21 Temmuz 2020 09:33

Lübnan'da krize, dini kanunlara, ataerkil baskılara tepki kadınları birleştiriyor

Lübnan’daki ayaklanmalarda kadınlar aktif rol oynuyor. Peki kadınları yan yana getirip mücadeleye iten? Lübnan Komünist Partisinden Jana Nakhl ve Lübnan’da gazetecilik yapan Nalan Yazgan ile konuştuk.

Fotoğraf: Lübnan Komünist Partisi

Paylaş

Hilal TOK
E. AVA
İstanbul

Lübnan’da geçtiğimiz yılın Ekim ayında ekonomik kriz ve WhatsApp’a getirilen vergilere karşı başlayan gösterilerin ardından Başbakan Said Hariri, istifasını sunmak zorunda kalmış ve yeni hükümet kurulmuştu. Akademisyen Hasan Diyab, Hizbullah, Emel Hareketi ve Cumhurbaşkanı Mişel Aun’un kurucusu olduğu Özgür Yurtseverler Hareketinin desteğiyle Meclisteki 128 vekilden 69’unun oyunu alarak yeni hükümetten bugüne kadar geçen zamana karşı halk herhangi bir olumlu adım görmeyince yeniden sokağa döküldü. Tekrar yükselişe geçen gösterilerde aktif rol oynayan Lübnanlı kadınların mücadeledeki yerini Lübnan Komünist Partisi’nden Jana Nakhl ve uzun yıllardır Lübnan’da gazetecilik yapan Nalan Yazgan ile konuştuk.

"KORONADAN ÖLMEZSEK AÇLIKTAN ÖLECEĞİZ" DİYEREK SOKAĞA DÖKÜLDÜLER

Gazeteci Nalan Yazgan Ekim ayında başlayan protestoları Lübnan halkının “Ekim Devrimi” diye adlandırdıklarını, pandemi sürecinden sonra yeniden yükselişe geçen protestoları ise “açlık devrimi” olarak adlandırdıklarını belirterek başlıyor:

“Çok büyük zorluklarla yeni hükümetin kurulmasını sağlamıştı halk, hükümete çok güven yoktu ama yine de bir umuttu bazı kesimler için. Pandemi süreci durumu kötü etkiledi. Vakalar azdı ama bu süreçte insanlara ekonomik bir paket sunulmadı, zaten çok kötü durumdaydı ekonomi, insanlar işlerini kaybediyordu. Bu sefer sokakta günlük parasını kazanan insanlar çok uzun süre para kazanamadılar, dolayısıyla çok zor durumda kaldılar. Üç dört gündür bir şey yemediğini söyleyen insanlar vardı. Trablusşam’da yasağa ve seferberliğe rağmen gösteriler başladı hatta bir gösteride protestocu öldürülmüştü. O öldürülünce tepkiler daha fazla büyüdü, ertesi gün daha fazla insan geldi. Ekonomik koşulların zorluklarına karşı devletin pandemi sürecinde hiç yardımda bulunmaması, insanların durumunun daha da kötüleşmesine karşı bir şey yapılmaması bu gösterileri yeniden diriltti. Çünkü insanlar “Koronadan ölmezsek açlıktan öleceğiz” diyerek riski göze alıp sokağa çıktılar. Vaka sayısı da artmaya başladı tabii sonrasında.”

KADINLAR HEM EKONOMİK HEM DE TOPLUMSAL BASKILARDAN BIKTI

Lübnan Komünist Parti üyesi Jana Nakhl ise direnişin başından bu yana protestoların içinde. Direnişlerde neden kadınların daha aktif olduğunu şu sözlerle aktarıyor:

“Lübnan’da kadınlar ne sokakta ne evlerinde ne işyerlerinde güvende. Lübnan’da kadınlar, sadece kadın oldukları için bile baskı altındalar. Bu tabii ki ekonomik olarak onların daha fazla sömürüldüğü anlamına da geliyor. Dini yasalara göre bir hukuk işlendiği için kadınlar çok küçük yaşta evlenmek zorunda kalıyor. Genelde evlenme yaşı çok küçük, kadınlar bu yüzden ekonomik bağımsızlık kazanamıyorlar ve birçok haktan mahrum kalıyorlar. Hükümetin kadınlar üzerindeki baskısı da bu eylemlerde kadınların aktif rol almasına sebep oldu. Bu baskıyı özellikle medya üzerinden yaymaya çalışıyor hükümet. Hukuktan, medyaya, toplumun her alanında, bir paket olarak kadına bir sınır çiziliyor, kadınların eşit olmadığı, erkeğe tabii olduğu küçük yaşlardan beri farklı yollardan vurgulanıyor. Yeri geldiğinde bunu kanuna dayalı yapıyorlar. Evlenme, boşanma, eğitim…  Kadınların kolaylıkla ulaşabildiği haklar değil… Bir de tüm bu baskıların, kalıpların yanında ekonomik baskılarla baş etmeye çalışıyorlar. Kadınlar açısından bir birikmişlik var; kanunların çok baskıcı olması, ekonomik sebepler, bölgedeki Hizbullah baskısı “artık yeter” noktasına getirdi. Kadınların artık kendilerine dayatılanlardan rahatsızlık duyduğu, bunlarla beraber ekonomik krizle de uğraşmak zorunda kalmaları... Kadınlar bunlarla mücadele etmek için sokağa çıkıyor.”

KADINLAR AYNI ZAMANDA PROTESTOLARIN ÖRGÜTLEYİCİSİ DE

Protestolarda kadınların sadece alanlarda değil işin örgütleyici kısmında da yer aldığını aktaran Jana Nakhl, şöyle sürdürüyor sözlerini:

“Protestoların önemli bir bölümünde kadınlar yer alıyordu ama asıl noktalardan biri bu protestoların örgütleyicileri arasında da yer almaları. Bununla beraber sadece Lübnan medyası değil Arap medyası da Lübnan’daki protestolarda kadınların durumunu manipüle etmeye çalışıyorlar. Örneğin; sonuçta protestolar var ve kitlenin önemli bölümü kadınlar, bu kimsenin inkar edebileceği bir şey değil. Ama Arap medyası bunun mücadeleci yanına görmektense “ne kadar güzel kadınlar, ne kadar seksiler” diyerek olayın ciddiyetini söndürmeye çalışan bir yaklaşım sergiliyor ve başka yönlere çekiyorlardı. Ama bu dönem bizim gerçekten tecrübemizin de arttığı bir dönem oldu. Bu tüm saydığım sebeplerden dolayı kadınlar farklı gruplarla, protestoları organize etme haline geldiler. Ve en önemli noktası şu; protestoların ilk günlerinde gazeteciler ve erkekler kadınları görünce şaşırıyor ve “Aa kadınlar da var, kadınlar da mı burada, siz niye buradasınız” gibi şeyler söylüyordu. Kadınlar da “bizim sorunlarımız sizinle aynı, hatta sorunlarımız sizinkinden daha fazla ve bunun için mücadele etmeliyiz” diyorlardı. Sonrasında birlikte mücadeleye dönüştü.”

PANDEMİDE SÜRECİNDE ŞİDDET DE YOKSULLUK DA ARTTI

Pandemi sürecinin Lübnan’daki kadınların yaşamında yoksulluğu ve şiddeti derinleştirdiğini aktaran Jana Nakhl, pandemi sonrasında tekrar yükselişe geçen eylemlerde kadınların yine en ön cephede mücadele etmesinin sebeplerinden biri olarak da bunu gösteriyor:

“Pandemi sürecinde kadına yönelik şiddet çok fazla arttı. Polis bunların çok az kısmını yansıttı ve çok az kadın polise başvurdu. Çünkü polise ve bu sisteme karşı bir güvenleri yok kadınların. Çünkü polise başvurdukları zaman polisin çok ilgilenmediklerini, kadını suçlu olarak gösterdiklerini ve fail serbest bırakılıp eve döndüğünde şiddetin daha da arttığını bildikleri ve yaşadıkları için güvenleri hiç yok, bu yüzden başvurmaktan şikayetçi olmaktan çekiniyorlar. Öte yandan kadınlar evdeler, kocalar işe gitmedi, iki üç kat daha çok çalışmak; ev işi yapmak zorunda kaldılar, daha çok fiziksel ve psikolojik şiddete uğradılar kocaları evde olduğu için. Vurgulamak istediğim en önemli nokta ise kadınların ekonomik durumunun çok kötüye gittiği. İşten atmalar oldu, kiralarını bile ödeyemediler. Farklı meslek gruplarından kadınlar buna maruz kaldı. Kadınlar genelde evdeki şiddetten uzaklaşmak için başka şehre gidip iş bulup yerleşiyorlardı özellikle baba, abi, kardeş şiddetinden kurtulmak için. Ancak pandemi sürecinde o evlere geri dönmek zorunda kaldılar. Çünkü çalışıp yaşadıkları yerde kiralarını ödeyemediler, ücretlerini alamadılar, işten atıldılar… Baba, kardeş, abi tarafından aile içinde artan şiddetin yükseldiğini gözlemledik bu süreçte. Pandemi süreci hiçbir önlem alınmadan, herkes için ağır geçti ama bu kadınları tabii ki daha çok etkiledi.”

TALEPLER MÜCADELEYİ DE BİRLEŞTİRİYOR

Sokağa çıkan kadınlar arasında sınıfsal farklıları, ve buna bağlı olarak talepler ve mücadele yöntemlerinde fark olup olmadığını sorduğumuz Jana Nakhl, duruma şöyle açıklık getiriyor:

“Tabii ki sokağa çıkan kadınlar arasında sınıf farkı var. Ortak talepler de farklılıklar da var. Örneğin, kadınlara karşı hukuktaki katı kuralların kaldırılması, kanuni zorbalıklar ve dayatmalara karşı mücadele ortaktı, bu yasaların yeniden düzenlenmesi talebi de. Ancak bunlar reform düzeyinde talepler. Ancak komünist grupların istediği sadece reform değil, toptan bir değişim, bir devrim… Tam bir ayrışmadan ziyade taleplerin ortaklaştığı bir tablo var. Kadınlar açısından taleplerin ortaklaşması bu mücadeleyi birleştiriyor.”

MEZHEP AYRILIKLARINA RAĞMEN KADINLAR EL ELE

Mezheplere göre kanunların işlendiğini aktaran Nalan Yazgan ise, kadınların mezhepçi kanunlardan da zarar gördüğünü aktarıyor:

“Sünniysen Sünni kanunlarına tabi tutuluyorsun, Şii isen Şii kanunlarına … Ülkenin özellikle güneyinde sorun çok büyük, kadınlar yabancıyla evlendilerse eşlerine vatandaşlık veremiyorlar, çocuklarına veremiyorlar, yurtdışına çıkaramıyorlar, birçok kadının çocuklarını ellerinden alıp göstermiyorlar… Şeriat kanunu gereği böyle ancak kadınlar bunun değişmesini talep ediyorlar. Bu gösteriler ekonomik taleplerin ivmesiyle başladı, bu mezhepler üstü birleştiren bir etken oldu çünkü Lübnan’da herkes kendini mezhebiyle tanımlıyordu. Hükümet de bu mezheplere göre oluşturuluyordu; ancak halk artık ‘liyakata göre seçilsin, işinin hakkını verebilecek insanlar seçilsin, mezhebi ne olursa olsun işini iyi yapan seçilsin’ diye taleplerde bulunmaya başladı.”

