13 Şubat 2020 00:38

Doç. Dr. Hüseyin Güvercin: Hasta hakları, herkes için ekmek ve su gibi bir ihtiyaçtır

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinden Doç. Dr. Cemal Hüseyin Güvercin ile hasta hakları kavramı, hasta hekim ilişkisi ve ülkemizdeki sağlık sistemi hakkında görüştük.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Baran ÖZ
İzmir

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Bölümü Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cemal Hüseyin Güvercin ile hasta hakları kavramı, hasta hekim ilişkisi ve ülkemizdeki sağlık sistemi üzerine konuştuk. Hasta haklarının yaşama geçirilmesi için her türlü coğrafik, kültürel, finansal, engellerin ortadan kaldırılması ve toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiğini belirten Güvercin, “Özel sektöre hasta garantisi değil hepimize sağlıklı insan, sağlıklı toplum garantisi verilmesi gerekir” dedi.

Hastalığın, insanın varlığını, yaşama hakkını, yaşam kalitesini tehdit eden bir durum olduğunu belirten Güvercin, “Hasta hakları deyince şu sorular akla geliyor: İnsan hasta olunca niye hakları olsun? Hasta olmak niye insana hak sağlayıcı bir şey olsun? Hasta hakları, yaşama hakkını koruyan, tamamlayan bir hak grubudur ve kısaca insan haklarının sağlık alanında tekrar onaylanması olarak tanımlayabiliriz” dedi. İnsan haklarının, herkes için doğuştan sahip olunan, vazgeçilemez, devredilemez, anayasal korunmaya sahip ve uygulanmak zorunda olduğunu hatırlatan Güvercin, hasta haklarını da böyle görmek gerektiğini belirtti. Güvercin, “Hasta hakları, herkesin hastalık sürecinde hatta -yeni hasta hakları bakışıyla- hasta olmadan önce de sahip olduğu haklardır” dedi.

YAKLAŞIK 10 MİLYON KİŞİ SAĞLIK HİZMETLERİNDEN YARARLANAMIYOR

Hasta haklarının, sağlık sistemindeki değişime en duyarlı hak grubu olduğunu söyleyen Güvercin, sağlık sisteminde pozitif gelişmelerin hasta hakları için de geliştirici etki yaptığını belirtti.

Ödeme sistemleri, sağlık kurumlarının alt yapı yetersizliği, aşırı yoğunluk, sağlık kurumun erişilebilirliği, sağlık personelinin çalışma koşulları, etik ve iletişim konularındaki eğitimi gibi her parametreden hasta haklarının direkt etkilendiğini belirten Güvercin şu örneği verdi:

“SGK primlerini ödeyemediği için sistemin dışına itilen bir birey ya da SGK’li olsa bile muayene randevusu alamayan bir birey, hatta muayene olsa bile ameliyat için katkı payını ödeyemeyen bir hasta en temel hasta hakkı olan sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkından mahrum kalacaktır.”

Bugün Türkiye’de sosyoekonomik anlamda en altta yer alan ve primlerini ödeyemeyen yaklaşık 10 milyonluk bir kesimin olduğunu söyleyen Güvercin, bu kesimin sosyal sağlık güvencesinin zaman zaman askıya alındığını ve sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını ifade etti. Güvercin ayrıca hasta haklarının sadece bu kesimler için değil herkes için ekmek, su gibi bir ihtiyaç olduğunu söyledi. 

Cemal Hüseyin Güvercin

ÖZEL SEKTÖR HASTAYI "TUZU KURU BİR MÜŞTERİ" OLARAK GÖRÜYOR

Sağlık sistemimin kamusal anlayıştan özel sektör anlayışına dönüşmesiyle hasta kimliğinin de değişime uğradığını belirten Güvercin, sağlık sektörünün yaklaşık yüzde 30’unu oluşturan özel sektörün hastayı, “derdi olan, acı çeken, çare arayan bir birey” gibi değil “tuzu kuru bir müşteri” gibi görme eğiliminde olduğunu söyledi.

Sağlık hizmeti alırken, katkı payları, ekstra ödemeler, ameliyat ücretleri ile hastanın müşteri pozisyonuna itildiğini, bu sektörde ücretleri ödeyebilecekler ve ödeyemeyecekler arasındaki makasın da açıldığını belirtti.

Kamuda uygulanan performans sisteminin de hasta haklarını ihlal eden, sağlık çalışanlarının çalışma koşullarını olumsuz etkileyen ve dahası hekim-hasta ilişkisini bozan bir uygulama olduğunu, bu yönüyle özel sektördeki uygulamalara benzediğini belirten Güvercin, kamuda mevcut performans sisteminin de eleştirilmesi gerektiğini söyledi. 

"ÇOK BAŞVURU ÇOK KAZANÇ, HİZMET ULAŞIMININ AZLIĞI"

Basamaklı bir sevk sisteminin olmaması hastanelerde yığılmalara sebep olurken, bir yerden randevu almak için en iyi ihtimalle 15 gün bekleniyor. Bu da acillerde yoğunluk yaşanmasına neden oluyor. Randevu alamayan ya da sistemin ilk basamağı olan aile hekimlerine sadece reçete yazdırmaya giden ve birinci basamağa yeterince güvenmeyen hastaların ilk tercihleri acillere gitmek oluyor.

Dünya istatistiğine göre hastaların yüzde 90’ının sorununun, acillere ve hastanelere gitmeden birinci basamakta çözülebileceğini belirten Güvercin, hastaların sadece yüzde 10’unun hastanelere gitmesi gerektiğini belirtti.

Sağlıkta dönüşüm programı ile hastanelerin bir işletme gibi çalıştırıldığını söyleyen Güvercin, çok sayıda başvuru çok kazanç anlamına geldiği için, sistemin bu yoğunluğa ve çok sayıda başvuruya ihtiyacı olduğunu, bunun sonucunda da hastaların hizmete ulaşamamasına ya da nitelikli hizmet alamamasına ve hekim-hasta ilişkisinin bozulmasına yol açtığını belirtti.

"HASTA HAKLARI DEĞİL, SİSTEM ŞİDDETİ DOĞURUYOR"

Güvercin, şöyle devam etti:

"Ülkemizde merkezi hekim randevu sisteminin bir hekime 5-10 dakika arayla randevu verdiğini görüyoruz. Bu da hekimlerde, sağlık personelinde bir meslek hastalığı diyebileceğimiz tükenmişlik sendromunu açıklıyor, hekim hasta ilişkisini olumsuz etkiliyor. Günde 30 hasta bakması gereken bir hekim ortalama 120 hatta bazen 150 hasta bakmaya zorlanıyor. Bu durumda hastaya yeterince zaman ayrılmaması, teşhis ve tedavi hatalarıyla karşılaşmamız çok muhtemel oluyor. Sonuçta sağlık çalışanlarına şiddetin ilk kıvılcımları bu aşamada çakılıyor. Hasta hakları şiddeti doğurmuyor, bu sistem şiddeti doğuruyor aslında. Biz de yanlış ve yaygın bir kanı, hasta hakları sağlıkta şiddetin sebebiymiş gibi görülüyor. Halbuki sorun iki tarafı da mağdur eden sağlık sisteminden kaynaklanıyor.

Kazanç için daha fazla hasta, daha fazla tetkik, daha fazla tıbbi girişim ve daha fazla tıbbi ürün ve ilaç tüketimi sarmalına girildi. Şehir hastanelerine bakalım ülkeyi yönetenler özel şirketlere 'hasta garantisi' vermektedir. Halbuki hepimize 'sağlıklı bir toplum garantisi' vermelidirler. Bahsettiğimiz gibi aşırı hasta yükü, kuyruklar, uzun bekleme süreleri, yeterli ve nitelikli sağlık hizmeti verilmesini engellediği gibi, örneğin acil ünitelerinde asıl hizmet alması gereken -gerçek aciller- hastaları da mağdur etmektedir. Hastalar gereksinim duyduğu hizmeti alamazken sağlık çalışanları da iş yükü altında ezilmekte, büyük bir motivasyon kaybı yaşamaktadır. Tüm bu unsurlar hasta-hekim ilişkisini temelden sarsmaktadır."

"BİREY, TIBBİ GİRİŞİMİ REDDETME HAKKINA SAHİPTİR"

Hasta haklarının en önemli ayaklarından birisinin sağlık eğitimi hakkı olduğunu belirten Güvercin, hastanın sağlığıyla ilgili karar verebilmesi, bu konuyla ilgili doğru ve ayrıntılı bilgilendirilmesi gerektiğini söyledi.

“Bu anlamda sağlık okuryazarlığı kavramı var, toplumda sağlık okuryazarlığı seviyesini ne kadar yükseltirsek o kadar az hasta oluruz, sağlıklı ve uzun yaşarız. Bu kapsamda sigara ve madde kullanımının bıraktırılması, bireysel temizlik ve hastalıklardan korunma yolları, aşı ile korunma, sağlıklı dengeli beslenme ve spor yapma gibi uygulamalardan bahsedebiliriz” diyen Güvercin, “Günümüzde hasta hakları açısından en önemli kavramlardan biri de aydınlatılmış onam kavramıdır” ifadelerini kullandı.

Yeterliliği olan -akıl sağlığı, bilişsel fonksiyonları yerinde olan- bir bireyin kendisine uygulanması önerilen tıbbi girişimi reddetme hakkına sahip olduğunu belirten Güvercin, “Hekim, hastanın iyiliği adına bile olsa, yeterliliği tam olan hastanın tedaviyi reddetmesi hakkına saygı göstermelidir. Hekimlikte zorla uygulama çok istisnai -örneğin kendine ve çevresine zarar veren psikiyatrik hasta gibi- haller dışında etik açıdan haklı çıkarılamaz" dedi.

ÖNCEKİ HABER

SF Trade Tekstil'de kadın işçilerin direnişi 110'uncu gününde

SONRAKİ HABER

İris Gölü'ndeki suyu boşaltmak için açılan kanallar kapatıldı: Yaşayan bir göl olsun

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa