30 Kasım 2020 22:39

Fransa güvenlik yasası: Salgına değil sosyal dalgaya karşı önlem

Fransa'da kitlesel protestolara neden olan Güvenlik Yasası, salgının dalgalarına karşı halkı yeteri kadar korumayan devletin muhtemel bir sosyal dalgaya karşı kendini koruma çabası olarak öne çıkıyor.

Fotoğraf: Diyar Çomak/Evrensel

Paylaş

Diyar ÇOMAK
Paris

Fransa’da iki haftadır sosyal medya üzerinden önemli bir çağrı yayılıyor: Global Güvenlik Yasasına Hayır! Gazeteci sendikaları, sivil örgütler, basın yayın kuruluşları, İnsan Hakları Ligi ve Uluslararası Af Örgütü gibi kurumların oluşturduğu kolektifin çağrısına kulak veren kitleler başta Paris olmak üzere Fransa’nın birçok kentinde, yasanın en tartışmalı maddesi olan 24. maddenin Ulusal Mecliste kabul edilmesinin ardından 21 Kasım Cumartesi günü bir araya geldiler.

Mücadelenin yükseltilmesi çağrısında bulunan kolektif, 28 Kasım Cumartesi günü, artık “Özgürlük Yürüyüşleri” adını taşıyan eyleme çağırdılar. Sağlık krizi ve sokağa çıkma kısıtlamaları nedeniyle uzun süreden beri bu kadar çok insan bir araya gelmemişti. Zira durum vahimdi ve artık toplanmak ve ses çıkarmak acil bir hal almıştı.

Tamamı Mecliste onaylanan ve Senatoda ele alınması beklenen yasa tasarısı polise, var olan yetkilerine rağmen daha fazla yetki tanıyor. Ancak ek olarak haber alma hakkı gibi temel hakları çiğniyor ve açıkça eylemcileri, gazetecileri veya polisin eylemlerini sorgulayan sıradan vatandaşları kriminalize ediyor. “Global Güvenlik” adı altındaki bu yasa tasarısı, hükümet tarafından sanki başka acil bir sorun yokmuş, her gün on binlerce insana virüs bulaşmıyor ve yüzlerce insan can vermiyormuş gibi birden ortaya sürüldü ve sağlık krizinden faydalanarak sessizlikle onaylanmak istendi.

NASIL GÜNDEME GELDİ?

Yasa tasarısı hükümet partisinin iki milletvekili (Bunlardan birisi aynı zamanda Fransız Ulusal Polisinin önemli bir müdahale birimi olan ‘RAID’in eski sorumlusu) tarafından kaleme alınmış ve 11 Eylül 2018’de hükümete teslim edilmişti. Tasarının ocak 2020’de incelenmesi gerekiyordu, ancak sağlık krizi birçok gerici yasa tasarısının yanı sıra bu tasarının da ertelenmesine neden olmuştu. Temmuz ayında İçişleri Bakanlığı görevine atanan ve “Sarkozyci” olduğunu gizlemeyen Gérald Darmanin, kasım başında yasa tasarısına yeni maddeler ekledi ve tasırının en ileri sözcüsü rolünü üstlendi. Eklediği yeni hükümler, polis güçlerinin aşırı sağ kanadını temsil eden “Alliance Police/Polis İttifakı” adındaki polis sendikasının taleplerine yanıt vermeyi amaçlıyor.

32 maddelik yasanın en çok tartışılan 24. maddesine göre eğer yasa tasarısı yürürlüğe girerse polis güçlerini görevleri esnasında görüntülenmesi yasaklanacak. Yasaya göre polis ve jandarma gibi güvenlik güçlerinin fotoğraf ve videolarını, onların “Ruhsal ve fiziksel sağlıklarını zedeleme niyetiyle” yayımlayanlar (gazeteciler dahil) 1 yıl hapis ve 45 bin avro para cezasına kadar ceza alabilecekler.

Fakat “Ruhsal ve fiziksel sağlıklarını zedeleme niyeti” olarak belirtilen koşul o kadar muğlak ki, bu nedenle bu madde aslında tam bir yasak anlamına geliyor. Zira polis görüntülerini sosyal medyada paylaşan her vatandaş (gazeteciler de dahil) belirtilen cezaya çarpıtılma riskini göze almak zorunda kalacak.

Bu maddede, özellikle toplumsal olaylarda çekilen görüntülerde polis güçlerinin yüzlerinin “flulaştırma” yoluyla kapatılması zorunlu hale getiriliyor. Basın örgütleri başta olmak üzere ülkenin en büyük gazete ve televizyon kanallarının tepkisi karşısında hükümet bu maddeye “Haber alma hakkını engellememek koşuluyla” ifadesini ekledi. Ama bu da durumu değiştirmiyor, zira “Niyet değerlendirmesi” olduğu gibi duruyor. Polis şiddetinin bu kadar arttığı bir dönemde bu yasa, polis şiddetini görünmez kılacak ve gazetecileri hedef haline getirecek.

