26 Şubat 2020 23:13

Yukarı akan şelale Ruhi Su

Gizem Bilkay, Su Yayınları’ndan çıkan “Bir de Ruhi Su Geçti” kitabını yazdı: "Ruhi Su’nun anısını yaşatmaya çalışan, onu dinleyen ve sevenler olarak bizler de sandığımız kadar yalnız değiliz"

Fotoğraf: Kapak Görseli

Paylaş

Gizem BİLKAY

“Bir de Ruhi Su Geçti” kitabının yeni baskısı Su Yayınları’ndan çıktı. 72 yıllık hayatına sayısız mücadele sığdıran Ruhi Su’nun hikayesini Füsun Akatlı’nın kaleminden okuyoruz kitapta. Okuduktan sonra Ruhi Su hakkında çok az şey bildiğimi fark ediyorum. Bunun nedeni Ruhi Su’ya dair çok hissetmekle alakalı galiba. Gözlerimi kapatıp sesini dinlerken adıyla müstesna çağlayan bir su imgesi, başı hep dumanlı bir dağ imgesi, yemyeşil otlar üzerinde bir sepet incir imgesi düşüyor aklıma. Pastoral ve lirik benzetmeler yapmadan betimleyemiyorum üstadı. Ahmet Telli bir şiirinde şöyle demişti ya, “Hangi dağ efkarlıysa oradayız / perişan edilen her şey bizimdir.” İşte yaşam öyküsünü de düşündükçe belki az çok bu dizeler söylüyor dillendirmek istediklerimi. 

UMUDUN VE DİRENMENİN İSMİ

Zeynep Altıok Akatlı’nın kitabın önsözünde anlattığı gibi, Altıokların üstada duyduğu sevgi ve saygının izlerini Metin Altıok’un şiirlerinde olduğu kadar, Füsun Akatlı’nın kaleminde de fazlaca bulmak mümkün. Mücadele, yakınlaştırıyor. Mücadele, bütünleştiriyor. Aynı dili konuşturuyor, suları birleştiriyor.

Memleketin, devletin, iktidarın en kirli dönemine denk geliyor Ruhi Su, “insan kirlenmesi”ne hayatı boyunca birinci elden şahit oluyor. Daha çocukluğundan, öksüzlüğünden başlıyor sevgisiz, ilgisiz kalışı. Ama nasıl oluyorsa kendi göremediği sevgiyi içinde bir yerlerde buluyor; saygıyı, ağırbaşlı olmayı, adaleti, dürüstlüğü, insan ayırmamayı şiar ediniyor, etrafına hep iyilik, güzellik dağıtıyor. Bir dağın başında elinde bir testi su ile terk ediliyor, yine de insandan umudu kesmiyor. Bilakis, umudun, direnmenin ismi oluyor. 

Adana’da öksüzler yurdundan İstanbul’a geliyorlar yatılı okula, çocuklar isimlerinden utanıyorlar, herkes bir isim seçiyor, Mehmet ise Ruhi’yi. Onca isim arasından Ruhi’yi seçişiyle incelikli ruhuna yeni bir elbise dikiyor. Nâzım’ın ormanları gibi gürleyen sesine müstehzi bir inat gibi duran yeni ismiyle, dünyadan hafif adımlarla yumuşacık geçip gidiyor Mehmet Ruhi.

KALIPLARA KARŞI DURDU

Uğradığı haksızlıkların, onu bulan şanssızlıkların hangi birini anlatmalı... Kendisi yerine müzik okuluna giren Şaban’ı mı? Keman kıran komutanı mı? “Serdari halimiz ne olacak, kısa çöp uzundan hakkın alacak” dediği için son verilen radyo programını mı? Alnının terini akıtarak 5 yıl boyunca derlediği halk oyunlarının kitap olarak başkasının adıyla çıkarılmasını mı? Ruhi Su’nun bir dönem geçinebilmek için eşya taşıdığını mı? Ama o yine de hayatının her döneminde olmazı olduruyor, herkesin vazgeçeceği yerde bir yolunu buluyor, yine de yolunu çok sevdiği türkülere çıkarıyor: ”Sayılmayız parmağ ile/ Tükenmeyiz kırmağ ile /Taşramızdan sormağ ile / Kimse bilmez ahvalimiz”

Alışkanlıklara, kalıplara karşı durdu. Türkü o dönemin aydınlarına göre halk işiydi, kimilerince avam, basit bulunuyordu, eğitim gerektirmiyordu. Onun operadan sonra türkü söylemesine şaşırdılar. Alevilik yasak bölgeydi, kimse ana akımda Alevi nefesleri söyleyemezdi, susturmaya çalıştılar, susturamadılar. İşkence gördü, tabutluklara kondu, orada bile yazdı, söyledi. Hapiste paspastan bağlama yaptılar, onu çaldı. Ruhi Su, türkülere kendi rengini kattı, ebruli yaptı. Sesi olmayanların sesi oldu, onlara katılıp gürül gürül çağladı. Hep halkın, insanın, ezilenlerin ve emeğin yanında oldu.

Ruhiler bir değildi ki, tıpkı Metin Altıok’un şiirindeki gibi. Meydanların Ruhi’si, zindanların Ruhi’si, türkülerin Ruhi’si, sevdaların Ruhi’sidir o. Onun türkü sevgisi, bu topraklara ve halkına duyduğu sevgiyle iç içe geçmiştir. 1961’de şunları söylemiştir, “Halk türküleri donmuş bir müzik olmadığından, her söyleyen insanla değişen, her söyleyişte değişen, daima bozulup yeniden kurulan sanat olduğundan, onu içeriğine göre yorumlayıp icra etmek, hem en doğru yol olur, hem de en doğru yol olduğundan halkın lehine olur. Çünkü halk bütün bu dediklerimi elde etmek için yapıyor bunları. Ayrıca, halkını seven insan, halkın yetişmesi diye bir şeyin de var olduğunu bilir.”

DAHA ÇOK ANLATILMALI

Bu coğrafyada, Ruhi Su gibi kahramanların hikayelerinin daha çok anlatılması gerekiyor, özellikle onu nispeten az tanıyan, sadece geçmişten bir ses olarak bilen genç kuşağa. Mücadelesine, inandığı değerlere daha çok insanın sahip çıkması, kulaktan kulağa yayılması gerekiyor. Bu bağlamda Akatlı’nın kitabı hazine değerinde.

Ruhi Su’nun değerini bilemediğimiz o yıllarda, dünyaca ünlü yazar ve sanatçılar üstada sahip çıkmış ve pasaport alıp yurt dışında tedavi görebilmesi için canla başla çalışmışlardı. Nisan 1985’te tedavisine destek veren yazarlara mektubunda şöyle teşekkür etmişti; “İnsanın dünyada yalnız olmadığını anlaması kadar onur verici başka bir hal bilmiyorum.” 

Ruhi Su’nun anısını yaşatmaya çalışan, onu dinleyen ve sevenler olarak bizler de sandığımız kadar yalnız değil, şelaleler kadar kuvvetliyizdir belki de.

ÖNCEKİ HABER

İzmir'de demir-çelik işçileri huzursuz: Sözleşme bitti baskılar bitmedi

SONRAKİ HABER

İsveç’te 11 bin 800 sığınmacı çocuğun kalacak evi yok

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...