08 Şubat 2020 00:44

EMEP İstanbul İl Başkanı Barbaros: AKP depremin felaketine değil rantına hazırlanıyor

Sema Barbaros, beklenen depreme hazır olunmadığını belirterek, halkın kaynaklarının Kanal İstanbul gibi projeler aracılığıyla AKP sayesinde palazlanmış şirketlere aktarıldığını söyledi.

Emek Partisi İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

Elazığ depreminin yaraları sarılmadan Türkiye arka arkaya felaketler yaşadı. Van’da meydana gelen çığda 41 kişi yaşamını yitirdi, yaşamını yitirenlerin çoğu kurtarma çalışmalarına katılıp gelen ikinci çığın altında kalanlardı... Takip eden saatlerde İstanbul’da uçak pistten çıktı, 3 kişi yaşamını yitirdi. Deprem, çığ ve kazaya ilişkin yapılan uzman değerlendirmeleri ise yaşananların göz göre göre geldiğini gösteriyor. Ve ‘hayatta kalmak’ gittikçe zor hale geliyor. Peki bunları önlemek mümkün değil mi, yapılması gerekenler yapılıyor mu? Bütün bu tartışmaları ve Elazığ depremi ile birlikte yeniden gündeme gelen büyük İstanbul depremini ve Kanal İstanbul’u, Emek Partisi İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros’a sorduk.

Halkın kaynaklarının Kanal İstanbul gibi projeler aracılığıyla ‘AKP sayesinde palazlanmış şirketlere’ aktarıldığını söyleyen Barbaros, “Deprem riskinin azaltılması yerine arsası değerli semtlerdeki binaların yenilenmesi AKP’nin ‘durduramadığı’ depremin felaketine değil rantına hazır olduğunun göstergesidir” dedi.

Emekçiler kriz ve borç girdabında olduğuna dikkat çeken Barbaros, ‘umut nerede’ sorusuna ise “Çıkış yolu ranta, talana, betona, yalana karşı örgütlü mücadele, dayanışma ve birliktir” yanıtını verdi.

Başlarken de söyledik, aslında Elazığ depremini konuşurken daha araka arakaya felaketler yaşandı... Buna ilişkin değerlendirmenizle başlayalım...

Deprem, çığ, uçak kazası bütün bunların sonuçları gerçekten insanların hayatlarını kaybetmeleri dahil olmak üzere; nasıl da tüm hizmetlerin kar odaklı olduğunu, ölümlerinin ardından bile konuşulanın rant olması tesadüf değil tabi ki, en basit tedbirlerin bile alınmadığı ortada. Deprem oluyor yardımlar kabul edilmiyor köylere yardım ulaştırılmıyor, çığ felaketi yaşanıyor ardından aynı olay yeniden yaşanıyor, uçak kazasında durumun aydınlatılmasına ilişkin konuşmalar sansürleniyor. Bütün bunların sebep olduğu ise öyle kolay bir sonuç değil ölümler. Peki biz ne konuşuyoruz? İktidar  bütün bunlara karşı kendini sorumlu hissetmek yerine Ahlat'a yapılacak Sarayı konuşturmak istiyor. Bu da nasıl bir kokuşmuş düzenin içinde olduğumuzu gözler önüne seriyor.

DEVLET MAĞDURİYETLERİ BİR AN EVVEL GİDERMELİ

Deprem sonrası yardım kampanyaları düzenlediniz, nedir Elazığ’daki durum, neler yapabildiniz?

Elazığ Depremin hemen ardından bölgedeki parti yöneticilerimiz ve üyelerimizden oluşan bir heyet depremin yaşandığı yerlerde incelemelerde bulundu. Kış mevsimi şartları itibariyle en önemli ihtiyaç battaniye ve kışlık giyecek gibi malzemelerdi. Heyetimiz başta çevre iller başta olmak üzere ülke genelinde işçi ve emekçilere dayanışma çağrısı yaparak yardım kampanyası örgütledi. Biz de İstanbul’dan bu dayanışmayı örmeye çalıştık.

Ama asıl olarak yetkililerin, hasar tespitini tamamlaması ve halkın mağduriyetinin bir an önce gidermesi gerekiyor. Depremden sonra çadır kurulan alanların yağmur yağdığında göle döndüğünü, yemek dağıtan belediye ve kamu kurumlarının ulaşamadıkları çadırlardaki halkın hem soğuktan hem aç beklemekten mustarip olduğunu biliyoruz. Bunların bir an evvel çözülmesi gerekiyor.

ALINMAYAN ÖNLEMLER, ÇARÇUR EDİLEN DEPREM VERGİLERİ...

Elazığ depremi sonrası yeniden büyük Marmara depremini konuşmaya başladık, EMEP olarak siz nasıl görüyorsunuz, kent depreme hazır mı? 

