17 Şubat 2020 00:08

DİSK kongresine katılan sendika temsilcileri: Fransa'dan Filistin'e mücadele sürüyor

DİSK Genel Kurulu için İstanbul'da bulunan Fransa, Tunus, Lübnan, Belçika ve Filistin'den sendika temsilcileri ülkelerindeki emek gündemini ve sınıf mücadelesinin durumunu Evrensel'e anlattı.

Fotoğraf: Eren Araman/Evrensel (Arşiv)

Paylaş

Mert DEMİR
İstanbul

DİSK’in kuruluş yıldönümü etkinliği ve 16. Olağan Genel Kurulu kapsamında dünyanın birçok ülkesinden sendika temsilcileri de İstanbul’daydı. Sendikacılarla Avrupa’dan Ortadoğu’ya; Fransa’nın emeklilik reformundan Filistin’deki ‘Yüzyılın Anlaşması’na 
kadar öne çıkan gündemleri ve emekçi sınıfların durumunu konuştuk. 

“PARİS’TE YAĞMUR YAĞARSA BELÇİKA’YA DA GELECEKTİR”

Stan De Spiegelaere (Avrupa Sendikaları Eğitim ve Araştırma Enstitüsü (ETUI) – Araştırmacı)

Belçika’daki sınıf hareketini bugün açısından nasıl yorumlarsınız?

Belçika’da sendikalar oldukça güçlü. Sendikalaşma oranı yüzde 50’den fazla. Demek ki sendikaların bütün işyerlerinde temsilcileri var. Oldukça güçlüler aslında. Aynı zamanda şu an Belçika’da sağcı bir hükümet olduğu için bu sendikalar biraz da baskı hissediyor. Bazen yasalar değişiyor ve sendikalaşma biraz zorlanıyor. Emekçilerin hakları yasal olarak koruma altında.

Belçika’da şu anda Fransa’daki grev ve protestolara benzer öne çıkan bir hareketlilik söz konusu mu?

Biz şöyle diyoruz; Paris’te yağmur yağarsa Belçika’ya da gelecektir. Bizde de buna benzer grevler oldu. Ancak şimdi bu grevler Fransa’ya göre daha az kuvvete sahip. Fransa’da enteresan olan şey odur mesela. Bir reform yapıyorlarsa, hemen her şeyi değiştiriyorlar. Tabii ki her şey de değişiyorsa buna karşı büyük bir tepki de geliyor. Büyük bir karşı hareket geliyor. Belçika da daha sağcı bir ülke olduğu için her şey daha yavaş gidiyor. Bizde hızlı hareket etmiyorlar, yavaş yavaş ilerliyorlar.

Sendikalar ve sınıf hareketi gibi alanlar üzerinde çalışan biri olarak, genel anlamda Avrupa’daki sınıf hareketini nasıl yorumlarsınız?

Sınıf hareketi ya da sendikal hareket şu an çok iyi bir durumda değil. Bütün Avrupa ülkelerinde baskı görüyoruz. Daha az üye yapıyoruz. Sendikalar daha az konuşuyor, daha az görüşme yapıyor. Bunlar olumsuz şeyler. Ama aynı zamanda bazı ülkelerde yeni grevler görüyoruz. Mesela Fransa ve Hollanda'da. Tarih olarak Hollanda’da çok az grev yapıyorlardı. Şu an bayağı bir grev hareketi var. Bu güzel bir şey. Ve Avrupa Birliği’nin içinde durum biraz değişti. Ama bence yeterli değil.

20. yüzyılda gelişen demokrasiyle birlikte emekçi sınıflar siyasal alanda, iktidar veya parlamento vb. mecralarda kendilerine yeterli oranda bir temsil olanağı bulabiliyorlar mı?

Bu biraz daha zor. Mesela, sosyal demokrat partilerde ve sol partilerde çoğunluğu üniversite mezunu. Yani, gerçek işçi değiller. O yüzden bu büyük bir soru. Ve işçiler kendilerinin temsil edildiklerini görmüyorlar. Bu bir problem.

Türkiye ile Avrupa’daki sınıf hareketi arasında ne gibi farklılıklar görüyorsunuz. Bir karşılaştırma yaparsanız, bunu nasıl yorumlarsınız?

Türkiye’deki hareket çok daha zor bir durumda kalıyor. Çünkü Türkiye’de gerçek şiddet, gerçek baskı görülüyor. Evet, Avrupa’da da aynı şeyler görülüyor fakat daha az, daha dolaylı. Burada ise daha açıktan. Biz bugün DİSK’in kongresindeyiz, çok fazla katılım var. Aynı zamanda ben Türkiye sınıf hareketi içinde çok olumlu taraflar da görüyorum. Bir problem var ama gelişecek.


“YASANIN TAMAMEN ÇEKİLMESİNİ İSTİYORUZ”

Nejat Firuz (Fransa Genel İş Konfederasyonu CGT–Uluslararası İlişkiler Sorumlusu)

Fransa’da, özellikle 5 Aralık’ta emeklilik reformuna karşı başlayan protestolarda son durum nedir?

Hareket durmadı, devam ediyor. Fakat aynı genişlikte değil. 5’inde başladığında 1 milyon 600 bin kişi katılmıştı. Son dönemlerin en geniş ve yaygın hareketlerinden oldu. Hem grev, yürüyüşler olarak, hem de çeşitlilik olarak. Şimdi yine belirli günlerde grevler oluyor fakat aynı genişlikte değil. Yine 20’sinde tekrar grev var, yürüyüşler var. Her bölgede ayrı ayrı oluyor. Yasa tasarısını hükümet değiştirmek zorunda kaldı. Farklı kesimlerden 22 bin civarında değişiklik önergesi var. Yasa tasarısı özellikle CGT kanalıyla mümkün olduğu kadar didik didik tartışıldığı için oradan da esinlenen öneriler yapılıyor. Devlet Konseyi de yasayla ilgili olumsuz bir görüş bildirdi. Biz hâlâ yasanın tamamen çekilmesini istiyoruz ve üstünde tekrar görüşelim diyoruz. Hakiki reformdan yana olan biziz, daha da iyileştirilsin diyoruz.

Macron hükümeti, emeklilik reformu yasasından geri adım atmayacağı yönünde bir izlenim sergiliyor. Bundan sonra Fransa’daki sendikaların tutumu ne olacak?

Geri adım atıp atmayacağını bilmiyorum ama malum mart ayında yerel seçimler var. Ve Paris’teki adaylarını, Griveaux’yu geri çektiler. Yani değişik durumlar var. Yasanın nasıl çıkacağına da bağlı. Bir de şu da var, onu unutmayalım; yasanın uygulanması 2025’leri bulacak. Şunu söyleyebiliriz ki yeniden hareketlenmeler olabilir. Bu daha değişik kesimlerden de olabilir. Çünkü hareket, kamuoyundan, çok değişik çevrelerden yüzde 60-70 oranında destek buldu.

Türkiye’deki emekçi sınıflara yönelik söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Bizim CGT olarak DİSK ile olan ilişkimiz, dayanışmamız çok eski. DİSK’in kuruluşu 1967, CGT’nin DİSK’le olan ilişkileri 1970’lere uzanıyor. Bu dayanışma her koşulda devam etti; 12 Eylül darbesi öncesi grevler ve sonrası baskılar, yargılamalar, tutuklamalar, öldürülmeler sırasında da. Bu ilişki devam ediyor ve devam edecek. Kongre başladı ve Arzu Başkan’ın (Çerkezoğlu) konuşmasını dinledik. Bir yenilenme ve yapılanmadan bahsediyor. Bu önemli tabii. Türkiye aslında her şeye rağmen son 10 hatta 20 yılı alırsak, toplumsal ilerleme yoksa da ekonomik bir büyüme yaşadı. Bu ekonomik büyümeye rağmen emekçi sınıflar, işçiler hiçbir şekilde bu pastadan pay almadılar. Tersine kötü durumdalar. Ama yanı sıra şunu da söylemek lazım, aynı dönem içinde sendikal mücadele de bir ilerleme de kaydedilemedi. Tabi bunun nedenlerinden birisi, sendikal hakların budanmış olması. Çeşitli sendikal örgütlenmeler de var. Yani, önümüzdeki dönem, aynı Fransa gibi, Türkiye için de önemli. Türkiye’de hatta daha da değişikliklere gebe bir hareketlilik var. Sendikal mevzuata ciddi bir biçimde el atmak lazım diye düşünüyorum.


“TUNUS DEVRİMİ SÜRÜYOR”

Monaem Amira (Tunus Genel Sendikalar Birliği UGTT – Genel Sekreter Vekili)

Tunus’ta UGTT hangi alanlarda örgütlü ve bugün Tunus’taki emekçiler açısından hangi talepler öne çıkıyor?

Federasyon olarak Tunus’ta bütün alanlarda örgütlüyüz. 1 milyon üyemiz var. Tunus’taki en büyük federasyonlardan biridir. Bizim şu andaki mücadelemiz, işçi sınıfının tüm haklarını, geçmiş ve geleceğe yönelik taleplerini dile getirmektir. İşin gerçeği, bizim sendikamız bugün Tunus’ta, sadece ekonomik birtakım hak ve talepler yerine siyasi olarak ağırlığını koyan ve Tunus’ta başlayan devrimin öncülüğünü yapan sendika konumundadır.

Zeynel Abidin Bin Ali yönetimi devrildikten bugüne Tunus’taki emekçilerin yaşamında ne gibi değişiklikler meydana geldi?

Bin Ali’nin yıkılması, daha önce Burgiba yönetimi, bütün bunlar aslında diktatörlüklerdi. Biz bu süreç içerisinde çok ciddi ilerlemeler sağladık. Ve Tunus halkı en azından demokratik bir atmosfer içinde mücadelesini sürdürme olanaklarını bulmuştur şu anda.

Tunus devrimi sona erdi mi, ermedi ise nasıl bir mücadele veriliyor ya da verilmeli?

Tunus devrimi sürüyor. Bugün bitmiş değil. Daha işin başındayız. Birçok kazanımlar elde etmekle beraber hala bugün yönetimde özellikle İslami ve diğer güçlerin hakimiyetinin olduğu bir sistem var. Demokrasiyi tamamıyla bütün toplumumuz için elde ettiğimizi söylememiz mümkün değil. Bu yönetimi tamamıyla yıkıp yerine demokratik bir yönetim oluşturana kadar devrimimiz sürecektir.


“HALK, ANAYASAL YÖNETİM TALEBİYLE SOKAKLARDA”

Castro Abdullah (Lübnan Sendikalar Federasyonu FENASOL – Genel Sekreter)

Vergi zamlarıyla başlayan halk direnişi şu an hangi aşamada bulunuyor?

Halk ayaklanması hareketimiz, evet vergi zamlarıyla başlamış ama bugün geldiği boyutta devam ediyor. Halk kesimlerinin bütününü kapsayan bir yerde devam ediyor. Ciddi taleplerimiz var. Henüz bunlar karşılanmış değil. Evet, hükümet değişti, yıkıldı. Ancak yerine kurulan hükümetin henüz bütün bu halkın taleplerini yeri getirdiğini söylememiz mümkün değil. Lübnan toplumunda dini esaslara göre ayrılmış ve partilerin çok farklı yerlerde kendi bölüşümleri üzerinde kurulmuş bir sistem var. Biz bu sistemi reddediyoruz. Vatandaşlık esası temelinde bir anayasal sisteme geçmek için bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Aynı zamanda parlamento şu anda birçok vaatte bulunmakla beraber, bu vaatler gerçekleşene kadar biz komünistler olarak, komünist partisinin önderliğinde ve diğer demokratik tüm güçlerin de katılımıyla protesto hareketlerimiz devam edecek. Ve hükümetin yerine getirdiği talepleri izlemeye devam edeceğiz.

Mezheplere bölünmüş olan siyasi sistem ve toplumsal yaşamın emekçilerin örgütlenmesi üzerinde nasıl bir etkisi söz konusu?

Şu ana kadar dini esaslara göre kurulmuş olan yönetimden ciddi korkular yaşanıyordu. Halk hareketi bunu yıktı ve ilk defa bunun ötesine geçen, tamamıyla vatandaşlık esasına ve anayasal esasa dayalı bir yönetim talebiyle sokaklarda. Korku duvarı yıkıldı. Biz eminiz ki bunun işçilere olumlu yönde çok ciddi yansımaları olacaktır. Bunu şu andaki mücadelemizde de görüyoruz.

Sendika olarak güncel çalışma ve talepleriniz nelerdir?

Öncelikle bizim görevlerimiz sendika olarak şu anda sürekli ve peş peşe gelen zamları, yükselen enflasyonu durdurmak. Yeniden insanların, işçilerin geçimini sağlayacak düzeyde bir maaşa sahip olmaları. Ayrıca, bütün işçilerin özgürce örgütlenebileceği, özgürce katılabilecekleri sendikalara üye olmasını sağlamak. Ve ülkemizde demokrasinin tesis edilmesini talep etmektir.


“BU PROJE FİLİSTİN HALKINA HİÇBİR HAK VERMİYOR”

Ghassan Ahmad Mahmud Hamdan (Filistin Genel Sendikalar Federasyonu PGFTU – Genel Başkan Yardımcısı, Sağlık İşçileri Sendikası Başkanı)

ABD’nin İsrail-Filistin meselesine dair hazırladığı “Yüzyılın Anlaşması”na ilişkin neler söylemek istersiniz, bunun bölgedeki insanlara yansımaları nedir?

Filistin halkı, bugün siyonizmin her türlü baskı ve şiddetiyle karşı karşıyadır. Bu ekonomik durumdan yaşama, sosyal hayata, her türlü meseleye yönelik siyonist yönetimin ciddi bir baskısı ve şiddeti var. Yüzyıldır siyonizmin ayrılıkçı politikalarının devam ettiğini görüyoruz. Trump’ın bugün getirdiği “Yüzyılın Anlaşması” aslında, siyonizmin yüzyıldır uygulamış olduğu siyonist-ayrılıkçı politikayı onurlandırmak ve mükafatlandırmak amacıyla sunulan bir projedir. Bu proje, bugün, Filistin halkına hiçbir hak vermezken, Filistin’in kendisini de paramparça eden ve yok sayan, aynı zamanda da bütün Filistinlileri hedef tahtasına oturtan bir proje konumundadır. Biz bu “Yüzyılın Anlaşması”na karşı çıkarken, aynı zamanda çağrımızla dünyadaki tüm özgürlükçü-kurtuluşçu güçleri ve halkları da yanımızda bizimle beraber bu projeyi boşa çıkartmak için dayanışmaya çağırıyoruz. Bugün bizim düşmanlarımız sizin de düşmanlarınızdır; tek bir düşmanımız, çok ortak sorunumuz vardır. Biz birlikte, bu dayanışmayla bunu yeneceğimize inanıyorum.

ÖNCEKİ HABER

Bağcılar'da minare tepesinde işçiler güvenlik önlemi almadan çalıştırıldı

SONRAKİ HABER

Kongresini tamamlayan DİSK’in yeni yönetimi belli oldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa