25 Kasım 2020 16:47

Salgın bizi sahiden eşitledi mi?

"Yalılardan ve lüks villalardan gelen, gerçeklikten uzak bu cümlelere karşın açık açık belirtmekten çekinmiyoruz: Salgın da hastalık da karantina da sınıfsaldır!"

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Kerem ÖZDAMAR
Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi

“Salgın bizleri eşitledi” romantizminin aksine salgın her konuda makasın açılmasına, patron sömürüsüne ve işçileri,yoksulları salgından ya da açlıktan ölmenin çaresiz ikilemine itti.

“Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki“

Mart ayında başlayan ve ülkemizi saran salgın hayatımızın bir parçası haline geldi. Salgına yönelik birçok yorum yapıldı ve bu yorumlar dilimize adeta yerleşti. Aralarından en dikkat çekici olanı ise “Salgın bizi eşitledi.” cümlesi oldu. Peki sahiden salgın bizi eşitledi mi?

Salgın için alınan önlemlerde emekçi kesim ayrı tutuldu. Sokağa çıkma yasağından muaf tutulan işçiler hafta sonları normal çalışma saatlerinden fazla çalıştırıldı. Ayrıca sosyal mesafenin göz ardı edildiği ortamlarda maske ile uzun saatler çalışmak zorunda bırakıldılar. Hastalığa yakalandıklarında ise işsiz kalma tehlikesi ile baş başa kaldılar. Salgınla birlikte artan fiyatlar bütçeleri yok etti. Maske, dezenfektan gibi korunma araçlarını kendi ceplerinden karşılayan işçilerin kredi kartı borçları arttı.

Ancak salgında Koç grubu günde 31 Milyon TL kâr elde etti, karını ikiye katladı. Koç grubu bünyesinde bulunan Tüpraş’ta işçiler 12 saat çalıştı, dinlenmeleri için verilen izin yıllık izine dahil edildi. Firmaların birçoğu salgını bahane ederek işçilerini hafta sonu fabrikalara çağırdı. Maske ve dezenfektanı bile sağlamayan patronlar şartlara itiraz edenlere ücretsiz izin yolunu gösterdi. İşçi sınıfına adeta ölüm gösterildi ve sıtmaya razı olmaları beklendi. Hastalık çıkan birçok market işçilerini çalışmaya devam etmek için zorladı.

Tam da bu noktada ücretsiz izin, işçiler üzerinden kârlarını her gün artıran ve daha az ücret ödeme açgözlülüğü sergileyen patronların ekmeğine yağ sürdü. Günde 39 Türk Lirası gibi komik bir rakam ile izine çıkarılan işçiler, pandemide bir ayı yarım maaş ile geçirmeye mahkûm edildiler. Denetimlerin olmadığı ortamda sigortasız işçilik çoğaldı. İtiraz edenler işlerinden edildi, patronlar onların yerine Suriyeli mültecilerin emeğini sömürmeyi tercih etti.

Tüm iletişim araçları ile evde kal çağırısı yapılan işçiler, açlıktan ölmek ile salgın hastalıktan ölmek arasında bir tercih yapmak zorunda bırakıldılar. Virüs yayılım haritasına bakıldığında toplu taşıma ile sürekli işe gitmek zorunda kalan işçilerin yaşadığı yerler kırmızı, patronların ve zenginlerin yaşadığı yerler yeşil renkte idi. Yüksek risk altında çalıştıkları iş yerlerine sosyal mesafenin sağlanamadığı toplu taşıma araçları ile giden işçiler, mesafe kuralı uygulanan ulaşım sistemi nedeniyle yevmiye kesintisi cezasına maruz bırakıldı.

Sadece Türkiye’de değil tüm dünyadaki işçilerin son derece zor şartlarda sürdürdüğü bir süreç halen devam etmekte. Amazon, Alibaba gibi şirketler kârlarını artırırken birçok işçi virüse maruz kaldı ve hayatını kaybetti. Amerika’da siyah dar gelirli kesimin yaşadığı bölgelerde virüse yakalanmanın artış gösterdiği ve genellikle de bu bölgelerde can kaybının yaşandığı bildirildi.

SAĞLIK VE EĞİTİMDE EŞİTLENME

Sağlık konusunda da virüs yoksul, işçi kesimini derinden etkiledi. Virüs testinin fahiş fiyatlara yapılması teste ulaşmayı imkânsız hale getirdi. Ücreti 200-600 TL arasında değişen virüs testini asgari ücret ile geçinenler yaptıramaz durumdaydı. Her ne kadar testin fiyatına ilişkin önlem alınacağı söylenilse de önlemler havada kaldı. Özel hastaneler kazançlarını artırma yolunda ilerlediler. Virüs testi için mecburen devlet hastanelerini tercih edenler mesafesiz, uzun kuyruklarda beklemek zorunda kaldı. Bazı belirtileri göstermeyen kişilere test yapılmadı. Onlarca kişi hastane bahçelerinde test ve yatış sırası bekledi. Aşının ücretsiz olarak dağıtılacağı iddia edilse de bu konuda şüpheler söz konusu. Yoksul kesimden bir kısım insan kalitesiz ve risk oranı yüksek aşıların kendilerine uygulanacağını iddia ediyor.

Ayrıca sağlık emekçileri salgından herkesten çok etkilendi. İzin ve istifa hakları kısıtlanan, ek çalışmalarının ücreti verilemeyen sağlık emekçileri maske ve dezenfektan gibi koruma araçlarını kendi ceplerinden ödemek zorunda kaldılar. Salgının başından beri virüsle en çok temas eden sağlık emekçileri çoğunlukla hastalığa yakalandı ve hayatlarını kaybettiler. Gerçek vaka sayılarının açıklanmasını isteyen Türk Tabipleri Birliği “terörist”, “hain” gibi sıfatlarla suçlandı. Sağlık emekçileri salgının yanı sıra sağlıkçılara şiddet ile de mücadele etti.

Eğitimde ise uzaktan eğitim modeli yine sınıf farkını ortaya çıkardı. Bilgisayar ve internet fiyatlarının yüksek olması nedeniyle çoğu öğrencinin evinde bu imkanlardan yoksun kaldı, bu şartlarda öğretime devam edildi. EBA adı verilen ağın sağladığı 8 GB internet evlere yetmedi, aileler internete ulaşım için birçok yol aradılar. Ankara’da ilkokul öğrencisi bir çocuk komşusunun internetine bağlanmaya çalışırken çatıdan düşerek hayatını kaybetti. Eğitim için ailesinin yanından ayrılıp şehirdeki akrabalarının yanına göç eden birçok öğrenci oldu. Velilerin öğretmenlere yazdığı mesajlar ise yoksulluğun ve çaresizliğin göstergesiydi. Mesajlarda “internete ayıracak bütçemiz ve tablet alacak paramız yok, babası ücretsiz izne çıkarıldı, bir tek benim telefonum var derslere sırayla giriyorlar” gibi ifadelerle veliler eşitsizliği anlatmaya çalıştılar. Öğretmenler açısından bakacak olursak, tekrar örgün eğitim hatasına düşülmesiyle birlikte hastalık öğretmenler arasında hızla yayıldı ve birçok öğretmen hayatını kaybetti.

Öte yandan patronlar, ünlüler ve zenginler testlerini özel hastanelerde rahatlıkla yaptırdılar. Evden çıkma zorunlulukları olmadığı gibi geniş, boğaza nazır yalılarında işçilere ve yoksul kesime samimiyetten uzak bir şekilde “evde kalın” çağrısı yaptılar. Hastalığa yakalandıklarında ise Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim gibi en iyi şartlarda, kaliteli özel hastanelerin bir katını kapatarak tedavi oldular. Milletvekillerine sayısız test yapılırken, yakınları da Meclis’in sağladığı sağlık imkanlarını kullandılar. Eğitimde ise patron ve zengin çocukları yüksek hızda internet ve son sistem bilgisayarlarla uzaktan eğitime katıldılar. 2 ya da 3 öğrenciden oluşan özel kurs sınıfları açıldı, özel ders sayısı arttı.

Sözün özü, salgın bizleri eşitlemedi. Aksine makasın daha fazla açılmasına neden oldu. Yalılardan ve lüks villalardan gelen, gerçeklikten uzak bu cümlelere karşın işçi ve yoksul kesimin toplu taşımalarda, kiralık dairelerde verdiği hayat mücadelesini gösteriyor ve açık açık belirtmekten çekinmiyoruz.

Salgın da hastalık da karantina da sınıfsaldır!

ÖNCEKİ HABER

Taksim Metro İstasyonu'nda raylara atlayan yurttaş yaşamını yitirdi

SONRAKİ HABER

Adana’da kadınların yürüyüşüne izin verilmedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa