24 Ocak 2020 23:28

Tarla kuşuydu Juliet: Aşk için ölmeli mi?

"Ephraim Kishon’ın yazdığı Tarla Kuşuydu Juliet adlı oyununda yeniden karşımıza çıkıyor. Ezop Sahne’nin komedi türündeki yeni müzikli oyunu, bu iki aşığı bambaşka bir yorumla sahneye taşıyor."

Engin Alkan (solda)

Deniz Çakır (sağda)

Fotoğraf: Ezop Sahne

Paylaş

Kübra YETER

William Shakespeare’in yaklaşık 430 sene önce hayat verdiği düşünülen Romeo ve Juliet karakterleri, Ephraim Kishon’ın yazdığı Tarla Kuşuydu Juliet adlı oyununda yeniden karşımıza çıkıyor. Ezop Sahne’nin komedi türündeki yeni müzikli oyunu, bu iki aşığı bambaşka bir yorumla sahneye taşıyor. Metin hikayeyi günümüze yaklaştırması ve akıllıca kurgulanmış göndermeleriyle dikkatleri çekiyor.

Tarla Kuşuydu Juliet’ten bahsetmeden önce Shakespeare’in kaleme aldığı hikâyeyi anmak gerek: Romeo ve Juliet, düşman iki ailenin birbirine aşık çocuklarıdır ve aşklarına izin verilmez. Fakat Rahip Lawence, kan davasının son bulması umuduyla bu aşıkların nikahını kıyar. Her şey düzeleceği yerde iyice sarpa sarar. Romeo, birini öldürdüğü için şehirden sürülür. Juliet ise sevmediği Paris’le evlendirilmek istenir. Juliet, son çare rahipten yardım ister. O da ona bir zehir vererek Romeo’yla kaçabilmesi için plan yapar. Fakat büyük bir hata yüzünden iki aşık sonunda ölürler.

Ephraim Kishon’ın bu hikayeden yola çıkarak ortaya çıkardığı mizah dolu kurguda ise işler tam tersi işliyor. İntihar etmenin eşiğinden dönen Romeo ve Juliet, evlilerdir ve birlikteliklerin üzerinden tam 30 yıl geçmiştir. Çift, büyük bir sefaletin içinde sürüklenmektedir. Dillere destan aşklarından eser kalmamıştır. Her gün yeni bir kavga, her gün yeni bir sorun… Gündelik yaşantılarında birbirlerine karşı sergiledikleri tahammülsüzlükler kimsenin hayal bile edemeyeceği bir noktaya varmıştır. Üstüne üstlük ikilinin bir de ele avuca sığmayan bir kız çocuğu vardır. Shakespeare, “Ah yaşasaydın da görseydin bu kepazeliği” dendiği anda hortlar gelir mezarından. İşler çoktan rayından çıkmıştır bir kere. Yaratıcısı da olsa karşısında onu duymayan iki insan vardır: mutsuz bir kadın; miskin, tembel, paragöz bir adam.

ENGİN ALKAN REJİSİYLE SAHNEDE

Tarla Kuşuydu Juliet’in rejisörlüğünü üstlenen Engin Alkan, oyuna yenilikçi bir yorum katarken aynı zamanda hem Romeo hem de rahip karakterini canlandırıyor. Juliet ile dadısını Deniz Çakır, Shakespeare’i Fatih Al ve evin küçük kızı Lukretia’yı Mert Şişmanlar oynuyor. Performansıyla dikkat çeken Fatih Al, Shakespeare karakterini komedi sınırları içerisinde başarılı bir şekilde yorumluyor. Fakat diyaloglarında tercih edilen yersiz uyaklar zaman zaman rahatsızlık yaratabiliyor. Deniz Çakır’ın düşmeyen enerjisi beğeni topluyor fakat yer yer yüksek perdeden çıkan sesi ve tonlaması izleyiciyi oyundan koparma riski taşıyor.

Tarla Kuşuydu Juliet, büyük bir aşkla başlayan ilişkilerin zaman içerisinde nasıl da rayından çıkabildiğini, birbirini seven iki insanın nasıl da düşmanlaşabildiğini çok net çizgilerle resmediyor. Zorlukları aşarak kavuşmuş bir çiftin gündelik hayatın hayhuyuna kapılmaları ve bunun getirdiği yükü birbirlerinin sırtına yüklemeye çalışmaları oyunun temelini oluşturuyor. Duymanın ve anlamanın yerini suçlamaya ve kaçınmaya bırakması, bu “büyük aşk”ın felaketini hazırlıyor. Fakat oyun yalnızca aşk olgusu üzerine kurulmamış. Metin, “Bulutların üzerinde insanı gezdiren aşk nasıl olur da böyle bir hale gelir?​” sorusunu sık sık akıllara düşürse de erkeğin kadın üzerindeki tahakkümünü, çocuk gelinleri, dini bahane ederek halı altına süpürülen ahlaksızlıkları hatırlatması açısından önemli. Özellikle papazın işine gelene günah derken kendi günahlarını sıradan bir davranış olarak görmesi; aynı zamanda seyirciye “kanaat önderi” diye tanıtılan kişinin “14 yaşındaki kızlar göğüsleri çıkmaya başladığında evlenir” fetvalarını hatırlatması oyunda göze çarpan kısımlar. “Bak evladım siz bu kiliseyi pek ciddiye almıyorsunuz ama bu engizisyon beynine bir geçer adamın” repliği de kişilerin din korkusuyla nasıl sindirildiğine güzel bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.

SHAKESPEARE’E ZOR SORULAR

Oyunun bir diğer “esprisi” Shakespeare’e de zor sorular sorabilmekten geliyor. Bir bakıma cüretkar bir sorgulama da yapıyor oyun. Mesela Shakespeare’e neden hep kadın karakterleri öldürttüğü ya da delirttiği sorulmasın? Bakınız Lady Macbeth, Ophelia, Juliet… Bu oyunları gerçekten o mu yazdı; niye sorulmasın? Tarla Kuşu Juliet, tam bu noktada çok yerinde bir Shakespeare eleştirisi yapıyor. Taraf olmadan, yer yer Shakespeare’e −oyunda da olsa− söz hakkı vererek izleyiciye sorgulayabileceği alanlar açıyor. Cevabı da bize bırakıyor. Nasıl yorumlamak istersek…

Engin Alkan, Tarla Kuşuydu Juliet’i ilk olarak yaklaşık on yıl önce İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelemişti. Tabii ki o zamandan bu zamana oyuna yaptığı ince dokunuşları hissediliyor Alkan’ın. Ara ara oyunda, ara ara bir provada olduğu hissini veriyor seyirciye. Dekor tasarımı Cihan Aşar’ın. Sahnede bir evin mutfağını görüyoruz. Mutfakta olması gereken her şey eksiksiz sahne üstünde. Oyunda mutfak önemli bir ayrıntı. Romeo ve Juliet’in süregiden kavgalarının çözümünün kaynayan kazanlarında değil kendilerinde olduğunu vurguluyor bu alan. Aynı zamanda Shakespeare’le kendi yarattığı karakterlerin karşı karşıya geldiği yer oluyor. Dahası, oyuncular yemek dahi yapıyorlar sahnede. Fakat oyun boyunca pişen yemeğin keskin kokusunun kimi zaman izleyiciyi rahatsız ettiğini de belirtelim.

AŞKIN İMKÂNI

Oyunun ışık, kostüm ve müziklerine de ayrıca değinmek gerek. Osman Aktan’ın tasarladığı ışıklar mekan değişimlerini zamanın akışında yumuşak geçişlerle aktarırken Nihal Kaplangı imzalı kostümler oyunun hem eski dönemine gönderme yapıyor hem de dramatik yapıyı günümüze yaklaştırıyor. Murat Bavli’ye ait müzikler bazı anlarda aksayabiliyor. Örneğin sözler çok fazla anlaşılmıyor. Bazı şarkı sözleriyse fazlasıyla didaktik. Fakat Mert Şişmanlar’ın başarılı performansıyla söylediği son şarkı seyirciden yerinde bir tepki alıyor.

Oyundan geriye, aşkın ihtimali ve imkanı üzerine yığınla soru kalıyor. “Aşk için ölmeli” önermesinden aşkın gündelik meselelere kurban edilmesine varan süreci anbean, hem de yüzyıllardır aşklarından şüphe etmediğimiz karakterler üzerinden anlatıyor oyun. Bir hikaye en vurucu yerinde biter, peki yazarının bile cesaret edemediği “uzun süren bir final”de neler olurdu, biraz buruk da olsa gülümseyerek ve ister istemez iki alternatifi kıyaslayarak izliyoruz. Dahası bugüne dek hep bize sorular sormuş Shakespeare’e bu kez seyirci sorular soruyor. Yanıtını bilip bilmezden geldiğimiz soruları…

Hamiş: Bir zamanların büyük aşıkları Romeo ve Juliet’in gülünç ama bir o kadar da hüzünlü evlilik hikayesine tanıklık etmek isteyenler, Tarla Kuşuydu Juliet’i, 30 Ocak’ta UNİQ Box’ta izleyebilirler.

 

ÖNCEKİ HABER

Strike bans are unconstitutional

SONRAKİ HABER

TGC'den Uğur Mumcu'nun ölüm yıl dönümünde etkinlik: Gazeteci olmak, gazeteci kalmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...