12 Mayıs 2021 00:54

Mola | "Bizi ayıplayanların reva gördüğü, karın tokluğuna çalışmamız"

Ankara pavyonlarında çalışan Songül, yaşamının ekonomi ve siyasetten bağımsız olmadığının farkında olan, fark edip sorguladıkça hayallerini, umutlarını küçülten biri...

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Fırat TURGUT
Sinan CEVİZ
İstanbul

Orhan Kemal’in eserlerini gerçeklik üzerine kurup, yarattığı karakterleri de bütün saflığıyla okuyucuya sunması her yapıtında açıkça görülür. Eserlerinde yer alan karakterler sürekli “bizden”dir, “biz”dir. Üstelik Kemal’in “biz” diye anlattıkları sadece işçi, memur, kadın, çocuk değildir. Onun için “biz”, cezaevine giren bir mahkum ya da Sokaklardan Bir Kız romanında da yer alan konsomatrislerdir de. Ancak emekçilere, kadına yüklenen roller üzerinden “Kadın olmanın gerekliliklerini” aşılayan bu düzende yaşayan birçok kişi için bu karakterler “bizden” olmayandır...

Ankara pavyonlarında konsomatrislik yapan Songül’ün de ilk söylediği bu oluyor: “Dışarıdan çok kötü gözüküyoruz tabii. ‘Kaşar, ..ospu bunlar’ deniyor. Sanki zorla adamları karısının elinden alıp pavyona oturtuyoruz gibi...”

25 yaşında Songül. Pavyonda çalışan hemen hemen tüm kadınlar gibi kendisinin de bir yakınından duyup bu işe başladığını söylüyor: “O parayı duymak çok cazip geliyor. Kimin hoşuna gitmez ki sadece sohbet edip para kazanmak?​” Songül’ün ağzından çıkan kelime “para” olsa da kastettiği, bu düzen içerisinde emekçilerin ulaşmasının mümkün olmadığı rahat bir yaşam, onun özlemi: “Çoğu kadın zaten gençken başlar. Maddi durumu kötüdür.” Son zamanlarda ise bir yandan üniversite okurken diğer yandan pavyonlarda çalışan genç kadınların sayısının arttığını söylemesi düşündürücü. Uzun süreli hakimiyetinde “muhafazakarlığın” önemli bir etkisi olan, kahkahadan kürtaj hakkına kadar kadınların her konuda hedef gösterildiği bir iktidar döneminde, bu durum belki de sosyolojik araştırma, tez, kitap konusu...

"BİLE BİLE SUSAN AİLELER DE VAR"

“Çoğu kadının ailesi bu işi yaptığını bilmiyor. Bile bile susanlar da var” diyor Songül: “Önce tepki gösteriyor, bırakacaksın diyor. Ama kız ailesine para gönderdiği zaman her şey bitiyor. Eline yüksek miktarda para geçince niye sorgulasın ki?​”

Ne kadar yüksek bir miktar olabilir bu? “Pavyonda çalışan kadın günde 500 liradan aşağı almaz. Gecede 1700-1800 lira alan kadın da çok. Ben 1100 alıyorum.” Bu hesaplarda emekçinin aklına ilk gelen çarpma işlemi... Ayda 33 bin lira eder, dile kolay. “Ama öyle olmuyor” diyor Songül: “Her gün 65 lira sigorta primi kesiliyor. Bir kadın mutlaka her gün kuaföre gidip geliyor. Normal bir mahalle kuaförüne saçını yaptırman 40-50 liradır. Ama kuaför pavyonda çalıştığını bilince iki katına çıkarıyor. Makyajı da orada yaptırınca bir o kadar daha ödüyorsun. Yemeğin sana ait. Yol ücreti sana ait. Sabahın körüne kadar içen bir kadın taksiden başka bir şey kullanmaz. 90 lira veriyorsun. Akşamında da kız duşunu alacak, kuaföre gidecek, çocuğu varsa ilgilenecek. Ondan minibüse binmesini bekleyemezsin ki. Ortada doktor yok ama sözde yapılan muayeneler için her ay 70 lira doktora da kesiliyor. Her dükkanda böyle, sağlıklısın diye rapor hazırlıyor... Giyim kuşam da sana ait. 1100 liranın yarısı aynı gün gidiyor aslında...”

