28 Ekim 2012 09:28

Kuşun diğer kanadı da kırılıyor

Tek kanatla kuş uçmaz”. Bu söz, kadın istihdamının ülke ekonomisinin gelişmesinde ne kadar hayati olduğunu göstermek için patronlardan hükümet temsilcilerine kadar pek çok kesimin dilinden döküldü. Uzun süredir gündemde olan bu konu AKP’nin 63 maddelik programında da “kadın” kelimesinin ge&cce

Kuşun diğer kanadı da kırılıyor
Paylaş

Sevda Karaca


KADIN İSTİHDAMI VURGUSU ARTIYOR

AKP’nin son kongresinde dağıtılan 63 maddelik ‘yol haritası’nda işgücü piyasasına yönelik 4 maddeden biri olan “kadınların işgücüne katılımının yüzde 38’e çıkarılması” hedefi de var. Bu hedef AKP’nin ekonomi politikaları açısından ne ifade ediyor?
Sadece bu programla sınırlı değil, 2000’den bugüne kadın istihdamını arttırmaya yönelik bir söylem var. Hükümetin programlarında, AB uyum yasalarıyla birlikte oluşturduğu ulusal eylem planı ve kalkınma planlarında kadın istihdamını arttırmak özel bir yerde duruyor. Gerçek hayata bakıldığında bu politikaların kadın istihdamını ne kadar arttırdığı tartışmalı. Son zamanlarda bu vurgu neden arttı diye bakarsak; bunda yalnızca istihdam politikalarında değil sosyal politikada ve hatta kalkınma anlayışında yaşanan değişimin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu değişime “insan sermayesi”nin “keşfi” diyebiliriz. Sosyal hizmetler özelleştiriliyor, metalaştırılıyor ama onun ötesinde sosyal yatırım devleti gibi bir şeyden bahsediliyor. İnsanların kendisine yatırım yaptığı, devletin desteğinin söz konusu olmadığı, sosyal güvenliği de insanın kendisinin yarattığı bir devlet biçimi tartışması bu. Nüfus, kalkınmada, büyümede önemli bir unsur olarak tarif edilmeye başlandı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çok sık dillendirdiği üç çocuk meselesinin arkasındaki mantık bu aslında. Muhafazakârlık boyutuyla çok rahatsız oluyoruz bundan, kadınların bedeninin denetim altına alınması anlamına da geldiği için. Bunun ekonomiye yansımasına baktığımızda, yapılmak istenen Türkiye’nin rekabet gücünün genç nüfusa dayandırılması. Kadın istihdamı Türkiye’de çok düşük düzeylerde, özellikle AB’yle kıyaslandığında. AB ülkelerinde yüzde 50 üzerinde ama Türkiye’de bu yüzde 27 civarında. Nüfusun kalkınmada bu kadar önemli bir rol oynadığı kalkınma anlayışında, halihazırda işgücü piyasasında kullanılmayan nüfus olarak kadın unsuru çok önemli bir yer tutuyor AKP politikaları açısından.

Bahsettiğiniz değişen devlet yapısında sosyal politikanın da anlamı değişiyor galiba. “Aile” üzerinden tarif ediliyor artık herşey. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tarifte kadın nerede duruyor?
Aslında ikili bir durum var. Bir yandan kadınların istihdamda yer alması hedefleniyor ama aynı zamanda aile yapısının değişmemesi bekleniyor. Aile değişen sosyal politikanın üzerine inşa edildiği bir yapı olarak karşımızda duruyor. Bu yeni bir şey değil, aile her zaman bu biçimde değerlendirildi, ama aile politikalarının şimdi daha da güçlendiğini görüyoruz. Aile neden bu kadar merkeze alınıyor? Çünkü sosyal politikanın olmadığı, aşındırıldığı bir ortamda yeniden üretimin merkezi olarak aile ve kadın tarif ediliyor. Kadın hem piyasaya dahil olacak hem de ailenin devamlılığı, yeniden üretim dediğimiz ev içindeki emeğin ve neslin üretimi garanti altına alınacak.

GÜVENCESİZLİK YAYGINLAŞIYOR

Bir yandan ailenin güçlendirilmesi ve kadının aile içinde tanımlanması, bir birey ve vatandaş olarak varlığının zayıflatılması, diğer yandan da kadınların istihdama katılımının artırılması yoluyla güçlendirilmesi söylemi. Bu bir çelişki mi?
Neoliberalizm muhafazakarlıkla birlikte kendini yeniden üretiyor. Çelişkili görülen şey, bugünün politikası aslında. Kadın istihdamı denildiğine nasıl bir istihdamdan söz ediyoruz? Güvenceli, tam zamanlı bir istihdam mı yaygınlaştırılmaya çalışılıyor yoksa onun yerine ailenin devamını sağlayacak, daha esnek iş süreçleri mi yaygınlaştırılmaya çalışılıyor? İŞKUR’un meslek edindirme kurslarına, işgücünün arttırılmasına yönelik teşviklere bakın, çoğunlukla bu esnek iş süreçlerine denk gelen istihdam biçimleri. Bu da son dönemin popüler deyimiyle “iş ve aile yaşamını uzlaştırmanın bir yolu” olarak sunuluyor.

Peki bu yolla da olsa hedef olarak ortaya koyduğu yüzde 38 kadın istihdamı gerçekleşebilir mi?
Politikalarla hedeflenen başka bir şey, ekonominin seyri başka. Bunu hedefleyebilirsin ama Türkiye’ye genel olarak dünya ekonomisine baktığımızda, ekonominin istihdam yaratma kapasitesinin sürekli düştüğünü görüyoruz. İstihdam yaratmayan büyüme” olarak nitelendirilen bir süreç bu. Bu rakam gerçekçi değil bu anlamda. Esnek istihdam da ne kadar çare, burası tartışmalı.


ESNEKLEŞME KADINLAR ÜZERİNDEN YAYGINLAŞTIRILDI

Hükümetin istihdamı artırmada “önemli” olarak nitelendirdiği adımlar da var: İŞKUR’un son dönemde kadınları ve gençleri önceleyen iş ve meslek kursları, teşvikler gibi... Bunlar da mı işe yaramaz?
Hükümetin istihdam politikasını gösteren en önemli belgelerden biri “orta vadeli program”, bakıyorsunuz kadın istihdamına yönelik herhangi bir madde göremiyorsunuz. Yine daha önceki belgelerde olduğu gibi gençler, sakatlar gibi dezavantajlı gruplar arasında tarif edilen bir kadın istihdamı meselesi var. Bunu böyle tarif edersen, hedeflediğin bu rakamı sağlayacak ciddiyette bir şey üretmediğinin izlerini de vermiş olursun.
Bu hafta Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi’nin bir toplantısı vardı çeşitli illerden gelen kadın örgütleriyle. İstihdamı merkezine alan örgütlerin ortak sorunu yaptıkları ürünü pazarlayacak bir imkanın olmaması idi. Üretimlerini kalıcı hale getirecek bir olanak bulamıyorlar. Ya da İŞKUR’un meslek edindirme kurslarından alınan sertifikalar; Kadınlar meslek edindirme kursuna gidiyor, “donanımlı” hale geliyor ama ortada bunu karşılayacak bir piyasa yapısı yok.

Kadınların işgücü piyasasına katılamamasının en önemli nedenlerinden biri olarak nitelikli olmamaları ifade edilir hep; ancak görüyoruz ki bu kurslarla nitelikli emek haline de geliyorlar ama değişen bir şey yok galiba...
Tabi, aslında son yıllarda çok dillendirilen aktif iş gücü politikası dediğimiz “işgücünün piyasaya uygun hale getirilmesi”, kadın istihdamını artırmanın bir aracı olarak tarif ediliyor. Ama bunun kadınların hayatı açısından somut hiçbir karşılığı yok. Artan işsizlik ve yoksulluğun yönetilebilir hale gelmesinde bir mekanizmaya dönüşmüş durumda. Yoksulluğun yükünü çekenlerinde kadınlar olduğu düşünüldüğünde, kadınlar bu işin merkezinde konumlandırılıyor.

Bu “yoksulluğun yönetilebilirliği” açısından esnek istihdam nerede duruyor peki?
Esnek istihdam özellikle kadınlar üzerinden yaygınlaştırılmaya çalışıldı, kadınlara uygun görülen iş biçimleri olarak. Sonra genel bir norm haline gelmeye başladı. Şimdi esnek işlerin güvenceli hale getirilmesine ilişkin yasal düzenlemeler yapılıyor. Artık kamu çalışanlarını da kapsıyor. Kamuda sözleşmeli çalışma ve performansa dayalı ücretlendirmeye geçiş hazırlıkları yapılıyor. Kadınlar üzerinden yaygınlaştırılan esnek iş süreçleri işgücü piyasasının genel bir işleyiş kuralı haline geldi.


SERMAYE KADIN EMEĞİNİN PEŞİNDE

TÜSİAD’dan başlayarak hemen hemen bütün patron örgütlerinin dilinde “kadın istihdamı” var. Hatta bu bir sosyal proje de halini almış durumda, reklam filmleri, eğitimler, ha bire düzenlenen konferanslar... Siz patronların bu “kadın istihdamı projeciliğini” nereye bağlıyorsunuz?
Konu dönüp dolaşıp sosyal politikaya geliyor. İstihdam da sosyal politikadan bağımsız bir mesele değil. Sosyal devlet yerine özel sektörün sosyal yardımı ikame ediliyor. Kadınlara yönelik özel sektörün sosyal sorumluluk projeleri çok trajikomik görüntülerde ortaya çıkarıyor. Oldukça olumsuz koşullarda ve düşük ücretlerde kadın ve çocuk emeğini sömüren bir firmanın sosyal sorumluluk projesi adı altında “cinsiyet eşitliğini sağlamak için işyeri eğitimleri” yapması mesela. İnsan artık ne düşüneceğini bilemiyor.
Bugün özel sektör sosyal politikanın ana aktörü haline getiriliyor. Bu aktörlük de hakkın karşılanması değil, bir hayırseverlik faaliyetinin yerine getirilmesi biçiminde. Ve sermaye için bir “prestij” de sağlıyor. Tüm bunlardan kadınların payına düşen olumlu hiçbir şey yok.


KADIN ÖRGÜTLERİ BU PROJENİN PARÇASI OLMAMALI

Bütün bu süreçte kadın hareketi içerisinde iki taraf olduğunu da gördük, biri neoliberalizmle muhafazakarlık birlikteliğinin kadınları iyi bir yere götürmediğini söyleyip buna karşı mücadele eden bir kesim, diğer tarafta da kadın istihdamına ilişkin projelerin her koşul altında desteklenmesini savunan kesim. Bu iki uç arasında farklı tonlar taşıyanlar da farklı projeler için farklı tutum alabiliyorlar. Bu iki uç arasında gerilim olacağını düşünüyor musunuz?
Kadın hareketi tabi çok geniş bir yelpaze ve epeydir de var bu ayrışmanın kendisi. Çünkü istihdam meselesi çok zor cevaplanabilir bir soru. Baktığınızda bir taraftan diyorsunuz ki kadınların toplumsal konumlarının iyileştirilmesinin araçlarından biri ekonomik gücünü elde edebilmesi. Bunun yolu da işgücü piyasasına katılması. Ancak işgücü piyasasına nasıl, hangi biçimlerde katıldığı ve işgücüne katılımın kadınları ne kadar dönüştürdüğü kadın hareketinin gündemini oluşturuyor aslında. Çünkü bizim derdimiz sadece ekonomik güçlendirme değil, kadının özgürlüğünü sağlamak nihai olarak. Cinsiyetçi iş bölümünü ne kadar değişime uğrattığın yani kamusal ve özel alanda ne kadar değişim yarattığını tartışmadan “istihdam da istihdam” demek kadınlar açısından tek başına çok bir şey ifade etmiyor. Ama dediğim gibi kadın hareketi açısından çözüm önermekten de kaçamayacağı bir sorun istihdam.
Meselenin öbür boyutunda da hükümetin “kadın örgütlerinden de birisi olsun, birlikte karar alalım, onlar da ortaklarımız olsun” anlayışı var. Bunun adı “yönetişim”, şimdilerde ise “demokratik yönetişim” deniliyor. Sivil toplum örgütlerinden, kamudan, özel sektörden temsilciler bir araya gelip politikayı “rızaya dayalı” üretmeye başlıyor. Kadın örgütleri bu “rızaya dayalı üretimin” neresinde, onu sorgulamak lazım. Biz kadınların yaşamındaki değişimin boyutunun ne olacağını tarif etmeden bir şey yapıyorsak, o politikaların olumlu sonuç getirecek politikalar olduğunu söylemek çok da mümkün değil.


KREŞ HAKKI YOK SADAKASI VAR

Hükümet, kreşler konusunda bir takım projeler de ortaya attı. Ancak bir yandan da kamu kurumlarındaki kreşlerin kaldırıldığı, belediyelerin kreş açma yükümlülüğünün esnekleştirildiği bir süreç var. Ne amaçlanıyor?
Uygulanan politikalara baktığımızda şöyle işliyor süreç: politika tasarlanıyor ama ona yumuşak geçişler yapılmaya çalışılıyor. Kreş yardımını da ben buna benzetiyorum. Nakdi yardım sağlıyor ama kreş açmaktan imtina ediyor. Biz biliyoruz ki kadınların önündeki en önemli engel evdeki sorumlulukları; yaşlı, çocuk ve hasta bakımı, bakım hizmeti. Bunu desteklemek istiyorsan kreş açmalısın. Devlet olarak açman, özel sektöre, belediyelere yükümlülük haline getirmen gerekir. Çalışan kadınlara 300 liralık yardım tartışmasında hak temelli değil, yardım temelli bir anlayış var. "Senin kreş hakkın" diye bir şeyden söz etmiyor. Gelir testine göre 300 liralık bir yardımdan söz ediyor ve üstelik çalışır durumdayken bu yardımı alabileceksin. Bu, hem bir geçiş sürecini yumuşatılması, hem de kamunun yükümlülüğü olan kreş hakkının ortadan kaldırılarak "sadakaya" dönüştürülmesi gibi geliyor bana.

evrensel.net

ÖNCEKİ HABER

Yasa, ILO normlarına baştan aşağı aykırı

SONRAKİ HABER

Roj TV davası başlıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...