14 Nisan 2011 14:35

Sevim Dağdelen: BM’den ikiyüzlülük dersi

Sevim Dağdelen

Fransa ve diğerlerinin önerisiyle, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin Libya üzerinde uçuşa yasak bölge oluşturan 1973 nolu ve Fransa ile Nijerya’nın ortaklaşa hazırladığı Fildişi Sahili konulu 1975 nolu BM kararı sayesinde, Afrika kıtasına karşı izlenen uluslararası politika, şimdiye dek izlenen politikanın yani tarihten beri süregelmiş olan politikanın: Avrupa’nın Afrika’ya yönelik ekonomik çıkarları ve güvenlik stratejileri tarafından belirlenmiş kanlı bir sömürge politikasının devamı olarak sürdürülüyor. Bu kararların gölgesinde hedefli bir şekilde her iki Afrika ülkesinde de hükümetlerin şiddet yoluyla devrilmeye üstelik buna da ahlaki meşruiyet süsü takılmaya çalışıldığı açıkça görülüyor. Avrupa’da aniden ortaya çıkan bu insan sevgisi, BM’nin ve Fransa’nın birliklerinin bugüne dek iktidarda olan Gbagbo’ya karşı başlattığı saldırısını ve binlerce masum sivilin hayatını kaybetmesini haklı göstermeye hizmet ediyor.
Her iki örnekte de adı geçen BM kararları, bu ülkelerde artan insani sorunlar ve şiddet bahane gösterilerek gerekçelendirildi. Ancak Fildişi Sahili’ndeki çatışmanın asıl sebebi, kakao üretimine bağımlılık ve bu alandaki devasa karlardan kaynaklanıyor. Ayrıca bu Batı Afrika ülkesinin sahillerinin önünde bulunan ve henüz el değmemiş zengin petrol yatakları da unutulmamalı. Başkanlık sandalyesine oturacağı günleri arzulayan ve bir dönem IMF’de yöneticilik yapan Alassane Ouattara, geniş bir saldırı başlattı. Quattara güçleri kısa sürede başkent Yamoussoukro ile liman kenti San Pedro da dahil olmak üzere bazı önemli kentleri ele geçirdi.Bu ise ülkedeki şiddeti tırmandıran yeni bir gelişmenin önünü açtı.

Bu gelişmeler çoğunlukla Laurent Gbagbo’nun sorumluluğu olarak gösterildi. Onun ateşkesin sağlanması yönündeki önerileriyse “oyalama taktiği” olarak damgalandı.Yaşanan “iç savaşın” ve insani dramın asıl nedeniyse karanlıkta kaldı. Bunun nedeni ise, Ouattara’nın ABD ve Fransa başta olmak üzere Almanya ve diğer AB ülkeleri tarafından, Aralık 2010’da yapılan  seçimin “galibi” ilan edilmesidir. Berlin ve Paris kısa sürede Gbagbo’ya yaptırım uygulanmasını kabul ettirerek kakao ihracatının durdurulmasını sağladı. Açıktan ilan edilen hedef, Gbagbo hükümetinin zayıflatılarak ordusunda isyan çıkartmaktı. Nitekim uygulanan ambargo nedeniyle ekonomi ve sağlık sistemi kısa sürede çöktü. Hıristiyan Demokrat Parti’ye (CDU) yakınlığıyla bilinen Konrad Adenauer Vakfı, (KAS) buna paralel olarak “Güney Afrika Siyasi Diyalogu” adlı bölgesel program çerçevesinde Batı Afrika’daki askeri çevrelerle kurduğu ilişkileri, olası bir askeri darbe olanaklarını ortaya çıkarmak için kullandı.

Açıkça görüldüğü gibi eski sömürgeci güç Fransa, emperyal müdahalelerini BM Güvenlik Konseyinin onayını alarak gerçekleştirme yolunu izliyor. Böylece geçmiş dönemlerde olduğu gibi Afrika halklarının kaderinin Paris’te belirlenmesinin yolu açılıyor. BM’nin en üst kurumu da, bu yolda saldırılara izin çıkaran mekanizmaya dönüştürülmeye çalışılıyor. Bunun karşılığında BM Güvenlik Konseyinin diğer daimi üyelerine ise, “kendi” etki alanlarında istedikleri gibi at koşturma hakkı tanınıyor. Bu kirli oyunla birlikte uluslararası hukuk ayaklar altına alınıyor. Sorunları barışçıl yollarla ve diplomasi aracılığıyla çözme yerine iç savaşlar kışkırtılıyor ve yahut bu savaşlara müdahalede bulunularak, kendi çıkarlarının korunmasına hizmet edeceklerine inanılan çevrelere arka çıkılıyor. Uluslararası ilişkilerde şiddeti yasaklayan ilkeler terk edilerek, neoliberal politikalar uğruna şiddeti zorunluluk olarak gösteren anlayış savunuluyor. Birleşmiş Milletlerin kuruluş ilkeleri tersine çevriliyor ve dünyanın başına yeniden bir emperyalizm ve sömürgecilik çağı belası açılmak isteniyor.  

* Almanya Sol Parti Federal Meclis Grubu Uluslararası İlişkiler Sözcüsü

Evrensel'i Takip Et