Nalan Yazgan mezhepsel ayrılıklara rağmen kadınların birlikte bir mücadele yürüttüğünün altını çiziyor:

“Kadınlar gösterilere aktif katılıyor. Ve her kesimden kadın var aslında. Başörtülü Şii bir kadınla, bir Hristiyan el ele Lübnan bayrağını sallıyor. Çok alışılagelmiş bir fotoğraf bu yani artık. Bir dönem neredeyse Şii- Sünni çatışması olacaktı ama kadınlar ele ele vererek ‘bir daha buna izin vermeyeceğiz’ dediler. Muhafazakar olan yerlerde bile kadınlar bir araya gelip yürüyorlardı. Ancak bizden önceki jenerasyonun kadınları yani iç savaşı gören kadınlar, daha çok çekiniyorlar. Tepkiler büyüdüğünde temkinli davranıyorlar.”

KADINLARIN HİZBULLAH’A TEPKİSİ BÜYÜYOR

Yeni hükümette Hizbullah’ın olması, Hizbullah’ın kadınların yaşamını ve Lübnan’daki mücadeleye karşı tutumuna ilişkin gözlemlerini sorduğumuz Jana Nakhl, “Tabii ki az biraz demokrat olan, sola yakın olanlar Hizbullah’ın tutumu ve yaptıklarının farkında. Örneğin iki sene önce parlamento seçimlerinde hiçbir kadın aday belirlenmedi ve söyledikleri şuydu: ‘Kadınlar hiçbir zaman siyasi, politik ve sosyal alanda var olmamalı onların kendi görevleri var ve o görevleri yerine getirmeli.’ Hizbullah’ın tamamen karşısında duran Müslüman kadın grubu var örneğin. Hizbullah’ın kadınlara karşı kin dolu tutumlarını reddediyorlar.

Hizbullah ilk günden itibaren protestolara katılan kadınları tehdit edip terörist olarak nitelendirdi. Ama bugün Hizbullah’ın karşısında daha kararlı bir toplum görebiliyoruz. Hizbullah’ın karşısında duran en önemli kitle de kadınlar çünkü Hizbullah’ın tutumunun en yakıcı kısmı kadına bakış açısı, kadın tutumu, kadınlara baskısı…” diyor.

Nalan Yazgan da Hizbullah’ın gösterilere taraf olmadığını söylüyor, “Çünkü meclis hükûmette oldukça iyi bir yerleri var ve parçalanmasını istemiyorlar. Yolsuzluklara katılmıyorlar ama yolsuzluğa göz yumdukları için insanlar onlara tepkili ‘siz bunun bir parçası oluyorsunuz’ diyorlar.”

SADECE KADIN MÜCADELESİ DEĞİL BİR SİSTEM MÜCADELESİNE ÇAĞRI

Komünist Parti Üyesi Jana Nakhl’a bir sorumuz da bu mücadelede Komünist Partinin rolü oluyor. Komünist Partinin bu mücadeledeki tutumu ve bu mücadelenin önemli bir sonuç ile  sonuçlanacağını düşünüp düşünmediklerini merak ediyoruz:

“Lübnan’daki Komünist Parti en sol noktada duran tek parti. Ama tabii farklı solcu gruplarla  ya da feministlerle yan yana gelebiliyoruz. Birlikte mücadele yürütüyoruz. Buradaki birliktelik bu protestolar doğalında bir araya gelen insanlarla başladı ama süreç içerisinde Komünist Partinin propagandası ve sistem teşhiri üzerine yaptığı faaliyetler kazanım elde etmeye götüren bir dönem içine de götürüyor bizi. En önemli noktalardan biri farklı farklı kesimlerden insanların sokaklara gelmesi ve bunun önemli bir bölümünü kadınların oluşturması. Bu kadınların içerisinde işçi, işsiz ev kadını var ve biz bu kadınlarla bu mücadelenin nereye varacağı noktasını tartışıyoruz. Bu bizi çok şaşırtan ama aynı zamanda çok motive eden bir nokta, çünkü bizimle mücadele etmeyi tercih ediyorlar. Biz de sadece bir kadın mücadelesinin yanı sıra bir sistem mücadelesi de yürütmeyi onlara anlatıyoruz.” (EKMEK VE GÜL)

ÖNCEKİ HABER

Cumartesi Anneleri'nin adalet arayışı 800 haftasına ulaştı

SONRAKİ HABER

İstanbul’da bir emekçi semti: Kurfalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...