14 Haziran 2020 00:50

Pandemi öncesi de sonrası da sağlıksız

Korona sürecinde yeterli tedbirler alınmadan çalışmanın yaygın olduğu Antep’te, işçiler virüs öncesindeki sağlıklarını tehlikeye atan şartlarda çalışmaya aynen devam ediyor.

Fotoğraf: DHA (Arşiv)

Paylaş

Hilal TOK
Deniz KAR
Antep

Antep’te özellikle organize sanayi bölgesinde bulunan birçok fabrika salgına rağmen çalışmayı sürdürdü. Kimisi çalışmaya işçilerin tepkisiyle ara verdi, kimisinin ara vermesinde çalışan işçilerin hasta olması etkili oldu. Ancak birçok fabrikadan işçilerin anlatımıyla daha önce Evrensel'e de yansıyan duruma göre; işçiler korona sürecinde mesafesiz, yeterli tedbirlerin alınmadığı, günde bir maskeyle çalıştıkları bir süreç yaşadı. Koronavirüse yakalanan da hayatını kaybeden de oldu bu süreçte Antep’te. Örneğin Akınal Bella’da (terlik ve ayakkabı fabrikası) Uğur Kartal adlı 27 yaşındaki işçi hayatını koronadan kaybetmişti. 500’den fazla işçinin çalıştığı bu fabrika, işçinin ölümünün ardından yalnızca bir hafta üretimi durdurmuş daha sonra salgın süreci boyunca üretime devam etmişti. Bu fabrikada çalışan kadın işçi normalleşme süreciyle beraber işçilerin daha da dip dibe çalıştırılmaya başladığını aktarırken, korona süreci boyunca da sabun yerine işçilere bulaşık deterjanı verildiğini, ellerinin bu sebeple çatladığını, yanında krem getirdiği için “Siz krem de mi sürüyorsunuz?​” diyerek aşağılandığını anlatıyor: “Bir insan karşısındaki insanı nasıl bu kadar basit görebilir” diye içerliyor işçi kadın bu muameleye.

İŞÇİLERE SABUN DEĞİL BULAŞIK DETERJANI VERDİLER

İşçi kadın yaşadıklarını şöyle aktarıyor: “Sabun yerine, bulaşık deterjanı mintaks veriyorlar, elimizi yara ediyor. Bunlarla elimizi yıkıyoruz. Ben bu durumdan rahatsız olduğum için sabunumu yanımda götürmek zorunda kalıyordum. Başka işçiler de var benim gibi sabununu yanında getiren. Peçete de yok, kağıt havlu da. En azından sabun olsa bir şey demeyeceğiz. Günde bir maske veriyorlar. Normalleşme başladığı için de bir haftadır yemekhanede herkes dip dibe.”

"SİZ BİR DE KREM Mİ KULLANIYORSUNUZ!"

Haftanın beş günü on saat çalıştırıldıklarını, mola sürelerinin 45 dakika olduğunu ancak her gün 15 dakikalarının gasbedildiğini anlatıyor. Fabrikada korona süreciyle beraber yanında peçetesiydi, sabunuydu taşımaya; atıştırmak için elma gofret de getirmeye başlamış ama bu durum hep başına bela olmuş.

“Çantamın bulunduğu dolap çalıştığım yere 300 metre uzaklıkta ve benim çalışma sistemim o kadar yoğun ki günde birkaç defa dolaba gidip şu ihtiyacımı alayım deme şansım yok. Çanta taşımak yasak olduğu için yanımda da taşıyamıyorum, bana diyorlar ki ‘Cebine koy’. Mantığa bakar mısınız, ben tayt giyiyorum cebi yok. Ben cüzdanımı mı cebime koyayım, sabunumu mu, el kremimi mi... Deterjan elimi yara yapmasın diye, yanımda krem getiriyorum, ‘Ben bunları yanımda getirmek zorunda kalıyorum’ dediğimde patronun oğlu ‘Siz krem kullanıyor musunuz’ dedi bana. Bir insan karşısındaki insanı nasıl bu kadar basit görebilir!

Ben yanımda ıslak mendil de götürüyorum, kimyasal maddelerle çalıştığımız için yüzümü siliyorum. Bunların hepsini yanımda taşımam gerekiyor. Çanta yasaklandıktan sonra ben yanımda ayakkabı kutusu taşımaya başladım. İçinde eldivenim, makasım, peçetem falan vardı. Bazen yemek saati geciktiği için yanımda elma ya da gofret falan oluyordu. Amirim kutuyu görünce ‘Kutu yasaklandı, içeriye kutu getiremezsiniz’ dedi. ‘Ben kutuyu getirmek zorundayım, içinde peçetem oluyor, sabunum oluyor, sürekli 300 metre mesafedeki dolaba gidip gelemem’ dedim. ‘Hayır bunlar yasak’ dedi.”

"YAPTIKLARI SABUNLUKTAN SABUN GELMİYOR"

“Bana sürekli mobbing uyguluyor amirim içeride. Bir gün kutu dururken amir müdürü çağırdı ve ‘Bu işçi kutu getiriyor ama kutunun içinden elma çıkıyor, bakar mısınız’ dedi. ‘Ben ihtiyaçlarımı bu kutunun içine koyuyorum’ dedim. ‘Yanınızda bunları getirmeniz yasak, prosedür böyle, cebinize koyun’ dedi bana müdür. Sonrasında ihtiyaçlarımı yanımda getirmem gerektiğini anlatınca, ‘Lavaboya yakın bir dolap yapalım size’ dedi. ‘Siz dolapları yaptırana kadar kutuyu getirmeye devam edelim’ dedim, çünkü biliyorum ki o dolabı yaptırmak aylar sürecek. Sonrasında sabun meselesini de söyledim, ‘Tamam yaptıracağız’ dediler, sabunluk yaptılar ancak tasarruflu olsun diye nasıl bir şey yapmışlarsa, basıyoruz basıyoruz sabun gelmiyor.”

"ASIL HIRSIZ SİZSİNİZ"

“Bir gün bizi toplayıp ‘hırsız’ dediler bize. Biz 1 dakika erken bırakıyormuşuz işi, bu hırsızlıkmış!” diyen işçi kadın asıl hırsızlığı şöyle anlatıyor:

“Aradan birkaç gün geçti. Ben akşam çıkmak için hazırlanıyorum. Yanımdan amir geçerken, ‘Ben size bu kutuyu getirmeyeceksiniz demedim mi’ dedi. Sonra kutuya vurdu ve yere düştü, kutunun içindeki her şey saçıldı. Sonra ben de ‘Siz ne yapıyorsunuz, amirseniz amirliğinizi bilin’ dedim. ‘Sen yöneticinle bu şekilde konuşamazsın’ dedi bana. Ben tekrar bu kutuyu getirmek zorunda olduğumuzu söyledim. ‘Ben yöneticiyim burada, ben sana ne diyorsam onu yapacaksın’ dedi. Bu nasıl bir muamele yahu! ‘Bana bu şekilde davranamazsın’ dedim. Sonra ‘Seninle uğraşamam, güvenlik amirini çağırın tutanak tutsunlar’ dedi. Ben ağlayarak çıktım oradan, muhasebecinin yanına gidip çıkışımı istedim. ‘Bize hırsız muamelesi yapıyorsunuz, haksızlık yapıyorsunuz, yarım saat yemek molası kullandırıyorsunuz. Haftada iki buçuk saat fazla çalıştırmaya başladınız, yemek molamızı yarım saate düşürdünüz. Üstelik mesai paralarımızı da yatırmıyorsunuz. Asıl siz hırsızlık yapıyorsunuz’ diye tepki gösterdim.

”ÜRETTİĞİMİZ TERLİKTE HATA OLDUĞUNDA TERLİĞİ VERİP PARASINI KESİYORLAR

İstifa talebinin ardından müdürün odasına çıkan işçi, kendisine “Düzelteceğiz sorunu, biz çok kötü durumdayız, çok kötü şeylere uğradık” dendiğini aktarıyor. “Ya benim uğradığım kötü şeyler? Çıkardığımız terlikte bir hata olduğunda terliği bana veriyor, parasını benden kesiyor. Ben işimi kötü yapayım diyecek bir insan değilim, elimden bu kadar gelir bu kadarını yapabiliyorum. İşine gelen işçiyi çalıştırırsın, işine gelmeyene çıkışını verirsin’ diye tepki gösterdim. Sonra bana bağırmaya başladı müdür, ‘Yeter git, şikayet et, madem beğenmiyorsan kendin çık,’ dedi. Sonra ben iki gün rapor aldım işe gitmedim. İşe gittiğimde bana tutanak yazdılar, kutumdan gofret çıktığı için. ‘Bu birinci tutanağın, ikinci tutanakta yevmiye ve prim cezası, üçüncü tutanakta tazminatsız çıkışını vereceğiz haberin olsun’ dediler. Sonra gofreti de götürmemem gerektiğini söylediler. Ben sürekli hakarete uğruyorum… Bir çikolata yediysem çok mu?​”

BİR ANLIK DALGINLIĞIN BİLANÇOSU: AĞIR HAKARET, SİNİR KRİZİ…

İşe döndükten sonra uğradığı hakaretlerin ölçüsü de artmaya başlamış, ağır bir mobbingle karşılaşmaya başlayan işçi kadın son maruz kaldığı hakaretlerden sonra duramamış orada: “Mobbing uygulamaya başladılar. Yerimi değiştirdiler iki kez. Yanlışlıkla soyunma odasının kapısını açık bıraktım bir gün, farkında bile değildim. Meğerse içeride tişört ve pantolonla duran patron yanlısı amirimiz varmış. Şu beni sürekli aşağılayan kadın… Servise bindim, oturdum gelip üzerime saldırıp bana ağza alınmayacak hakaretler etti bunun için, herkesin ortasında küfürler etti. Sinir krizi geçirdim sonunda ve dayanamadım işi bıraktım.”

İşten çıkmak zorunda kalan işçi kadın şimdi borçlarıyla cebelleşiyor; üstüne korona sürecinde iş bulmak kendisi için çok daha zor.

Akınal Bella’yı arayıp iddiaları sorduk ancak sorularımız yanıtsız kaldı…

KORONADAN ÖLEN İŞÇİNİN ÇALIŞTIĞI BÖLÜM İNSANDA CİĞER BIRAKMIYOR

Fabrikada çalışan ve yakın zamanda koronadan dolayı hayatını kaybeden Uğur Kartal’ı soruyoruz;

“Önceki çalıştığım bölümde ağır bir plastik kokusu ve ağır bir hava vardı. O bölümde çalıştığım süre zarfında sürekli midemde ağrı ve yanma oluyordu. Bence Uğur Kartal’ın da çalıştığı bölümdeki ağır havadan dolayı ciğerleri mahvolmuştu. Orada çalışan pek çok işçi de bu sıkıntı var. Mesela 50’li yaşlarda bir kadın işçi var onu o bölüme vermek istediler, o da ‘Ben astım hastasıyım orada çalışamam’ deyince ‘Rapor getirmen gerek’ dediler. Yemekler de çok kötü, kimse beğenmiyor. İki çeşit yemek veriliyor. Virüsten ölen İşçi Uğur Kartal da suyunu evden getirirdi, hiç kimse içemiyor oranın suyunu. İşçiye böyle hayat reva mı?​” diyerek korona sürecinde çalıştırılmalarına da tepki gösteriyor.

"ÇOĞU İŞÇİ MECBUR OLDUKLARINI HİSSETTİKLERİ İÇİN SESSİZ KALIYOR"

Patronun tutumuna ve çalışma koşullarına karşı öfkeli olan işçi kadın bir yandan da durumun neden böyle olduğunu anlamaya çalışıyor:

“Ben bir işveren olsam işçilerime böyle davranmazdım. İşçilikten gelme olduğum için mi öyle düşünüyorum bilmiyorum ya da onlar mı işçi olmanın ne demek olduğunu bilmiyor… Biraz kendilerini işçilerin yerine koysunlar. İşçilerin birlik olması lazım bu duruma karşı ama herkesin derdi çok, işten çıkartılma korkusu, tekrar iş bulabilir miyim korkusu, birçoğu da evli çoluğu çocuğu var o yüzden böyle muameleyi sineye çekmek zorunda kalıyorlar. Belki ben bekarım, onlar kadar kaybedecek bir şeyim olmadığı için tepki gösterdim. Ama çoğu işçi mecbur olduklarını hissettikleri için sessiz kalıyorlar bu duruma.”

YIKANMAYAN, KİRLİ İŞ KIYAFETİYLE ÇALIŞMAYA ZORLANDILAR, TEPKİ GÖSTERENLERİ İŞTEN ATTILAR

Salgından önce de işçilerin bir çalışma yeleği giydiklerini, herkesin yeleğinin aynı yerde durduğunu, eve getirip yıkamanın yasak olduğunu, neredeyse 2 ay boyunca bu yeleklerin yıkanmadığını anlatıyor: “20 tane yelek aynı poşetin içine giriyordu. İki aya yakın yıkanmıyordu. Öyle kötü kokuyordu ki. Korona sürecinin ilk iki üç haftasına kadar giyildi o yelekler, sonra bırakıldı. Ama bu yelek yüzünden işten çıkartılan arkadaşlarımız oldu. ‘Herkes herkesin yeleğini giyiyor, biz bu yelekleri kullanmak istemiyoruz, hastalık yayıyor, çok kirliler’ diye çağrı yaptı iki işçi ve o gün hep birlikte o yelekleri giymeme kararı aldık. Ancak bu eylemi başlatan iki işçi işten atıldı.”

"ABLAM DA MESLEK HASTALIĞINA YAKALANDI"

Görüştüğümüz işçi kadının ablası da aynı fabrikada üç buçuk yıldır çalışıyor. Çalıştığı bu süreçte üretimdeki ağır koku ve yetersiz havalandırma yüzünden astım hastası olduğunu belirtiyor:

“Ablam anlaşma yoluna gitmek istedi, tazminatını alıp çıkıp tedavi olmak istiyor ancak çıkışını vermiyorlar, ‘Yerini değiştirelim’ diyorlar. Ablam da ‘Ben tedavi olmak istiyorum, verdiğiniz yer de çalıştığım bölümün iki yüz metre ötesi, orada rahatsızlığım devam edecek, artacak’ diyor. Terliklerin ısıtıldığı, dumanın ve kokusunun yoğun olduğu, sürekli naylon dumanı soluduğu havada yıllarca çalıştı. Korona sürecine kadar bir maske bile verilmedi. Sonra da böyle kronik hastalığı başladı, bu süreçte risk grubuna dahil oldu fabrikadaki çalışma koşulları yüzünden. O kokuya, ham maddesine maruz kalan birçok arkadaşımızın ilerleyen süreçte etkileneceğini düşünüyorum. Benim ablam zaten şu anda çok kötü durumda.”

ÖNCEKİ HABER

ABD'de özerk bölge ilan edilen Seattle'da neler oluyor? | Gündem Özel

SONRAKİ HABER

Londra’da ırkçı gruplar polise saldırdı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...