Depremin sonuçlarının daha büyük ölçekte olacağı İstanbul’un ne hale geleceğini hepimiz tahmin edebiliriz. Kent olarak maalesef depreme değil ama deprem fikrine, büyük bir yıkıma hazırız. Konuşan yetkili ve bilim insanı İstanbul depreminin her gün biraz daha yaklaştığını ve büyük bir tahribat yaratacağını söylüyor. O nedenle alınmayan önlemler, toplanan deprem vergilerinin başka yerlere kullanılması nedeniyle biz depreme hiç hazır değiliz. Kaynaklar çarçur ediliyor ve sadece halka dikkatli olmak tavsiye ediliyor. 18 yıldır ülkeyi, 25 yıldır da kenti yöneten AKP yönetiminin depreme bakışını Cumhurbaşkanı Erdoğan “depremi durdurma şansımız var mı?​” diyerek özetlemiştir. Ayrıca deprem riskinin azaltılması yerine arsası değerli semtlerdeki binaların yenilenmesiyle; AKP'nin depremin rantına hazır olduğunu görüyoruz. Yani ‘durduramadığı’ depremin felaketine değil rantına hazır bir iktidar var.

HALKTAN OY ALIP, KAYNAKLARI SERMAYEYE AKTARIYORLAR

Depreminin ardından “Para yardımı” çağrısıyla tepki çeken Kızılay üzerinden Ensar’a aktarılan paralar da gündem oldu...

Ortaya çıkan belgelerle Ensar Vakfı’na Kızılay üzerinden aktarılan 8 milyon dolar, Kızılay’ın sadece bir vergi kaçırma kurumu değil, iktidara yakın şirketlere para aktarma, aklama ve rant devşirme alanı olarak nasıl kullanıldığını gösterdi. Yine 2011’de gerçekleşen Van depreminin ardından TOKİ’nin bina yapımına başlaması ancak yapılan binaların tamamının depremzedelere, maliyetinin üstünde satılması, vergilere dair aynı soruları gündeme getirmişti. Depreme hazır olmadığını bildiğimiz İstanbul’da da muhtemel depremin ardından nasıl yeni rant alanı, kar kapısı açılacağı şimdiden düşünülüyordur kuşkusuz. “Kanal İstanbul” gibi devasa projeler yapılıyor, kamu kaynakları ve emekçilerin vergileri bu projeler aracılığıyla çoğu AKP sayesinde palazlanmış şirketlere aktarılıyor. Doğa, su kaynakları, kent yaşamı tahrip ediliyor. Tek adam rejimi halktan oy alıyor ama sermaye sınıfını temsil ediyor; o yüzden önceliği insan yaşamı değil. Bu gücü de işçi ve emekçilerin birleşememesinden alıyor.

 KANAL İSTANBUL DEMEK RANT İSTANBUL DEMEK

Tekrarlanan İstanbul seçimlerin ardından Erdoğan Kanal İstanbul projesi için harekete geçti ve “İsteseniz de yapacağız, istemeseniz de yapacağız” dedi. Kanal İstanbul’la ilgili EMEP ne diyor, nasıl çalışmalar yapıyor?

Erdoğan Kanal İstanbul’u iki yönden önemsiyor. Birincisi, “İsteseniz de yapacağız, istemeseniz de yapacağız” diyerek halkın fikrinin hiç önemli olmadığını, İstanbulluların Kanal İstanbul hakkındaki görüşünün kale alınmayacağını gösteriyor.

Uzmanların hem fikir olduğu şey şu ki, Kanal İstanbul; bir kentin doğal yaşam kaynaklarını, orman alanlarını, su havzalarını, meralarını bitiren, bu alanları yapılaşmaya yol açan bir emlak projesidir. Kanalın etrafının imara açılmasıyla kent adeta “rant İstanbul’a” dönüştürülecek. Ayrıca şehrin su kaynaklarının yok edilmesi pahasına yapılan bir projedir Kanal. Yok edeceği tarım alanları ile ülke tarımına verilecek zararı da buna eklemek gerekir.  

Ama bir başka nokta daha var. Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz yatakları nedeniyle bir paylaşım yarışı var ve iktidar bu yüzden Akdeniz’den Karadeniz’e kadar uzanan su yolunda nüfuz ve kontrol sahibi olmak istiyor. Kanal İstanbul’un Montrö sınırlamaları nedeniyle yapamadığı şeylere imkan yaratmasını bekliyor. Rusya’yı ABD ve diğerleriyle değerlendirme stratejisinin bir parçası bu kanal. Yani barış projesi değil, onu tehdit eden bir proje. Bir taşla birçok kuş vurulmak isteniyor bu talan, rant ve beton projesiyle.

Partimiz bu sorunun sadece İstanbulluların değil bütün halkın sorunu olduğu tespitiyle Kanal İstanbul konusundaki aydınlatma çalışmalarını işçi ve emekçiler arasında sürdürüyor. Basılı materyaller dağıtıyor ve günlük faaliyetinin önemli bir bölümünü Kanal İstanbul’un içyüzünü teşhir etmeye ayırıyor. Bu konuda oluşan platformlarda yer alarak örgütlü diğer halk kesimleriyle birlikte mücadele etmeye devam ediyor. 

KANAL İLE YOKSULLAR SÜRGÜN EDİLECEK

Kanal İstanbul güzergahında yaşayan halk var bir de...

Kanal etrafında yapılacak imar düzenlemesi ile kanal manzaralı villalar, apartmanlar, çok katlı siteler, AVM’ler, oteller, okullar ve yat limanı vs rant alanları yapılacak. Bu saydıklarımızın yapılması, kanal güzergâhında yıllardır oturan kişilerin “dönüşüm” adı altında başka yerlere, türlü yollarla göç-sürgün   ettirilmesine sebep olacaktır. Kanal güzergâhındaki halk yerinden yurdundan edilecek ki, zenginlerin villa ve sitelerine alan açılsın. Sadece evlerini değil kanala 250 ile 1600 metre arası mesafesi olan mezarlıkları bile zenginlere villa ve AVM yeri açılsın diye taşınarak yok edilecek. Kanal İstanbul zengin için rant alanı olurken, yoksullar ise tıpkı Sulukule halkı gibi yerinden edileceği bir süreç başlayacak. Hatta başladı bile.

NİTELİKLİ NÜFUS DEDİKLERİ ŞEY...

1/100 binlik plana göre bölgeye “nitelikli nüfus” yerleştirilecek...

Evet, bölgeye yerleştirilecek nitelikli nüfusun ipuçlarını da şimdiden görüyoruz. Berat Albayrak’ın Kanal İstanbul güzergahında 2012 yılında aldığı 13 dönümlük arazinin ile Katar Emiri’nin annesinin aldığı 44 dönümlük arazi çok konuşuldu ama Kuveytli, Arabistanlı kimi kişi ve şirketler ile Kalyon, Sabancılar, Koçlar gibi şirketlerin bölgede arazi kapattığı yöre halkı tarafından söyleniyor.

Türkiye Veri İşleme Merkezi, kanal güzergahında 7 kez el değiştiren tapuların olduğunu tespit etmiş. Üzerinden 7 kez elde edilen rantın aslan payı ise en son üzerine dikilen gayrimenkul ile oluşacak.

Bütün bunları düşündüğümüzde “nitelikli nüfus”un kimliği de netleşmiş olur.

UMUT; RANTA, TALANA, YALANA KARŞI ÖRGÜTLÜ MÜCADELEDE

İşsizlik rakamları, enflasyon oranları, ekonomik kriz girdabında ve borç yükü altında kalan emekçilerin-gençlerin intihar haberleri... Ekonomik uçurum, sosyal çöküntü bağlamında İstanbul’da neler yaşanıyor, umut nerede, partiniz ne diyor?

Bütün bu saydığınız başlıklar hepsi kapitalizmin insanlıktan çıkaran koşullarını gözler önüne seriyor. Son noktada insanın yaşamına son vermesini, iktidar başta olmak üzere bunu münferit ve patolojik vakalar olarak göstermesi; kapitalizmin çürümüşlüğünün üzerini örtmekten başka bir şey değildir. 16 milyonluk bir kentin de bu sınıf çelişkileriyle sömürüyle, yoksullukla, sefaletle, geleceksizlikle ve hatta intiharlarla anılması da normal. Sadece AKP iktidarının 17 yıllık hikâyesi “pamuk ipliğine bağlı” güvencesiz yaşamlardan, uzun çalışma koşullarından, iş cinayetlerinden, umutsuzluk kıskacından kurtulamayıp intihara sürüklenenlerden, daha çok çocuk istismarından, daha çok kadın cinayetinden başka hiçbir şey sağlamamıştır. Ayrıca iktidarı boyunca savaş ve çatışmacı politikaları ile sürekli şiddeti ve kutuplaşmayı üretmiş, beslemiş ve büyütmüştür. Bu son Elazığ depremiyle bir kez daha açığa çıktığı gibi; insan yaşamına değil sermayeye rant kapılarını açanlar halka umut olamaz. Bu sebeple insanca bir yaşam için işçi ve emekçilerin ne kapitalist sistemden ne sermaye partilerinden ne de tek parti rejiminden umut edeceği hiçbir faydalı şey yok. Buradan tek çıkış yolu ranta, talana, betona, yalana karşı örgütlü mücadele, dayanışma ve birliktir. Kapitalizmin işçi ve emekçiler için vereceği hiçbir şey yoktur. İşçi ve emekçiler için tek seçenek sosyalizmdir.

ÖNCEKİ HABER

İskoçya’da bağımsızlık referandumu sesleri

SONRAKİ HABER

Sanata Özgürlük konseri teknik sorun nedeniyle ertelendi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...