01 Ekim 2019 20:02

Tam 125 yıldır uygulanmayan deprem raporu

Bundan tam 125 yıl önce, 10 Temmuz 1894’te İstanbul'u sarsan o afet kapıya dayanmıştı. Abdülhamid'in bile kendini güç bela bahçeye attığı depremde ne yaşandıysa bugün de aynı meseleler karşımızda.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Hakan GÜNGÖR
İstanbul

Kuşların birden havalanması, kümes hayvanlarının hareketliliği, bazı hayvanların kaçışması dikkatleri çekmişti ancak kimse birazdan herkesi şoke edecek depremi öngöremedi. Sarsıntı büyük bir gürültüyü beraberinde getirdi. İnsanlar korkuyla sağa sola kaçışırken birkaç saniye içinde sarsıntı bıçak gibi kesildi. Ahali ne olduğunu anlamaya çalışırken tekrar sarsıntı başladı. Bu kez daha şiddetliydi ve 10 saniye kadar devam etti. İstanbul’u tarumar eden sarsıntı işte buydu. Daha sonra bir sarsıntı daha olacak, bu esnada İstanbul kıyılarında sular tam 50 metre çekilip büyük bir hızla kıyılara tekrar vuracaktı! Biraz abartılı olmakla birlikte bazı kaynaklar 20 metrelik dalgalardan bahsediyordu. Akla daha yakın olan tahminlere göreyse deprem yarım metre ila üç metrelik dalgalara neden olmuştu.

Yıllar yılı “Büyük Zelzele” diye anılacak olan deprem, o dönemde İstanbulluların yaşadığı en büyük felaketti.

İstanbul’da en az 474 kişi öldü, 480’den fazla kişi yaralandı. Kaynaklara göre yıkılan ev sayısı 1000’den fazlaydı, 300’e yakın iş yeri büyük zarar görmüştü! Hasar gören bina sayısı için tahminler 10 bindi!

Deprem Adapazarı’da 60 kişinin ölümüne neden olmuş, 600 ev de yıkılmıştı.

II. ABDÜLHAMİD’DEN DEPREM ÖNLEMİ: ABDESTLİ GEZİN, NAMAZ KILIN!

Bundan tam 125 yıl önce, 10 Temmuz 1894’te öğlen 12 sularında İstanbul ve çevresini kelimenin tam manasıyla sarsan o afet kapıya dayanmıştı.

Deprem öyle sarsıcıydı ki, Yıldız Sarayı’nda da büyük bir panik yaşandı. Kaynaklara göre II. Abdülhamid kendini güç bela bahçeye atabildi. Abdülhamid vesveseli bir padişahtı. Herkesten ve her şeyden şüphe eden, sürekli öldürülme korkusuyla yaşayan ve bu nedenle müthiş bir istibdat, yani baskı devri kuran Abdülhamid ölümle bu kez sahiden burun buruna gelmişti.

II. Abdülhamid ölüm korkusunu öyle yoğun yaşadı ki derhal harekete geçmek istedi. Depremlere karşı önlem alınmalıydı. Önce depremin nedenini anlamak gerekirdi. Öncelikli neden, II. Abdülhamid’e göre, dini vecibelerin yerine getirilmemesi ve işlenen günahlardı!

O gece saray efradı çadırlarda kalmayı tercih etse de II. Abdülhamid çadırda can güvenliğinin olmayacağını düşünerek odasında uyumayı tercih etti. Ancak bazı “dini önlemler” almayı ihmal etmedi. Gece boyu sarayda Zilzal (Zelzele) Suresi okuttu!

II. Abdülhamid’in “önlemleri” bununla da bitmedi. Sema Küçükalioğlu Özkılıç’ın “1894 Depremi ve İstanbul” kitabından öğreniyoruz ki, Abdülhamid, Müslümanların sürekli abdestli gezmesini, namazını aksatmamasını istedi. Devleti Aliyye’nin dört bir yanında dualar okutuldu! İstanbul’da güya günaha girilmişti ve deprem dua ile önlenecekti! 125 yıldır hâlâ aynı şeylerle uğraşıyor olmak ne tuhaf değil mi…

SARAYIN İLK İCRAATI BASIN YASAĞI

Depremden sonra basın, ölümlere ve harabeye dönen yapılara ilişkin haberler yapmaya başladı. Özkılıç’ın aktardığına göre, Sabah gazetesi Cibali’deki Tütün Fabrikasının hasar gördüğünü, 10 kişinin enkaz altında kaldığını, fabrikanın hasar nedeniyle tatil edildiğini yazdı. Bir diğer haber Mekteb-i Harbiye-i Şahane’nin yıkılıp 22 kişinin yaralanması, 3 kişinin de ölmesiyle ilgiliydi. Haber sarayı rahatsız etti ve padişah derhal Sabah gazetesini toplattı, gazete hakkında kapatma kararı verildi. Gazete, ancak sahibi Mihran Efendi’nin saray ziyareti sonrası tekrar açılabildi.

Kuşkusuz günümüz iktidarlarının refleksleri bu yıllarda oluşmuştu ve o yıllardan bu döneme, göz göre göre gelen felaketlere dair tedbirleri ve sonuçları konuşmak yerine basın yasakları koymak, çok eski bir gelenekti.

Yasaklamalara rağmen bilanço yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. II. Abdülhamid hem depremin sonuçlarını öğrenebilmek hem de ilk elden bilgi almak istiyordu.

RAPORDAKİ VERİLERDEN DERS ALINMADI

Padişah depremden sonra Atina Rasathanesi Müdürü Eginitis’i İstanbul’a çağırdı. Padişah, Eginitis ile İstanbul Rasathanesi Müdürü Coumbary ve Yardımcısı Lacoine ile görüştü, depreme dair bir rapor istedi. Kollar sıvandı ve çalışmalar başladı.

Rapor tamamlandığında aslında sorunun günah, çözümün dua olmadığı ayan beyan ortaya çıkmıştı.

Neriman Şahin Güçhan’ın “Ahşap Karkas Yapılar…” başlıklı makalesinde aktardığına göre, Eginitis raporuna, “Binaların çoğunun ahşap olması zararın az olmasını sağlamıştır. İstanbul’daki binaların diğer yerler gibi tümüyle kagir olmaması memnuniyetle karşılanmalıdır” diye yazdı.

Rapor rakamlar, bölgeler ve hasar tespit verileri dışında şu çok önemli noktalara işaret ediyordu: İnşaatlarda kullanılan malzemeler “fena”ydı. Kagir binalar dayanıklı değildi, ahşap olanlar zemine ve sarsıntılara karşı esneyebildiğinden bu tür durumlarda ayakta kalabiliyordu. Tuğla yapılar sağlamdı ancak yıkılan binalar arasında tuğladan olanların oranı yüksekti çünkü özensiz ve az malzemeyle yapılmıştı! Ayrıca başta Adapazarı olmak üzere, deprem bölgelerinde kumluk araziye inşa edilen binalar felakete davetiye çıkarmıştı!

125 YIL ÖNCEKİ HALKIN AVANTAJI: TOPLANMA ALANLARI

Biz aslında bir asırdan fazla süredir hâlâ çok basit şeyleri konuşuyorduk; zemin etüdü yapmak, buna uygun binalar inşa etmek, denetlemelerle malzemeden çalmanın, eksik, çürük, adi malzeme kullanmanın önüne geçmek…

Ancak 125 yıl önce hangi sorunlarla uğraşıyorsak, bugün de aynı meseleler karşımıza çıkıyor. Halbuki reçete hiç değişmiyor. Sebebi günahta, tedbiri duada aramanın yarattığı tehlikeyle burun buruna yaşamaya devam ediyoruz.

Peki, o günlerin bugünden farklı bir yanı hiç mi yoktu? Elbette vardı. O dönemde insanlar evlerinde kendilerini güvende hissetmediklerinde toplanabilecekleri alanlara sahipti! Nitekim İstanbul halkının büyük bölümü açık havada, bazıları çadırlarında kalabilmişti. Bugün bu tür kriz anlarında toplanabileceğimiz alanlara AVM’ler dikildi.

Muktedirlerin aklına II. Abdülhamid gibi dua etmek, yayın yasağı koymak, deprem öncesindeki gibi denetimsiz yapılaşmaya sessiz kalmak geliyor. Halbuki Eginitis, Coumbary ve Lacoine tarafından yazılan raporun sonuçları bize hâlâ ciddi şeyler anlatıyor.

125 yıldır bilinen ancak alınmayan tedbirler depremle yaşamayı öğrenmenin ve her durumda güvende olmanın yol haritasını sunuyor. Deprem vergileriyle yaptıkları yollar ise ancak ve ancak felaketi getiriyor. 

BİR ASIRDIR GÜVENLİ OKUL YAPAMIYORLAR

Depremde güvenliğinden emin olmadıkları için çocukları derhal okullardan çıkaran yetkililer gibi, o yıllarda da devlet görevlileri güvenli okullar inşa etmemişti! 1894’teki depremde okullardaki durum şiirlere konu olmuştu. Bugün nasıl öğrenciler güvenliği tesis edilmemiş okullarda eğitim görüyorsa, o dönemde de durum farklı değildi. O yıl Fatih Rüşdiyesinde öğrenci olan Halid Efendi depremden sonra şu mısraları yazdı:

“Kurtulduk mektepten çok şükür ettik/ Kimsede hal kalmadı cümlemiz bittik/ Peder maderimizi görmeye gittik/ Hazır olduk ol emr ü fermane// Kimisi bıraktı hep kitaplarını/ Kurtarmak için hep canlarını/ Koştular görmeye hep hanelerini/ Hepsinin gözyaşları oldu revane.”

Okullardaki yıkım da Halid Efendi’nin şiirine yansımıştı:

“Teneffüshane baştan başa yıkıldı/ Şakirden zabit sokaklara döküldü/ Çok şükür Tanrı’ya hepsi kurtuldu/ Koç kurban kesildi Rabb ü Sübhane.”

DÜKKAN BÜYÜTME SEVDASI KAPALIÇARŞIDA FELAKETİ GETİRDİ

Aslında hâlâ karşılaştığımız başka bir sorun daha vardı ve bu, Kapalıçarşının çok büyük bir tahribatla karşı karşıya kalmasına sebep oldu.

Depremde Kapalıçarşının belli noktalarında çökmeler yaşandı, bu ölümlere neden oldu. Şerife Özata ve Sevgül Limoncu’nun kaleme aldığı bir incelemeye göre, Kapalıçarşı’daki büyük tahribatın nedeni esnafın dükkan büyütme sevdasıydı.

Esnaf dükkanlarını genişletmek için sütun ve duvarları küçültüp inceltmişti! 1894’teki depremden bu yana yaşanan onca acı deneyime rağmen hâlâ binaların kolonlarıyla usule uygun olmayan şekilde oynandığını biliyoruz. Ders almıyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Sultanbeyli'deki bir inşaatta göçük: Toprak altında kalan işçi ölümden döndü

SONRAKİ HABER

Şule Çet davasında dudak okutma uzmanı bulundu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...