27 Ekim 2020 00:27

Yüzlerce yıl hapis cezasına çarptırılmış bir gazeteci: Veli Yılmaz

Kamil Tekin Sürek, yüzlerce yıl hapis cezasına çarptırılan devrimci Gazeteci Veli Yılmaz'ı yazdı: "İfade ve basın özgürlüğü mücadelesinin önderliğini yapıyordu."

Fotoğraf, İletişim Yayınlarından çıkan "Veli Yılmaz (1950-1993) Devrimci Gazeteci" kitabından alınmıştır.

Paylaş

Kamil Tekin SÜREK

İletişim Yayınları Veli Yılmaz (1950-1993) Devrimci Gazeteci isimli bir kitap yayınladı. Kitabı Yılmaz’ın yeğeni, Akademisyen Eray Yılmaz yazmış. Tabii, hemen aldım ve bir solukta okudum.

Veli Yılmaz, hapishane arkadaşımdı. 1982-1983 yıllarında bir seneye yakın Hasdal ve Metris hapishanelerinde birlikte kalmıştık. Bir yıla yakın, günün yirmi dört saatini birlikte geçirmiştik.

Eray Yılmaz, Veli Yılmaz kitabının başında Yılmaz’ın üniversiteye gelene kadar yaşadığı yılları, sonunda da eşi ve kızı ile olan ilişkisini anlatmış. Kitabın ortasında ise ’60 ve 70’li yılların siyasi durumu ile THKO-TDKP’nin gayriresmi tarihini yazmaya çalışmış. Bu aradaki bölüm elbette benim için kitabın en heyecan verici bölümü ama, maalesef en sorunlu bölümü. Bu konuya yeniden döneceğim.

Veli Yılmaz, o dönem hemen hemen her devrimci gibi (ya da devrimci örgütlerin yönetici kademelerindeki devrimciler gibi) okulunun en zeki ve bilgili öğrencilerinden biri. Bol bol okuyor, memleket ve dünya meselelerine kafa yoruyor, yurtsever ve antiemperyalist ve devrimci ağabeylerden ya da TÖS’lü (Türkiye Öğretmenler Sendikası) öğretmenlerden etkileniyor. İTÜ Maden Fakültesine geldiğinde ilerici, devrimci bir gençtir. İTÜ’de THKO üyeleri Gökalp Eren ve İhsan Çaralan ile tanışıyor ve THKO’lu oluyor. Daha bir yıl geçmeden 12 Mart darbesi oluyor ve devrimcilerin çoğunu topluyor darbeciler. Kimi bir, iki sene yatıyor; kimi ’74 affı ile çıkıyor, kimisi de ’78’lere kadar hapiste kalıyor. Her darbeden sonra olduğu gibi, kimileri hapishaneden çıkınca örgütsel çalışmalardan uzaklaşıyor, kimisi de kaldığı yerden devam ediyor ve örgütünü yeniden toparlamaya çalışıyor. Veli Yılmaz da ilk dışarı çıkanlardan ve örgütü toparlamak için çalışanlardan. Daha sonra içeriden çıkanlar, yeni katılanlarla örgüt büyüyor ve genişliyor. Veli Yılmaz da örgütün çeşitli yönetici organlarında, merkezi organlarda görev alıyor. 1980 darbesi öncesi de bir süre Halkın Kurtuluşu gazetesini çıkaran ekibin içinde. Belki Halkın Kurtuluşu gazetesinin bir süre yazı işleri müdürlüğünü yaptığı için yedi yüz küsur yıl hapse mahkum edildiği için ve basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü kampanyasının önemli bir ismi olduğu için “Devrimci Gazeteci” olarak tanıtılabilir ama Veli Yılmaz sadece bir gazeteci değil, devrimci komünist bir örgütün merkez organlarında görev almış bir komünisttir. Öyle anılmayı bence daha çok hak etmiştir.

HER YAZI AYRI AYRI SUÇ SAYILIYORDU

Tabii, Veli Yılmaz yazı işleri müdürü olduğu için yüzlerce yıl hapis cezası alan ya da yüzlerce yıl hapis cezası ile cezalandırılması istenen tek kişi değildi. Halkın Kurtuluşu gazetesinin hakkında yüzlerce yıl hapis cezası ile cezalandırılması istenen başka yazı işleri müdürleri de vardı. Mustafa Yıldırımtürk, Nevzat Açan, Osman Taş, Galip Demircan da yüksek hapis cezaları ile yargılandı, mahkum edildi. ’80 öncesi Mustafa Yıldırımtürk gazetedeki yazılarla ilgili olarak bir süre tutuklanmıştı ve büyük bir “Mustafa Yıldırımtürk’e Özgürlük” kampanyası yapmıştık. Önceleri devrimci gazetelerin yazı işleri müdürlerine “müteselsil suç” (devamedegelen suç işleme) muamelesi yapılarak verilen ceza yarı oranında arttırılırdı. Örneğin Dev-Yol’cu Taner Akçam bir ya da birkaç dergideki yazıları nedeniyle 7.5 sene hapis cezası almıştı. Mahkeme dergideki yazılar nedeniyle işlenen suçları bir amaç için yapılan yayın, bir bütün olarak değerleniyor ve birden fazla işlendiği için önce beş sene hapis verip daha sonra yarı oranında arttırarak 7.5 seneye çıkarıyordu. Daha sonra ortalık devrimci dergi ve gazeteden geçilmez olunca, kanunlar ve usül değişmediği halde ceza değişmeye başladı. Bir dergi ve gazetedeki her bir yazı ayrı ayrı suç sayılıyor ve her biri için ayrı dava açılıyordu. Her gazete sayısında da TCK’nin 159, 158, 312 ve 142. maddelerine girdiği iddia edilen yazılar oluyordu. Böyle olunca, üç, beş ay yazı işleri müdürlüğü yapan bir devrimci hakkında yüzlerce yıl hapis cezası istiyordu savcılar. Hatta bazı devrimciler savunmalarında gazete yazı işleri müdürlüğünün devrimci bir faaliyet kapsamı içinde yapıldığını, bu nedenle bir ceza verilecekse örgüt üyeliğinden ceza verilmesi gerektiği, çünkü faaliyetin gazetecilik değil örgüt propagandası sayılması gerektiğini savunuyordu. Böylece, yüzlerce yıl hapis cezası alacaklarına, örgüt üyeliğinden beş sene ceza alacaklarını ve indirim ve infaz sistemi kurallarına göre 22 ay yatıp çıkabileceklerini hesaplıyorlardı. Hatırladığım kadarıyla Mustafa Yıldırımtürk hakkında da 1063 sene hapis cezası istiyorlardı. Veli Yılmaz ve Osman Taş için de 12 Eylül sonrası yurt içinde ve yurt dışında büyük bir kampanya yapıldı. Veli Yılmaz ve Osman Taş Avrupa ilerici kamuoyu tarafından da bilinen isimler olmuştu.

Yazar Eray Yılmaz ’70’li yılları ve THKO-TDKP Tarihini anlatırken kendi gibi Yıldız Teknik Üniversitesinde Akademisyen olan Ergun Aydınoğlu (Türkiye Solu (1960-1980) isimli kitabından yararlanmış. Yararlandığı bir diğer yazar ise Haluk Yurtsever (Yükseliş ve Düşüş: Türkiye Solu, 1960-1980). Bu iki yazar ve kitaplarının THKO-TDKP tarihini anlatması mümkün değildir. Bu açıdan kitabı okurken tarihle ilgili bölümleri ihtiyatlı okumakta yarar var. Resmi parti tarihi değil nihayetinde. Keşke yazar tarih kısmını ve Veli Yılmaz’ın siyasi faaliyetini seksenlerden sonra da siyasi faaliyetlerine devam eden (Kitapta bu nitelikli bir iki kişi ile de görüşülmüş ama onlardan aktarılanlar parti tarihi ve Yılmaz’ın siyasi faaliyetleri ile ilgili değil) arkadaşlarının ağzından aktarsaydı.

MARKSİZMİ-LENİNİZMİ ÇOĞUMUZDAN FAZLA BİLEN BİR DEVRİMCİ İDİ

Veli Yılmaz çok okuyan ve Marksizmi-Leninizmi çoğumuzdan fazla bilen bir devrimci idi. Elbette enflasyon ile ilgili bir yazıyı pazardan aldığı elma fiyatı üzerine yazmazdı. Hasdal’daki koğuşumuzda Kapital, Mukaddime, SSCB Ekonomisi üzerine bilim kurulu tarafından yazılmış dört ciltlik ekonomi kitabı gibi teorik kitaplar da vardı. Hasdal Hapishanesinin Komutanı Binbaşı Deli Faik hapishanedeki bir devrimci kadına aşık olmuş ve askeri disiplini biraz gevşetmişti. Bu nedenle çok sayıda kitabımız olmuş ve okumalar, uzun tartışmalar yapma olanağı elde etmiştik. SSCB’de 1950’lere gelindiğinde, yani artık komünizme geçiyoruz denildiğinde, hâlâ toprak rantı var mıdır ve buradan artı değer üretiliyor mudur gibi bir konu üzerine haftalarca tartıştığımızı hatırlıyorum. 83’ün başlarında Hasdal’ın kapatılıp bir kısmımızın Sultanahmet, bir kısmımızın Metris’ e sevk edileceğini öğrendiğimizde bu kitapları ne yapacağız diye düşünmüş, yakınlarımızla dışarı mı gönderelim, yoksa yanımızda mı götürelim tartışmalarından sonra, patatesten İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Adli Müşavirliği, Görülmüştür, Sakıncalı Değildir mührü yapmış ve kırmızı mürekkeple bütün kitapları mühürlemiştik. Kitapları bu şekilde Metris’e sokmuştuk. Metris’e girerken Adnan Binbaşı kitapları almak istememiş, Adli Müşavirlik bunlara izin verdi nasıl sokmazsınız diye direnince de içeri girmesine ses çıkarmamıştı. Daha sonra tabii kitaplar çatışmalar, koğuş aramaları, açlık grevleri sırasında toplanmıştı.

Veli Yılmaz’ın kızı Hazal, Yılmaz hapishanede iken doğmuştu. Hazal’ın ilk fotoğrafları Hasdal’a geldiğinde hepimiz heyecanla teker teker incelemiştik onlarca fotoğrafı. Hazal’ın yüzü sanki sadece iki iri siyah gözdü. Gülen gözler. Her yeni fotoğraf geldiğinde sıraya girer elden ele geçen fotoğraflara birer birer bakardık. Hazal’ı hepimiz çok severdik.

Metris’te ilk günlerde yine aynı koğuşta kaldık. Fakat daha sonra sık sık yapılan koğuş baskınları ve koğuş değiştirme operasyonları ile farklı koğuşlara düştük. Ben Metris’ten tahliye olup avukat olduktan sonra bir kez de Sağmalcılar Hapishanesinde ziyaretine gitmiştim. Daha sonra Bartın’a sevk edildi. Hapisten 1991 affı ile çıktıktan sonra zaman zaman Gerçek dergisinde görüşürdük. Gerçek ve Evrensel Kültür dergilerinde yazıları çıkardı. Eski arkadaşımız Osman Akyüz’ün yayınevinde editörlük yapıyordu.

Ölmeden kısa bir süre önce büromuza gelmiş ve AİHM’ye dava açmak istediği dava üzerine görüşmüştük. Hazal ile birlikte Kadıköy’e geçmek için Beşiktaş İskelesi’ne evinin bulunduğu Fındıklı’dan yürüdüğünde kalp krizi geçirdiği ve oracıkta öldüğünü duyduğumuzda Yılmaz kadar Hazal için de üzülmüştük.

Veli Yılmaz’ın cenaze törenine binlerce arkadaşımız katıldı. Şişli’den Zincirlikuyu Mezarlığına kadar yürüyerek götürmek istedik arkadaşımızı. Polis engellemeye çalıştı. Polis barikatlarını yararak, Zincirlikuyu’ya kadar Faşizme Ölüm Halka Hürriyet, Veli Yılmaz Ölümsüzdür sloganları ile götürdük cenazeyi.

‘VELİ, SEN NİYE FİRAR ETMEDİN?'

Veli Yılmaz yoldaşımızdır, arkadaşımızdır. Metris Cezaevi firarına katılmadı diye yoldaşları ile arası bozuldu gibi söylentiler doğru değildir. Firardan bir süre sonra mahkemede karşılaşmıştık. Mahkeme başkanı gülümseyerek “Veli, sen niye firar etmedin?​” diye sormuştu. Veli, “Ben tahliye olacağımı düşünüyorum” demişti. Hepimiz bu cevap üzerine güldük. Nitekim bir süre sonra tahliye oldu. O yüzyıllarca yıl hapis cezasına çarptırılmış bir gazeteci olarak ifade ve basın özgürlüğü mücadelesinin önderliğini yapıyordu ve bu mücadeleden sonuç alacağını düşünüyordu.

Veli Yılmaz kitabını alıp okumak gerek. Yetmişleri merak edenler ve Veli Yılmaz’ı tanımak isteyenler çok şey öğrenecek ama en başta dediğim gibi siyasi tarihle ilgili kısımlara ihtiyatlı yaklaşmakta fayda var.

ÖNCEKİ HABER

Ermenekli madencilerin yürüyüşü jandarma tarafından engelleniyor

SONRAKİ HABER

Büro Emekçileri Sendikasınının 9. Genel Kurulu’nda seçimler sonuçlandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa