19 Şubat 2020 06:44
Son Güncellenme Tarihi: 19 Şubat 2020 13:29

Büyükada davası avukatların savunmaları için 3 Nisan'a ertelendi

İnsan hakları savunucusu 11 kişinin yargılandığı Büyükada davası savunmalarla devam etti. Karar beklenen duruşma 3 Nisan'a ertelendi.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Büyükada’da 5 Temmuz 2017 tarihinde gözaltına alınıp tutuklandıktan sonra haklarında dava açılan 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı dava savunmaların ardından 3 Nisan'a ertelendi. Bugünkü duruşmada karar açıklanması bekleniyordu.

Kamuoyunda Büyükada davası olarak bilinen, 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı dava bugün İstanbul Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde görüldü. Bir önceki celsede mütalaasını açıklayan savcı, 6 sanığın 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını isterken 5 sanığın ise beraatini talep etmişti.

35. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada Taner Kılıç’ın da aralarında bulunduğu 4 sanık ile avukatları hazır bulundu. Çok sayıda izleyicinin yer aldığı duruşmada ilk olarak Af Örgütü Onursal Başkanı Taner Kılıç, savcılık mütalaasına karşı savunmasını yaptı.

TANER KILIÇ BERAATİNİ TALEP ETTİ

2014 yılından beri Bylock kullandığının iddia edildiğini belirten sanık Taner Kılıç, “25 yıldır aynı telefon numarasını kullanıyorum. İlk kez gözaltına alındığımda Bylock kullanmadığımdan emin olduğum için endişe etmedim. En geç ertesi gün serbest kalacağımı düşünerek rahat davrandım. Sonrasında her yerde usanmadan hakkımdaki Bylock iddiasının yanlış olduğunu söyledim” dedi.

Bylock kullanmadığının emniyet siber şube raporları ve Londra merkezli SecureWorks raporları ile defalarca kanıtlandığını belirten Kılıç, kullandığı başka uygulamalar nedeniyle ByLock IP'sinin telefonuna kaydolmuş olabileceğini belirtti. Kılıç, "Yine sizin tarafınızdan verilen bir kararda CGNAT verileri benden fazla olan ve yine aynı bilirkişi tarafından rapor hazırlanan davada beraat kararı verdiğinizi gördüm. Aynı durumda birisi olarak beraatimi talep ediyorum" dedi.

Kılıç, Dosyaya giren Af Örgütü açıklamaları ve derneğin diğer çalışmaları hakkında herhangi bir soruşturma olmamasına rağmen, bu açıklamalar dosyaya konularak örgütün ve kendisinin kriminalize edilmeye çalıştığını kaydetti.

Büyükada toplantısının insan hakları örgütlerinin rutin bir toplantısı olduğunu belirten Taner Kılıç, "Beraatimi talep ediyorum, bizler insan hakları savunucuları olarak yalnızca insan haklarını savunuyoruz" diyerek savunmasını sonlandırdı.

GÜNAL KURŞUN: İNSAN HAKLARINI SAVUNDUĞUMUZ İÇİN YARGILANIYORUZ

Taner Kılıç’ın savunmasının ardından Uluslararası Af Örgütü üyesi ve İnsan Hakları Gündemi Derneği Yönetim Kurulu üyesi Günal Kurşun’un savunmasına geçildi.

"Bizler insan hakları savunucuları olarak sadece insan haklarını savunuyoruz, bunun karşılığında hiçbir şey almıyoruz ve sayımız da az" diye konuşan Kurşun beraatini talep etti.

Daha önce de "Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım etme" suçlaması ile yargılandığını belirten Kurşun, bu davadan beraat ettiğini, örgüt üyesi olmadığına dair “kapı gibi” bir mahkeme kararı olduğunu belirtti.

Soruşturma ve yargılama sürecinde AİHS'ye göre 35 farklı ihlal olduğunu belirten Kurşun, “13 gün boyunca Temmuz sıcağında küçücük bir alanda gözaltında kaldık. Yargılamada bana ilişkin eksik soruşturma yapıldı" dedi.

Kurşun yargılandığı üç iddiayı şöyle sıraladı: "Telefonunda bylock yüklü olduğu iddia edilen kişi ile 5-6 defa konuşma yapmam aleyhime delil olarak sunuluyor. İkinci iddia; Orhan Kemal Cengiz ile aramdaki EFT ve havaleler aleyhime delil olarak ileri sürüldü. Ancak Orhan Kemal Cengiz dinlenmedi. Üçüncü delil ise Büyükada'da oteldeyken çantamda olan harddisk. Bu hard diskin bir şifresi yok ve benim her şeyim bütün yazılarım var. Siber Şube harddiskimde hiçbir şey bulamadı."

Günal Kurşun insan haklarını savundukları için yargılandıklarını belirterek şunları söyledi: “Kamuoyunda Büyükada davası bilenen bu dava bizim son 5 yıllık hareketlerimizin ve insan haklarının yargılandığı bir dava olmuştur. Burada kokteyl bir örgüt ile olamayacak bir şekilde yargılanıyoruz. Bizler yalnızca kendi insan hakları örgütlerimizin üyeleriyiz. İnsan haklarını savunuyoruz.”

Görüştüğü belirtilen Bylock şüphelisi hakkında hiçbir adli soruşturma olmadığını kaydeden Kurşun, "Çukurova Üniversitesinde Hukuk Fakültesi öğretim üyesiydim. Bylock şüphelisi olduğu söylenen kişi Adana Emniyetinde çalışmaktadır. Ben bu kişiyle Emniyette polislerin kabahatler kanunu çerçevesinde eğitimi için görüştüm" dedi.

Günal Kurşun, Orhan Kemal Cengiz ile para transferi iddialarına ilişkin ise Orhan Kemal Cengiz'in de beraat kararı olduğunu, ofis ortağı oldukları için aralarındaki havale ve EFT'lerin ofis giderleri için yapıldığını kaydetti.

“CUMHURBAŞKANI SÖZCÜSÜ DE O GAZETEDE YAZDI”

Gazetecilik faaliyetlerinin de mütalaaya girdiğini belirten Kurşun, "Kapatılan Feza Gazetecilik A.Ş'den gelen para transferleri doğrudur. O gazete ile yaptığım köşe yazıları telif ücretinden gelen paradır. Savcı bu gazetede yazı yazarsan, bu örgüte üyesindir demek istiyor. O zaman savcının şu an Cumhurbaşkanı sözcüsü olan İbrahim Kalın'a da dava açması gerekiyor. O da bu gazetede yazı yazdı, eğer ücretsiz yazmamış ise o da para aldı. Yine aynı şekilde Beril Dedeoğlu da o gazetede yazı yazdı. Beril Dedeoğlu da şu an Cumhurbaşkanlığında Güvenlik ve dış politikalar kurulu üyesi olarak çalışıyor. Yazdığım bu yazılar hakkında hiçbir soruşturma açılmamıştır ve hukuka aykırı hiçbir içerikleri yoktur. Adana Ağır Ceza Mahkemesi bu yazıların hepsini ifade özgürlüğü olarak değerlendirdi ve hakkımda beraat kararı verdi" diye konuştu.

"Biz insan hakları savunucuları olarak mağdurun kimliğine bakmayız bu nedenle kimseye yaranamayız zaten bizim böyle de bir derdimiz yok. Derdimiz insan hakları" diyen Kurşun, "Bana ceza da verseniz beraat de etsem işimi yapmaya ve insan haklarını savunmaya devam edeceğim. Benim ve bütün arkadaşlarımın beraatini talep ediyorum. Biz bu ülkenin gurur duyması gereken insanlarıyız" diye konuştu.

VELİ ACU: SAÇMA VE UYDURMA DELİLLERLE AÇILMIŞ BİR DAVA

Kurşun’un ardından İnsan Hakları Gündemi Derneği ve Uluslararası Af Örgütü Üyesi Veli Acu savunma yaptı. Başından beri herkesin davanın saçma ve uydurma delillerle açıldığını bildiğini belirten Acu şunları söyledi:

“Hakkımda üç farklı örgütle ilgili suçlamalar var. Benim birbirinden farklı üç örgütle bağlantımın olması akıl alır gibi değil. E.O. adlı kişi ile iletişimim LinkedIn adlı sosyal medya hesabından yazmış olduğu mesajlardır. Konuşma içeriklerinde UNDP'deki boş pozisyonlar hakkındadır, bu kişiyle benim hiçbir telefon görüşmem yok ve daha önce görmedim kim olduğunu bilmiyorum."

"Bir davada yargılanan kuzenim ile görüşmem, konuşmam suç ise bu salonda oturan herkese soruşturma açılması gerekir. Çünkü hepsinin benimle iletişimi var. Suçların ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırıdır. 3. iddia ise Nuriye Gülmen ve Semih Özakça hakkında İHOP tarafından gönderilen bir mail var. Bu dosyada yok. Savcı belge dedi ancak bu bir maildi. Zaten bu kişiler de daha sonra tahliye edildi."

"M.B.'ye gönderdiğim 1000₺ MASAK raporunda var. M.B. maddi olarak zorda olduğu için para gönderdim sonra bana tekrar 750₺ gönderdi. M. B. adlı kişi tutuklu yargılanmadı daha sonra AİHM ihlal kararı verdi ve tazminat aldı. İnsan haklarını savunduğum için yargılanıyorum beraatimi talep ediyorum."

HAK SAVUNUCULARININ SAVUNMALARI TAMAMLANDI

Acu’nun ardından Avrupa Kadın Lobisi’nin Türkiye Koordinatörü ve Kadın Koalisyonu Koordinatörü İlknur Üstün; Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği ve Eşit Haklar için İzleme Derneği üyesi Nejat Taştan ve Hak İnisiyatifi üyesi Şeyhmus Özbekli savunmalarını yaptı.

Kadın ve insan hakları alanlarında çalışma yürüttüğünü belirten “Birçok insanla çalıştım ve çalışıyorum ve iyi ki çalışmışım. Bu çalışmalarım sayesinde ülkemizde çok yol kat ettik. Dünyaya örnek olan İstanbul Sözleşmesi bizim sayemizde kabul edildi. Hakkımda savcının mütalaada istediği beraat talebini yerinde görüyorum ve beraatimi talep ediyorum" dedi.

Savunmasına "Biz suçlu olduğumuz için sizin karşınızda değiliz" diye başlayan Nejat Taştan, davanın insan hakları savunucuları ve sivil topluma gözdağı vermek için açıldığını, gözaltına alındıklarında medyada yer alan karalama kampanyalarının hepsinin dosyada yer aldığını vurguladı. Taştan, "İnsan hakları için mücadeleye devam edeceğim, beraatimi talep ediyorum" dedi.

Şeyhmus Özbekli ise "Savcının mütalaasına katılıyorum, ancak katılmadığım husus suç işlediğimin sabit olmaması nedeniyle beraat talebidir. Ben hiçbir suç işlemedim, beraatimi talep ediyorum" sözleriyle beraatini talep etti.

Bu savunmalarla birlikte hak savunucularının savunmalarını tamamlandı. Ardından müdafi avukatlar söz aldı.

"İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARININ ÖZEL OLARAK KORUNMASI GEREKİR"

İlknur Üstün'ün müdafii Oya Aydın,"Kimse dokunulmaz değildir ancak Anayasanın 90. maddesi gereği BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması sözleşmesine göre bu yargılama yapılmalıdır. Bu kişiler devlet düşmanı, politik muhalif olarak damgalanamaz. Bu insanlar ilk gözaltına alındığında suçsuz oldukları biliniyordu. Bu davada derhal beraat verilmezse AİHS 18. maddesi ihlal edilmiş olacaktır. Türkiye demokrasi ve hukukun üstünlüğünden bir adım daha uzaklaşmış olacaktır. İnsan hakları savunucularının özel olarak korunması gerektiğini kararınızda belirterek beraat kararı vermenizi talep ediyorum" dedi.

Taner Kılıç'ın müdafii avukatı Murat Dinçer ise, "Taner Kılıç'ın bu dosyayla hiçbir ilgisi yok, İzmir 16. ağır ceza mahkemesi dosyanın zayıf olduğunu gördü ve bu dosyada zayıf olunca Taner sadece bu insanları tanıdığı ve toplantıyı bildiği için bu davalar birleştirildi. Dosyada [Taner Kılıç'ın telefonunda] bylock olmadığına dair 4 ayrı rapor olmasına rağmen savcı tarafından mütalaada iddiaların sürdürülmesi kabul edilemez. Taner Kılıç'ın kız kardeşinin eşinin, Mehmet Kamış, dosyada olmasının hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Birisi ile akraba olmak nasıl suç olabilir. 30 yıl önce yapılan bir evlilik neye dayanılarak hiçbir suç ile bağdaştırılmadan dosyaya konulmuştur.  Taner Kılıç'ın bylock kullanmadığı 4 ayrı raporla kanıtlanmıştır. Bylock iddiası olmasa bu dava açılır mıydı? Açılmazdı. Bu nedenle müvekkilimin beraatini talep ediyorum" sözleriyle savunmasını tamamladı.

Hazır bulunan hak savunucularının avukatları savunmalarını tamamladı. Duruşmaya 14:30'a kadar ara verildi. Aranın ardından sanık Taner Kılıç'ın müdafi avukatı Eda Bekçi söz aldı.

Meslektaşlarının söylediklerini tekrar etmek istemediğini ifade eden Bekçi, "Fakat duruşma salonunda olamayıp burada olanları takip edenler için bir kaç şey ekleyeceğim. İnsanların bu davaya ilgisinin nedeni müvekkilimin Uluslararası Af Örgütü'nün başkanlığını yapmış olmasıdır. Aynı zamanda saygı duyulan bir avukat olmasıdır. Birçok uluslararası kurum ile birlikte uluslararası sivil toplum örgütleri de bu nedenle davayı takip etmektedir. İddialara karşı müvekkilim Taner Kılıç ve meslektaşım avukat Murat Dinçer'in beyanlarına katılıyorum. Uluslararası Af Örgütü'nün insan hakları raporları dünyanın her yerinde mahkeme salonlarında delil olarak kullanılıyor. Böyle prestijli bir kurumun yönetimindeki bir kişinin adının terörle anılması inanılmaz bir durumdur. Taner Kılıç bu zamana kadar şiddete dayalı hiçbir yapılanmayı desteklememiştir. Dosyada mevcut olan deliller hukuki bir anlam ifade etmemektedir, fiyaskodur. Müvekkilim Taner Kılıç'ın beraatını talep ediyorum" dedi.

Ardından söz alan Taner Kılıç'ın müdafi avukatları da Kılıç'ın beraatını istedi.

'İDDİANAMEYE KARŞI ÇIKIYORUM'

Günal Kurşun müdafi avukatı Hülya Gülbahar, yapılan toplantının gizli olmadığına dikkat çekerek, "Toplantının başından sonuna kadar orada bulunan tercümanlar toplantının içeriğinde hiçbir suç unsurunun bulunmadığını söylediler. Toplantı sırasında odaya otel çalışanlarının girip çıktığı ve servis yaptıklarının belirlenmesi için kamera kayıtlarının getirilmesi talebimiz mahkeme tarafından reddedildi. Günal Kurşun daha önce üyelik ve örgüte yardım etme suçlarından beraat etmiştir. Kural gereği bir kişi yargılandığı ve beraat ettiği bir suçtan dolayı tekrar yargılanamaz. Derhal beraat ettirilmesi gerekmektedir. AİHM tarafından Osman Kavala hakkında verilen kararda belirtilen sivil toplum örgütlerinin ve muhaliflerin sindirilmesi amacıyla yapılan yargılamanın bir benzerini bu davada görüyoruz. Açık ve net bir şekilde somut deliller ortaya konmadan savcıların siyasi görüşlerini yansıtan bu iddianameye karşı çıkıyorum. Müvekkillerim Günal Kurşun ve Veli Acu'nun beraatlerini talep ediyorum" ifadelerini kullandı.

Avukat savunmalarının ardından duruşmaya katılmayan sanıkların savunmalarını müdafi avukatları tarafından yapıldı.

Savunmaların uzaması nedeniyle mahkeme heyeti davayı 3 Nisan'a erteledi. (HABER MERKEZİ)


DURUŞMA ÖNCESİ AÇIKLAMA YAPILDI

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı ve Eski Direktörü Taner Kılıç'ın "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla, insan hakları savunucuları Nejat Taştan, Veli Acu, Günal Kurşun, İdil Eser ve Özlem Dalkıran'ın da "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan yine 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını talep edilmişti. Diğer hak savunucuları İlknur Üstün, Ali Gharavi, Peter Frank Steudtner, Nalan Erkem ve Muhammed Şeyhmus Özbek içinse “terör örgütlerine yardım yapıldığına dair” delil olmadığı gerekçesiyle beraatlari istenmişti.

Duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması düzenlendi. Tutuksuz yargılanan hak savunucularının yanı sıra Türkiye ve Avrupa’dan insan hakları örgütlerinin temsilcileri, milletvekilleri ve çok sayıda kişi de açıklamaya katıldı. Türkçe ve İngilizce “Hak savunucuları için adalet” pankartının açıldığı açıklamada, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Yurttaşlık Derneği ile Kadın Koalisyonu’nu adına ortak metin okundu.

BEŞ KEZ SAVCI DEĞİŞTİ

Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

"Aslında hiç açılmaması gereken Büyükada davası, avukatların ve sanık konumuna düşürülen insan hakları savunucularının iki yılı aşkın bir süre boyunca asılsız iddiaları çürüten delilleri dava dosyasına taşımakla geçti. Bu süre içersinde beş kez savcı değişti. Savcılığın bu süreç içerisinde dava dosyasına iddianamede yer alan suçlamalar bakımından lehte ve aleyhte herhangi bir kanıt eklemediğine şahit olduk. Böyle bir çabanın gösterilmemesinin yanı sıra, savcılığın 27 Kasım 2019 tarihinde yapılan duruşmada sunduğu mütalaa ile dosyada yer alan ve iddianamede öne sürülen iddiaları çürüten delillerin de hiçbir biçimde değerlendirilmediğini gördük. Büyükada davasının iddianamesinde delil olarak ortaya konulan her şeyin kovuşturma sürecinde çürütülmüş olmasına rağmen savcılık makamının bunları yok varsayan bir mütalaa hazırlaması hukuku görmezden gelmektir. Eğer davada ileri sürülen deliller değerlendirilmeyecek ise iddianamede yer alan suçlamalar o zaman kovuşturma süreçlerine niye ihtiyaç duyulmaktadır? Hukuk insanlarının keyfi davranışlardan kaçınarak meslek etiğine uygun davranma yükümlülüğü, bu tür davalarda varlığını daha da ağır hissettirmektedir. Mahkemeyi, mütalaanın açık ve fahiş hatalarını dikkate alarak bu davada yargılanmakta olan tüm insan hakları savunucularını beraat ettirme yönünde karar vermeye davet ediyoruz. Türkiye’de insan hakları savunuculuğu suç olmaktan çıkarılmalıdır."

Açıklamanın ardından grup duruşmaya katılmak üzere adliye binasına geçti.

NE OLMUŞTU?

Kamuoyunda "Büyükada davası" olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı davaya konu olan soruşturma, 5 Temmuz 2017 tarihinde başladı. Büyükada'daki bir otelde toplantı yapan 11 insan hakları savunucusu düzenlenen operasyonla gözaltına alındı.

İddianamede, sanıkların "silahlı terör örgütlerine yardım etme" ve "silahlı terör örgütüne üye olma" suçlamalarıyla 7,5 ila 15 yıl hapisleri isteniyordu. (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

12 Eylül davası | Yargıtay Başsavcılığı: Rütbeleri sökülsün, mallarına el konulsun

SONRAKİ HABER

Depremde hasar gören yapılarla ilgili iki günde 4 bin 759 itiraz başvurusu yapıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...