Yine hayatı boyunca fabrikayla ev arasında mekik dokuyan bir işçinin daraltılan ufkuyla düşünelim, belki “Bile bile susan ailelerin” gözünden bakarak: Ayda 15-16 bin lira, bu da iyi para... İki yılda bir ev, dört yılda iki... Sonra bir araba... Rahat bir yaşam ve onun özlemi! “Ama şunu söyleyebilirim, bu sektörde olup da alacağı şeyin fiyat etiketine bakan kadın çok az” diyor Songül.

YALAN DÖNGÜSÜ

Peki cazip gelen bu parayı nasıl elde ediyorlar, ne yapmaları gerekiyor? Anlatıyor: “Öncelikle bu işin kuralları var. Saat 20.00’de gidersin, sabah 05.00’te zarfını alıp çıkarsın. Patronu tanımazsın. Sadece şeflerle, garsonlarla muhatap olursun. Pavyon sana bir kota veriyor. Diyor ki ‘Ben sana günlük 500 lira vereceğim ama sen de kendine şu kadar içki ısmarlatacaksın.’ Günlük 500’e 500 kazandırması lazım bir kadının. Pazardan pazara kâr zarar listesi tutulur. Kızlar yevmiyesini kurtarmış mı? Mesela zarar ettirdin, sana derler ki ‘Sen yevmiyeni çıkarmadın ya yevmiyeni düşürelim ya da başka bir yerde çalış.’ Ya da biz cumartesi günü sadece dükkana çalışıyoruz. Mesela bütün hafta zarara girdim, cumartesi sadece dükkana çalışırsam zararımı kurtarıyorum, pazar günü zarar listesinde olmuyorum.”

Ya sonrası? Songül’e göre koca bir yalan dünyası: “Müşteri seni çağırıyor, oturuyorsun. Sıfırdan tanışıyorsun. İsim, yaş, nerelisin... Eğer ki adam anlatmak için geliyorsa sen konuşamıyorsun zaten. Adam anlatıyor, sen Güzin Abla gibi dinliyorsun. Eve gittiğinde eşi sırtını dönüp yatıyor, senin ona aşkım, canım, cicim demen onun hoşuna gidiyor. Bir bakımdan o adamın öz güven eksikliğini tamamladığın için o parayı harcıyor. Bunu bir kere bulunca bu sefer tekrar istiyor. Sonra ‘Bu bana ait olmalı’ diyor, kadınla mekan dışında vakit geçirmek istiyor. Kadın da gitmek istemeyince hırs yapıyor, her gece pavyona geliyor. Karşındakinin duymak istediğini söylüyorsun sürekli, bu yalan döngüsü içerisinde yaşıyorsun.”

Ayrıca “Eve gittiğinde eşi sırtını dönüp yatıyor” diyen Songül şunu da ekliyor: “Ne yapsın kadın! Bütün gün eve hapsol, temizlik yap, yemek yap, çocuklarla uğraş...”

ASGARİ ÜCRETLE GEÇİNMEMİ İSTİYORSUN BENDEN

Evet, Orhan Kemal demiştik başta. Gerçekleri işlediği kadar eserlerini umutla bitiren bir yazarın kaleminden çıkmış bir roman karakterini andırıyor Songül. Ancak küçük ama keskin farklarla... Romanlardaki karakterler gibi saf değil, aksine kendi yaşamını, ekonomi ve siyasetten bağımsız olmadığının farkında olarak değerlendiren biri. Bununla sınırlı kalmayıp “müşterisinin” eşinin davranışının altında yatan nedenleri sorgulayabilen... Ve fark ettikçe, sorguladıkça hayallerini, umutlarını küçülten: “Ev alma, araba alma, evlenme gibi hayalleri var çoğu kadının. Ama sonu hüsranla bitiyor. Kadın 15 senedir bu alemde, 15 senede insanın elinde çürüyen bir gençlik kalıyor. Mesela internete Ankara eğlence sektörü yaz, Sarı Tutku diye bir kadın çıkar. O kadınla oynamak için saatlerce sıra bekliyorlarmış. Şimdi kadın Ulus’ta merdiven altı bir dükkanda geceliği belki de 150 liraya çalışıyor. Çünkü senin görmüşlüğün sadece o alem. Ama dışarıda çok büyük bir alem var. Kurtulmak istesen de kurtulamıyorsun. Asgari ücretle geçinmemi istiyorsun benden. Benim bakmak zorunda olduğum ailem var, ben o 3 bin lirayla nasıl idare edeceğim, karın tokluğuna mı çalışayım? Beni burada çalıştıran yine senin düzenin. Ben ayıplanıyorum, önemsizim. Ben bu işi yapmayıp da ne işi yapayım...”

YALAN DÖNGÜSÜNÜN ÖTEKİ YÜZÜ

Songül’ün bahsettiği “alem”de şiddetin, tacizin boyutu nedir? “Oluyor tabi. Pavyona polisin gelip de sırf polis diye seni zorla götürmeye çalıştığını çok biliyorum. Polis seni korumak için var ama sen pavyonda çalıştığın için polisten de korkuyorsun. Sen kime sığınacaksın? Bir de bu alemde çalışan kadınların çoğu bir şeylerin eksikliğini hissediyor. Ya ailesinden sevgi görmemiş ya kendisini seven biri olmamış, mutlaka biriyle beraber olma arzusu duyuyor. Bir de gerçekten aşık oluyor. Kadının bu durumu suistimal ediliyor. Bir adam seni her gece dövüyorsa, aldığın parayı elinden alıyorsa, sana işkence çektiriyorsa bu adam seni seviyor olmuyor. Bu işi yapan kadınların yüzde 70’inin bu şekilde olduğunu söyleyebilirim. Ya da bir adam için bırakmış, çocuğu olmuş tekrar gelmiş, başka bir adam için bırakmış sonra tekrar gelmiş. Kadın 20 sene bu alemde, 4-5 tane ev almış, 2 arsa almış. Karşısına bir adam çıkmış, elde var sıfır. Tekrar aleme geri dönüyor...”

Songül’ün bu anlattıkları, “aşkım, canım, cicim” deyince hoşuna giden, “Öz güven tazeleyen” müşterilerin durumunu hatırlatmıyor mu?

"İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ ÇOKÇA KONUŞUYORUZ"

Pavyonda çalışan kadınların, itirazlara rağmen AKP İktidarının çekildiği İstanbul Sözleşmesi’ni sıkça konuştuğunu söylüyor Songül: “Pandemi sürecinden önce mekanlar açıkken daha fazla konuşuyorduk tabii. Çünkü en tehlikeli bizim hayatımız. Mesela Aleyna bizim arkadaşımızdı, öldü. Birkaç sene önce Keçiören’de bir kızın ölüsü bulundu. Üstünden araba geçtiği için öldü denildi. Ama o öyle değildir. Mesela Betül, çok yakın arkadaşımdı. Gerçek adı Damla Kiraz. O kız sözde uyuşturucudan öldü. Şikayet ettiğin zaman ben suçluyum, çünkü öyle bir yerdeyim. O zaman bana iş imkanı sun.”

KENDİ İÇİNDE RAKİP OLUYORSUN

İspiyonculuk, ayrıştırma, çatıştırma... Songül’ün anlattıkları patronların işçiler karşısında sıkça kullandığı bu yöntemlerin pavyonlarda da geçerli olduğunu gösteriyor: “Ayakkabından saçına kadar en fazla özeni senin göstermen lazım. En güzel senin konuşman lazım. Aldığın parayı birbirine bile söylemiyorsun ki düşük alan gidip zam istemesin diye. Diğeri daha fazla içki içip daha fazla kazandırıyor, içemeyen daha az kazandırdığı için daha az alıyor. Ya da müşteri bir gün başka bir kadınla oturuyorsa önceki günlerde oturduğu kadın rahatsız oluyor. Sanki sevgilisi gibi sahipleniyor. Hepsinin temelinde para var tabii. İşin sonu kavgaya, dayağa kadar gidiyor. İş ‘Bak sen bununla oturuyorsun ama o şununla takılıyor’ diye müşteriye gammazlamaktan, ‘Seni ailene söylerim’ tehdidine kadar varıyor. Kendi içinde rakip oluyorsun. Sen orada tek başınasın. Tek başına durduğunda ayaktasın...”

"BİR BUÇUK SENEDİR NE İŞ VAR NE DESTEK"

Pandemi sürecinden etkilenen alanlardan biri, pavyonların dahil olduğu eğlence sektörü oldu. Songül, “Eğlence sektöründe bulaşıyor ama kongre yapıyorlar, orada bulaşmıyor. Bu alemden kadından garsona kadar birçok kişi para kazanıyor. Yaklaşık bir buçuk senedir benim cebime para girmiyor. Çalışırken birikim yaptığım için ben bu süreyi rahat geçirdim. Ama şu an o kadınların yüzde 70’i kendini satmak zorunda kalıyor, çünkü aç şu an. Çünkü şu an fuhuştan başka yapabilecek bir şeyi yok. Yüzde 30’u gizli gizli pavyona çevrilen yerlerde çalışıyor. Yediği ceza cabası. Bu insanlar hiçbir yardımdan da faydalanamıyor.”

FUHŞUN ADRESİ "HACI ANA"!

Songül pavyonların yanı sıra turistik gazinoların ve telebarların da olduğunu anlatıyor: “Turistik gazinolarda Rus kadınlar vardır, gösteriler yaparlar. Bizde ise bir sazcı vardır, Ankara oyun havası çalar. Sen çıkıp oynadığında da para kazanırsın. Pavyonda merdivenleri inerken para harcamaya başlarsın. Pavyonda sen kendi sınırlarını çizersin, kendi istediğinle görüşürsün. Çalışma saatlerin, günlerin sana bağlıdır. İki gün gel beş gün gelme, kimse sana sormaz. Yani pavyonda kimse sana hiçbir şeyi zorunlu kılmıyor. Bar olarak gözüken telebarda işletmeciye bağlı çalışırsın. Adamın koluna girer gidersin, bir saat sonra geri gelirsin. Ya da ‘Hacı Ana’ dedikleri kadına bağlı çalışırsın, o seni istediği yere gönderir, sonra tekrar onun yanına dönersin. Yani bu yerlerde kadınlar satılıyor. Genç kızların olduğu bir bar. Bir tane teyze durmuş, bütün kızları kontrol ediyor. Hacettepe’de okuyan bir arkadaşımız burada çalışıyor, eskortluk yapıyor. Teyzeyi gösterip, ‘Ona çalışıyorum’ diyor. Yaşlı oldukları için hacı diyorlar.”

"ACEMİLİK ULUS, USTALIK MALTEPE"

Pavyonlarda yoksul/zengin, semt ayrımı var mı?

Ulus’la Maltepe diye iki yere ayrılıyor. Ulus’a düşük bütçeliler gelir, Maltepe’ye iyi kazananlar. Kızlar arasında da böyle ayrım vardır. Acemi birliği Ulus, usta birliği Maltepe’dir. Ulus’ta başlar Maltepe’ye gidersin, belli bir yaştan sonra tekrar Ulus’a dönersin.

Düşük gelirliler de sık geliyor mu?

Geliyor ama patronum diye geliyor. Benim şuyum var buyum var, şöyleyim böyleyim diye anlatıyor. Sen bir insan olarak üzülüyorsun buna. Çünkü yalan söylediğini biliyorsun. Adam elinde avucunda cebinde ne varsa, donuna kadar bırakıp ortadan kayboluyor.

Sohbetlerin içeriği genelde ne oluyor?

Dert anlatan, ağlayan, seni psikolog gibi görüp akıl almaya çalışan ve seni çıkarmak uğruna saatlerce kendini öven var.

Kazanmak ve kazandırmak için içki de içiyorsunuz...

O değişiyor. Ben aptal değilim. Saat daha 21.00, önüme bir tane 35’lik koyulmuş. Gerçekten tanıdığım ve muhabbetini sevdiğim biriyse içerim ama tanımadığım biriyle niye içeyim de kafam bir dünya olsun? Öyle bir dünya yok. Benim tanımadığım biriyle içme sürem en fazla 20 dakika. Viskiyse elma suyu, rakıysa süt, biraysa enerji içeceği içerim. Bunu kendin ayarlıyorsun. Ama miktarı az da olsa her gün vücuda alkol girmiş oluyor.

ÖNCEKİ HABER

İsrail'in Gazze'ye saldırısında yaşamını yitirenlerin sayısı 25'e yükseldi

SONRAKİ HABER

"Tam kapanma"da çalışan Novares işçileri: Bizim sağlığımızı kim koruyacak?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...