20 Nisan 2021 00:46

Eşi işçileşen işsiz Halit’in hikayesi: Yemek, çamaşır, bulaşık… ‘Erkek adam' da yapar

Pandemi ile işsiz kalan, eşi işçileşen Halit’in hikayesi işsizliğin evin içindeki ilişkileri nasıl değiştirdiğini ortaya koyuyor. Halit'in değişen yaşam koşulları pek çok şeye bakışını da değiştirmiş.

Fotoğraf: Flickr

Paylaş

Sevda KARACA
İstanbul

Facebook iş bulma gruplarından insan hikayelerine devam... Bugün, yıllarca kebap ustası olarak çalışan, 9 aydır da salgın yüzünden işsiz kalan, iş bulamayınca eşi tekstil atölyesinde çalışmaya başlayan Halit’le tanıştıracağız sizi. O da, daha önce bu Facebook gruplarında iş arayışlarında tanışıp hikayesini anlattığımız Nergis gibi, böyle pek çok iş arama grubuna üye. “15 yıllık kebap döner ustasıyım, iş arıyorum” ilanlarını bu gruplarda haftada bir tekrarladığını görünce, ilanda verdiği telefon numarasından arıyorum onu. Gazeteci olduğumu, işsiz kaldığı süreyi, dertlerini, yaşantısını haberleştirmek istediğimi söylüyorum. “Yok abla, benim anlatacak, haber olacak öyle matah bir şeyim yok” diyerek kabul etmiyor önce. Birkaç hafta sonra fikir değiştiriyor. “Baktım sizin gazete hep işçi mişçi diyen bir gazeteymiş, dedim anlatayım ya ne olacak. Sen işe yarar bir şey varsa haberleştirirsin. Yoksa da muhabbet etmiş oluruz” diyor. Anlattıkları, işsizliğin ve evde değişen dengelerin evin içindeki ilişkileri nasıl değiştirdiğini, değişen yaşam koşullarının eve, çocuk bakımına, “Evde kalmaya”, kadının çalışmasına, “babalığa” dair fikirleri nasıl etkilediğini ortaya sermesi bakımından çok önemli noktaları açığa çıkarıyor.

Halit, işsiz kaldığı güne kadar evde bir yumurta bile kırmamışken, eşi Nebiye bir tekstil atölyesinde günde 14 saat çalışmaya başlayınca bütün ev işini üstlenmiş. Önceleri ağırına giden bu durumu şimdi “hayat müşterek” diye anlatıyor. Ama gocunmuyor da değil tabii bu durumdan. “Ablacım aman diyeyim, ismim cismim geçmesin haberde bak, sakız oluruz millete ha!” diye uyarmayı ihmal etmiyor. Halit ve Nebiye isimlerine birlikte karar veriyoruz. Asıl isimleri bizde saklı.

İşte Halit’in hikayesi:

BEN EVDE ÇOCUKLARIN BAŞINDAYIM, KARIM ÇALIŞMAYA BAŞLADI

Adım Halit. 39 yaşındayım. Adanalıyım. 12 ve 9 yaşında iki oğlum, 5 yaşında bir kızım var. Kebap döner ustasıyım. 9 aydır işsizim. Salgının ilk zamanları yıllık izin, arada git gel, sonra ücretsiz izin idare ettik. Sonra lokantanın sahibi abim de “Halit” dedi, “Gitmiyor oğlum.” Adam da haklı, vergisi kazandığından çok. Dükkana kilit vurmak bile maliyet. Ama Allah razı olsun, birkaç aylık ücretimi verdi de gönderdi. Sonra epey iş aradım. Ama salgında bütün lokantalar filan kapatılınca biz kaldık öyle. Başka işler de baktım ama inşaat işi, ağır kaldırma işi yapamam. Gençliğimde bir motosiklet kazası geçirmiştim, belim sakat. Kaldık öyle. İşte senle tanıştığımız Facebook grubuna haftada bir kendimi hatırlatmak için yazıyorum, “15 yıllık kebap döner ustasıyım, iş arıyorum.” Daha dönen olmadı. Zaten ha bire yasaklar geliyor. Bu salgın tümden bitmeden bana iş miş yok. Borcumuz çok, ayı zaten hep içerde kapatıyorduk. İşsizlikle yığıldı borçlar.

Karım Nebiye dedi “Halit ben iş bakayım, böyle ne olacağız?​” Önce çok bozuldum tabii, bizde erkek evde otururken kadının çalışması, ne bileyim... Benim hanımın elinden her iş gelir, beceriklidir, akıllıdır, tuttuğunu koparır. Bunca yıl ayakta kalmışsak sayesinde. Bak mesela çocuklar uzaktan eğitime geçtiler, evde ne internet var ne bilgisayar. Benim hanım gitti köy derneğine başvurdu, muhtara, bir tane eğitim vakfı mı varmış neymiş, döndü dolaştı, ne yaptı etti eve bir tablet buldu getirdi. Üç komşuyu da bir araya getirdi, internet bağlattı, şimdi üç daire ortak kullanıyoruz interneti, masrafı da bölünüyor. Kız sanat okulu mezunu. Biz evlenmeden tekstilde çalışıyordu. Evlenince dedim sen evde otur. Hemen çocuğumuz oldu zaten. Çocuklar büyüdüğü sıra o da mahalledeki tekstil atölyelerinden, ara buluculardan filan eve iş getiriyordu, katkısı oluyordu yani. İşte ben işsiz kalınca dedi “Sen sakat belinle ağır iş yapamazsın ama ben tekstil işi yaparım.” “Nebiye çocuklar ne olacak?​” dedim, hadi oğlanlar büyük ama kız daha küçük. Dedi “Sen başlarında durursun.” “Olmaz öyle şey, ben ev kadını mıyım, asalak mıyım?​” dedim, kızdım bağırdım. Kapıyı çarptım çıktım. Ses etmedi. Sonra hayat işte. Şimdi ben çocukların başındayım, o işe gidiyor. Ben vasıfsız insanım o vasıflı işçi…

İŞSİZ KALDIĞIM GÜNE KADAR EVDE BİR YUMURTA KIRMADIM, ŞİMDİ BÜTÜN EV İŞİNİ BEN YAPIYORUM

Ne mi yapıyorum evde? İşte sabah kalkıyorum, çocuklara kahvaltı hazırlıyorum, derslerin başına oturt. Öğlen yemek ver. Çocukların banyosu manyosu… Kızımla evcilik bile oynuyorum, saçını bile örüyorum. Önceleri diyordu “Baba sen ne biçim yapıyorsun ya…” Sonra işte yapa yapa… Bir de YouTube’dan örgü modeli izliyoruz mesela, işte onu yapmaya çalışıyoruz, daha modeli tutturduğumuz yok da (Gülüyor…) Ev temizliği mi? Nebiye kadar iyi yapamasam da, günde, iki günde bir süpürürüm yani. Silerim. Mutfağı toplarım. Banyoyu tuvaleti ciflerim. Çamaşırı yıka as… Çocuklarla el birliğiyle yapıyoruz.

Bak ben kebap ustasıyım, elim bıçağa, yemek yapmaya yatkındır. Lokantada salatası, yancısı falan donatırım masayı. Ama işsiz kaldığım güne kadar, sor bir yumurta kırmış mıyım evde, yok! O işler Nebiye’nin. Önceleri çok ağırıma gitti tabii. Ama sonra hanımın haline baktım, garibim sabahın köründen gecenin körüne para kazanmak için didiniyor, biliyorum işi de rahat bir iş değil.

Çok büyük bir markaya fason yapıyorlar, böyle markanın logosunu işliyorlar kıyafetlerin üstüne, çıtçıtını, düğmesini, fermuarını… Çok uzun saatler çalışıyor. Bir de ihtiyacımız var diye, akşam hafta sonu demeden fazla mesaiye de kalıyor. 12 saat. Bazı oluyor, 14 saat. Eve geliyor ayakta, dinelecek hali yok. Elleri ayakları hep şişmiş, su toplamış oluyor, saçları beyazladı 6 ayda. Önüne bir tabak yemek koymuşum çok mu diye diye işte ağırıma gidenleri şey ettim... Önceleri, yani ilk başta “Yok” dedim, “Ben yapmam…” Nebiye üstelemedi, gece yarısı gelip yemek yaptı, gece üçe kadar evi topladı, çamaşır yıkadı, banyo cifledi, mutfak topladı. Baktım 2 ayda eridi gitti. Hasta olacak. Yavaş yavaş işte şudur budur yapmaya başladım bir şeyler, önce çocuklar doysun diye yemek. Yemek yapınca mutfağı toplamak da gerekti. Öyle öyle… Gocunuyor muyum? Yalan değil, erkek adamın yapacağı işler değil bunlar diye düşünüyorum hep. Öyle aileye, dışarıya filan da hiç göstermem bu kadar ev işi yaptığımı. Ablacım aman diyeyim, ismim cismim geçmesin haberde bak, sakız oluruz millete ha! Hiç kimseye anlatmamışım bu kadar ev işi yaptığımı, n’aptın ettin aldın lafları ağzımdan, sana da helal olsun (Gülüyor…)

‘EV’DE KALANIN HALİ: BİR BÜYÜK İNSANLA KARŞILIKLI KONUŞMAYI ÖZLÜYORSUN

Geçen gün televizyonda var ya hani kim kiminle kaçmış, kim kimi aldatmış, kim kaybını bulacakmış programları, baktım bir iştahla izliyorum ki, elimde de kahve. Dedim “Ulan Halit, var ya elinde bir kanaviçen eksik ha…” Eskiden kızardım yahu ne izliyorsunuz böyle abuk sabuk şeyleri diye Nebiye’ye. İnsan izliyormuş. Evde çoluk çocuk, ev işi, yemek, çocuklarla oyun oyna, ortalığı topla derken, bir büyük insanla karşılıklı konuşmayı özlüyormuş. Ben çalışırken geceleri eve geldiğimde Nebiye beni ayakta beklerdi. İşte derdi “Ya Halit, iki çift laf edelim…” Çok yorgunum der yatardım. Şimdi ben Nebiye’yi bekliyorum. Salgında bir kahveye gideyim, arkadaşlarla buluşayım da yok. Nebiye gelse de bir çift laf etsem diye yolunu gözlüyorum yemin ederim. İşte işyerinde ne oldu, ne konuşuldu, kim ne dedi, her şeyin ayrıntısını soruyorum. Eskiden o sorduğunda “Yahu ne olacak işte, her gün aynı” der geçiştirirdim. O anlatırdı şunun kızı şöyle olmuş, komşunun oğlu böyle etmiş... Gece gece kafamı şişirdin derdim. Herhalde evde kalmanın ne olduğunu biliyor, işyerinde ne var ne yok anlatıyor o yorgunlukla. O yüzden işteki her şeyden haberim var, işte kaç parça iş çıkarmışlar, usta ne demiş, çay molasında ne konuşmuşlar… (Kıskançlıktan, ne yapıyor ne ediyor diye denetlemek istediğinden mi her şeyi soruyorsun Halit, diyorum…) Yok, valla değil. İnsan konuşmak istiyor yani. İhtiyaç duyuyor.

İŞSİZLİK KANSER GİBİ

İşsizlik ne mi demek? Valla ablam ne diyeyim… (Uzun bir sessizlik) İşsizlik kanser gibi. Hani kanser olduğunda da iyileşmek için para lazımdır ya sana. İşsizlikten kurtulmak için de para lazım. Ben ilk işsiz kaldığımda, iş aramak için sağa sola giderken cebimdeki yol parasını, acıkınca alacağım simidin parasını hesap ettim kuruş kuruş. Öyle bir zaman geldi ki, cebimde akbil, acıkınca alacak simide para yok diye çıkıp iş arayamadım. Ben böyleyken, benim hanım günde 12 saat çalışıyor ki dağa kayağa keyif gezisi yapacak beylere hanımlara mont gitsin, bere gitsin, eldiven, atkı gitsin. Alıyor asgari ücret. Fazla mesaiye kaldığına seviniyoruz, elimize fazla para geçecek diye. İşsizlik, dünya ne kadar adaletsiz bir yer görmek demek bence.

Benim hanım diyor ki “Halit, o üstüne marka nakış işlediğim dağcı montu var ya, birini bir maaşımla alamayız.” Böyle adaletsizlik olur mu ya? Milletin kayağa, dağa giderken üşümesin diye aldığı mont, bere yani. Mesela bir bere, 300-400 liraya satılıyormuş... Günde kim bilir kaç tane çıkıyor o atölyeden. Biz de işte tek odada oturuyoruz ki, diğer odaların peteklerini kapatalım da masraf olmasın. Hayat adil değil biliyordum da, bu işsizlikte daha fazla anladım. Gözümüze soktular.

