03 Temmuz 2020 05:49
Son Güncellenme Tarihi: 03 Temmuz 2020 12:55

Büyükada Davası'nda karar açıklandı: 4 kişi hakkında hapis cezası kararı verildi

Büyükada Davasında kararını açıklayan mahkeme Taner Kılıç'a 6 yıl 3 ay, Günal Kuşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran'a 1 yıl 13 ay hapis cezası verdi. 7 kişi hakkında beraat kararı verildi.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Büyükada Davası olarak bilinen, 11 hak savunucusunun yargılandığı davanın karar duruşması Çağlayan'da bulunan İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme, Taner Kılıç'a "terör örgütü üyeliği" iddiasıyla 6 yıl 3 ay, Günal Kuşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran'a "terör örgütüne yardım" iddiasıyla 1 yıl 13 ay hapis cezası, Nalan Erkem, İlknur Üstün, Ali Gharavi, Peter Steudtner, Veli Acu, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli hakkında beraat kararı verdi.

KARAR SONRASI ADLİYE ÖNÜNDE AÇIKLAMA

Karar sonrası adliye önünde açıklama yapan hak savunucuları verilen karara tepki gösterdi. Burada kısa bir açıklama yapan Af Örgütü Kampanyalar ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan, “Başından itibaren hukuk ile hiçbir ilgisi olmayan ve hiç açılmamış olması gereken bu dava yine hukuksuz bir kararla sonuçlandı. Tamamı çürütülmüş asılsız suçlamalara dayanarak verilmiş bu karar, Türkiye’nin hukuk tarihindeki kara lekelerden biridir. Duruma öncesinden söylediğimiz üzere, bir arkadaşımızın bile ceza almış olmasını kabul etmeyeceğiz üst mahkemelere taşındığı süreçte bu davanın takipçisi olmaya devam edeceğiz. İnsan hakları savunucuların adalet sağlanana kadar durmayacağız” dedi.

ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ: İNSAN HAKLARINA YÖNELİK EZİCİ BİR DARBEDİR

Duruşmayı izleyen ve karara ilişkin açıklama yayımlayan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, “Bugün, akıl almaz derecede ağır bir adaletsizliğe tanıklık ettik. Bu karar yalnızca Taner, Özlem, İdil, Günal ve ailelerine yönelik değil, aynı zamanda adalete inanan herkese ve hem Türkiye’de hem de tüm dünyadaki insan hakları aktivizmine yönelik ezici bir darbedir" dedi.

“Mahkemenin kararı akıllara durgunluk veriyor. 12 duruşma boyunca her bir iddianın asılsız birer iftira olduğu tüm yönleriyle kanıtlandı. Mahkemenin bu kararı akla mantığa sığmıyor ve üç yıldır süren davanın, daha ilk günden beri bağımsız sesleri susturmayı hedefleyen siyasi güdümlü bir girişim olduğunu ortaya koyuyor” diyen Gardner, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu dava, Türkiye’deki adalet sistemi açısından bir turnusol kağıdı olmuştur. Böyle bakıldığında, davanın, insan hakları mücadelesinin suç haline getirilmesinde oynadığı ve oynamayı sürdürdüğü rolü görmek trajiktir. Bu utanç verici kararlara itiraz sürecinde arkadaşlarımız ve meslektaşlarımızla dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.”

DURUŞMADA NELER YAŞANDI?

İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya sanık yakınları, basın, izleyici salonun küçük olduğu ve koronavirüs salgını gerekçesiyle alınmadı. Avukat sayısında da kısıtlama yapıldı. Basından iki kişi duruşmayı takip etmek üzere salona alındı. Sanıklardan Nejat Daştan ve sanık avukatları duruşmada hazır bulundu. Almanya, İsveç ve İsviçre konsolosluklarından gözlemciler davayı izledi. 

"BERAATİMİZİ TALEP EDİYORUM"

Peter Steudtner Avukatı Murat Deha Boduroğlu, müvekkilinin gönderdiği yazılı savunmayı okudu. Steudtner'in savunmasında şu ifadeler yer aldı: "Yasal yollara aykırı şekilde tutuklandık. Gözaltı ve tutukluluk Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere aykırı uygulamalarla doluydu. Mevcut deliller ve yasalar uyarınca dava kapsamında yargılanan hepimizin beraatini talep ediyorum. Vereceğiniz beraat kararı Türkiye’de insan haklarının bulunduğunu göstereceği gibi Almanya ile ilişkileri de olumlu etkileyecektir."

"GİZLİLİK VAR DENİLDİ, BİLGİLER BASINA VERİLDİ"

Avukat Murat Deha Boduroğlu, müvekkillerinin gözaltı ve tutuklama sürecinde ağır hak ihlalleri ile karşılaştıklarının altını çizerek, “İddianameyi basından öğrendik ve bu iddianame absürtlüklerle, gerçeğe aykırılıklarla doluydu. Hukuk ve mantık kurallarına aykırı bu iddianamenin aslında geri iade edilmesi gerekirdi. Sadece biz müdafileri bilgilendirmedi savcılık. Ama gizlilik var diye bizi odasına sokmayan, bilgi vermeyen savcılık dava ile ilgili bilgileri basına duyurdu” dedi.

