10 Mayıs 2020 00:01

Worowsky suikastında İsviçre’nin rolü ve Antibolşevik propaganda

Haydar Sancar, Wazlaw Worowski suikastını yazdı: İsviçre burjuvazisinin çıkarlarıyla uyumludur ve federal hükümetin 1917’den itibaren izlediği Bolşevik karşıtı aktif politikanın direkt bir sonucudur.

Wazlaw Worowski | Fotoğraf: Wikimedia Commons

Paylaş

Haydar SANCAR

Cecile Otelinde yemek yemekte olan 3 kişinin üzerine 10 Mayıs 1923’te doğrultulan Browning marka silahtan 7 kurşun ateşlenmişti. Silahlı saldırının hedefindekiler, Lozan Konferansına katılmak üzere İsviçre’ye gelmiş Sovyet Delegasyonuydu. Delegasyondan Wazlaw Worowski’nin hayatını kaybettiği saldırıda, Ahrens ve Dobrikowsky yaralı kurtulmuşlardı. Dünya kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu suikast, 1. Dünya Savaşı, Bolşevik Ekim Devrimi, Kurtuluş Savaşı gibi birçok tarihsel sürecin birleştiği bir nokta olmakla beraber, Ekim Devrimi’nin yarattığı büyük sarsıntının dünya halklarında uyandırdığı sempatiyi baltalama ve uluslararası alandan kazanımlarını engelleme girişimlerinden biri olma özelliğini taşıyordu aynı zamanda. Katilin İsviçre asıllı Rus vatandaşı olarak kimliği, suikastın üzerini örtme ve politik hedefleri olan bir cinayetten öte kişisel bir intikam eylemi olarak propaganda edilmesine olanak sağladığından, diğer Antisovyet propagandalarında olduğu gibi, istismar edilmiş ve kullanılmıştır. Tarafsız olduğu savlanan İsviçre’nin de bu suikastta sorumluluğu büyüktür ve Curzon’un gölgesinde yapılan konferans görüşmelerinin ilerlediği yön açısından da İtilaf Devletleri’nin ve İsviçre’nin çıkarlarıyla da uyumludur. Worowski’nin katledilmesi, uzunca bir dönem Sovyetler ile İsviçre arasındaki soğuk olan diplomatik ve ticari ilişkilerin karşılıklı olarak askıya alınmasını da beraber getirmiştir.

GELİŞMELERİN İKİ YÖNÜ

Tetikçi Moritz Conradi, 1850 yılında İsviçre’den Rusya’ya göç eden bir ailenin çocuğu olarak 1896 yılında St.Petersburg’da dünyaya gelmiştir. Ailesi, varlıklı bir çikolata fabrikası sahibidir ve Conradi, dönemin tipik bir burjuva ailesi yaşantısı içerisinde özel bakıcılarla, tatillerini Kırım Yarımadası’ndaki malikanede geçirerek büyümüştür. 1700’lü yılların sonlarından itibaren gelişen sanayi ve vahşileşen kapitalist üretimin neticesinde, İsviçre’de açlık ve yoksulluktan kaçarak kurtuluş arayan, el becerisi ve sanayi üretimi ile ilgili teknik bilgi ve ustalık gerektiren kimi dallarda, birikim ve bilgiye sahip bazı İsviçre vatandaşları kapitalizmin hızla geliştiği Rusya’da ‘şans’ aramışlar, dokuma, metal, saat, çikolata ve peynir üretimi gibi dallarda, sahip oldukları beceri ve bilgi sayesinde hızlıca yükselmişlerdir. Bern’den bir grup peynir üreticisi Kafkaslara ve Kars bölgesine yerleşmiş, sanayi üretimi için de St.Petersburg seçilmiştir. Conradi’nin ailesi de bu koşullardan istifade ederek hızlıca yükselmiş, kısa sürede 500 işçinin çalıştığı bir çikolata fabrikasının sahibi durumuna gelmiştir. İsviçre vatandaşlarının bir kısmı Rusya topraklarında 1917 Devrimi’ne kadar 300 civarında işletme sahibi olarak burjuvalaşırken aynı dönemde gelişen işçi ve halk hareketlerinin sonrasında Çarlığın kolluk güçleri tarafından aranan, tutsak edilmeye çalışılan Rus devrimcilerin bir kısmı da İsviçre’yi geçici sığınma yeri olarak seçmişlerdir. 1910 yılında yapılan nüfus sayımında başta Zürih ve Cenevre olmak üzere İsviçre’de 8 bin 500 Rus vatandaşının yaşadığı kayıtlara geçmiş.

BOLŞEVİKLER DÜŞMANLAŞTIRILIYOR

Bolşevik kadroların özellikle de Lenin’in Ekim Devrimi öncesine kadar İsviçre’de yaşıyor oluşu, İsviçre’de gelişen işçi hareketini etkilediği gibi, uluslararası Zimmerwald ve Kiental Konferanslarına ev sahipliği yaptığı dönem içerisinde, İsviçre’de gelişmekte olan sınıf hareketi üzerindeki sosyal demokrasinin reformcu ve iş birlikçi etkilerini kırmak üzere birçok toplantı ve konferansa da katılması, komünizmin sosyal demokrasiden ayrılarak işçi sınıfının ana gövdesi içerisinde güçlü bir dayanak bulmasının olanaklarını da güçlendirmiştir.  

Ekim devriminin arifesinde nisan 1917’de İsviçre’den ayrılarak Rusya’ya hareket eden Lenin önderliğindeki Bolşevik kadrolar, İsviçre’de yaşadığı dönem içerisinde istihbarat tarafından sürekli kontrol altında tutulmuş, İsviçre Sosyal Demokrat Partisi SP’nin içten verdiği destekle ülkedeki sosyalist hareket üzerinde etki yaratacak Bolşevik propagandayı sınırlamaya çalışan ülke yönetimi, iç politikada da komünist fikir ve örgütlenmelerin gelişimini kendine ciddi bir sorun olarak ele almıştır. General Ulrich Wille’nin 7 Kasım 1918 yılında yani Ekim Devrimi’nin 1. yılında İsviçreli emekçi yığınların devrimi selamlamak için gerçekleştirdiği gösterileri dağıtmak üzere görevi başındayken, eşine yazdığı mektupta dile getirdiği; İsviçre’de bulunan Bolşeviklere operasyon yapma arzusu Bolşeviklerin İsviçre burjuvazisi için nasıl bir tehlike olarak algılandığının kanıtıdır aynı zamanda. Ülke içerisinde yayılan yığın hareketinin ‘kışkırtıcısı’ olarak, Sovyetler ve Bolşevikler görülüyor, 12-14 Kasım arasında yapılan genel grevin bizzat Sovyetler tarafından örgütlendiği ileri sürülüyordu. Bu yüzden ordu güçleri ile sokaktaki işçiler arasındaki gerginliğin başladığı günlerde Sovyetlerin İsviçre’deki diplomatik kadrosunun başında bulunan Jan Bersin ve Konsolos Iwan Salkind Federal Konseyin kararıyla 10 Kasım 1918’de sınır dışı edilmişlerdi. Sokaktaki grevci işçiler ise ordunun kanlı saldırısına maruz kalmış, saat işçisi 3 genç bu saldırıda katledilmiştir.

Bolşevik devrimin Rusya’da mülklüleri mülksüzleştirmesi sonrasında ayrıcalıklı yaşamını kaybeden burjuva Conradi ailesinin genç üyesi Mortiz Conradi, Denikin’in Beyaz Ordusunun saflarında Sovyetlere karşı savaşmış, Beyaz Ordunun Kızıl Ordu birlikleri tarafından ezilmesinden sonra da Conradi, önce Kırım’a oradan da Türkiye üzerinden 1920 yılında İsviçre’ye kaçmıştır.

LOZAN KONFERANSI

Kasım 1922’de başlayan Lozan Konferansında Sovyet Delegasyonu itilaf devletlerinin karşısına, Ekim Devrimi’nin dünya halkaları nazarında yarattığı sempati, Bolşevik Partinin ısrarcı tutumu ve Türkiye’nin desteği ile çıkmış, Sovyetlerin ısrarına rağmen sadece Boğazlar sorununun tartışıldığı oturumlara İtilaf Devletleri tarafından isteksizce çağrılmıştır. Sovyetler Birliği Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin’in konferansta dile getirdiği görüşler ve İngiliz emperyalizminin halklara boyunduruk takmak üzere sergilediği politikayı teşhir eden, bölge halklarının egemenliklerine kastedecek emperyalistler tarafından dayatılan her türlü saldırganlığa imkan sağlayacak koşulları reddeden tutumu, itilaf devletlerinin niyetine engel görülmüş, Sovyetler’in görüşmelerin dışına itmek için, Boğazlar sorunu alt komisyona havale edilmiş, 7 Şubat 1923 tarihinde Lozan Konferansı çalışmalarına birkaç aylığına ara verilmiştir. İsviçre’de temsilciliği olmayan Sovyetler ise konferansa SSCB’nin İtalya Büyük Elçisi Worowsky ve yoldaşları ile katılıyordu. Ancak alt komisyon görüşmelerine Sovyetler çağrılmamış İsviçre’de resmi davetli olmadığı için diplomatik statüsü bulunmayan Worowsky bu hususla ilgili olarak da konferansa nota vermiştir.  

SUİKASTI AKLAMA

10 Mayıs günü İsviçre’den ayrılmak üzereyken Worowsky ve yoldaşları kaldıkları otelde yemek yerlerken saldırıya uğradılar. Asıl hedef Worwsky, saldırı yerinde hayatını kaybetti. Katil Conradi, bağırarak o dönem İsviçreli faşistlerin simge olarak kullandığı yeni Wilhelm Tell olduğunu, intikamını aldığını söylüyordu. Conradi zorluk çıkarmadan polise teslim oldu. 11 Mayıs 1923 tarihli tutanakla suikast bireysel bir intikam eylemi olarak tanımlanıyor, başka da kovuşturmaya gerek olmadığı İsviçre makamlarınca ifade ediliyordu. Çiçerin 16 Mayıs 1923’te İsviçre Federal Konseyine hitaben çektiği telgrafta İsviçre’yi emperyalist saldırganlığın ve komplonun ortağı olarak mahkum ediyordu. İsviçre Komünist Partisi KPS, Fritz Platten önderliğinde kitlesel protestolar düzenliyor, burjuvazinin saldırganlığına ve şiddetine karşı proletaryanın şiddetiyle cevap verileceği vurgulanıyordu. Öte yandan Sovyetlerin Berlin Büyükelçiliğince, İsviçre’de diplomatik temsilcisi olmadığından, Sovyetler adına KPS Üyesi Dr.Wyser’in suikast soruşturmasına müdahil olması isteniyor ve bu talep Federal Konsey tarafından reddediliyordu. Kasım 1923’te yapılan yargılama sonrasında 9 kişilik mahkeme jürisinden 5’i Conradi’yi suçlu bulmasına rağmen üçte ikilik çoğunluk sağlanmadığı gerekçesiyle Conradi serbest bırakıldı. Conradi’nin kısa sürede serbest kalması, suikastın gerçekleşmesinde İsviçre’nin ortaklığına dair verileri de güçlendiren başka bir etken oldu.

Worowsky’nin katledilmesiyle Sovyetler-İsviçre ilişkileri, arada kısa süreli bir deneme olsa da 2. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle 1946’yılında yeniden kurulana kadar askıya alındı. Sovyetlerin İsviçre ile tekrardan diplomatik ve ticari ilişkiye geçmesinin şartlarından biri de İsviçre’nin Sovyet karşıtı tutumundan dolayı özür dilemesiydi. 18 Mart 1946’da ilettiği özür mektubu ile ilişkiler yeniden temsilcilikler düzeyinde kurulmuştu.

SONUÇ OLARAK

Conradi’nin Ekim Devrimi’ne karşı savaşan Beyaz Ordu askeri olmasından çok, devrim ‘mağduru’ mazlum çocuk propagandasının öznesi olarak öne çıkarılması, bireysel bir saldırı hikayesine uygun zemin hazırlıyor, Sovyet ve Bolşevik karşıtı propagandada aktör olarak oynatılıyordu. Öyle ki Lozan’da yapılan yargılamada Conradi’nin yerine Ekim Devrimi oturtulmuş, İsviçre mahkemesinde Ekim Devrimi ‘yargılanmıştı’. Federal Konsey üyesi, azılı bir devrim ve Sovyet düşmanı olan Giuseppe Motta, tüm süreçte etkin rol oynamıştı. Çiçerin’in çektiği telgrafa karşı, Sovyet Devrimi’nde mülklerini kaybeden İsviçreli burjuvalar için tazminat isteme pişkinliğini göstermiş; Bolşevizm karşıtlığı İsviçre burjuva partileri arasında o kadar öne çıkmıştır ki seçimlerde partiler işi bu karşıtlığın propagandası üzerinden halktan oy istemeye kadar vardırmışlardır. Motta ayrıca Sovyetlerin Birleşmiş Milletlere kabul edildiği 1934 yılında yapılan oylamada İsviçre’nin aleyhte oy kullanan 3 ülkeden biri olmasını sağlamıştır.

Ekim Devrimi’nin proletaryanın zaferini ilan etmesiyle, dünya işçi sınıfı ve halkları nazarında yarattığı etkinin, emperyalist kuşatmaya karşı diplomaside elde edilen başarıların baltalanması amaçlı saldırılardan sadece biri olan Worowsky suikastı, iddia edildiği üzere kişisel bir intikam saldırısı olamamakla beraber, sadece itilaf devletlerinin girişimi olarak da değerlendirilemez. Suikast İsviçre burjuvazisinin çıkarlarıyla uyumludur ve federal hükümetin 1917’den itibaren izlediği Bolşevik karşıtı aktif politikanın direkt bir sonucudur.

ÖNCEKİ HABER

EGEÇEP'ten Kaz Dağları savunucularına kesilen cezaya tepki

SONRAKİ HABER

Dersim'de çalışanına cinsel saldırıda bulunan Şok Market müdürü Bingöl'e gönderildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...