BABALIK EVDE PİŞECEK YEMEĞİN PARASINI VİTRİNE KOY, ÇIK DEĞİLMİŞ

Bir baba olarak çocuklarımla ilişkim nasıl değişti diye soruyorsun. Ne diyeyim, daha önce baba değilmişim. Yani yanlış olur tabii öyle demek, babaydım tabii de… İşte baba ne yapar, eve ekmek getirir, ihtiyaçlarını karşılar, eve para bırakır. Biz öyle gördük. Öyle yaptık. Ben gece yarısına kadar hafta içi hafta sonu hep çalıştım. Çocukların büyüdüğünü görmedim desem yeridir. Yazları işte tatil niyetine memlekete gittik. Yine çocuklarla çok işim yoktu yani. Çocuklarla hep Nebiye ilgilendi. Şimdi şimdi tanıyorum çocukları. İşte büyük oğlan yemeğin içinden soğanları seçiyor mesela, yemiyor eşşoğlueşşek. Ben bilmiyordum mesela bu çocuk soğan yemiyor diye. Şimdi rendeliyorum yemeğe ki görüp de sofradan kalkmasın. Küçük oğlan biraz tutuk mesela. Nasıl diyeyim, böyle çok sessiz bir çocuk. İşte onu açmak için her yere onu götürüyorum, markete, pazara. Konuşuyorum. Kızım en çok Elsa’yı seviyor mesela. Ben hiç bilmezdim Elsa nedir, ne işe yarar, şimdi maşallah Elsa aşağı Elsa yukarı (Gülüyor…) Hep tabii çok seviyordum çocuklarımı, insan çocuğunu sevmez mi? Ama babalık etmek de evde pişecek yemeğin parasını vitrine koy, çık değilmiş.

Nebiye’yi soruyorsun. O sanki biraz mahsun, nasıl diyeyim mahcup sanki çocuklara karşı. Pek ilgilenemiyor tabii, haftada, 15 günde bir o da izin kullanırsa işte evi toplayayım, işe güce yetişeyim derken öyle geçiyor gün, çocuklarla ilgilenemiyorum diye üzülüyor. Önceden ben baba değildim, şimdi Nebiye anne değil yani… Önceleri Nebiye’nin izin günü olsun da ben de öğlene kadar yatayım, iş güç yapmadan dışarı çıkayım diye bakıyordum. İnsan boğuluyor ya, alışık da değiliz. İhtiyaç bir yerde. Ama baktım yani kadının da çok hali yok, işte izin gününde elinden geleni yapıyor ama çok da şey etmiyorum öyle evle filan uğraşsın diye. Hallederiz Nebiye diyorum, çocuklarla ilgilen, dinlen diyorum.

Salgın bitse, ben işime dönsem bunlar değişir mi diye soruyorsun. Ne diyeyim ablam, öyle severek falan yaptığım da yok bu işleri. Ha ama ne olur, ben iş bulurum, Nebiye eve döner, ya da işte çalışmak isterse daha iyi bir iş bulur bu kadar yorulmayacağı… Ama o da zor yani çocuklar ne olacak? Neyse işte o zaman eve çoluk çocuğa biraz daha çok vakit ayırmak için, evdekilerin halini anlamak için daha ilgili olurum diye düşünüyorum. Ama Allah bilir tabii, insan unutur, rahatına da bakabilir, insan sonuçta, çiğ süt emmiş.

128 MİLYAR DOLARI MİLLETİ İLLETTEN KURTARMAK İÇİN HARCASALARDI…

Ne olmalı? Bu salgın Allah’ın izniyle bitmeli bir kere. Ama her şeyi de Allah’a havale etmemek lazım. Sen devlet olarak aşıyı herkese yapacaksın, millet kaç günse 15 gün mü, 20 gün mü evde kalsın diye iaşesini ihtiyacını karşılayacaksın ki bitsin. Yoksa bu meret kendi kendine bitsin diye bekledin 1 senedir, ne oldu? Her gün pik üstüne pik. İnsanların kayıplarını, zararlarını karşılayacaksın. Benim çalıştığım lokantanın sahibi adam çekti darabayı, kapattı dükkanı. İnsanların kayıpları zararları karşılanmalı. Şimdi her yerde soruyorlar, 128 milyar lira mı dolar mı artık neyse, nerede? Ablam valla benim aklım almıyor o kadar büyük parayı, sayıyorlar ya o parayla şunu yaparsın, bunu yaparsın… Milletini bu illetin elinden kurtarmak isteyen, o parayı ihtiyacı olana harcardı. Demek ki var yani para, devletin kasası boş değil. Ama sana boş, bana boş. Ben pek umutlu değilim hayata karşı. Bugünler de geçecek gidecek de ağır yıkıntı yani her yerde. Çok şükür biz gene iyiyiz, evimize para giriyor, kiramızı ödüyoruz, ekmeğimizi alıyoruz. Ama görüyorum yani akrabalardan, eş dosttan. Millet yıkıldı ablam. Bu yıkıntıyı kim temizleyecek... Orasını ben bilemem. Siyasetçilere güvenim yok. Oy ver deseler kimseye vermem. Sen okumuş insansın, sen söyle, kim nasıl temizleyecek bu yıkıntıyı?

ÖNCEKİ HABER

NASA bir ilke daha imza attı: Mars'ta ilk helikopter uçuşu gerçekleşti

SONRAKİ HABER

EMEP İstanbul İl Disiplin Kurulu Üyesi Mehmet Boztepe törenle uğurlandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...