16 Şubat 2020 00:17

Yaraları kanayan Filistin ve Türkiye

"1948’de siyonizmin devletleşmesinden bu yana sürekli saldırıya uğrayıp katliamdan geçirilen ve milyonlarcası yurdundan sürgün edilen Filistin halkı şimdi bu belayla yüz yüze"

Fotoğraf: Mustafa Hassona/AA

Paylaş

Mustafa YALÇINER

Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” adı takılan İsrail siyonizminin sadece Filistinlilere ve Araplara değil tüm dünyaya dayatılması planı Filistin’in idam fermanı niteliğinde. 1948’de siyonizmin devletleşmesinden bu yana sürekli saldırıya uğrayıp katliamdan geçirilen ve milyonlarcası yurdundan sürgün edilen Filistin halkı şimdi bu belayla yüz yüze.

Batı Şeria işgal altında. Gazze aralıksız saldırıya uğruyor ve sık sık uçaklar ve uzun menzilli toplarla bombalanan, ilacın bile İsrail ambargosuna takıldığı, yaşamın pamuk ipliğine bağlı olduğu bir toprak parçası. Kudüs ise, Filistinlilerin siyonistlerce köle varsayılmalarının net bir nişanesi.

BM’nin 1947 tarihli kararına göre özel bir statü tanınan üç dinin kutsalı Kudüs sözde İsrail egemenliğinde olmayacaktı. Üstelik Doğu Kudüs’ün Filistinlilere ait olduğu tescillenmişti. Oysa önce yavaş, sonra giderek hızlanan adımlarla Kudüs İsrail tarafından tek yanlı olarak sahiplenildi. Filistinliler dışlanırken Yahudi yerleşimciler başkalarına yer bırakmaz oldular.

ABD her “ileri adımında” daima siyonizmin baş destekçisi olarak yanında oldu. Sonunda “Yüzyılın Anlaşması”na gelindi. Sözde yine “iki devletlilik” sürecekti: Yüzde 3-5’lik toprak Filistinlilerin, gerisi başkenti Kudüs olan siyonistlerin olacaktı! Trump’la birlikte yerküreyi avuçlarının içine alarak poz veren Körfezin gericileri planı kabullenerek ve bir “Arap NATO’su” içinde birleşerek İsrail’le aynı safta yer almayı benimsediler.

Başından beri Suudiler ve peşinden sürüklenen sair Körfez ülkelerinin yaltakçılığı, Ürdün’ün 1970 Kara Eylül’ünde saldırıp tamamen karşı safa geçmesinin ardından Mısır’ın Enver Sedat’la İsrail’le barışıp teslim olması, Filistinlileri eskisine göre yalnız bıraktı. Sadece, daha çok lafını etmekle yetinip kamp yeri vererek uzaktan destekleyen Suriye ile Irak almıştı. Onlar da kendilerini dayatıyorlardı.

Ya Türkiye? Arap ülkeleri siyonist İsrail devletini tanımazken ilk tanıyanlardan olan Türkiye, uygun adım bu ülkenin baş destekçisi Amerikan emperyalizminin peşinden yürüdü hep. Bu tutum nüanslarla bugüne dek sürdürüldü. “Bu nasıl laf” diyecektir çok bilmişler. Tam da böyledir!

Evveliyatından, 1960’lardan başlanırsa, tutumlar, derin analizleri gerektirmeyecek denli açık seçiktir. Öyle “Hepimiz din kardeşiyiz, hep birlikte Filistinli kardeşlerimizi destekledik” değildir. Hepimiz hiçbir zaman kardeş falan olmadık!

Türkiye’nin ırkçı ve dinci sağı, Milli Mücadele, Komünizmle Mücadele gibi derneklerle Milli Türk Talebe Birliği gibi gençlik örgütlerinde toplanmıştı. İsim isim saymaya gerek yok; ülkenin yaşı tutan bugünkü hemen tüm ekabir yönetici takımı bu örgütlere üyeydi. MTTB’nin başı Eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman, akıl hocaları önde gelen siyasal İslamcıların sık sık şiirlerini okudukları Necip Fazıl Kısakürek ve geçenlerde ölen “gazeteci” Mehmet Şevket Eygi’ydi. Eski bir kısım başbakanlarla cumhurbaşkanları 40 kişilik “vurucu” ekiptendiler.

Kardeş olmadıkları gibi karşıtlık halinde oldukları devrimcilere durmadan saldırırlardı.

Devrimcilerle, temel bir anlaşmazlık konuları Amerikan emperyalizmine karşı tutumdu. Hani bugün ABD’ye, hatta “Emperyalizme karşıyız” diyorlar ya, baştan aşağıya yalandır. Gençliklerinden başlayarak emperyalizmin uşakları olmuşlardır. “Hayır, yalandır” diyecek olan varsa, beri gelsin. Amerikan emperyalizmini protesto etmekle kalmayıp emperyalizme karşı eylemler düzenleyen devrimcilerin daima karşısında yer aldıkları tartışmasızdır. ABD o günlerde “komünist” Rusya’yı “yeşil kuşak”la kuşatmakta, onlar da Amerika’ya secde etmektedirler. Örnek mi?

Devrimciler Amerikan 6. Filosunu protesto mitingi düzenlemiş, siyasal İslamcılar saldırmışlardır. Hem de tabanca, bıçak ve palalarla ne saldırı! Şubat 1969. Üç devrimci genç ve işçiyi öldürmüşlerdir! Tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçmiştir.

“O Amerika’ydı, Filistin konusu öyle değildir” mi diyeceklerdir? Diyemezler! Haydi siyonistlerin uşaklarıydılar demeyelim. O zamanlar da “Kutsallarımız…” “Kudüs…” “Filistin Davası…” falan derlerdi. Ama sadece derlerdi. Laf yani. Silahı devrimcilere karşı kullanır, siyonistlere “Allah kahretsin” demekle yetinirlerdi! İsrail siyonizmine karşı savaşmak yine devrimcilere düşmüştü. Devrimciler ettikleri lafın hakkını verirlerdi. Gidip savaştılar.

Peki, dünkü tutumları berbat olan siyasal İslamcıların emperyalizm ve siyonizme karşı bugünkü tutumları farklı mı? Alın Hulusi Bey'in Brüksel’deki son konuşmasını. Suriye’de NATO’yu desteğe çağırıyor! Nasıl bir “emperyalizm karşıtlığı” bu?

Ve “one minute”le başlayan yüksek perdeden edilen laflara eklenen yeni ne vardır İsrail siyonizmi karşısında? Söyleyelim, bir de diplomatik ilişkiler kesilmemiş, ama maslahatgüzarlar düzeyine düşürülmüştür. Suriye ile savaşıldı savaşılacakken, savaş filan açılmamıştır yani! Müslüman Kardeşliği için “Alevi'dir” denip Suriye ile savaşmak akla gelmiştir ancak İsrail asla gelmemiştir!

Bırakalım savaşmayı, İsrail’le diplomatik ilişkilerin düzeyi düşürülmesi bir yana başta ticaret olmak üzere tüm diğer ilişkilerin düzeyi artmıştır, artmaktadır.

Burada en son, hem de bir işçi Konfederasyonu Kongresinde, Marx’ın “bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” şiarını “Bütün ülkelerin demokratları otoriter rejimlere karşı birleşin”e çevirme atağı yapan Kılıçdaroğlu'na da bir çift laf etmek vacip oldu.

Anlaşılıyor, “demokrattır” deyip “herkesi” “otoriter tek adam rejimine karşı” birleştirmeye çalışıyorsunuz. Ancak ne “CHP herkes için” olabilir ne demokratlık fazlasıyla kolaydır ve ne de herkes demokrasi için kolayca birleşebilir. Tuzu kuru zenginler, kapitalistler için demokrasi var ve bir de halk için demokrasi var en azından.

Haydi, bu ayrımdan yürümeyip, taktiktir diye, herkesin birleştirilmesine ses çıkarmayalım. Ama hiç değilse taktik gerçekler üzerine kurulur. “Herkesi birleştirme” adına kimseye bol keseden paye vermek gereksizdir. Güzelleştirme yaparak kimseyi Siyasal İslam’a yöneltmenin anlamı yoktur. Evet, “Türkiye’nin ahlakını ve vicdanını temsil eden bizim gençlerimiz, Filistin davasının neferleri oldular”. Devrimciydiler çünkü. Ama, “aynı tarihlerde Milli Görüşçüler de Kudüs mitingleri yapıyorlardı” diyorsunuz. Miting yaptılar şüphesiz. Ve sadece büyük laflar ettiler. Asıl yaptıkları ise, Amerikan emperyalizmini savunup devrimcilere saldırmaktı, Kanlı Pazarlardı!

İdeolojik birlik kurulacak değildir. Politikadır, türlü türlü politik birlikler olabilir kuşkusuz. Ama birleşilecekse bile ancak gerçekler üzerinde birleşilebilir.

ÖNCEKİ HABER

Eğitim Sen üyesi öğretmen "Cumhurbaşkanına ve dine hakaret" gerekçesiyle açığa alındı

SONRAKİ HABER

Akdeniz ve Altıparmak, sayısı 300 bini aşan erişim engellerini değerlendirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...