirenleri...

50 küsur yıl önce yazılmış bu öykü, -yazarın tıpkı diğer öyküleri gibi- dönemin gerçekliğinden kopmamış, işçilerin hayatı, ekmeğinin peşindeki bir emekçiden yola çıkılarak en ilkel haliyle anlatılmıştır. Elinde emeğinden başka bir şey olmayanların, katbekat kazandırdıkları patronların kendilerini sömürdükleri bu sistem içerisinde birey olmanın gerektirdiği koşullar da ifade edilmiştir. Saflık bakidir tabii. Ama bunun yanında mütevazılık bir yana kaba olmalı, sesini yükseltmeli, gerektiğinde küfretmeli. Kavgacı olmalı, bıçak taşımalı, gerektiğinde birini yaralamalı. Temiz olmamalı. Mümkünse bir hayvanı andıracak kadar kıllı olmalı. Böyle olmalı ki korku salmalı, hakkını yedirmemeli. Peki kime karşı? Kendisini andıranlara, hatta birebir kendisiyle aynı olanlara, iki metre ötede yine kendisi gibi iki büklüm olduğu için kıçı gözünde biten hamala... Aynı tezgahta yan yana çalıştığı arkadaşına... Baki olan saflık ise patrona, düzene...

"ÇALIŞIRKEN İZLEYEN DE VAR"

50 sene sonrasına da değinebilir mi bir öykü? Değiniyor işte, tabii çağa “daha uygun”, biraz değişmiş şekilde... Ünlü bir tekstil firmasının İstanbul’da bulunan deposunda çalışan 4 bin işçi arasında okur yazar olmayan yok ama okuma oranı zayıf. Germinal’i bilen yok denecek kadar azdır ama Hasan Dayı’nın sırtında taşıdığı gazetelerde yazanlar takip edilir. Tabii büyük oranda basılı değil, çevrim içi, telefon üzerinden. Son yıllarda ise videolardan...

“Bir haber gördüğüm zaman izliyordum. Videoların çoğunu izledim, tweetlerine baktım” diyor Rıza. Mafya Lideri Sedat Peker’in ifşalarını çoğu işçinin takip ettiğini, tartıştığını söylüyor: “Özellikle video paylaştığı dönemler çok konuşuluyordu. Herkes çalışma alanında sohbet ediyordu. Evinde izleyip gelen de çalışırken izleyen de molalarda izleyen de vardı. Bir yandan bir kahraman moduna gelir gibi oldu ama bu zamana kadar ortak oldukları için çok uzun sürmedi. Bir ilgi var ama bu Peker’e olan ilgi değil, anlattıklarına olan bir ilgi. Çünkü bugüne kadar hep sessizdi, araları bozulmasaydı sessiz kalmaya devam edecekti.”

Sonra kimi işçilerin şikayet ettiğini söylüyor: “Açıkçası bazı işçiler yorumlardan, oradaki tartışmalardan rahatsız olmuş. Bunun üzerinde siyaset tartışılıyor diye şikayet etmişler.” Bu kez işçiler gizli izlemeye, gizli tartışmaya başlamış.

"NE YASAL NE YASAK?"

Bir mafya liderine sağlanan imkanlar, devletle içli dışlı ilişkisi, videolarda ismi geçen kişilerin emek harcamadan, hiç alın teri dökmeden iyi bir yaşama sahip olması. İşçilerin kendi yaşamlarıyla kıyaslama yaptığını anlatıyor Rıza. Diğer bir kıyaslama ise yasal/yasak ve suç kavramları. “Bu adamlar suç örgütü lideri olarak biliniyor ama işledikleri suçlardan dolayı bugüne kadar doğru düzgün cezalandırılmamışlar. Bizse bir yorum dahi yapsak gözaltı sebebi oluyor. Yani bir yerlere çöreklenmek serbest ama bir şeye itiraz etmek yasak. Mesela bir yerde işçi greve çıktığında bile yasal/yasak tartışmaları yapılıyor. Patronlar zaten yasak deyip polisi yığıyor. Bir yerde TİS imzalandığında bile dikkat edin sendikalardan yapılan açıklamalarda ‘Yasal grevimiz sona erdi’ deniyor. Hangisi suç, hangisi yasal, hangisi yasak?​” diyor.

"EKONOMİ DÜNE GÖRE DAHA ÇOK KONUŞULUYOR"

Ya işçinin kıyasladığı yaşamı? “Ücretler asgari ücret ve biraz üstü. Kredi borçları altında ezilmiş durumdayız, ülkede ekonominin durumu ortada. Daha önce 800-1000 arası 3 ayda bir alınan primler vardı. Şimdi yıllık izne de çıksan, rapor da alsan, babalık iznine de çıksan kesilecek. Bu da ciddi bir krize dönüştü. İşçiler anlaşmalı çıkış yapıyor. Son süreçte 100 kişi anlaşmalı şekilde çıktı. Sadece kıdem tazminatını alıp çıkıyor. 7.5 saat çalışıyoruz. Servis, işyerinde hazırlık, 12 saati buluyor. Bazı bölümlerde performans süreleri var. Belli kotalar koyuluyor, onu tutturmak zorundasın. Bazı bölümlerde ağır koliler var. Koliyi kaldır indir, banda ürün yetiştir, hızlı çalış. Normalde 10-12 kilo koliler. Ama kolilerin ebatları var. Mesela 40 tişört olması gereken bir koliden 100 tane tişört çıkabiliyor. Doğal olarak ağırlık artıyor, 25 kiloyu buluyor, e performans var. Sen iki koliyi aynı anda taşıyamıyorsun, bu sefer süre uzuyor, performans düşüyor. Zamlar, ücretler, planları hayata geçirememe. Bunlar artık düne göre daha çok konuşuluyor...”

ZEYİN PEYNİR HESABI

Depo işçisi tıpatıp Hasan Dayı gibi olmasa da ondan hallice. Temeli aynı. “Hasan Dayı sırtında, bu eşek resimli sayfayı taşırken, belki de cebinde ekmek parasının zeytine, peynire ulaşıp ulaşamayacağını hesap etmektedir.”

Dün milyar dolarlık uyuşturucu ticaretlerinden bahsediliyordu, milyonluk dairelerden, 10 milyon avroluk komisyonlardan. Kimilerinin padişah fantezilerinden, sadece kuaföre gitmek için Bodrum’dan İstanbul’a özel uçak kullanmasından. Belki yarın çocukların geleceğinin, kadınların hayatının nasıl çalındığı anlatılır. Sonra “Vatana, millete, devlete, bayrağa” sığınılır. Anlatılanlar birilerinin zenginliğiyken işçilerin yoksulluğu. Tüm bunlar olurken işçi fazla mesaiye kalır, primi kesilir, üç kuruş için yanındaki arkadaşıyla yarışır. İşçi hep çalışır, çalışır, çalışır. Yaşamında bir şey değişmez...

İŞÇİ NE YAPACAK?

Depo işçisinin bu ifşaattan çıkardığı bir pay var: Birlik olmak. Ama bu noktada Hasan Dayı’nın yalnızlığını yaşar. Bir yandan kendi yoksulluğunu anlatan bu ifşaları izleyip tartışırken diğer yandan zeytine peynire ulaşıp ulaşamayacağını hesap eder. Sırtındaki yük hamalı nasıl ikiye katlamışsa, geçim kaygısı depo işçisini kuşatır: “Biz müdahale etmezsek değişmez deniliyor ama kaygı ve umutsuzluk hakim. Mesela bizim işyerinde üniversite okuyup çalışanlar var. Üniversiteyi bitirdikten sonra burada kalmak istemiyor, kurtuluşu yurt dışına gitmekte buluyor. Tamam bir yandan bunlar bizi ilgilendiriyor, bir yandan bir araya gelmeliyiz ama aileme bakmak zorundayım, ne yapacağım, nasıl yapacağım? Bu kaygı var işçilerde. Bu işçiyi adım atmakta düşündürüyor. İnsanlar işsiz kalmayı göze alamıyor. Çünkü işsizlikten dolayı intihar edenleri de görüyor. Zor tabii. Birlik olmadan değiştiremeyeceğinin farkında ama korku ve kaygı var.”

Sırtında taşıdığı yükten başka bir şeyi olmayan Hasan Dayı yine yalnızken bir başka hamalın bıçaklamasıyla ölür. Öldüğü gün taşıdığı kartonun içinden “İnsan Hakları Beyannamesi” çıkar ama neye yarar? Peki ne olacak? İşçiler Hasan Dayı’nın yalnızlığına ortak mı olacak? Yoksa son dönemlerde patrona ve sendikal bürokrasiye kafa tutan enerji işçilerinin işaret ettiği gibi “İpleri eline mi alacak?​”

Yanıtı İşçi Rıza versin: “Bugün aile diyoruz ama biz alanı bunlara bıraktığımız sürece yarın ekmeğimiz daha da küçülecek, hatta yaşam hakkımızı bile alabilecekler.”

AKP’YE OY VERENLERDE RAHATSIZLIK VAR

Depo işçisi AKP’ye oy veren işçilerde de bir rahatsızlık olduğunu anlatıyor: “Ama bu rahatsızlık çoğunda tepki boyutunda değil, sorguluyorlar. ‘Bunlar zaten herkesin bildiği, tahmin ettiği şeylerdi. Devlet eliyle yapamadıkları şeyleri bunlara yaptırıyorlardı. Araları bozulunca artık açıktan itiraf ediliyor’ gibi. Soylu’ya dair de ciddi bir sorgulama var. ‘Gerçekten böyle bir adam mı?​’ soruları dolaşıyor. Bir ara tartışmalara mesafeliydiler. Ama sonra izleyip tartışmalara bu şekilde dahil oluyorlardı. Tabii bunlar şu an açıklanan şeyler, bir de açıklanmayanlar var. Tabii bunlar sadece Soylu’nun meselesi değil.”

"EĞER YALAN DİYORLARSA ORTAYA ÇIKARSINLAR"

Depo işçileri Sedat Peker’in ifşaatlarına yönelik düşüncelerini kısaca şu şekilde aktarıyor:

Akif: Adam ne söylüyorsa kendinden emin söylüyor. Kimse kalkıp da bir şey demiyor, araştırmıyor. Bu da bize doğru söylediğini düşündürtüyor. Eğer yalansa yalan olduğu ortaya çıkarılsın.

Mehmet: Söylediklerinin yalan olduğuna inanmıyorum. Daha önce de tahmin edilen, bilinen şeyler vardı ama bu kendi içlerinden bir itiraf.

Buse: Videoları takip ediyorum. Ama hiçbir zaman dürüst ve iyi niyetli olarak görmedim. Adamın kuyruğuna basmışlar, adam bu sebeple kirli çamaşırları ortaya atıyor. İzlerken dizi izliyormuş gibi oluyoruz ama çok acı gerçekler. Yine de ülkede yaprak kıpırdamıyor. Bunlara itiraz etmek lazımdı ama olmuyor. Anlatılanlar bizi ilgilendiriyor ama itiraz edelim, düzeltelim bilincine sahip değiliz maalesef.

Suna: Zaten Peker’in masum olduğuna kimse inanmıyor. Ama bu söylediklerinin doğru olmadığı anlamına da gelmiyor. Videoların hepsini izlemedim ama anlattığına göre devletin tepesindekiler birçok şey yapıyor, kendi dünyalarını kuruyorlar. Parayı da halkı da oynatıyorlar.

ÖNCEKİ HABER

20. Munzur Kültür ve Doğa Festivali ertelendi

SONRAKİ HABER

TGC: Haberin suç olmadığını anlatmayı sürdüreceğiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa