27 Ekim 2019 00:51

Avrupa'nın gündemi: AB’de toplu katliamlar devam ediyor

Londra yakınlarında Essex’te bir konteynerde 39 Çin vatandaşının ölü bulunmasının etkileri sürüyor. Guardian gazetesi başyazısında bir toplu katliamla karşı karşıya olunduğunu belirtiyor.

Fotoğraf: Tayfun Salcı/AA

Paylaş

Britanya 39 Çin vatandaşının Londra yakınlarında Essex’te bir konteynerde ölü bulunmasıyla şoka girdi. Soğutmalı konteynerle Belçika’dan gelen bir gemiyle ülkeye girdiği belirlenen konteyneri limandan alan 25 yaşındaki Kuzey İrlandalı şoför sorgulama altındayken, testlerin hepsinin otopsiden geçmesinin uzun zaman alacağı söyleniyor. Sınırlarını kapatıp ülkeye girişi kontrol etme sevdasındaki Britanya’da halk kendi sorumluluklarını sorguluyor. Guardian gazetesi başyazısında bir toplu katliamla karşı karşıya olunduğunu belirtiyor. 

Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer’in Suriye’de “uluslararası güvenli bölge” önerisinin yankıları sürüyor. Hükümet ortağı sosyal demokratlar, böyle bir planın kendileriyle konuşulmadan açıklanmasından rahatsız. Muhalefet partilerinden tepkiler var ama bu plan Almanya ve Avrupa Birliğinin (AB) uzun süreden beri izlediği bir askeri stratejinin somutlaşması. Fransa’da ise Avrupa komiserliğine Macron’un Adayı Sylvie Goulard’ın atanmasının reddedilmesinden sonra Fransa’nın genç cumhurbaşkanının Avrupa politikası sorgulanma konusu oldu. Macron yeni bir aday olarak Eski Ekonomi Bakanı Thierry Breton’u önerdi. Le Monde gazetesinin editörlerinden olan Sylvie Kauffmann’ın kaleme aldığı yazıda Macron’un üslubu tartışılıyor.


ESSEX’TEKİ GÖÇMEN TRAJEDİSİ ÜZERİNE: SINIRLARDA DAHA SIKI ÖNLEMLER ÇÖZÜM OLAMAZ

Editöryel
Guardian 

Essex'teki bu hafta bulunan 39 ceset hakkında detaylar az, karamsar ve şok edicidir. 31 erkek ve 8 kadın kurbanın hepsinin yetişkin ve Çin vatandaşı olduğu detaylarını perşembe günü öğrendik. Britanya’ya deniz yoluyla Belçika’dan, donduruculu bir konteynerde ve çarşamba sabahının erken saatlerinde gelmişler. Konteyner daha sonra Kuzey İrlanda’dan gelen bir çekiciye bağlanıp Essex’te bir sanayi bölgesine ulaşıyor ve bir saat sonra cesetler bulunuyor. Kurtulan hiç kimse yok.

Hikayelerinin önemli bölümü açığa çıkmış değil ve hâlâ soruşturma altında. Bu detayların en önemlisi kurbanların kimlikleri ve hikayeleri olacak. Konteynere isteyerek mi zorla mı bindirildiler? Konteynere binmelerinden kim sorumluydu? Essex’e hangi rotadan ulaştılar? İnsan ticareti kurbanı mı yoksa ülkeye yasal olmayan yollarla girmeye çalışan göçmenler miydiler? Bu soruların cevapları çok önemli çünkü görünürde bir toplu katliamla karşı karşıyayız.

Fakat böyle bir durumla ilk defa karşılaşmıyoruz ve emsalsiz bir durum değil. İnsan-kaçakçılığı artık yeni global ekonominin büyük bir parçası. Enternasyonel Göçmenler Örgütü kayıp göçmenler projesi verilerine göre, son beş yılın her birinde de 4 binden fazla insan göçmen güzergahlarında öldü veya kayboldu. Daha önce de buna benzer trajedilere şahit olmuştuk. 2000 yılında yine 58 Çin vatandaşı Dover’de -bu haftaki gibi Zeebrugge’dan gelen- bir tırda ölü bulunmuştu. Yakalanma olasılıklarını azaltmak amacıyla tek havalandırma borusunun kapatılması sonucu boğularak ölmüşlerdi. 2014’te 35 kadın, erkek ve çocuk Tilbury’de bir konteynerde ölmek üzereyken bulunmuşlardı. Bu haftaki ölümler daha iyi tetkik araçlarının kullanıldığı ve sorumluların daha bilinçli olduğu koşullarda gerçekleşti. Şoförler artık araçlarını daha iyi kontrol etme ve müdahalelerin farkına varma konusunda daha iyi eğitim alıyorlar. Fakat Calais gibi büyük limanlarda gerçekleşen gelişmeler insan-kaçakçılarının Zeebrugge gibi daha küçük limanlara yönelmesine yol açmış olabilir. Soğutmalı konteynerler -insan taşıma açısından ne kadar inanılmaz olursa olsun- incelemelerde yakalanma olasılığını azaltma açısından cazipleşmiş olabilirler. 

Daha iyi tespit teknikleri ve yeterli oranda personel tabii ki önemli. Kaçakçıların etkin cezalandırılması da aynı oranda önemli. Fakat global göçmen krizi Dover’in beyaz tepelerindeki köprünün kaldırılmasıyla çözülemez. Bu enternasyonal sorun enternasyonal bir çözüm gerektiriyor. Aynı zamanda günümüz göçmen akımlarına yol açan, milyonları güç koşullar ve açlıktan kurtulmak için tehlikeli ve uzun yolculuklar yaparak Britanya gibi ülkelerde güvenli ve daha iyi bir hayat aramaya zorlayan baskıları tanımayı gerektiriyor. Eğer sınırlarınızı kapatmanız insanların bir soğutmalı konteynerde saklanarak ülkenize girmeye çalışmasına yol açıyor ise politikanızın kendisi de sorunun bir parçasıdır. 

Bulunan 39 cesedin Britanya’nın tamamında yarattığı şok ortada. Hiç kimse böyle insanlık dışı davranışların aramızda, hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle barışık olamaz. Olayla ilgilenen acil servis çalışanları, sanayi sitesi çalışanları ve yerel toplumun üyeleri üzerindeki etkisi özellikle derindir. Fakat insanların böyle bir muameleye maruz bırakılması tahammül edilemez demek tek başına yeterli değildir. Şahsen hepimiz ve de hükümetlerimiz, bir kamyon dolusu cesedin son durağının Britanya olmasında bizim de sorumluluğumuz olup olmadığını sorgulamalıyız. 

Çeviren: Haldun Sonkaynar 


ALMANYA VAZİYETTEN VAZİFE ÇIKARIYOR

German Foreign Policy

Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer  kuzey Suriye’de “uluslararası güvenli bölge” kurulması çağrısında bulundu. Karren-Karrenbauer, hedefin Türk ordusunun ele geçirdiği alanda çatışma ortamını ortadan kaldırmak olduğunu iddia etti. Plana ABD, Büyük Britanya ve Fransa ile birlikte karar verildi. Berlin’de NATO’nun Avrupa’daki üyeleri askerlerinin bölgeye yerleştirilmesinin zorunlu olduğundan söz ediliyor. Güç dengesi göz önüne alındığında -Suriye ile ilgili en önemli anlaşmalar son zamanlarda Rusya ve Türkiye tarafından yapıldı- Kramp-Karrenbauer, batının güvenli bölgesinin “Türkiye ve Rusya’nın katılımıyla” devam edeceğini açıkladı. Bakan ayrıca, bölgedeki Suriyeli mültecilerin bu bölgeye yerleşiminin mümkün olması gerektiğini de belirtti. Bu, Ankara’nın operasyonunun ana hedeflerinden biriydi. 

ON BİNLERCE ASKER

Alman politikacılar daha önce de birkaç kez, Suriye’nin kuzeyinde AB ülkeleri askerlerinin konuşlandırılmasını talep etmişlerdi. Türkiye’nin operasyonu başlatmasından hemen sonra, Hür Demokrat Parti (FDP) Meclis Grubu Genel Başkan Yardımcısı Alexander Graf Lambsdorff, ihtiyaç duyulanın “Almanya’nın talep ettiği, Suriye ile Türkiye arasında bir tampon bölge kurulması”nın, BM’in mavi kasklıları arasına AB birliklerinin yerleştirilmesinin zorunluluğundan bahsetmişti. Kısa bir süre sonra, Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Dış Politika Sözcüsü Roderich Kiesewetter, Suriye topraklarında Batı’nın inisiyatifinde ve askerleriyle bir tampon bölge kurulmasını talep etti. Kiesewetter, AB ülkelerinden 30 bin ila 40 bin askerin bölgede görevlendirilmesini savundu. Alman birlikleri sorumluluk üstlenmeliydi.

ASYA’YA DÖNÜŞ

Almanya’nın savunma bakanının ağzından somutlaştırdığı talep, tam da ABD’nin bölgedeki askerlerini azaltma planının ardından geldi. Prensip olarak, Washington Ortadoğu’daki birliklerini Çin’e karşı konumlandırmak için geri getirmek istiyor. ABD Eski Başkanı Barack Obama, bu projeyi “Asya’ya dönüş” sloganı altında sürdürmeyi amaçladı ve sürdürdü de. Ne var ki, IŞİD’in yükselişi ABD ordusunu belli bir süre daha Ortadoğu’ya bağladı. Donald Trump şimdi yeni bir başlangıç yapıyor. Bölgeden askerin çekilmesi, Washington’da yoğun bir şekilde tartışılıyor. Bu tartışmaların ardından Trump, yalnızca doğu Suriye’deki çölde birliklerin konuşlandırılmasının sürdürüleceği sözünü vermekle yetinmedi, ABD’nin İran yanlısı milislerin etkilerini arttırdığı, her türlü İran taşımacılığına açık olan Lübnan’ın ana yol bağlantısını kontrol edeceğini vurguladı. ABD Başkanı şimdi de kuzeydoğu Suriye’deki petrol sahalarını ABD birliklerinin kontrolünde bırakmayı kabul etti. Stratejik bölgeler ABD’nin elinde kısacası.

KRİZ BÖLGELERİNDE DÜZEN GÜCÜ OLMAK

Almanya’nın NATO’da tartışılan önerisi, yıllarca tartışılan ABD birliklerinin planlı çekilmesinden sonra Batı’nın hegemonyasını güvence altına almak, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın kontrolünü Alman-Avrupalı ellere verme konusundaki transatlantik konseptine tekabül ediyor. 2013 sonbaharında, Berlin Bilim ve Politika Vakfı (SWP) ve ABD Alman Marshall Fonu (GMF) ile birlikte hazırlanan ve yayımlanan bir stratejik belgenin somut ortaya çıkışı. Belge, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin -özellikle karmaşık ve uzun vadeli askeri misyonlar söz konusu olduğunda- öncelikle Kuzey Afrika’nın giderek dengesizleştiği koşullarda Avrupa’nın denetiminde olmasını içeriyor. Konsept ayrıca Bundeswehr’in Beyaz Kitabına da entegre edilmiş durumda. Belgede defalarca “Kuzey Afrika’dan Sahel, Afrika Boynuzu, Ortadoğu’dan Orta Asya’ya kadar uzanan kriz bölgelerinde Almanya’nın, “Düzenin kurulması ve korunmasında” sorumluluk üstlenmesinden; Alman silahlı kuvvetlerinin bölgede olmasından söz ediliyor. Bu bağlamda Suriye’nin kuzeyinde bir “uluslararası güvenli bölge” kurulmasının doğru olduğu sonucunun çıkarılması da doğal.

Çeviren: Semra Çelik


YA OLACAK YA DA PARÇALANACAK

Sylvie Kauffmann
Le Monde

Genç Cumhurbaşkanı kendi kendini Avrupa’nın lideri ilan etmiş. Beklenmedik inisiyatifleri ve sisteme karşı saldırıları şaşkınlığa yol açıyor, rahatsız ediyor, şoke ediyor.  

Liderlik ve Avrupa neredeyse aynı cümlede yan yana duran zıt kelimeler gibi. Avrupa Birliğinin iki başkanı var, bir yandan komisyon başkanı, diğer yandan ise konsey başkanı, zaten hiç basit olmayan bir durum. Ulusal liderler, ister siyasi ağırlıkları isterse de ülkelerinin büyüklüğünden olsun, Avrupalı ​​liderliğine soyunduklarında bu durum daha da karmaşık hale geliyor. Ya da tabiatta olduğu gibi Avrupa’da da doğa boşluktan nefret eder. 

Aslında Angela Merkel, bu rolü gayriresmi olarak uzun zamandır yerine getirmişti. (…) Öz itibariyle muhafazakar olan Alman şansölyesinin sergilediği liderlik, AB’nin en büyük ekonomisi ve ortak pazardan en fazla faydalanan ülkesinin çıkarlarıyla tam bir uyum içinde olan bir liderlikti. Almanya için iyi olan Avrupa için iyiydi, ya da tersi: Yani statükoyu savunan bir önderlikti. 

Emmanuel Macron ise bunun tam tersini yapıyor. Bir yandan doğal olarak lider, diğer yandan ise başka bir alternatif yok. Alman siyasi sahnesinde zayıflamış olan Angela Merkel, rolünü birisine devretmeye çalışıyor, İngilizler Brexit’in uçurumu içinde kaybolmuşlar, İtalyan hükümeti ise hayatta kalmakla meşgul, Macron ise ani çıkış ve sürekli hareketlilik önderliğini gerçekleştiriyor. Düşmanlarının ise hareketsiz ve seyirci kalmalarını sağlamaya çalışıyor. AB’yi değiştirmek istiyor zira dünya değişiyor. Ya olacak ya da parçalanacak. Onunla çoğu zaman parçalanıyor. 

Yöntemi ve risklerini iki örnek açıkça sergiliyor. Haziran ayında AB’nin yönetici organlarının belirlenmesine ayrılmış olan Avrupa konseylerinde spitzenkandidaten (partilerin en öndeki yöneticileri) sistemini paramparça etti, saldırısını ilan ettikten sonra manevralarını devreye soktu ve uzlaşma sağlayan adayları dayatabildi. (…) 3 ay sonra buna karşı tepki Macron’un Adayı Sylvie Goulard’ın AB’in Komiseri olma adaylığının reddedilmesiyle kendini gösterdi. Yumrukları yeme zamanı artık Cumhurbaşkanındaydı fakat o buna sessiz sedasız katlanmadı. Kızdı ve bunu da açıktan gösterdi. 

Emmanuel Macron zor işlere el atmaya başladı. İkinci örnek ise, 17 ve 18 Ekim’de Avrupa Konseyinde gerçekleşti: Fransa Cumhurbaşkanı, Kuzey Makedonya ve Arnavutluğun AB üyeliğine katılım müzakerelerinin başlatılmasını veto etti.  Ardından Avrupa’yı itibarsızlaştırma, ihanet etmekle ve “tarihi bir hata” yapmakla suçlanarak sert eleştirilerin hedefi oldu. (…)

Durum ciddi. Fransa ve genişlemeyi destekleyen Almanya karşı karşıya geldi ve hepsinden öte, Elysee’ye göre AB yi sulandırmak isteyenle tam tersini onu güçlendirmek isteyen görüşleri karşı karşıya getirdi. Macron, istikrarsız olan bu dünyada Avrupa’nın zayıf olma diye bir şansının olmadığı düşüncesine kesinlikle inanmış. Dolayısıyla yaklaşımından taviz vermeyecek fakat işleri düzeltme amacıyla tavrından en fazla etkilenmiş ülkelere şimdi ziyaretler gerçekleştirecek. (…)

Çeviren: Şevki İmrek

ÖNCEKİ HABER

Çavuşoğlu ile Maas'tan ortak basın toplantısı: Aramızda ciddi görüş ayrılıkları var

SONRAKİ HABER

Romanyalı Şair Hanna Bota: Kültür farkı var ama şiir insanın özünden geliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...