29 Ocak 2020 23:38

Yazar Fatin Hazinedar: Masamın üstü bir 'harfiyat' alanı gibiydi

Fatin Hazinedar, C. Hakkı Zariç'e "Balkon'dan Düşen L" kitabını anlattı: "Harfler hayatımızın her anında kan gruplarından tutun da vitamin adlarına ya da sorunun cevap şıklarına kadar hep varlar."

Fotoğraf: Kitap Kapağı

Paylaş

C. Hakkı ZARİÇ

Edebiyat tarihimizin saklısında biriken hikayeler gün yüzüne çıktıkça zamanın öncesine sorduğumuz sorularda yanıt buluyor doğal olarak. Kendi halinde bir direniş ve protesto odağı oluşturan Orhan Veli kaldırıp yere çaldığı şarap şişesiyle yoksulluğu seçerken, devletin yüzünden sıyırıyor kendini. Darphanenin o gün neden pislik içinde olabileceğine yanıt veriyor Cemal Süreya.

Bir şiirin bir şiire konukluğu ve zamanla arkadaşlığına tanık oluyoruz okudukça. Çağını esinleyen şairler dostluk ediyor dizeler boyu. Balkondan Düşen L kitabıyla edebiyat ve sanat tarihinin onca hikayesini çarpıştırıp bir araya getiren Fatin Hazinedar sorulara neden olan cümleler kuruyor hınzırca. Nerede kaybolduğumuzu arayıp durduğumuzda vefanın geniş sokağında buluyoruz kendimizi. Adını unuttuğumuz ya da çok seyrek duyduğumuz sanat ve edebiyat insanları gülümsüyor sayfalar arasında.

Şiirden akraba olduğumuz Fatin Hazinedar’ın yeni kitabı Balkondan Düşen L, “Unutulmayacak olan nedir?​” sorusuna yanıt arıyor bir yanıyla; bir yanıyla da sessiz bir direnişin cümlelerini saklıyor sayfalar arasında. Bize de söyleşmek ve soruları çoğaltmak kalıyor kayıp giden yıldızlarla göz göz gelirken. Balkonda sivil şairler geçidi sürüyor.

Kitabın adı çok ilgi çekici değil mi, yazım aşamasını kitabın ve adının oluşmasını açıklar mısınız?

Kitabı hazırlarken yani daha proje halinde iken adı “Balkondan Düşen L” değildi! Ama iş projeden çıkıp inşa etmeye gelince Karadenizli olmama rağmen bir acemi müteahhit gibi inşaata balkondan başladım balkon yapmakla kalmadım bir de balkondan “L” harfini düşürdüm. Tam bir acemilik… Tabi bu söylediklerim işin şakası kitabın adı içindeki yazılardan bir tanesinin de adı. Okur ne olduğunu okuyup görsün derim. Ama bir yardım ipi uzatacak olursam da Balkon’dan L’yi düşürdüklerinde sağlam kalan bizimdir. Özellikle inşa sözcüğünü kullandım nasıl ki bir inşaatın duvarı örülürken her tuğla tek tek dikkatle üst üste konuluyorsa bu yazıları yazarken her hikâye her sözcük adeta bir inşaatın tuğlaları gibi tek tek örüldü. İnşaat sürerken masamın üstü bir hafriyat pardon harfiyat alanı gibiydi. Madem inşaat işine girdik. Kitaptaki yazılar yıllarca biriktirdiğim bilgilerin sonucunda yazıldı. Bu hayata bakış meselesi ben kendimi bildim bileli ilginç bulduğum her şeyi biriktirdim. Ben bu bilgileri not alarak, hem de o notları daire içine alarak biriktirirken bir başkası da banknot biriktirip daire alıyordu. Hayata bakış meselesi.

Ya sizin harflerle olan ilginiz?

Şu yaşıma kadar benim harflere mi yoksa harflerin bana mı ile ilgisi oldu bunu tam bilemedim. Bildiğim harfler ve harflerle ilgili olaylar hayatımda hep oldular. Bir kere hayatım adımın çok sık rastlanan bir ad olmaması Fatih diye yanlış söylenmesinden dolayı adımın son harfinin “H” değil “N” harfi olduğunu söyleme mücadelesiyle geçti. Harfler hayatımızın her anında kan gruplarından tutun da vitamin adlarına ya da sorunun cevap şıklarına kadar hep varlar.

Aynı zamanda bir vefa kitabı diyebilir miyiz Balkondan Düşen L’ye? Türkiye ve dünyadan edebiyat sanat ve dünyasından çok tanıdık insanların üretimler, aşkları yaşadıkları oldukça ciddi bir ilgi oluşturuyor. Siz yazarken arkadaşlarınızla bir aradaymış gibi mi hissetiniz?

Bu kitap bir imece kitabı arkadaşlarımla kotardım. O arkadaşlarım sözlerimin başında söylediğim kitabın inşasında bütün arkadaşlarım ter döktü.  Kimler yoktu ki bu imece çalışmasında? Rıfat Ilgaz Cide’den kum ve çakılları buldu Sabahattin Ali kamyonuyla Van Gogh trenle taşıdılar çimentoyu kumu çakılı. Ahmet Haşim yemek getirdi zeytinyağlı dolmaları çok sevdik. Sevgi duvarını Can Yücel yaptı. Tüm marangozluk işleri Ahmet Zeki Kocamemi’de idi. İç duvarları Cezanne, dış duvarları Bedri Rahmi Eyüboğlu boyadı. İmece dedik ama işten zaman zaman kaytaranlar da oldu! Kimler mi Nâzım Hikmet, Orhan Veli ve arkadaşı Dalgacı Mahmut. Kısacası bu kitabı arkadaşlarımla hep beraber el ve dil birliğiyle inşa ettik.

Bir bölüm hariç kendinizden hiç bahsetmemişsiniz. Yazdıklarınız tamamen başkalarının yaşadıklarına dayanıyor. Kendini yazmamak edebi tutum mu sizce?

Nasıl ki kitabın içindekiler bölümü varsa tüm yazdıklarımın içinde ben varım. Onlar da benim içimdekiler. Sadece birinci tekil şahıs olarak yazmadım. Açıkçası bir tutum içinde değilim aksine ben edebiyata tutunmaya çalışıyorum.

Neden bu kadar çok yıldız ve tesadüf var kitapta?

Aslında kitaptaki çoğu hikâye bilinen hikâyeler. Okur yazıya başladığında “ben bu hikâyeyi biliyorum” diye aklından geçirdiği anda arkadan gelen satırlar ona “Dur okur, bu hikâyenin de bir hikâyesi ya da bu hikâye başka hikâyelere de eli değiyor” diye uyarıyor. Ben eski ayı kırpıp kırpıp yıldızlar yapıyorum. Bu nedenle yıldızın bin bir türü ile kitapta karşılaşıyorsunuz. Pegasus takımyıldızından sabah yıldızına, Yıldızeli’nden Yıldız dağına ve de sinema yıldızlarına rastlıyorsunuz. Bir nevi yıldız yağmuru da diyebilir.  Diğer sorunun yanıtına gelince Sokrates’in bir sözü var; “Asla tesadüflerin tesadüfü olmaz” ama bu kitabı okuduğunuzda çokça tesadüflere tesadüf ve de bu tesadüflere tebessüm edeceksiniz.

ÖNCEKİ HABER

HDP'nin deprem vergilerinin araştırılması önerisi AKP-MHP oylarıyla reddedildi

SONRAKİ HABER

Akdeniz'de 4.5 büyüklüğünde deprem meydana geldi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa