12 Aralık 2019 23:56

Erdal’ı anmak, bugünü konuşmaktır

Erdal Eren’i anarken, yaşadığı ve idam edildiği dönemi konuşmak kadar yakın geçmişin bugüne ne söylediğini anlamak da önemli. Erdal Eren düne ait ve dünde kalan değildir, hiçbir zaman da öyle olmadı.

(Çizim: İsmail Cem Özkan)

Paylaş

Selma GÜRKAN
Emek Partisi Genel Başkanı

Erdal Eren’i anarken, yaşadığı ve idam edildiği dönemi konuşmak kadar yakın geçmişin bugüne ne söylediğini anlamak da önemli. Çünkü Erdal Eren düne ait ve dünde kalan değildir, hiçbir zaman da öyle olmadı.

Erdal’ın mücadeleye atıldığı döneme baktığımızda, gençlik hareketinin siyasal gelişkinliğinin oldukça yüksek olduğunu, işçi ve emekçi sınıfların ekonomik talepleri için hareket halinde bulunduğunu, demokrasi, özgürlükler ve sosyalizm hedefli siyasal mücadele içine hızla çekildiğini görebiliriz. Buna bağlı olarak örgütlenme, sendikalaşma eğilimi de yüksekti.

Dönemin belirgin özelliklerinden biri de işçi ve emekçi direnişlerinin, bulunduğu semtin halkı, öğrenci gençlik, siyasal gençlik gruplarıyla hızla birleşme eğilimine girebilmesiydi. TARİŞ direnişinin Gültepe başta olmak üzere emekçi semtlerden destek alarak bir kent direnişi haline gelmesi bunun örneğidir. Ankara’da da Nace, Işık Kolektif, Temel Enerji, Mitaş, Ankara Oteli, Turist Otel gibi işyeri ve fabrikalarda grevde ve direnişte olan işçiler geniş bir halk desteği almıştı. Benzer örnekler İstanbul için de geçerlidir.

Yükselen mücadeleye ket vurmak üzere devletin başvurduğu çeşitli kontra eylemler ve siyasi cinayetler de döneme damgasını vurmuştur. Bu koşullar altında gençlik safını ya işçi emekçi hareketiyle ve demokrasi-özgürlükler talebiyle, sosyalizm hedefiyle birleşen mücadelenin içinde belirleyecekti ya da bu mücadeleye karşı milliyetçilik ve din istismarından beslenen kontra eylem ve siyasi cinayetlerin safında yer alacaktı. Erdal Eren’in tercihi birinciden yanaydı. Antifaşist, antiemperyalist gençlik hareketini sosyalizm mücadelesiyle birleştiren hareket içerisinde mücadele neferi olmayı seçti. O bir yurtsever devrimci, genç bir komünistti. Genç Komünistler Birliği içinde yer alıyordu. Kısacık ömrüne büyük bir mücadeleyi sığdırmıştı.

Erdal Eren’in direngenliğini, mücadeleciliğini, fedakarlığını kişisel bir özellik olarak sabitlemek doğru olmayacaktır. O, kuşağının kararlılığını, erken olgunlaşmışlığını, azmini; hareketin bütün gençlerden beklediği disiplin ve adanmışlığını giyinmiştir ve idam sehpasına gidinceye kadar bu hasletleri üzerinde vakarla taşıdığını defalarca kanıtlamıştır. 

Erdal Eren elbette üzerine atılı suçu işlememişti. Ancak 12 Eylül askeri darbesinin koşullarını hazırlayanlar için bir gerekçe gerekliydi. Tanıklar dinlenmediği gibi, kanıtlar da dikkate alınmadan ve hatta açıkça yok edilerek yargılandı ve infaz edildi. Erdal Eren davasını ve idamını diğerlerinden farklı kılan, en basit hukuk kuralı hiçe sayılarak, yaş tespiti talebi reddedilerek ve yargılamaya konu olayın meydana geldiği tarihte Erdal’ın 18 yaşını doldurmamış olması dikkate alınmadan infazın yapılmasıydı. Faşist General Kenan Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü, dönemin yargısının nasıl işletildiğinin açık itirafı olmuştur.

DOMİNİK’TE ERDAL EREN İSMİ

Erdal’ın idamının durdurulması ve idam cezasının kaldırılması için ülkede ve dünyada geniş çaplı kampanyalar düzenlendi. Bugün Dominik’te Erdal Eren ismini taşıyan insanların olması bu kampanyanın etkisiyledir. Benim de 12 Eylül öncesinde gözaltına alındığım, tutuklandığım, yargılandığım suçlamalardan biri, o günden bugüne onurla sahiplendiğim, Erdal’ın idamını durdurmaya yönelik imza metni, afiş, el ilanı gibi kampanya materyalleriydi.

Erdal, Sinan Suner’in faşist bir koruma polisi tarafından katledilmesinin ardından düzenlenen bir eylemde yakalandı. Sinan’ın yarım kalan sözünü tamamlamak için oradaydı. Tıpkı Erdal Eren’in yarım kalan sözünü tamamlamak isterken yakalanıp öldürülen Ercan Koca gibi. Onlar bir zincirin halkasıydılar. O yüzden Erdal Eren anılırken, onurla ve gururla sergilediği baş eğmez tutumunun, aynı dünya görüşünü paylaşan insanlarca, hem bu topraklarda hem dünyanın her yerinde paylaşıldığını unutmamak gerekir. Ona 17 yaşında darağacında dile getirdiği mesajları verdiren, inandığı davasıydı.

Kapitalist sistemin gençliğin geleceğini karartan sömürü, yağma, savaş, çatışma politikalarına, bu sistemin bir parçası olan ve “tek adam yönetimini” bir siyasal sistem olarak inşa eden AKP iktidarının politikalarına karşı mücadele; bugünün gençliğinin tek seçeneği var. Bugün Erdal Eren’in mücadelesinden çıkaracağımız ders tam da budur. 1986 Netaş greviyle başlayıp ‘89 Bahar Eylemleri, Zonguldak Madenci Yürüyüşü yükselen sınıf hareketi ve eş zamanlı olarak ivme kazanan gençliğin akademik ve demokratik mücadelesi nasıl ki 12 Eylül faşist darbesinin karanlığını yırtmışsa, bugün de işçi sınıfının ve diğer tüm ezilenlerin demokrasi, özgürlük ve kurtuluş mücadelesiyle birleşen gençlik ve kadın hareketi, ülkenin üzerinde dolaşan kara bulutları dağıtacaktır.

Gençlik geleceğine sahip çıkıyor, siyasal iktidar bütün baskılarına ve kuşatmalarına rağmen gençliği teslim alamıyor. İktidar, hak ve demokrasi taleplerini bastırmaya çalışsa da, cezaevleri, tutuklamalar, gözaltıları bir baskı unsuru olarak pervasızca kullansa da demokrasi, özgürlük ve barış isteyenleri susturamıyor. Bugün Irak’tan Şili’ye, Lübnan’dan Bolivya’ya, Sudan’dan Fransa’ya kadar gelişen işçi ve halk hareketleri içinde yer alan emekçi gençlik, değişimin dinamiğini göstermeye devam ediyor.

ÖNCEKİ HABER

13 Aralık haftasında vizyona giren filmler

SONRAKİ HABER

Parantez içindeki çizgilere sığmayan hayatlar; Erdal

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...