26 Mart 2020 18:35

Tugay Bek: Felaketten fırsat devşiren iktidarların sonu...

Darbe girişiminden “Allah'ın bir lütfu” diye bahsedenler bu defa koronavirüs şartlarında projelerini hayata geçirmeye çalışıyor.

Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonunun basın açıklaması

Fotoğraf: Eylem Nazlıer / Evrensel

Paylaş

Tugay BEK

17 bin 480 kişinin öldüğü, 23 bin 781 kişinin yaralandığı ve 505 kişinin de engelli hale geldiği 17 Ağustos 1999 Marmara depremi’nden yalnızca 8 gün sonra, 25 Ağustos günü, henüz enkaz altına canlar varken TBMM toplanarak o dönem sendikaların ve işçilerin büyük tepki gösterdiği "Mezarda Emeklilik Yasasını" kabul etti. Yasa 8 Eylül tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Böylelikle işçilerin emeklilik hakkı aşamalı bir şekilde gasbedildi. Bu yasa ile birlikte sonraki kuşaklar için emeklilik neredeyse hayal haline geldi.

DSP, MHP ve ANAP'tan oluşan koalisyon hükümeti, tüm sendikaların karşısında birleştiği, kamuoyunda yeterli desteği bulamayan "Mezarda Emeklilik Yasasını" geçirmek için Marmara depremini fırsat bildi.

Deprem yaralarını sarmaya çalışan halk, son bir umutla enkaz altında yakınlarına ulaşmaya çalışırken, Hükümet, IMF ve sermayeye verdiği sözü yerine getirme gayretindeydi. Hükümetin fırsatçılığını gören depremzede işçiler, Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli’den oluşan koalisyon hükümetine "Koyun can derdinde, kasap et derdinde" diye söylenerek beddua okuyordu.

Marmara depreminden 21 yıl sonra ülkemiz bu defa tüm dünyayı saran koronavirüs salgını ile karşı karşıya. Salgın için gerekli tedbirlerin zamanında alınmamış olması ve yeterli hazırlığın bulunmaması nedeni ile ülkemizde de büyük bir insani dramın yaşanacak olması en önemli gündemimiz haline geldi. Salgının ekonomik sosyal sonuçları da halkın yaşamını şimdiden alt üst etmiş durumda. İmkanı olanların evine kapandığı, ancak milyonlarca emekçinin hayatı pahasına çalışmaya zorlandığı bir dönemden geçiyoruz. Devletin, bütçeden halka sunacağı "ihtiyaç akçesi" bulunmadığından, insanlarımız, işsizlik, açlık ve koranadan ölüm arasında bir tercihte bulunmak durumunda bırakılıyor. Sağlık emekçileri, kendi can güvenliklerini korumalarını sağlayacak yeterli ekipmanın dahi temin edilemediğinden şikayet ediyor. Temel ihtiyaç, temizlik, gıda ürünlerine ulaşmakta yaşanan güçlükler her geçen gün artıyor. İnsanlarımız, yakınları kaybetme endişesi altında adeta bir savaş hali psikolojisi ile yaşamaya uyum sağlamaya çalışıyor. İnsanın sağlığını değil, sermayenin kârını daim kılmayı merkez edinerek kurgulanmış sistem nedeni ile koranavirüs her kesimden insanın yaşamını tehdit ediyor.

DEVLETTE DEVAMLILIK ESASTIR!!

Tayyip Erdoğan’ın, “Çılgın projesi” olan Kanal İstanbul, eşitsiz medya gücüne rağmen halk nezdinde gerekli desteği bir türlü bulamıyor. Yapılan son kamuoyu araştırmalarında, yurttaşların yüzde 53.7’si Kanal İstanbul projesine karşı olduğunu ifade ediyor. Projeye destek verdiğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 35’de kalıyor. Proje hakkında yeterli bilgiye sahip olduğunu söyleyenler ise sadece yüzde 5. Bu araştırma ve diğer göstergeler, siyasi iktidarın Kanal İstanbul’un hayata geçirme çabalarına halkın direnç geliştireceğinin göstergesi olarak okunabilir.

Bu günlerde, ülkemizin tanık olduğu en büyük felaketlerden biri olan Marmara depremi ile mukayese edilemeyecek kadar büyük bir dramla yüz yüzeyiz. Buna karşın AKP, 1999’daki koalisyon hükümetinin takdiği ile sahaya çıkıyor. Tayyip Erdoğan, tıpkı Ecevit, Yılmaz, Bahçeli "troykası" gibi halkın trajedisinden bir fırsat çıkarmaya çalışıyor. Normal şartlarda hayata geçirilmesi mümkün görünmeyen, halkın destek vermediği Kanal İstanbul projesi, koranavirüsünün “hay huyu” içinde yangından mal kaçırır gibi ihaleye çıkartılıyor. Siyasi iktidar, insanların, evlerine kapandığı, her türden sosyalleşmeye zorunlu olarak “mesafeli” olmak durumunda kalındığı bu günlerden daha uygun bir fırsat olmayacağını düşüncesi ile Kanal İstabul ihalesine start veriyor. Darbe girişiminden “Allah'ın bir lütfu” diye bahsedenler bu defa koronavirüs şartlarında projelerini hayata geçirmeye çalışıyor.

Gözünü rant ve kar hırsı bürümüş iktidarlar, Tayyip Erdoğan’ın sık kullandığı bir söylemle “Halkın derdi ile dertlenmiyorlar.” Doğasının gereğini yapan sermaye hükümetleri, kaosu fırsata dönüştürmekten kendilerini geri alamayarak, “Hepimiz aynı gemideyiz” diyenleri rüyasından uyandırıyor.

Deprem gibi on binlerce yurttaşın yaşamını karartan bir felaketi, halkın kazanılmış haklarını gasbetmenin fırsatına çeviren koalisyon ortağı partilere halk faturayı kesmiş, bir sonraki seçimde TBMM’ye dahi girememişlerdi.

Koranavirüs ile mücadelede halkın sağlığını ve can güvenliğini korumak için aklın ve bilimin öngördüğü gerekli tedbirleri almaktan imtina etmekle yetinmeyip, Kanal İstanbul projesi derdine düşüyor olmanın siyasi neticesini Erdoğan değilse de bir “damdan düşen” olarak Bahçeli mutlaka görüyordur. Katar Şeyhini “kıramayıp” İstanbul'a kanal açmak isteyenler de IMF emrine uyup mezarda emeklilik yasasını çıkaranlarla aynı akıbeti paylaşacaktır elbette.

Koronavirüs salgınının bu günden kesin bir şekilde öngörülmesi mümkün olmayan kapsamlı siyasi sosyal sonuçları olacaktır. Burjuva hükümetler ve siyasi liderlerin ötesinde, müesses nizam daha çok sorgulanacak, başka türden bir dünya arayışına da kapı aralanacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca: Koronavirüs sebebiyle 16 hastamızı daha kaybettik

SONRAKİ HABER

İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Afhan Topel'de koronavirüs şüphesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...