25 Ekim 2019 00:46

İDÇ’de koşulları düzeltmek yerine işçiler sorguya çekiliyor

İzmir Demir Çelik fabrikasında işçi sağlığı ve iş güvenliğine aykırı koşullara ilişkin haberimiz fabrika yönetimini harekete geçirdi.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Turan KARA
İzmir

Evrensel'de İzmir Demir Çelik (İDÇ) fabrikasında işçi sağlığı ve iş güvenliğine aykırı çalışma koşullarını anlatan, “İDÇ’de ciyak ciyak öten alarm: Karbonmonoksit denizinde günde 12 saat çalışmak” başlıklı haber üzerine fabrika yönetiminin, koşulları bir an önce düzeltmek yerine işçileri tek tek sorguya çektiği, “Münir kim, hanginiz” diyerek baskı yapmaya, işten atma tehdidi ile korkutmaya başladığı belirtildi.

İşçilerin anlattığına göre fabrikanın patronu ve denetleme yapmak için bakanlık görevlileri aynı zamanda fabrikaya geldi. Gaz ölçüm cihazının çıldırdığı görüntülü haber, önce bakanlığı harekete geçirdi. İşçilerin aktardığına göre fabrika 2 gün denetimden geçti, çelikhanenin kapsamlı bir denetimden geçmesi müdürleri ve fabrika yönetimini tedirgin etti. Fabrikanın Sahibi Halil Şahin’in fabrikaya gelerek müdürlere hesap sorduğunu ama kimseye de yaptırımda bulunmadığını söyleyen işçiler, “Müdürlere bir şey olmadı, şimdi onlar daha dikkatli baskı kuruyor üzerimizde ve bir kurban arıyorlar adeta” diyor. İşçileri tek tek sorguya çeken müdürler, fabrika şartlarını duyuran ve haksızlığa karşı gelen Münir’in kim olduğunu arıyor.

SENDİKA YİNE SESSİZ...

Denetimin sonuçları ya da yaptırımlarla ilgili bir açıklama yapılmadı. Ne tür yaptırımlar geleceği ya da tespit edilen eksikliklerle ilgili ne tür düzenlemeler yapılacağı ile ilgili de sonuç açıklanmazken, fabrika içindeki çalışma koşullarına ve sorunlara dair bir başka aktör olan Türk Metal Sendikası da sessizliğini sürdürüyor. Basına ve kamuoyuna, 176 ppm CO gazı içinde çalıştırma skandalıyla ilgili bir açıklama yapmadığı gibi, işçilere müdürlerin baskısı ve sorguya çekmesi ile ilgili de açıklama yapmadı. Çelikhane içindeki çalışma koşulları ile ilgili de henüz bir talepte bulunmadı. Kısaca sendikanın hiçbir şey olmamış gibi davranması sürüyor. İşçiler böyle bir durumda sendika başkanının da fabrikada olması gerektiğini söylüyor.

İDÇ İşçisi Münir, “Fabrika sorunlarının gündeme gelmesi iyi oldu. Sendikaya ihtiyaç olduğu bir dönem ama fabrika temsilcisi sosyal medyada çiğ köfte ve dürüm fotoğrafı paylaşıyor, ‘Her şey ne güzel böyle kebap başka bir yerde bulunmaz’ diyerek. İnsan söyleyecek kelime bulamıyor bu acizlik ve zavallılık karşısında” diyor.

"MÜDÜRLER AKP TAKTİKLERİ YAPIYOR"

Fabrikada yaşananlardan bahseden başka bir işçi ise “Bu korkutmalar yaptıklarının üstünü örtmek ve işçinin sesini çıkarmasını engellemek için. Ama baya ciddiler bunu yaparken, numara yapmıyorlar. Baskıcı yönetimler sorunla ilgilenmez, sorunu dile getireni cezalandırmakla ilgilenir. Müdürler de AKP taktikleri yapıyor. Sana söyleyeyim, haberde yazdığı gibi, burayı da HABAŞ gibi yapmak istiyorlar. Çalışan sayısını düşürerek iş yükünü artırıyorlar. Bunu yaparken de haksızlıklarını ve yanlışlarını baskıyla kapatıyorlar” diyor. İDÇ işçisi “İşten atma tehdidine karşı herkesin birbirini tutması lazım. Onlar 2-3 kişi biz 700, onlar haksız biz haklı. Üstelik hayat memat meselesi. İSG kurallarına uymayan onlar ama niye bize suçlu muamelesi yapıyorlar?​” diyerek baskıya boyun eğmemek gerektiğini ekliyor.

İDÇ işçisi, “Sözüm ona Münir’in kim olduğunu bulmak için vinç bakım, elektrik bakım, klimacılar, teknik emniyeti tek tek sorguya çekiyor ve korkutuyorlarmış diye duydum. O cihazdan fabrikada 4 tane varmış sadece. Yönetim sorunun üstünü kapatmaya çalışıyor böylece” diyor. Müdürlerin herkesi tek tek sorguya çekip ‘Senin yüzünden masum bir işçi işinden olmasın’ diyerek tehdit ettiğini, şimdi çelikhanede büyük bir sessizlik olduğunu aktarıyor.

"VARSA YOKSA ÜRETİM DERLER"

İşçilerin sendika tarafından yalnız bırakılmasıyla, koşulların düzeltilmesi için mücadele işten atılmama mücadelesine dönüşüyor. Müdürlerin, bir yandan emrinde çalışıp onun talimatlarını yapma uğrunda ölen işçiler için vicdan azabı duymazken, diğer yandan kendine yakın gördüğü işçilere vicdan çağrısı yapmaları, kendi vicdanlarını ortaya koyuyor. Müdürlerin vicdanı, 10 senelik çalışma hayatında 25’ten fazla işçinin ölmesi, sakat kalması, hayatına birilerine muhtaç olarak devam etmek zorunda kalması ile sonuçlanan kazalarla meşhur olmuş. Bir HABAŞ işçisi bu durumla ilgili “Ben daha insana sevgi besleyen bir müdür görmedim ki. Varsa yoksa üretim derler. Kendi yaşamları da böyle mahvolmuş kişiler. Biraz iyi olan, insancıl olan hemen geriye atılıyor zaten bunlar arasında” diyor.

Bir başka İDÇ işçisi fabrikadaki son gelişmeleri duyduğu kadarıyla aktararak, “Bakanlıktan denetleme gelmiş. Çevre Bakanlığı diyor arkadaşlar. 2 gün çelikhaneyi ve gazetede haber yapılan yeri gözlemlediler. Raporlar kontrol edilmiş olmalı. Raporları günü gününe ve saati saatine incelemesini, döküm miktarı ile toz tutmanın filtrelerinde devir sayısının denkleşip denkleşmediğini, vardiyaların çalışma süresini iyi kontrol etmesini öneriyorum onlara” diyor.

"İDÇ İŞÇİSİ ORTA HALLİ DURUMUNDAN BİLE ÇOK UZAK"

Bir İDÇ işçisi de “Patron fabrikanın ortasına kadar gelmiş, Halil Şahin Bey. Müdürü azarlamış meydanda. Madem şartlar böyle neden bu halde çalışmaya devam ediyorsun demiş güya. Azarlaması bir işe yarar mı sanıyorsun? Gösterişli bir hareket ama şu da bir gerçek ki İDÇ işçisi bir zamanlar olduğu orta halli durumundan çok uzak. Şu an neredeyse sefalet kapımızda. Tertemiz gelir, tertemiz giderdik. Çalışma zamanımız uzun değildi ve ücretlerimiz yeterliydi, kendimize bakabiliyor toplum içinde yer alabiliyorduk. Şimdi çalışma saatlerinin uzun olması yorgun kılıyor, vakitsiz bırakıyor. Mazeret izni ya da uzun mesailer sonrası dinlenme izni yok. 16’ya da kalsan, arkadaşının yerine bakıp vardiya da tutsan ertesi gün kendi vardiyana gelmek zorundasın. Bazen uyumaya bile vakit kalmıyor ne toplum içine girmesi ne aileyle bir şeyler yapması? Zaten bu kadar uzun süre, çok çalışmaya rağmen aldığın para ailecek bir yerde balık yemeye, bir yere eğlenmeye gitmeye yetmiyor. Gerçeğimiz bu, Halil Şahin de iyi bilir bunu. Bu sorunu çözmeli” diyor.

"BAŞIMIZIN ÜZERİNDE DOLAŞAN BİR İP VAR SANKİ..."

İDÇ işçisinin yeni müdür geldikten sonra, sözleşme dönemi ve kriz baskısını da kullanarak yarattığı ortamı anlatırken söylediği şey önemli: “Her gün acaba kart basacak mı diye geliyoruz işe. Uzun zamandır başımızın üstünde dolaşan bir ip var sanki. Böyle çalışma olmaz, böyle düzen olmaz.” Ayni işçi, “Sana bir olayı anlatayım” diyerek başlıyor sözlerine: “Olay yeri yine hurda ön ısıtma. Olay ise şu; adam vincin tepesinde zehirlenmiş. Bak dinle. Vinç bakımına yukarıya çıkmış arkadaş. O sırada hurda ön ısıtma çalışıyor, makineyi durdurmuyor müdür. Üretimin bir parçasını durdurmaya bir tek müdürün yetkisi var, işçi ölecek bile olsa durduramıyor, yetkisiz. Adam çalışırken hurda ön ısıtma yapılmaya devam ediyor, bir sürü zehirli gaz çıkıyor yukarıya. Bakıma çıkan arkadaş hurda ön ısıtmanın yaydığı gaz ile zehirlenmiş, kimsenin haberi yok ha! Arkadaşları sonradan fark etmiş. Adamı aşağı indirdiklerinde ağzından beyaz köpükler çıkıyor, nöbet geçiriyor, suratını kaplamış köpükler. Sendika kınamadı bile, fabrikada çoğunun haberi yok. Ambulans çağrılmış, adamı öylece bindirmişler hastaneye yetiştirmişler. Şimdi bunu söyledim diye de arkadaşları sıkıştırırlar ama çoğu insan duydu bunu.”

ÖNCEKİ HABER

Cezayir'de avukatlardan gözaltına alınanların serbest bırakılması için yürüyüş

SONRAKİ HABER

Kırklareli'nin Teke Deresi, atıklarla 'beyaz ve gri' renge büründü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...