25 Ekim 2012 11:59

Saba makamından bir çığlık

Nazlı Berivan Ak

Makam üçlemesi projesi çerçevesinde, müziği filmin bir karakteri haline getirmek yenilikçi ve deneysel bir yaklaşım. Saba projesi nasıl oluştu?
Saba; makam üçlemesi olarak hazırladığım Hicaz, Saba ve Nihavend’in ikinci filmi. Bu üçlemenin içinde beni gerek yazım süreci, gerekse çekim sürecinde en çok zorlayan filmin Saba olacağını tahmin ediyordum. Çünkü Saba Makamı benim için çok özeldir. Makamlar içinde beni en etkileyendir. Tabii diğer makamlardan da çok etkilenirim. Mesela bu konseptim dışındaki Hüseyni, Buselik, Segah da çok etkilendiğim makamlardandır. Ama Saba Makamı diptir. Kör bir kuyu, uçsuz bucaksız bir dehliz gibidir. İçinde ışık ararsınız, bir çıkış yolu arar durursunuz ama bulmanız zordur. Karanlıktır Saba… Bu karanlığa alışırsınız, bununla yaşamaya başlar, artık bu durumdan bu karanlıktan korkmazsınız. Tıpkı benim Saba üzerine yazdığım senaryo gibi.

Hayalini kurduğunuz mekanla, filmde seyirciyi karşılayan manzara ne ölçüde birbirini tuttu? Senaryonun ilk hali nasıldı?
Bir kasaba. Ama dünyanın neresinde olduğu belli değil. Bir zamanda geçiyor ama hangi zamanda belli değil. Birkaç karakter, kör bir kuyunun dibinde yaşıyorlar. Hepsi iyi… Ama yaşadıkları bir olay ya da içinden geçtikleri bir durumdan dolayı kötü ilan edilmişler daha doğrusu biz öyle görüyoruz. Bu siyah ve beyaz gibi. Aslında siyah olan yok. Hepsi beyaz ama durumlardan dolayı siyah görünmek zorunda kalıyorlar. Sırları var, tutkuları var en önemlisi de bastırdıkları şeyler var ve bunlara asla esir olmuyorlar. Hepsi her şeyi biliyor farkında ama bununla yaşamaktan kaçmıyorlar… Kör kuyularındaki o karanlığa alışmışlar. Ama ışık hep var… Bu ışık bir aşk. Bu aşk o kör kuyuya girme nedenleri, o kuyuda yaşama nedenleri. Bir çocuksa bunların hepsinin dışında, o kör kuyunun dışında ve avuçlarına aldığı bir avuç toprakla kuyuyu tamamen kapatıyor. Saba benim 22 yıl önce, çocukken üzerini toprakla kapattığım bu hikayeyi toprağın altından tekrar çıkarmamdır. Dolayısıyla hayatımın en zor anılarının benim için en özel makamın yansımasıdır… Siyah beyazdır film.

HİCAZ İLE SABA BİRBİRİNDEN ÇOK FARKLI

İlk filminiz Hicaz’da olduğu gibi Saba’da da derin bir hüznün çevrelediği ölüm ve yaşam temaları var. Görsel anlatım birbirinin devamı niteliğinde, konu bakımından da bir devamlılıktan söz edebilir miyiz?

Hicaz ölü kıyafetleri üzerine kuruludur. Birileri ölür onların kıyafetleri birilerine geçer ve böylece mutlak döngü devam eder. 17 yıl F tipinde yatan bir siyasi suçlu dışarı çıktıktan üç gün sonra ölür ve onun ayakkabıları bir turist kızın ayağına geçer. Böylece o ayakkabılar dünyanın her yerini gezecektir. Benim için mutlak özgürlük budur. Hicaz ile Saba birbirinden çok farklı. Hicaz’da ilk filmim olmasından dolayı eksiklikler ve hatalar vardı ama Saba da bunların hiçbirine imkan bırakmadım. Hicaz bir metropolde geçerken ve zaman mekan belirginken Saba’da bunların hiçbiri yok ve bir kasabada geçiyor. İkisinin tek ortak yönü ise açılışlarındaki taksimler… Tıpkı müzikteki gibi kamerayı bir enstrüman olarak kullanıp o anki hissiyatla yapılan taksimler. Birbirinden farkları Hicaz ve Saba makamının hissiyatı kadar keskindir.

NİHAVEND’İ FARSÇA ÇEKECEĞİM

Makam üçlemesinde en son filmin en zor ve en özel olacağını söylemiştiniz...
Nihavend… Üçlemenin son filmi. Ne zaman çekerim bilmiyorum zor bir iş. Senaryosu çoktan hazır. Üçlemenin senaryoları bittikten sonra başlamıştım ilk halkasına. Ama bakalım. Şu an Saba ile ilgilenmem gerek. Nihavend dönem… Farsça çekeceğim.

Evrensel'i Takip Et