05 Şubat 2020 13:00 Güncelleme: 05 Şubat 2020 13:02

Menemen'de öldürülen Suriyeli kadın ve oğlu toprağa verildi; şüpheli komşu gözaltında

Menemen Irmak Mahallesinde cinayetin işlendiği ev kapısı açık halde ziyarete açılmış gibi duruyor. Suç rasgele birini itham edemeyecek kadar büyük ve utanç verici.

GÜNCELLENDİ

Fotoğraf: DHA

Reklam

Turan KARA
İzmir


İzmir'in Menemen İlçesine bağlı Irmak Mahallesi'nde işlenen cinayette hayatını kaybeden Manar Al Ahmad ve oğlu Muhammed, Menemen Mezarlığına defnedildi. 

Bıçaklanarak öldürülen Manar 30 yaşlarında ve hamile idi. Boğularak öldürülen Muhammed ise henüz 5 yaşındaydı. 4 yıl önce ülkelerindeki iç savaş nedeniyle Suriye'nin Humus kentinden Menemen'e gelen aileden geriye kalan, olay esnasında evde olan 1,5 yaşındaki Delal Muhammed ve baba Halil Muhammed oldu.

Cinayetten bir gün sonra yakınları tarafından Bayraklı Adli Tıp Kurumu morgundan alınan cenazeler İsmail Katmerci Merkez Camisine getirildi. Cenaze namazına mahalle halkından kimse katılmazken, mahalle muhtarı Suriyelileri yalnız bırakmadı. Muhtar Metin Koçak cenazelerin defin işlemleri ve ihtiyaçları ile yakından ilgilendi. İkindi vaktinde kılınan cenaze namazının ardından anne ve oğlu, Yahşelli Mezarlığı'nda toprağa verildi. Cenazede baba Halil Muhammed güçlükle ayakta dururken, gözyaşlarına hâkim olamadı. 
Bugün ise cinayete ilişkin alt komşusu şüpheli sıfatıyla gözaltına alındı. 

SEMT HALKI KORKU VE ENDİŞE DUYUYOR

Asarlık semti Menemen’in en eski yerleşim yerlerinden birisi o kadar ki içerisinde tarihi kalıntılar barındırıyor. Ancak çok uzun zamandan beri köy bile olamamış boş bir araziydi, ta ki 1980’lerin sonlarına doğru. 80’lerin sonunda çatışmalar, 90’larda köy boşaltmalar ve Körfez savaşı ile göç alan Menemen’de savaş ve çatışma bölgelerinden kaçan yoksul ve çaresiz insanların oluşturduğu bir semte dönüştü. Bugünlerde bu semtin zorunlu göçmenleri Suriyeliler. Hemen herkesin savaş ve çatışmanın yarattığı sefaletten kaçarak geldiği bu yerde Suriye’nin çatışmalı bölgelerinden kaçanlar artık mahallenin birer sakini. Semt halkı birbirleriden daha yabancı görmüyor Suriyelileri.

Bir fark varsa aralarında o da Suriyelilerin semtin ağırlıklı dili olan Türkçe ve Kürtçe dışında Arapça konuşmaları. Cinayeti haber veren bir mahalleli iş dönüşünde “vahşet” diye tarif edip ayrıntılı anlattıktan sonra “Bizim bakkal tanıyormuş, efendi, çalışkan biriymiş. Hurdacılık yapar çöp toplarmış. Şaşkındı o da herkes gibi” diyor. Anne ve çocuk cinayeti sabaha doğru işlenmiş, akşama doğru ortaya çıkıyor ve hava iyice karardığında her yere yayılıyor. Akşam anne ve çocuğun ölü bedenleri adli tıp morguna kaldırılıyor. Alt kat komşuları ise polis nezaretine alınıyor.

Mahallede ise herkes buz kesmiş, yaşanan olayın karanlığı her yeri sarmış, neredeyse kimse olay hakkında konuşmuyor ve “vahşet” deyip susuyor. Mahallede lokantacılık yapan bir esnaf “Ne diyebilirim ki? İnsan bir hayvana, masuma kıyamazken... Hırsızlık mı sebebi nedir, ne olursa olsun, beş yaşında bir çocuk bile boğulmuş. Kim yapmış, Türk mü Kürt mü, Suriyelilerin kendi arasında mı, bilemiyor kimse. Zalimce” diyor. Bu yargılama genele hakim ve neredeyse sessiz bir fikir birliği var, kimse kendine yakıştırmıyor bu ürkütücü kötülüğü.

Kahve önlerinde insanlar sessizce dolanıyor. Kahvede oyun oynuyor, her gün ne yapıyorsa onu yapmaya devam ediyor, sessizlik her yere hâkim. Kahveci, kadını tanımadığını ancak adamı tanıdığını, kahveye gelip gittiğini, iyi biri olarak tanındığını, kendisinin de öyle düşündüğünü ama artık hiçbir şeyden emin olmadığını belirtiyor. Gözaltına alınan komşularını da iyi biri olarak tanıdıklarını ifade ediyor. 
Mahallede herkes beş yaşındaki Muhammed ve genç annesinin soğukkanlı katilini merak ediyor. Suriyelilere yaklaşımda onları yalnız, kendi halinde bırakan tutumda bu olayın kendi içlerinden birisi olabileceği kanısı var, genel konuşmalara bu hakim. 

CİNAYETİN İŞLENDİĞİ EVİN KAPISI AÇIK HALDE, ZİYARETE AÇILMIŞ GİBİ DURUYOR

Cinayetin işlendiği üç katlı evin bulunduğu iki otomobilin yan yana ilerleyemeyeceği kadar dar ve uzun sokakta üç tane kahvehane, bir büyük market, üç-dört küçük dükkan var. İşlek denilebilir. Sokağın üç yüz, beş yüz metre ilerisinde tepede 7 katlı Menemen merkez karakolu ve ilçe emniyet müdürlüğü bulunuyor.

“Sokakta hiç kamera yok, kimse fark etmemiş, bulunamıyor” diyor bana mahalleyi gezdiren Kemal. “Gel istersen eve bakalım” diyor, “Hangi eve” diyorum. “Kadınla çocuğun evine, işte şurası” dediğinde kendimizi üç katlı, türbe yeşili apartmana girmiş buluyorum. Ev üçüncü katta. Kapının eşiğinde, “Olay yeri girilmez” sarı şeridi kopmuş, toza bulanmış halde duruyor. Kapı ardına kadar açık ve içerisi görünüyor. Artık merdivenin başındayız ve durduruyorum. “Yaklaşmamak daha iyi olur” diyorum. “Neden? Haber yapmayacak mısın, sabahtan beri bir sürü gazeteci televizyoncu gelmiş, girmiş fotoğraf çekmiş, içerde her yer darmadağınık olmuş diyorlar. Ben de görmedim bakalım” diyor. “Hayır, ev sahibi yok” demekle yetiniyorum.

Ardına kadar açık ve parmak izi almak için sürülen boyalardan simsiyah olmuş kapının aralığından küçük bir oda ve odada boş pembe bir bebek arabası ile çocuklar için panda bisiklet görünüyor. Kemal ısrar ediyor, içeri sesleniyor, “Kimse yok mu?”, dönüp “Ses gelmiyor, adam da morga gittiydi, kimse yok” diyor. Diğerleri girmiş fotoğraf çekmiş derken ne kendi cesaretini sınamak istiyor ne de bunu bir başkasının evine paldır küldür girmek olarak görüyor. Tamamen fırsatçılık bu, doğal, günlük davranışlarının itkisiyle bu boşluktan faydalanmamı bekliyor. Uzaklaşıyoruz evden. Gel alt kattakilere soralım diyor. Kapıyı vuruyor, kimse yok. Sonra sıradan bir şekilde “alt kattakileri gözaltına aldılar” diyor. Sadece uzaklaşmak istiyorum. Arkama bir defa daha bakıyorum apartmandan çıkarken.

SOKAKTA OLAĞANÜSTÜ BİR NORMALLİK VAR

İnsana yapışan, hissizlik, duyarsız denilemeyecek kadar ruhsuz bir yaklaşımdan da uzak durmak istiyorum. Mahallede pek çoğunda bu var oysa. Örneğin “Burada hiç kimsenin Suriyelilerle sorunu yok. Kahvede beraber oturur, inşaatta beraber çalışırız, hatta çocuklar buranın esnafında çalışır” diyen bir esnaf, kendince savunma yaptığını fark etmiyor, o kadar doğal yapıyor ki kimse fark etmez. Ancak böyle bir olay karşısında bir tür sahipsizlik ne tür bir sorun olduğunu da ortaya çıkarıyor. 

Neredeyse tamamı irili ufaklı savaş ve iç savaştan, zulmün ve vahşetin envai çeşidinden kaçan yoksulların ve onların ikinci, üçüncü kuşak nesillerinin oluşturduğu, sefaletin bir mahalle sakini gibi yerleşik olduğu bu semtte kimse hayal bile edemeyeceği türden bir cinayeti kendine, semtine, inancına yakıştıramıyor. Neredeyse herkes içinden, kendi kendine lanetleyerek bahsediyor. Gözlerindeki aşağılama, hor görme, yok sayma, olmamış gibi davranma, duymamış, bilmiyormuşça yaklaşımlardan bu anlaşılabilir. "Suriyeli bir kadın ve çocuk öldürüldü" denilmesinin altında yatan da bu.

Kemal bir Suriyeli çeviriyor yolda, tanımıyor kendisini. Suriyelinin ismi Ahmed. Eşi ve çocuğunu kaybeden Halil’in arkadaşı. “İnşaatta çalışırdık. Bu aralar iş olmadığı için hurda topluyordu. İyi, çok iyi sessiz birisiydi. Çok üzgün şimdi, şaşkın. Hepimiz” diyor. Humus’tan gelen altı ev olduğunu ve hepsinin 4-6 senedir bu civarda oturduğunu belirtiyor.

CENAZE NAMAZI TEVHİDLE KILINDI

İkindi namazının kılındığı merkez cami, semtin çift şeritli, en geniş caddesinde kaldırımın hemen kenarında. Sanki küçük bir arsaya sıkıştırılmış gibi, bahçesi yok, kapısı ile kaldırım arası üç adım. Cemaat camiyi dolduracak kadar çok olsa ayakkabı koyacak yer bile yok önünde. İkindi namazına duran cemaatin neredeyse tamamı ölen kadın ve çocuğun yakınları olan mahalledeki Suriyelilerden oluşuyor, yaklaşık 50-60 kişiler, hepsi de 25-45 yaş arasındalar. Camide ayrıca namazların hiçbirini kaçırmadığı anlaşılacak birkaç mümin var.

İki tabutu koyacak yer olmadığı için cemaati oluşturan kalabalığın önünde duruyor tabutlar. Dışarıda beş on Humuslu genç var namaza girmeyen. 10-15 kişilik de meraklı mahalleli. Humus’tan gelen Hamza cep telefonundan öldürülen Muhammed’in kefene sarılmış fotoğrafını gösteriyor. Beyaz bir kundakta uyur gibi duran bir bebek. Elma çiçeği kadar beyaz bir yüzü, yanaklarında saydam bir pembelik var. Siyah ve misket büyüklüğündeki yuvarlak gözleri açık halde. Humus'tan gelenlerin hepsi esmer oysa…

Cenaze namazı başlayınca herkes içeri giriyor. 60-70 kişilik bir kalabalık, önde imam, onun önünde yeşil bezle örtülmüş anne ve çocuğunun tabutu duruyor. Cami imamı iki cenaze adına iki namaz kıldıracağını söylüyor. Namaz öncesinde “Allah hepimize şuur versin, iman versin. Herkes kendi nefsini kontrol etsin. Allah kimseye hesabını veremeyeceği iş yaptırmasın” diye sesleniyor. Horlar gibi bakıyor. Suriyelilerin alışkanlıkları farklı, bir gazeteci kaş göz yaparak nerde durması gerektiğini söyleyecek kadar rahat.

Namaz bittiği anda insanlar tabutlara saldırırcasına uzanıyor ve başları üzerine çıkarıp yüksek sesle “La ilahe illallah” diyerek tevhid getiriyor birkaç defa. İmam şaşkınca izliyor. Karmaşa oluşuyor. Sanki şimdiye kadar tabutlara ulaşmaları engellenmiş de birdenbire bulmuşçasına bir heyecanla bağırıyorlar cami içinde. İçlerinde zorla kontrol ettikleri bir güç çıkıyor ortaya. Bir kaç dakikada tekrar sakinleşiyorlar; tabutlar cenaze aracına yerleştirilip mezarlığa gidecek belediye servis aracına binince.

Mezarlığa gittiğimizde onları taşıyan servisten de sükunetten uzak, aceleci, ani hareketlerle inip, mezarların kazıldığı yere ve cenaze arabasına yöneliyorlar ve birden bire duruyorlar. Maktulün eşi ve ağabeyi yok. Emniyet bırakmamış. Yarım saat onu beklemek zorunda kalıyorlar. Bu sırada mahalle muhtarı ve mahalleden bir kişi daha imama ulaşmaya çalışıyor. İmam gelmek istemiyor, ikna edemiyorlar. İmamı çağıran adam öfkeli “Mahallede kaç tane hoca var hiçbiri gelmiyor. Kimsesizdir diye, fitre zekât alamayacak, para alamayacaklar ya, yuh olsun onlara diyor.” Muhtar sorunu çözüyor genç bir imam geliyor, bu imam ayrıca bütün cenaze işlemlerini ve masraflarını halleden kişi.

SUÇ RASGELE BİRİNİ İTHAM EDEMEYECEK KADAR BÜYÜK VE UTANÇ VERİCİ

Cenaze namazına mahalleden neredeyse hiç kimse katılmadığı gibi, ilçeden de kimse uğramıyor. Mezarlık yeni açılmış ve neredeyse kimsesizler mezarlığı gibi. Polisler eş ve abiyi getiriyorlar. Arkadaş, eş ve dostları gömme işine girişiyor. Hareketlerinde bir acelecilik, üstünkörülük var. Hep bir ağızdan konuşuyorlar sürekli, bu yüzden birbirlerini duymuyorlar ve duyurmak için seslerini yükseltiyorlar, karmaşa olmadan bir şey olmuyor. Gökyüzündeki sığırcık sürüleri gibi topluca, aynı anda ve aniden hareket ediyor ve aynı anda konuşuyorlar. İmam sessizlik ve sükunet çağrısı yapıyor…

Mahallede herkes soğukkanlı katilin kim olduğunu, böylesi bir vahşeti neden yaptığını merak ediyor. Mahalle Suriyeli, Kürt ve Türkiyelilerden oluşuyor. İnsanlar tepki gösteremeyecek kadar şaşkın. Suç rasgele birini itham edemeyecek kadar büyük ve utanç verici.
Şimdiye kadar pek çok asayiş ve terör operasyonlarının sıkça yaşandığı mahallede böylesi olağanüstü, canice bir olay yaşanmamıştı, sıradanmış gibi davranılmasının altında ise pek çok endişe yatıyor.

Mahalle halkı, ölenlerin aile ve çevresi bir an önce caninin bulunmasını ve şüphelerin büyümeden ortadan kalkmasını istiyor. 
Böylesi bir cinayeti sadece geriye kalan Halil ve 1,5 yaşındaki Delal Muhammed'in sorunu olarak veya "Suriyelilerin" meselesi gördüklerini söylemek zor. Ancak kendi problemleri de yapmıyor kimse.

CİNAYET ŞÜPHELİSİ KOMŞU ÇIKTI

DHA'da yer alan bilgilere göre, cinayet sonrası Suriyeli ailenin alt katında oturan H.E. ile oğulları O.E. ve Ş.E. gözaltına alındı. Şüphelilerin, sorgularında 27 yıldır aynı daire oturduklarını, bugüne kadar hiç kimseyle sorunları olmadığını söyledikleri öğrenildi. Ş.E.'nin ise olayı polise ihbar eden kişi olduğu saptandı. Katil zanlısı olarak gözaltına alınan alt kat komşusu Ş.E.'yi sol kulağındaki ezik ve kan ile burnundaki çiziğin ele verdiği ortaya çıktı. Ş.E., ilk ifadesinde ailenin 2 yaşındaki çocuğunun ağlama sesini duyup, üst kata çıktığını ve cesetleri bulduğunu söylediği belirtildi. Şüphelilerin suçlamaları kabul etmedikleri kaydedildi.

Reklam