ŞİDDETİ GİZLEME ÇABASI

Fransa’da “Sarı Yelekliler” hareketi esnasında polislerin sıktığı plastik mermi nedeniyle onlarca vatandaşın gözü çıkmış, atılan ses bombalarıyla birçok vatandaş elini ve ayağını kaybetmişti. Bunların önemli bir kısmı kameralara çekilmiş ve polis şiddeti açık bir şekilde gözler önüne serilmişti. Polis şiddetini engellemek yerine hükümet bu şiddetin görünür olmasını engellemek istiyor. Böylelikle şiddet faillerinin cezalandırılmayıp, ödüllendirileceği aşikar.

Yasa tasarısında ayrıca polisin “drone” kamera sistemiyle halkı gözetim altına alabilmesine de izin veriliyor. Özel hayata saygı konusunu gündeme getiren bu yöntem, açıkça kitlesel bir gözetimi hedefliyor.

Peki bu olağanüstü koşullarda; sağlık krizine özgürlüklerin kısıtlanması dışında hiçbir çözüm getirilmedi, yoksulluğun ve işsizliğin arttığı, gelecek açısından umut verici bir sinyalin olmadığı, halklar içerisinde hükümetin ve genel olarak kapitalist düzenin ikiyüzlülüğüne büyük bir tepki oluştuğu koşullarda, bu yasayı bu kadar acil yapan nedir?

Açık ki burada polisin içerisinde bulunan aşırı sağcı güçlerin yasanın bu kadar hızlı bir şekilde geçmesinde önemli bir payı var. Hazır Darmanin gibi bu tür otoriter yöntemlere dünden hazır bir İçişleri Bakanı bulmuşken bu yasanın bugün gündeme gelmesini hızlandırdılar. Fakat daha düne kadar tüm dünyaya “ifade özgürlüğü” dersi veren Emmanuel Macron’un onayı olmadan bu tasarının Meclisin gündemine gelmesi de imkansızdı.

Bu yasanın asıl amacı polis şiddetini ortaya çıkaran delilleri ortadan kaldırmak, polis güçlerinin daha otoriter ve yasa dışı yöntemler kullanmasını normalleştirmektir.

DEVLET KENDİNİ HALKTAN KORUYOR

Ayrıca hatırlanması gereken meselenin diğer bir yönü ise şu: Devlet, halihazırda yasal olarak polis güçlerine yeterince güç tanıyor. Özellikle Fransa gibi bir ülkenin, onca terör saldırılarına maruz kalmasıyla beraber ve 2015 yılında gerçeklesen terör saldırılarından bu yana devamlı bir olağanüstü halin var olması da söz konusuyken: Bu koşullarda polisin güç kullanma yetkisi hukuki zemine oturtulmuştu bile.

Ama artık devlet bununla da yetinmiyor ve sağlık krizinden kaynaklı olağanüstü halden de faydalanarak, temel özgürlükleri hedef alan bir yöntemi uyguluyor. Salgının yayılmasına karşı zaman kazanmanın en ucuz yöntemi olarak iki kere “Sokağa çıkma yasağı” uygulayan hükümet, bu şekilde birikmiş öfkeyi de “karantinaya” almak istedi. Halkı yeterince koruyaman devlet, öte yandan hazırladığı yasa ile de kendisini halktan korumak uğraşıyor.

Hükümet sağlık krizinin yarattığı öfkeye ve arkasından gelecek “sosyal dalgaya” karşı korunmak için açıkça otoriter bir rejimi seçiyor. Günümüz Fransa’sında, böyle otoriter bir adım görmemiz çok da şaşırtıcı olmaması gerek aslında; çünkü tüm çabasını sermaye güçlerine adayan bu önemli ekonomik güç kovid-19 krizinin sonrasına hazırlanmakta. O yüzdendir ki Fransa polisinin yeni güçlendirilmiş zeminini hazırlıyor ve tüm hesaplarını gözdağı ve korku üstüne kuruyor.

Ama bu hesapta unutulan bir şey var: Emekçi kitleler, ülkenin tüm demokrat ve ilericileri, bu tür tuzağa boyun eğmeyecek görünüyor. Devamı gelecek olan kitlesel eylemler bunun bir göstergesi.

ÖNCEKİ HABER

Fındıklı Belediye Başkanı Çervatoğlu’na açılan soruşturmaya halk tepki gösterdi

SONRAKİ HABER

Marmaray'da aktarma indirimi TCDD'nin itirazı sonucu kaldırıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...