28 Kasım 2020 23:36

Fidan güçlendirilmedi, eksikler giderilmedi, talepler dinlenmedi…

Fidan’ın yaşamı şiddete maruz kalan, devlet korumasına alınan, yurttan çıktıktan sonra akıbetleri takip edilmeyen çocukların yaşadıklarını gözler önüne seren bir örnek.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

Paylaş

Hilal TOK

Fidan, henüz 20 yaşında, 3 ve 4 yaşlarında iki çocuğu var. 3 yaşında babası tarafından terk edilen Fidan’ın annesi başka bir evlilik yaptı. Hem anneden hem üvey babadan şiddet görüyordu, anne ve üvey babasının borçlarını ödemek için henüz 13 yaşında iken okuldan alındı, garsonluk yapmaya başladı: “Gündüz ayrı, gece ayrı yerde garsonluk yapıyordum. İki üç saatlik uykuyla işe gidip geliyordum. Artık kendimi dışarı atma, eğlenme arzusu oluşmaya başlamıştı, bıkmıştım çalışmaktan. Kendimden yaşça büyüklerle arkadaşlık yapmaya başladım.”

Fidan, tecavüze maruz kalıyor, yaşadıklarını tam hatırlamıyor. “Annem o dönem verem hastası olduğu için hastanede kalıyordu, ben o gün korkumdan kendimi sokağa attım, dayım gördü, ‘Senin bu halin ne’ deyip yaka paça karakola götürdü, başıma kötü bir şey gelmiş olmasından değil, ‘Bu kızı istemiyoruz artık, alın nereye veriyorsanız verin’ demeye götürdü.”

DEVLET KENDİ ELİYLE ŞİDDET GÖRDÜĞÜ AİLEYE GERİ VERDİ

Bu olaydan sonra yerleştirildiği Çocuk Destek Merkezinin kendisine çok iyi geldiğini ancak bu “iyi”liğin geçici olduğunu söylüyor: “İlk gittiğim yurtta çok kötü durumdaydım çünkü oturamıyordum, yürüyemiyordum. Bir buçuk ay fizik tedavi gördüm. Kaldığım yer çok iyiydi ama orada 8 ay kalabildim. Sonra beni tekrar aileme verdiler. Bu süre zarfında mahkemelerimiz de oldu. Ben annemden şikayetçi olmuştum. Kardeşim vardı, çok dayak yiyorduk annemden. Kardeşimin can güvenliği yoktu. Sonra ‘Senin durumun artık iyi, annene vereceğiz, o da istiyor zaten’ dediler ama ben istemedim şiddet gördüğüm eve geri dönmeyi.  Yine de geri verdiler. Tabii biz daha kötü olduk, dayım, ağabeyim hepsi sanki küçük bir çocukmuşum gibi değil de koskocaman bir kadınmışım gibi bakmaya başladılar. Annem ufak bir şeyde elime bir çanta tutuşturup sokağa atıyordu, o çanta hep hazırdı. Sonra madde kullanmaya başladım. Kriz geçiriyordum, kendime zarar veriyordum artık. Sokak ortasında bir gün kafam güzelken ağlamaya başladım, dedim ‘Bu böyle olmaz.’ 14 yaşımdaydım daha. Yanımdan geçen birini çevirip polisi aradım, beni gelip almalarını istedim. Bir gece nezarethanede kaldım, (gülüyor) niye kaldım onu da bilmiyorum. Sonra beni madde kullananların rehabilite edildiği bir yurda götürdüler. Önceki yerde ilgi görmüştüm ancak burası öyle değildi. İlaç tedavisi görüyordum, orada kalan çocukların çoğu madde bağımlısı olduğu halde her gün bir saat hafta sonları tek başımıza 4 saat dışarı çıkma izinleri oluyordu. Kaldığımız yer mahalle içinde bilinen bir yerdeydi, yurdun önüne tekin olmayan erkekler gelirdi, müzik açardı. Bir gün yurttan çıktım ve bir daha geri dönmedim, arayan soran da olmadı. Yaşım tutmadığı için resmi nikah yapamadım, henüz 15 yaşımdaydım eşim de 25. Evlendikten 4 ay sonra hamile kaldım. Hastaneye gidip gelince haberleri oldu. ‘Hakkınızda dava açıldı, gelmen lazım’ diye. Çocuğumu alıp beni de yurda yerleştireceklerini, eşimin de ceza alacağını söylediler. Ama öyle bir şey olmadı, nasıl böyle oldu biz de anlamadık.”

“Eşimden önceki hayatımda prensesler gibi yaşamıyordum, evlilik benim hayatımı düzene sokacaktı. Ama ilk dayağımı evlendiğim gün yedim. İçinde bir öfke vardı hep bana karşı. Ağzımdan çıkacak kelimeye bakıyordu bana vurmak için. Aile şiddetinden kaçtım ama başka bir şiddete maruz kalmaya başladım. Eve alkollü geldiğinde bile hiçbir şey söylemesem ‘Bana neden öyle bakıyorsun’ deyip döverdi. Çocuk ağlıyor diye döverdi. Ben çocuğum annesiz babasız kalmasın diye her seferinde affettim çünkü benim gibi yaşamalarını istemedim.”

Lohusalığı biter bitmez tekrar hamile kalmış Fidan, “Aldırmayı çok istedim ancak aldıracak parayı bulamadım. Bulduğumda ‘Artık bebeğin kalbi atıyor’ dedi doktor, o öyle deyince aldıramadım. Evliyken çok zarar gördüm ama bu işten asıl zararlı çıkan aslında çocuklarım oldu. İkinci çocukta da şiddet devam etti. Ben ayrılana kadar şiddet hep vardı hiçbir zaman düzelmedi.”

YOKSULLUK İÇİNDE YENİ BİR BAŞLANGIÇ

Şiddete çocukları için katlandığını ifade eden Fidan, “Beni aldattığını fark ettim, sonrasında hatta sosyal medyadan kadınları taciz ettiğini…  Her şeye katlandım ama buna katlanamadım, seni döven insan zaten seni değersiz görüyordur tabii ama bu bardağı taşıran son damlaydı” diyor.

Ayrılmanın da kolay olmadığını, eşi tarafından sürekli takip edildiğini, sürekli ev değiştirdiğini, kocasının onu bulup şiddet uyguladığını anlatıyor. Şimdi eşinin yerini bilmediği bir evde yaşıyor, taşerona yevmiye ile çalışıyor, ayda asgari ücret bile etmeyen bir para geçiyor eline, hayattan bir beklentisinin olmadığını söylerken, sadece çocuklarına yetebilecek bir işte çalışmayı, çocuklarının iyi olmasını istediğini anlatıyor. Çocukların velayeti ise babada.

Hem hayatın ona getirdiklerine, hem de elinden tutan olmamasına öfke duyuyor: “Hem eşim hem ailem… Niye normal bir yaşantım olmadı, yanımda olacak destek olacak bir ailem niye olmadı? Sanki doğduğumdan beri tekmişim gibi, anne de baba da benmişim gibi hissediyorum.”

Yurtta kaldığı dönemde güçlendirilmediğini, karşısına çıkan ilk erkekle çocuk yaşta evlendiğini söyleyen Fidan, “Başka türlü olabilirdi”diyerek şu önerileri yapıyor: “Yurtlarda psikolog sayısının artırılması, çocuklarla daha çok ilgilenilmesi, hayatlarına dahil olunması, güçlendirilmesi, hayata dair adımlar atmasını sağlayacak mekanizmalar gerekiyor. Dışarı çıkma izni varsa o çocukları sokağa tek başına salmamalılar. Yanında danışman olmalı, onun takibinin iyi yapılması gerekiyor, çünkü özellikle madde kullanan çocuklar için bu durum riskli. Spor aktiviteleri, eğlence aktiviteleri hiçbiri yoktu o yurtta. Bu çocukları hayata bağlamaları gerekiyor. O çocukları bir noktaya getirmeden tek başlarına dışarı salmak çözüm değil.”

‘ÇOCUĞUMU YUVADAN ZEHRA’YLA OTURTMAYIN’ DİYEN EBEVEYN DE VAR,‘BEN YUVADA YETİŞMİŞ GELİN İSTEMEM’ DİYEN BABA DA…

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı “Türkiye’de yaklaşık 360 bin öksüz ve yetim çocuk” olduğunu söylüyor. Devlet korumasındaki çocuklardan 2 bin 410’u kuruluş bakımında, 1086’sı koruyucu aile yanında.

Peki çocuklar ne durumda, koruma sistemi devlet koruması altındaki çocuklar için nasıl işliyor, çocuklar büyüdüklerinde hayata tutunabiliyor mu?

Devlet korumasında büyüyen çocuk ve gençlerin ayrımcılığa uğramadan hayata atılması için destek çalışmaları yürüten Hayat Sende Derneğinden Hülya Bozkurt anlatıyor:

- Çocuk koruma sisteminin kazanımları var ancak korumadan ayrıldıktan sonra yeterli yönlendirme hizmetleri hala iyi değil. Yuva ve yurtlar yıkılıp yerine sevgi evleri yapılıyor ama şehir dışına. Bu da çocukları toplumdan daha da izole ediyor.

- Toplumla bu çocuk ve gençlerin arasında bir sosyal duvar var. Örneğin “Çocuğumu yuvadan Zehra’yla oturtmayın” diyen ebeveyn de var, “Ben yuvada yetişmiş gelin istemem” diyen baba da. Bu sosyal dışlanmayla çok boyutlu mücadele edilmeli. Eğitim ortamında, iş ortamında, medyada, toplumda yaşamın her alanında...

- Çocuklar bu dışlanmayla hayata uyum sağlamakta, kendi potansiyellerini gerçekleştirmekte zorlanıyor. Çocuklara acıma, korku ve merakla bakarsanız, çocuk da kendisini öyle konumluyor.

- Yalnız yuva ve yurttaki çocuklar için değil, tüm çocuk ve gençler için etkili danışmanlık mekanizmaları kurmamız, çocuk ve gençleri pasif konumda tutan, gerekli ilgi ve sevgiyi göstermeyen yaklaşımlarla mücadele etmemiz gerekiyor. İstanbul’a bakın mesela. Yoğun iş temposu içinde anne-babasını görmeden büyüyen yüz binlerce çocuk var. Bizce en büyük sıkıntı bu. Aileyi fetişleştirmeden, pederşahi konumundan sıyırıp, çocuk ve genç katılımını öncelediğimiz, sevgi ve ilgi içinde yetiştirdiğimiz çocuklarımız olmalı ki, dünya daha iyi bir yer olsun.

KURUMDAN AYRILAN ÇOCUĞU İŞE YERLEŞTİRMEK YETMEZ

- Bir ailede yetişen çocuğun ailesi tarafından en fazla desteklendiği dönem, bağımsız bir hayata geçiş dönemidir. Koruma altında yetişen gençler için ise bu imkan çok kısıtlı. Devletin bu noktadaki yaklaşımı indirgemeci. Korumadan ayrılan çocuklar 1-2 yıl içinde kamu kurum ve kuruluşlarında işe yerleşiyor. Bununla tüm sorunlarının çözüleceği düşünülüyor. Halbuki yurtta yetişmiş gençlerin önemli bir kısmı bu iş imkanına rağmen hayata tutunamıyor. İstifa eden, canına kıyan, suça sürüklenen birçok genç var. Örneğin yurtta yetişenlerin işe yerleştirilmesi aslında iyi niyetli bir düzenleme ama çocuklar nasıl olsa iş garantim var diye eğitimden daha erken ayrılabiliyor. Biz yurttan ayrılma sürecinde bireye özgü modellerin ön plana çıkarılmasını, etkili rehberlik ve psikososyal destek hizmetleri sunulmasını, toplumdan da yeterli destek alınmasını istiyoruz.

- Korumadan ayrılma süreci yalnız bizim ülkemizde değil, tüm dünyada sorunlu. Örneğin, 2011 yılında Kuzey İrlanda’da bir araştırmada, yuva ve yurtlarda kalan çocukların cinsel sömürüye maruz kalma oranlarının diğer bakım modellerine göre çok daha yüksek olduğu belirtiliyor. Çalışmada yer alan 1.102 kişilik örnekleme dayanarak, yurtta kalan genç kızların üçte ikisinin en büyük korkusunun fuhşa sürüklenmek olduğu belirtiliyor. Bu sorunun en önemli nedeni ise, koruma altındaki gençlerin sömürüye büyük oranda açık olmaları.

ÇOCUKLAR HAYATA KAZANDIRILMALI

- İstismar mağduru, ağır travmalı çocuklar Çocuk Destek Merkezlerinde bakılıyor. Genel olarak yaşları daha büyük çocuk ve gençler var. Birbirlerini kötü etkilemeleri büyük olasılık. Bu merkezlerin yerine profesyonel koruyucu ailelik modeli olmalı, çocuklar travma durumuna göre, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, sosyolog, gibi bölüm mezununun evine yerleştirilmeli. Bu kişilerin tek işleri bu çocuklar olmalı. Kadrolu olmalılar. Aslında bu model mevzuatta var ama bir türlü uygulamaya geçirilmedi.

- Bakanlığın illerde bakım sonrası rehberlik birimleri oldukça yetersiz. Her ilde en az üç sosyal hizmet uzmanı sadece bakım sonrası rehberlik hizmetlerinden sorumlu olmalı. Bu birimler iş, staj, burs, ev bulma, İŞKUR veya diğer desteklerden yararlanma gibi konularda yetkin olmalı, valilerin başkanlığında toplanan il koordinasyon kurullarında ihtiyaçlarını net bir şekilde yansıtabilmeli.

- Çocukların önündeki yoksulluk zincirinin kırılabilmesinin en önemli yolu eğitim hakkına daha fazla erişebilmek, koruma altındaki gençlere özel üniversitelerde kontenjan açılmasının sağlanması, bu sayede bu gençlerin koruma kararlarının uzatılması, hayata daha eşit ve güçlü bir şekilde atılabilmelerinin temini.

ÇALIŞAN PERSONELİN SORUNLARI ÇÖZÜLMELİ

- 14-15 yaşında bıçak çeken çocuk da, ailesi tarafından fuhuş yaptırılan kız da koruma altına alınıp Çocuk Destek Merkezlerine yerleştirilebiliyor. Bu çocukların travmaları daha ağır. Burada çalışan personele daha fazla ödeme yapılmalı. Özlük hakları iyileştirilmeli. Uzun zamandır hayata geçirilmeye çalışılan fakat Maliye Bakanlığının bütçe tahsis etmemesi gerekçe gösterilerek bir türlü hayata geçmeyen profesyonel koruyucu ailelik modelinin hayata geçirilmesi gerek.

ÇOCUKLAR YURTTAN ÇIKINCA ‘SUDAN ÇIKMIŞ BALIK’ GİBİ HİSSETMEMELİ

Yaklaşık 5 yıldır faaliyet yürüten Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinden Adile Doğan, kendilerine başvuran 10 kadından birinin hayatının bir döneminde devlet yurtlarında kaldığını aktarıyor, “Hiçbirinin yaşamı birbirinden bağımsız değil. Yurtta kalan ve bize gelen kadınlarda genelde şunu gördük; küçük yaşta evlenmek zorunda kaldıklarını ve hayatın kötü yanlarıyla çok erken tanıştıklarını… Bu durumu genelleyemeyiz belki ama bizim mahallede karşılaştığımız örnekler böyleydi.

Genelde görüştüğümüz kadınlarda hep ‘Benim yaşadığımı çocuğum yaşamasın’ korkusu kaygısı oluyor. Hayatları boyunca da hep ön yargıya maruz kalmışlar. Bir de erken yaşta gidip kendisine ilk sevgi gösteren, başını okşayan birileriyle hayat birleştirmiş genelde, erken yaşta çocuk yapmış, bir ‘aile’ arayışı olmuş. Ama bu ailelerde şiddet devam etmiş…

Devlet koruması altındaki çocukları asıl olarak hayata kazandırmak, kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak politikalar geliştirmek, yurttan çıkınca sudan çıkmış balık gibi çaresiz hissetmemesini sağlamak, yurtlarda farklı donanımlarla, mekanizmalarla çocuğun yurttan kaçmamaya ikna etmek, yani orayı sevdirmek gerekiyor. Tüm çalışanların da sadece danışmanlar ya da yönetimin değil, yemek yapandan, temizlik yapana tüm çalışanların çocuk iletişimine, yaklaşımına, psikolojisine ilişkin bir uzmanlığı gerekiyor. Horlayıcı bakış, davranış çok yaralayıcı oluyor çocuklar için.”

ÖNCEKİ HABER

Jeofizik mühendislerinden fay yasası çalışmalarına tepki: Bilime ve gerçeklere aykırı

SONRAKİ HABER

KESK Adana Şubeler Platformu: KHK’li sağlık emekçileri görevlerine iade edilmeli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa