20 Haziran 2020 23:14

Zafer benim, suç senin!

“Sokağa çıkma yasağını iki saat kala öğrenen vatandaşları suçlamakla, hakaret etmekle; vaka sayısının artışının sorumluluğunun da vatandaşa yıkılması aynı refleksin ürünü"

İstanbul'da metrobüs durağı | Fotoraf: Uğur Can/DHA

Paylaş

Erdi TÜTMEZ

2020’nin ortalarına geldik artık ve koronavirüs tehlikesi hâlâ ciddiyetini koruyor.

Tam ‘Bitti, çok iyi noktadayız, hep birlikte son darbeyi vuracağız’ denildiği zaman; bu cümlelerin arkasına bir de ‘Ama maske şart, sosyal mesafeyi koruyalım’ iliştiriliyordu 1 Haziran öncesinde.

1 Haziran sonrası ise artık tüm kısıtlamalar kalkmış, hayat ‘normal’e döndürülmüş, turizm planları yapılmış, sınav tarihleri bile buna ayarlı bir şekilde haziran ayına çekilmişti. Elde bir tek ‘Aman maskeyi takmayı ihmal etmeyelim’ kalmıştı. Bilim insanlarının ‘Kısıtlamalar kalkacaksa kademeli kalkmalı. Bu tablo bizi en başa götürür’ uyarıları dinlenmemiş; ilk iş AVM’leri açmak olmuştu. Sonrasında berberler, güzellik merkezleri, restoranlar, parklar, sahiller…

Her akşam Sağlık Bakanı Koca’nın sosyal medyadan verdiği ‘raporlar’ anında haber bültenlerine yansıyor; televizyondaki yorumcular ‘İşlerin iyiye gittiğini’ söylüyor, vatandaşlara ‘Virüsü yendik’ mesajı veriliyordu.

Sonra ne mi oldu?

Türkiye’nin koronavirüs tablosu bir anda 1 ay önceye geri döndü.

Vaka sayısı tekrardan 1500’ün üzerine çıktı.

13 Haziran günü Sağlık Bakanı Koca bu verileri paylaşırken “Vaka sayısındaki artış, tedbirlere uymayanları uyarıyor. Giderek, hepimizi” diyordu.

Bakana göre tedbirlere uymayan kimlerdi peki?

Vatandaşlar…

Sonra…Ana haber bültenlerinde, tartışma programlarında ‘İnsanlar sokaklarda maskesiz dolaşıyor. Bu kadar emeğe yazık!’ denilerek parmaklar sallanmaya başladı.

İş hakaret boyutuna vardı çoğu zaman. Ülkelerin ‘kültür farkları’ tartışılmaya başlandı.

‘Coğrafya kaderdir’ goygoyu yapıldı.

Her devrin fırsatçıları olan ‘Bu halk adam olmaz’cılar yeniden sahneye çıktı.

Sosyal medyada ‘Tam yenmek üzereydik. Bu halktan bir cacık olmaz. Şu görüntülere bir bakın!’la altı doldurulmuş metrobüs, dolmuş fotoğrafları paylaşıldı.

Hatta kendilerini muhalif olarak nitelendiren bazı gazeteciler bile sosyal medyadan verileri paylaşıp “Hiç lafı eğip bükmeye gerek yok. Kırılan kırılsın, alınan alınsın: Her şey normale dönmüş gibi; sokakta yeldir yeldir kıçını gezdiren, hayatını kazanmak gibi bir mecburiyeti olmadığı halde üstelik maskesiz şekilde sokaklara dökülen dangalaklar yüzünden 5 günde geldiğimiz yer bu!” yazdı.

Burada sadece birkaç ay önce yaşanan bir olayı hatırlamakta fayda var.

Şu ani ilan edilen sokağa çıkma meselesi…

Hani bir cuma akşamı ‘00.00’dan sonra sokağa çıkma yasağı uygulanacak’ dedikleri gün…

İnsanların ne olduğunu anlamadan, can havliyle fırınlara, marketlere koştuğu gün...

O akşam da sokaklarda kalabalık, market önlerinde kuyruklar oluştu.

Görüntü büyük bir tehlikeye işaret ediyordu.

Televizyonlarda görüntülerin üstüne ‘Ya ekmek de yemeyin be kardeşim’ler başladı.

‘İki gün aç kalsanız ölmezsiniz’ yorumları yapıldı.

Sonra Sabah Yazarları Engin Ardıç ve Mehmet Barlas yazılar yazdı.

Barlas, vatandaşa “Yasak başlamadan önce gece yarısı sokakları, meydanları, marketleri dolduranları ise büyük çoğunluk koronavirüs salgınını umursamadıklarına göre bunlar zeka özürlü olmalılar” dedi.

Engin Ardıç da “Şimdi de yasağı çiğneyen ayıları televizyondan gülerek izlemiyor muyuz? İşbu yasak alt tabaka için konulmuştur. Küçük burjuva yasaklara büyük ölçüde uyum sağladı. Yüksek sosyete, Şeyma hariç, olgun davranıyor. Ama onların evleri de geniştir. Arıza çıkaran lumpen proletaryadır.” diye bir yazı yazdı.

Bu kadar ağır hakaretler, yasağı 2 saat kala öğrenen ve panikle dışarı çıkan vatandaşlara edildi.

***

Aslında şu an içinde bulunduğumuz durum ve bundan birkaç ay öncesinde yaşananlar birbirine çok ama çok benziyor.

Sokağa çıkma yasağını iki saat kala öğrenen vatandaşları suçlamakla, hakaret etmekle; vaka sayısındaki artışının sorumluluğunun da vatandaşa yıkılması aynı refleksin ürünü.

Tablo iyiye giderken ekranlara çıkıp ‘Bu hepimizin başarısı’ diye böbürlenen iktidar sözcüleri; halkın sağlığını uyarılara rağmen dinlemeyip sermayenin istekleri doğrultusunda attıkları adım yanlış sonuçlar doğurunca ‘Halk tedbirlere uymuyor’ diyerek bir kenara çekiliyor. Sıklıkla karşılaştığımız klasik bir ‘Zafer bizim, yanlış sizin!’ anlayışı.

İktidar böyleyken kendi kontrolündeki medya da ‘İki saat kala yasak mı açıklanır? Bu insanlar hafta sonu evinde ne yiyecek? Böyle salgın yönetimi mi olur?’ diye sormuyor.

Yine bugün çıkıp da “Bilim insanları henüz erken diyor. Ne bu acele? İlk olarak AVM’leri açma sebebi nedir? Salgın devam ederken milyonlarca çocuğun sınavı neden öne çekildi? diye de sormuyor, soramıyorlar.

18 yıl önce iktidara geldiklerinde altını hamasetle doldurdukları ‘Halkla iç içe olmak’, ‘Halkı aşağılayan siyasete karşı halkla olmak’ cümlelerinin ne kadar kof bir söylem olduğu artık apaçık ortada. İktidarlarıyla, kurumlarıyla, medyasıyla bu salgın döneminde iyice gün yüzüne çıktı artık.

Bu; ‘Sakin ol champ’lerin, ‘Çocuklarımız aç, evde nasıl kalalım?’ diyen bir anneye ‘Geber’ diyen Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İstanbul İl Müdür Yardımcısının, yasağı 2 saat kala öğrenen ve temel ihtiyaçlarını almak için sokağa çıkan halka ‘Ayı, lümpen proletarya. İki gün aç kalsanız ölür müsünüz?” diye hakaret eden, şimdi de “Vaka sayısı sizin yüzünüzden artıyor” diyen gazeteci görünümlü iktidar borazanlarının ittifakı.

Halkın içinde değil; halkın tam karşısında olan, ona tepeden bakan bir siyasetin daha fazla ilerleme şansının olmadığı ise ortada…

ÖNCEKİ HABER

Hulusi Akar, Türkiye donanmasının Fransa gemisini taciz ettiği iddiasını yalanladı

SONRAKİ HABER

İBB’den 39 ilçe için deprem raporu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...