Mütalaaya katılmadıklarını da değinen Boduroğlu, “Müvekkillerimizin bütün soruşturma ve yargılama süreci boyunca uğradıkları hak ihlallerinin tespit edilmesini, mahkemenizin müvekkillerimiz hakkında buna uygun bir karar vermesini talep ediyoruz” diye belirtti.

"BU YARGI TACİZİNİ SONLANDIRMANIZI TALEP EDİYORUZ"

Ali Garavi ve Peter Steudtner avukatlarından Avukat Oğul Güner Olgun da müvekkillerinin gözaltı ve tutuklama sürecinde yaşadıkları hak ihlalleri ve hukuksuzlukları aktardı. Avukat Olgun Ali Garavi’nin gönderdiği yazılı savunmayı okudu. Garavi savunmasında, “Beşimizi beraat geri kalanımızı mahkum etmek istiyorsunuz. Üstelik hiç tutuklanmamamız gerekirken... Bir yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adaletsizliktir. Biz terörist değiliz, sadece insan hakları savunduk. Hayatımızın 3 ayını ve sonrasındaki 3 yılı vermeniz mümkün değil. Bize ailemize haklarımıza verilen zararı gidermeniz mümkün değil ama adaletsizliğe son vermeniz mümkün” ifadeleri yer aldı.

Avukat Olgun tüm sanıkların beraatlarını talep ederek, “Müvekkiller yargılama sürecinde mağdur durumdadır. Gözaltından tutuklamaya sonrasında kovuşturmaya varan bu yargı tacizini sonlandırmanızı talep ediyoruz” dedi.

"BU MÜTALAA 'İNSAN HAKLARI İÇİN ÇALIŞMAK SUÇTUR' DİYOR"

Avukat Deniz Yazgan, Özlem Dalkıran’ın mütalaaya karşı beyanlarını okudu. Yargılananların sadece buradaki 11 kişi olmadığını, insan hakları camiası olduğunu aktaran Dalkıran, “Bu mütalaa 'insan hakları için çalışmak, herkes için hak ve özgürlük talep etmek suçtur' diyor. Hak savunucularının çalışmalarını "sivil toplum görüntüsü altında" diyerek karalayıp terör bağlantılı suçlamalarla yargılamak, "terörle mücadele görüntüsü altında" her türlü eleştirel sesi bastırmak, toplumu tamamen susturmak amacını taşıyor. Hangi faaliyetimiz terörü destekliyor ya da bunu amaçlıyor? Savcının mütalaasında bu anlaşılmıyor. Maalesef, hak savunucularının yazdığı her haber, katıldıkları her toplantı kabul edilemez bir eleştiri olarak görülüyor. Üç yıldır bu toplantının barışçıl olmadığına dair bir delil sunulmadı. Basındaki karalama kampanyalarında yazılanlara itibar edilmiş. Bugün bu hukuk felaketine bir son verelim. Hak savunucularının terörle suçlanması zincirini kırın. Ben ve arkadaşlarım bu davadan özgür ve haklı olduğumuzu bilerek ayrılacağız” diye konuştu.

"DELİLLER İNCELENMEDEN SONUCA ULAŞILMIŞ"

“Ceza yargılamasının amacı delillerle maddi sonuca ulaşmaktır” diyen Nejat Taştan'ın avukatı Avukatı Ezgi Yalvarıcı da “Ancak davaya baktığımızda delillerin mahkemece dikkate alınmadığını görüyoruz. Mütalaada da deliller incelenmeden bir sonuca ulaşmış. Biz de savunmalarımızı bu yüzden uzun uzun yapıyoruz. Mütalaada açıkça maddi dayanakları olmamasına ve delil sayılmamasına rağmen mahkemeye delil olarak sunulan birçok husus var. Hukuk devleti bireyleri ceza yargılamasından da korur. İnsan haklarını savunmak evrensel bir haktır. Bunun soruşturma konusu olması kabul edilemez. Müvekkilimin beraatını istiyorum” dedi.

‘MÜVEKKİLLERİMİN BERAATİNİ İSTİYORUM’

Nejat Taştan ise “Bu davada avukatıma gönderdiğim para bile suç olarak gösterilmiştir. Savcı o iddianameyi önümüze mütalaa olarak getirdi. Bu asılsız iddialarla yargılamayla boğuşuyoruz. Hüküm ne olursa olsun gerekçenizi merak ediyorum” dedi. 

Nalan Erkem'in avukatı Ali Koç beyanında, önceki duruşmalarda çürütülmüş olmasına rağmen yine de mütalaaya eklenen suçlamaların, iddiaların çürütüldüğünü hatırlatarak, müvekkili Nalan Erkem’in beraatını istedi.

4 KİŞİ HAPİS CEZASINA ÇARPTIRILDI, 7  KİŞİ BERAAT ETTİ

Kararını açıklayan mahkeme, Taner Kılıç'a "terör örgütü üyeliği" iddiasıyla 6 yıl 3 ay, Günal Kuşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran'a "terör örgütüne yardım" iddiasıyla 1 yıl 13 ay hapis cezası verdi. Nalan Erkem, İlknur Üstün, Ali Gharavi, Peter Steudtner, Veli Acu, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli hakkında beraat kararı verdi.


DAVA ÖNCESİ AÇIKLAMA

Dava öncesi Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamaya Türkiye ve Avrupa’dan insan hakları örgütlerinin temsilcileri, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi ve gazeteci Erol Önderoğlu da katıldı. Türkçe ve İngilizce “Hak savunucuları için adalet” pankartının açıldığı açıklamayı yapan Açıklamayı Yurttaşlık Derneği Yönetim Kurulu üyesi Emel Kurma yaptı "Mahkemenin, mütalaanın açık ve kabul edilemez hataları olduğunu dikkate alarak bu davada yargılanan tüm insan hakları savunucuları hakkında beraat kararı vermesi bekliyoruz" dedi.

"BERAAT KARARI VERİLMESİNİ BEKLİYORUZ"

Türkçe ve İngilizce okunan metinde şu ifadeler kullanıldı: "Üç yıl önce Büyükada’da düzenlenen olağan bir sivil toplum toplantısında insan hakları savunucuları gözaltına alındı. Yıllarını insan haklarını korumaya adamış insan hakları savunucuları gerçeklerden uzak iddialarla gazetelerde ve televizyonlarda hedef gösterildi. Yaratılan bu iklimin gölgesinde hiçbir hukuki gerekçe olmadan tutukladılar. Hazırlanan iddianamede akla mantığa aykırı bambaşka suçlamalar yönetildi. Geçtiğimiz üç yıl boyunca görülen duruşmalarfa delilleriyle çürütülen bu iddialar, 27 Kasım 2019 tarihinde yapılan duruşmada sunulan mütalaada yer almaya devam etti. Kanun gereği savcılık makamı adil yargılamayı sağlamak ve sanıkların haklarının korumakla yükümlüyken, çürütülen iddialara dayanarak sanıkların cezalandırılmasını talep etti. Savcıların görevi sanıkların ne olursa olsun  cezalandırılması değil, hakikatin ortaya çıkmasına katkı sağlamaktır. Aslında hiç açılmamış olması gereken bu davanın bugün görülecek duruşmasında hukuka uygun şekilde verilebilecek tek karar 11 hak savunucusunun hiçbir istisna olmadan beraat etmesidir."

NE OLMUŞTU?

Uluslararası Af Örgütünün o dönemdeki yönetim kurulu başkanı olan Taner Kılıç, 6 Haziran 2017’de İzmir’deki evinden gözaltına alındı. “FETÖ'ye üye olmak”la suçlanan Kılıç cezaevine gönderildi. 5 Temmuz 2017’de de Büyükada’da dijital güvenlik konulu bir çalıştaya katılan 10 insan hakları savunucusu, kaldıkları otelden, yapılan baskınla gözaltına alındı.

İktidara yakın medyanın haberleri dikkat çekti. Akşam gazetesi 7 Temmuz 2017’de “Tertip Komitesi Büyük Ada’da!” manşetiyle yaptığı haberde "Kılıçdaroğlu İstanbul’a yaklaşırken, sinsi plan deşifre oldu. Büyükada’da gözaltına alınan 11 kişinin, yeni Gezi provokasyonuna hazırlandığı belirlendi” ifadelerini kullanırken, Star gazetesi 11 Temmuz’da “Büyükada’da İngiliz Parmağı” manşeti ile çıktı. 

25 Ekim 2017’de görülen ilk duruşmada yargılananlar adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Mahkeme ayrıca, o dönemde cezaevinde olmasına rağmen Taner Kılıç'ın’ın “Büyükada’daki gizli toplantıyı” yönettiğini iddia etti ve dosyasının İstanbul’da yargılanan diğer 10 insan hakları savunucusunun davası ile birleştirilmesini istedi. İstanbul’daki mahkeme talebi kabul etti ve iki ayrı dava İstanbul’da görülmek üzere tek davada birleştirildi. 

Kasım 2019’da mütalaasını açıklayan savcı, Taner Kılıç’ın “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan; İdil Eser, Özlem Dalkıran, Günal Kurşun, Veli Acu ve Nejat Taştan’ın ise “Silahlı terör örgütüne yardım etme” suçundan mahkum edilmesini, Nalan Erkem, İlknur Üstün, Şeyhmus Özbekli, Ali Gharavi ve Peter Steudtner’ın ise beraatini talep etti. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Avcılığın antropolojisi - III

SONRAKİ HABER

Kovid-19 şüphesiyle hastaneye kaldırılan Mahmut Tanal'ın testi negatif çıktı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...