15 Mart 2020 20:09

Cas öğrencilerinden Saloz’un mavalı: Sadece oyun değil bir eğitim projesi

Saloz’un Mavalı oyunu Portekiz’deki Antonio Salazar iktidarının nasıl bir diktatörlüğe dönüştüğünü anlatırken Angola ve Mozambik gibi ülkelerdeki sömürgecilik faaliyetlerini işliyor.

Fotoğraf: Cihangir Atölye Sahnesi 

Paylaş

İsmail AFACAN 
İstanbul 

Cihangir Atölye Sahnesi (CAS) Konservatuarı öğrencileri tarafından hazırlanan Saloz’un Mavalı izleyicilerle buluşmaya devam ediyor. Metnini Peter Weiss’in yazdığı, yönetmenliğini Muhammet Uzuner’in yaptığı oyun Portekiz’deki Antonio Salazar iktidarının nasıl bir diktatörlüğe dönüştüğünü anlatırken Angola ve Mozambik gibi ülkelerdeki sömürgecilik faaliyetlerini işliyor. 

Oyun 1932 ile 1968 yılları arasındaki Salazar faşizmine odaklansa da mesajlarıyla güncelliğini hâlâ koruyor. Bunda metnin Can Yücel çevrisiyle Türkçeye kazandırılmış olması oldukça etkili... Olay ne kadar Portekiz’de geçse de Can Yücel’in Anadolu coğrafyasını yansıtan benzetmeleri ve deyimleriyle Salazar faşizminin çok uzağımızda olmadığını hissediyoruz. 

CAS’ın sahnelediği Saloz’un Mavalı sadece bir oyun değil. Aynı zamanda bir eğitim projesi... Konservatuar öğrencilerinin tiyatronun mutfağını keşfettiği bir pratik... Bu keşifte yer alan oyuncular ise şöyle: Alper İrvan, Aylin Gündüz, Barış Kaan Güven, Berfin Karatay, Boran Özsaygı, Can Seçki, Dorukhan Kenger, Furkan Özkan, Murat Aytekin, Onur Özer, Ömercan Çelebi, Selda Uyan, Zuhal Atalay...

Yönetmen Muhammet Uzuner ve CAS Konservatuarı öğrencileriyle Saloz’un Mavalı’nı konuştuk. 

Saloz’un Mavalı oyununu sahneleme fikri nasıl ortaya çıktı?

Dorukan Kenger: Oyun çıkarmaya karar verdiğimizde birçok metin okuduk. Ders sırasında metinler öneriyorduk ama bu metin hep yanımızdaydı. Sınıfta bu oyunu yapmak isteyen ve istemeyen taraf olarak ikiye bölündük. Sonra kendi aramızda ‘Biz bu oyunu şu an çalışmazsak ilerde hiç çalışamayabiliriz’ diye konuştuk ve oyuna hazırlanmaya başladık. 

Furkan Özkan: Saloz’un Mavalı’nı istemeyen ekipteydim. Biz aslında Hayvan Çiftliği’ni istiyorduk. Daha iyi yapabileceğimizi düşünüyorduk. Nasıl olduysa Saloz’un Mavalı’na karar verildi. Sonrasında bu oyunu sevdik. 

Oyun Salazar faşizmine ve Portekiz’in Afrika’daki sömürgecilik faaliyetlerine odaklanıyor. Bir dönem oyunu... Sahnelerken neler hissettiniz?

Onur Özel: Ben oyunu istemeyenlerdendim. Mesela çalışma sürecinde yaşadığım sıkıntılardan biri dönem farklılığıydı. Yani bugünkü toplumun dokusu çok başka. Bize burada oyunculuğun insanın samimiyetine, kendi özüne verdiği cevaplarla ilerleyebileceği öğretiliyor. Böyle bir oyunun içinde kendimi tutarsız buluyordum. ‘Ben bir şey yapmıyordum ki sahneye çıkıp ne söyleyeceğim’ diyordum. Böyle bir oyunda oynuyorsam toplumsal anlamda bir şey yapmam gerektiğini düşünüyordum. Bu oyun politik olmanın bana çok uzak bir şey olmadığını gösterdi. Bugünkü siyasi atmosferde ‘Ben de varım’ diyebildim. Bu oyun bizi çok eğitti.

Selda Oyan: Herkesin bakış açısıyla o kadar çok şey denedik ki, hepimizin hayata bakışını gördük. Birbirimizden güç aldık. 

"HERKES KENDİ SALOZ'UNU YORUMLADI"

Boran Özsaygı: Oyuna baktığımızda Portekiz’in Afrika’daki sömürü hikayesini görüyoruz. İyi bir okuma yaptığımızda ezenle ezilen ilişkisinin hikayesi var. Ve bunun sadece Salazar döneminde yaşanmadığını bugüne dair birçok bağlantıları olduğunu anlatıyor. Kendimizle ve bugünkü hayatımızla kurduğumuz ilişkiden dolayı bu oyunu seviyoruz. Bunu anlatmak istiyoruz. 

Aylin Gündüz: Biz apolitik büyüdük. “Aman sokağa çıkma”, “Ses çıkarma”, “Her yerde rengini belli etme” gibi telkinlerle yetiştik. Bu oyundan sonra hayata bakış açım değişti, çevremde olup bitenlere daha duyarlı hale geldim. 

Ömercan Çelebi: Oyun içinde ‘Saloz’ karakteri var. Kişiden kişiye değişiyor. O karakterleri çalışma sürecinde herkes kendisini çalıştı. Saloz'u oynayan kişiler kendi Saloz'unu yorumladı. Dışarda ne yaşıyorsak onu alıp getirip Saloz'umuzun içine koyduk. Aslında bütün oyun bu dinamik üzerinde yürüyor.

Peki oyunculuk sizin için ne anlam ifade ediyor?

Ömercan Çelebi: Aslında içinde bulunduğumuz hayata tahammül edebilmek için oyuncu olmak istiyorum. Oyunculuk sayesinde olaylara bakış açım değişti. Bir oyuncunun düşünce yapısı ne kadar genişlerse, içerdeki insanların sayısı ne kadar artarsa, ne kadar farklı perspektiften bakmayı öğrenirse daha verimli olabileceğini düşünüyorum. Oyunculuğa büyük kutsal bir şey atfetmenin de bir mantığı yok sonuçta. 

Barış Kağan Güven: Sahne benim için sağaltım yeri. Çıkıyoruz ve oyunumuzda ‘Bu dünyada diktatörlük var’ diyoruz. Ve bizim gibi düşünen insanların yalnız olmadığını teyit etmiş oluyoruz.  Benim için çok önemli bir şey.

"ÇOĞUMUZ GARSONLUK YAPIYOR"

Bu sene mezun oluyorsunuz. Bir oyun hazırladınız ve sahnelediniz. Ya sonrası... 

Berfin Karatay: Şu an çok konforlu bir alandayız ama buradan çıktıktan sonra ne olacak? Çok korkutucu ama çalışacağız yapacak bir şey yok. Bir süre daha garsonluk yapmaya devam ederim çünkü hemen bir şey yapabileceğimi düşünmüyorum. 

Selda Oyan: Üretici konumdan çıkıp sadece tüketici konumuna geçmek istemiyorum. Hepimiz çok genciz ve bir yerlere tutunmaya çalışıyoruz, para kazanmak durumundayız. Çoğumuz garsonluk yapıyor, ona benzer başka işlerde çalışan arkadaşlarımız var. Belki ilerde güçleneceğiz ve kendi tiyatromuzda oyunlar yapacağız. Umutluyuz.

Furkan Özkan: Bundan sonra da oyunculuğa devam edeceğiz. Aldığımız eğitimin bize ne kattığıyla ilgilenmeliyiz. Öncesinde ne vardı, şimdi üstüne ne koyduk diye düşünüp ilerletmek gerekiyor.

"CAN YÜCEL İLE BİR SAVAŞ VERDİK"

Saloz’un Mavalı bir Can Yücel çevirisi... Can Yücel’in çevirdiği bir oyunu oynamak nasıldı?

Boran Özsaygı: Biz Saloz'un Mavalı’nda Can Yücel’in şair tarafıyla değil çevirmen tarafıyla haşır neşir olduk. Çevirmen olarak Can Yücel ile karşılaşmak bence çok zordu. Kendine has bir çeviri yaptığı için, belki de öğrenciliğimizden dolayı baş etmekte zorlandık. O yüzden biraz bocaladığımızı düşünüyorum. Aslında Can Yücel ile bir savaş verdik. 

"SEYRETTİĞİNİZ HER ŞEY BU EKİBİN YARATISI"

CAS olarak derdi olan oyunları tercih ediyorsunuz. Saloz'un Mavalı da bu minvalde... Oyunun çıkış hikayesini bir de sizden dinleyelim?

Muhammet Uzuner: Toplumsal sözü olan oyunlar seçmeye gayret ediyoruz. Seyircinin daha çok hoşuna gider diye değil, bizim oyunculuk eğitim politikamızın bir gereği olarak. Çünkü biz oyunculuğun kolektif bir sanat olduğunu düşünüyoruz. Her koyunun kendi bacağından asıldığı oyunculuk anlayışına karşı çıkıyoruz. 

Teknik anlamda bu oyunu seçmemizin nedeni, dümdüz olması. Yani parantez içi olmayan bir metin. Şöyle yaparlar, konuşurken böyle yapar diye şeyler yok. Seyrettiğiniz her şey bu ekibin yaratısı. Dolayısıyla öğrenciler oyuna hazırlanırken sıfırdan çalıştılar. Hem rejisör, hem tasarımcı, hem yazar olarak görev aldılar. Tiyatronun bütün üretim zincirini tanısınlar istiyoruz. Çünkü bizim inandığımız oyunculuk modeli bu. 

Biraz performansa dayalı bir oyundu. Bu sizin yorumunuz muydu? 

Muhammet Uzuner: Düz ve şiirsel akan bir metindi. Dolayısıyla onu sahnede canlı hale getirmek için biraz uğraşmak gereketi. Danslar, hareketler, sahne düzenleri oyun kişilerinin ele alınış biçimleri tamamen bize ait. 

Sahnelenmeye devam edecek mi?

Muhammet Uzuner: Geçen yıl sezon boyunca oynadı, bu yıl da oynuyor. Daha da oynayacak gibi gözüküyor. Çünkü seyircinin tepkisi, bu bir öğrenci oyunu değil şeklinde. O yüzden devam edeceğiz. Oyuna hazırlanırken bir yandan ders yürüdü, diğer yandan eğitim yürüdü. Aslında tırnak içinde bir eğitim projesi bu. Oyunculuk çalıştık, yazarlık çalıştık, hayal gücü çalıştık, soyutlama çalıştık, reji çalıştık... Bu oyun aslında bakılırsa benim yönetimimde ama tam bir kolektif çalışma oldu.

ÖNCEKİ HABER

Arap coğrafyasında geçen hafta | Arap basınında korona ve komplo teorileri

SONRAKİ HABER

"Koalisyon beyler"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...