08 Ağustos 2020 00:30

İbrahim Kızılyer: Kıdemin fona devrinin önemli bir hak kaybı olduğu bilinci oluştu

"Fabrika önlerinde kıdem bildirilerini es geçen işçi sayısının bir önceki yıllara göre çok az olmasından da anladığımız; kıdemin fona devrinin önemli bir hak kaybı olduğu bilincinin oluştuğu..."

Fotoğraf: Hasret Gültekin Kozan/Evrensel

Paylaş

İbrahim KIZILYER
DİSK/Gıda-İş İstanbul Bölge Temsilcisi

İşçiler pandemiden kaynaklı sorunlarla boğuşurken, kıdem tazminatı tartışmaları gündeme alındı. AKP iktidarı ve sermaye örgütlerinin esas amacı salgınla cebelleşen ve moral çöküntüsü yaşayan işçi kitlelerinin bu vaziyetini fırsata çevirecek bir hamle yapmaktı. Herhangi bir torba yasa içine gizlenerek geçirilmek istenen fon tasarısına iş, aş ve can derdinde olan işçi sınıfının ses çıkarmayacağı hesabı yapılmaktaydı. Hükümet ve sermaye grupları koronavirüs ortamının yarattığı puslu havada işçi sınıfının temel dayanağı olan kıdemi gasbetme uyanıklığı içinde hareket ettiler. Egemen ve sömürücü güçler işçi kitlelerinin içindeki öfkeyi ve kıdem tazminatının fona devri tartışmalarının dünüyle bugünü arasındaki farklılığı hesaba katmamışlardı...

ÖNCEKİ DÖNEMLERDEN FARKLI

Yüz binlerce işçi Kovid-19’dan dolayı güvencesizlik ve geleceksizlik tedirginliği içindeydi. Cumhurbaşkanının ve dolaysıyla hükümetin kısa çalışma ödeneği, işten atma yasağı gibi “işçi lehine” olduğu söylenen yasal mevzuatlar, çalışma yaşamına daha fazla sömürü, daha fazla yoksulluk olarak yansımıştı. Ne söylersek söyleyelim sahada işçi kendi yaşadıklarından çıkardığı sonuçlarla hareket ediyor. Nitekim önceki dönemlerde kıdem tazminatı için sürdürdüğümüz kampanyalarda sık sık karşılaştığımız, “Devlet garantisi olacak”, “Sizin amacınız hükümete zarar vermek” gibi sözlerle, hatta filli engelleyici tavırlarla bu dönemde hiç karşılaşmadık desek abartı olmaz.

Tersine; A veya B sendikasına üye işçi arkadaşların birçoğu “Kıdem giderse sendikadan istifa etmeyi düşündüklerini” söylerken sendikalarının, sendikacıların yanlarında olmaları, sokakta, fabrikalarda görünmeleri gerektiği yönünde eleştirilerde bulunmaktaydılar. Türk Metal üyesi işçiler “Bu iş öyle kolay değil” derken sendikasını test eder bir tavır sergiliyordu. Sendikasız işçiler “Bu adam dediğini yapar ama önümüzde seçim var” diyerek oyuyla kıdem pazarlığı yapmanın dışında bir mücadele yolunu bilmediğini ifade ediyordu.

SESLER AYRI AYRI ANCAK…

DİSK ve bağlı sendikalarımızın, virüs salgınının fabrikalardaki sonuçlarına karşı alanlarda ve fabrikalarda çeşitli eylem ve etkinlikleri, kıdemin fona devri meselesiyle birleştirerek sürdürmesi Türk-İş’e bağlı bazı sendika merkezlerinin kıdemle ilgili açıklama ve eylemler yapmasıyla oluşan basıncın Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ı “işçi lehine” açıklamaya zorlaması... Bu kritik dönemde milyonlarca işçinin kıdemin fona devri konusunda duyduğu endişe ve öfke ortaklaştı ve ayrı ayrı çıkan sesler, kısmen “birleşerek” bir karşı duruşu ifade etti.

Cumhurbaşkanının, kıdem tazminatının fona devrinin başka bir döneme ötelendiğini açıklarken kullandığı “tarafların anlaşamaması” sözünden çıkarılması gereken sonuç Türk-İş Başkanıyla patron temsilcilerinin hemfikir olup olmama meselesi değildir. Hükümetin başının ve üst düzey sendika bürokrasisinin işçi tabanındaki olası patlamalardan kaygı duymaları en önemli somut gerçektir. Yoksa tam Meclisin çalışmaya ara verdiği bir dönemde “mini ekonomik paket”le ücretsiz izin dayatmasının sürmesine ve patronlara teşvikler verilmesine sendika bürokratlarının sessiz kalması neyle izah edilebilir?

SORUMLULUK ARTIYOR

DİSK/Gıda-İş olarak servis bekleme noktalarında, fabrika önlerinde uzattığımız kıdem bildirilerini es geçen işçi sayısının bir önceki yıllara göre çok az olmasından da anladığımız; kıdemin fona devrinin önemli bir hak kaybı olduğu bilincinin oluştuğudur. 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilerin 2022’den sonra kıdem hakkından mahrum bırakılması sorunu ise dönem açısından çok anlaşılmış değil. Zira daha çok “Bana dokunur mu dokunmaz mı?​” soruları etrafında tartışılıyor.

Sermaye ve siyasi iktidarın önümüzdeki aylarda/yıllarda kıdem tazminatına yeniden yeniden saldıracağı açık. Hal böyleyken örgütlenmeyi, sendikalaşmayı, işyerlerinde komiteler kurmayı anlattığımız birçok işçinin cevabının “Kiminle, bizim fabrikada o olmaz, bizim işçilerle bu olmaz” olmasıyla; sınıf sendikacılığı perspektifiyle mücadele eden bizlere ve bizim gibi sendikacılara, temsilcilere yüklenen sorumluluğun ağırlığı daha net anlaşılmaktadır.

ÖNCEKİ HABER

Kayseri'de pandemi tablosu ağırlaşıyor: Virüs fabrikaları sarıyor!

SONRAKİ HABER

AKP’lilerin kurucuları arasında yer aldığı ASAP’tan İstanbul Sözleşmesi’ne destek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...