Kelimelerin yasaklandığı nokta
Bu kelimeleri kullanamayabilirdik bu yazıyı yazarken. Kullandığımız harfler yasaklanmış olabilirdi. Dayak yiyebilirdik hatta sırf bu yüzden. Karakolda işkence görebilirdik kendi dilimizi kullandığımız için. 100 yılı aşkın cezalar istenebilirdi hakkımızda. Bir "Türk Edebiyatımız" olamayabilirdi mesela. Aklınıza gelen masum bir düşünceyi dile getirirken "yasadışı" olduğunuzu düşündünüz mü hiç? Evet, olabilirdi. Birçok insanın aşağılayan bakışlarına da maruz kalabilirdik sokaklarda. Ne şanslıyız ki başımıza böyle olaylar gelmeyeceğini biliyoruz. Çünkü biz Türk'üz ve "Türkiye Türklerindir".
Hayatta nasıl konumlandığımızla alakalıdır birçok artılarımız ve eksilerimiz. Bazen hakkımız olan, kimi zaman yasaktır, kimi zaman utanç… Hangi pencereden baktığımıza bağlıdır. Bu ülkede kaç çocuk "Kürtçe" kurduğu hayallerinden vazgeçmiştir, düşündük mü hiç; ya da kaç çocuk korkarak uyanmıştır, yasak bir dilde gördüğü rüyadan ötürü? Kürt olmanın suç olmadığını iddia edenlere hatırlatmalı; bugün Güneydoğu'da binlerce çocuk her sabah "Kürt olmadıklarını" haykırıyorlar okula başlamadan önce. Acaba yazar olabilecek kaç çocuk, dilini kullanamadığı için kaybolmuştur o topraklarda.
Bu Kürt arkadaşlar da fazla oluyorlar değil mi? Bir bakalım şu televizyona. Taşlar, sopalar… Tamam, durumunuz iyi değil, ama bu kadar da olmaz ki. Yoksulluk her yerde var. Sen oturma eylemi yapmak istediğinde, panzerlerle üzerine gelip, gaz bombalarıyla seni hastanelik eden polisimize biraz anlayış gösteremez misin? Sen oturma eylemi gibi "provokatif" eylemler yaparken, n'olmuş yani güvenlik güçlerimiz seni tekmeleyip, yerlerde sürükleyip, kafanı ayağıyla ezmişse. Senin yakınlarına, arkadaşlarına işkence yapmış, birçoğunu öldürmüş olan kimilerinin ismini; sokaklara, okullara, dağlara taşlara verenlere biraz empati kuramaz mısın? Evet, mecliste diğer partiler bütçeden para alırken, senin partin para veriyor. N'apalım, onlar da meclise bağımsız girmesinler, değil mi?
Devletçi zihniyetimizle, hayatımızın her alanında Kürtleri kendimizden bölerken, "illegalliğe" sevdiği bir sanatçının türküsünü dinleyerek başlayan bir genci nasıl suçlayabiliriz? Hapishanedeki çocuğuyla Kürtçe konuşamayan bir anaya, devletimizin kurallarını kim anlatacak? Ülkesine birkaç aylığına gelen turistler kadar kendi halkına hak vermeyen, dilini yasaklayan devlet, hangi yüzle kendisine bağlılık isteyecek bir halktan? Hiç, herhangi bir yakınınızın hayatından kısa bir süre şüphe ettiğiniz oldu mu? Birileri yıllarca böyle yaşıyor. Bir bayram sabahı, kaybettiğiniz bir sevdiğinizin, çiçek bırakabileceğiniz bir mezarı olmadığını düşündünüz mü hiç? Öldürülen bir yakınınızın katillerini bile bile yaşadınız mı? Hatta gözlerinin içine baka baka… Nişantaşı'nda değil ama bir yerlerde, nefes nefese olduğu için suçlanan insanlar, çocuklar var, yıllarca. Bir halkın dilini yasaklamak, aslında onu yok saymaktır. Hele 21. yy' da bir halkı yok sayan zihniyet, kaybetmeye mahkûmdur. 12 yıllık eğitimle, bizlere bir yabancı dil öğretemeyen sistemin, Kürt çocuklarından iki yıl içinde başka bir dilde okumayı öğrenmesini istemesi, ne kadar da garip. Örneğin; öğretmeninin sorduğu soruya cevap verecek doğru kelimeyi bulamayıp gözleri dolan 8 yaşında bir çocuk gördünüz mü? Veya sınıfta dalgınlıkla Kürtçe bir kelime kullandığı için, sıra arkadaşının ağzını korkuyla kapatan 9 yaşında bir çocuk? Bir yerlerde var, biz bilmesek de. "Sizin hiç babanız öldü mü?" diyor ya şair; peki sizin hiç, 12 yaşındaki kızınızın vücudu, yanlışlıkla atılan bir havan topu mermisiyle parçalandı mı çobanlık yaparken? Bir yerlerde oldu. Görüldüğü gibi sorulması gereken çok soru var. Bu soruları hangi "şifreleme" yöntemi çözer bilmiyoruz ama bu soruların sorulduğu hiçbir sınav iptal olmuyor o topraklarda.
Neyse, biz boş verelim bunları. Alalım kumandamızı elimize, kurulalım koltuklarımıza ve uzatalım ayaklarımızı. "Bunlar da çok oluyorlar ama..."
Evrensel'i Takip Et