30 Eylül 2019 08:33
Son Güncellenme Tarihi: 30 Eylül 2019 12:48

Akademisyen Cuma Çiçek: Bir yanda ulusal mücadele diğer yanda sınıfsal ayrım

7. Diyarbakır Kitap Fuarı'nda Akademisyen Cuma Çiçek ve Evrensel Gazetesi Yazarı Yusuf Karataş'ın katılımıyla “Kürt sorunu bağlamında ulus, sınıf, siyaset” başlıklı söyleşi düzenlendi.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

7. Diyarbakır Kitap Fuarı'nda Sor Yayınları ve Dilop Dergisi “Kürt sorunu bağlamında ulus, sınıf, siyaset” adlı söyleşi düzenledi. Söyleşiye konuşmacı olarak Akademisyen Cuma Çiçek ve Evrensel Gazetesi Yazarı Yusuf Karataş katıldı.

Akademisyen Cuma Çiçek, sunumunda Diyarbakır’ın sınıfsal açıdan parçalanmış bir şehir olduğunu ifade ederek “Kürt meselesi bağlamında artık Diyarbakır’da sırıtan, çok göze batan bir durum var. Bir yandan hâlâ devam eden bir ulusal mücadele diğer yandan bir sınıfsal ayrım söz konusu” dedi.  Çiçek, buradaki durumu Kürt kimliği altındaki bir birlik ile okuma şansının olmadığını söyledi.

“ALT SINIF HAREKETİNDEN ORTA SINIF HAREKETİNE DÖNÜŞTÜ”

Cuma Çiçek, bu değişimin ardında köklü bir durum olduğunu ifade ederek Diyarbakır merkezli ana akım Kürt siyasetinin '99 sonrasında çok ciddi yapısal bir dönüşümü olduğunu belirtti. Hareketin kabaca bir alt sınıf hareketinden alt ve orta sınıf koalisyonuna dönüştüğünü belirten Çiçek, özellikle legal siyasette orta sınıfın etkinliğinin daha da artmaya başladığını ifade etti.

'90’lardan itibaren kırdan kente doğru oluşan hareket ve zorunlu göçle beraber Kürt siyasetinin de kırdan kente geçtiğini belirten Cuma Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: '99’un ardından Kürt hareketinin bir yerel yönetim deneyimi ortaya çıktı. Bir belediye ve STK ağırlıklı legalleşme deneyimi yaşandı. İkinci olarak bir Avrupa Birliği süreci vardı. 1999’un ardından Kürt hareketinin söylemlerinde değişiklik oldu. Silahlı dönemin bittiği ve artık bunu siyasi bir çözüm etrafında çözmeye dair demokratik cumhuriyet içerisinde bir çözüm arayışının olmasıydı. Bununla bağlı olarak bir diğer neden de belediyelere ve STK’lere bağlı olarak bir kurumsallaşma sürecinin yaşanmasıydı.

“KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜLMEK İSTENMEMESİ COĞRAFYADAKİ EGEMENLİK SORUNU"

Evrensel Gazetesi Yazarı Yusuf Karataş ise sunumunda, ulusal sorunun bir toprak sorunu olarak anlam kazandığını ve ulusun kendi üzerinde yaşadığı topraklarda egemen ve hak sahibi olma meselesi olduğunu belirtti. "Kürt sorununun çözülmemesi Türk burjuvazisinin Kürt coğrafyasındaki kendi egemenliğini paylaşmak istememesinden kaynaklı” diyen Karataş, Kürt sorununun çözümünü iki siyasetçinin dile getirdiğini söyleyerek şöyle devam etti: Özal’ın fedarasyon tartıştırmasının arka planında Kürt’e bir şey vermekten çok Türk burjuvazisine daha çok şey kazandırma fikri vardı. Erdoğan son süreçte görüldüğü gibi Suriye’deki durumla bağlantılı olarak bölgesel liderlik, yeni Osmanlıcılık dediğimiz yeniden egemen olma isteğinden Kürtleri yedekleyebilme, Suriye’deki rejimi devirerek bu süreci başka türlü yürütme hesabını yaptı. Beklentisi gerçekleşmeyince, Kobane sürecine bağlı olarak çözüm tutumundan vazgeçerek başka bir politikaya yöneldi. Bu iki örnek, vermekten çok almaya dayalı siyaseti ortaya koyuyor.

“ULUSLARIN KADERİNİ TAYİN HAKKI, SINIFIN KURTULUŞU İÇİN OLMAZSA OLMAZDIR”

Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının Wilson’dan önce Marksistler tarafından ortaya konduğunu belirten Karataş, “2017’de Irak Kürdistanın’da bir referandum oldu ve referandum sürecinde bir tartışma yürütüldü. Özellikle kimi sol-sosyalist hareketler, oradaki arayışı gerici ilan etmişlerdi. Bazıları ulusların kendi kaderini tayin hakkının geçerliliğini yitirdiğini söylemişti. Bazıları da bunun savunulacak bir ilke olmaktan çıktığını söylemişti. Oysa bu tarz söylemlere karşı cevabı Lenin 1905’te “Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm” adlı broşüründe vermişti. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, siyasal olarak eşitlik talebidir, ekonomik bir mesele olarak tanımlanmamaktadır. Bunun gerçekleşmeyeceğini söylemek aslında bu çağda hiçbir demokratik hakkın olmayacağını savunmakla eşdeğerdir. O yüzden bu sorunun çözülmesi, sınıfın kurtuluşu bakımından da olmazsa olmaz bir meseledir” ifadelerini kullandı.

“İŞÇİ SINIFI VE EMEKÇİLER SİYASETTE DAHA AKTİF VE ÖRGÜTLÜ YER ALMALI”

30 yıldır Kürt hareketinin mücadele içerisinde bir dönüşüme uğradığını belirten Karataş, ortaya çıkış koşullarında daha lokal gözüken hareketin ve mücadelenin bugün artık bölgesel bir nitelik kazandığını söyledi. Kürtlerin, Ortadoğu’da siyasetin belirlenmesinde etkin rol oynayan bir duruma geldiğini ancak bununla beraber bir değişim de meydana geldiğini belirten Karataş, “Hareketin kırsal eksenli ve ilk zamanlarında daha çok silahlı yöntemlerle kendini var eden politikası, 2000’li yılların başından itibaren şehirleşme ve legalleşme üzerine şekillendi. Bu durum beraberinde orta sınıfın daha etkin olduğu bir durumu da getirdi. Diyarbakır’ı konuştuğumuzda Kürt hareketinin oy deposu olarak görülen merkezi yerlerin bugün Kürt hareketinin siyaseti içerisinde daha örgütlü bir duruşlarının olduğunu söylemek mümkün değil” dedi.

Hareketin kitle tabanını büyük oranda emekçi sınıfların oluşturduğunu ancak siyasette bu emekçi sınıfların kendilerini ifade edebileceği alanların sınırlı olduğunu vurgulayan Karataş sözlerini şöyle noktaladı:

"2 milyona yakın mevsimlik tarım işçisinden bahsediyoruz ancak bir adım atılmadı. İşçiler ancak ya traktör kasasında öldüğünde ya da batıda bir saldırıya uğradıklarında gündem oluyorlar. Sosyal ekonomik olarak gelişmişlik durumunda en geride olan iller, yine bu coğrafyanın illeri. Nereden bakarsak bakalım, Kürt sorunu aynı zamanda sınıfsal karakteri belirgin bir sorun olarak karşımızda duyuyor. Bu dönemin ihtiyacı, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin siyasette daha aktif ve örgütlü olarak yer alabileceği bir mücadele sürecinin örülmesidir." (Diyarbakır/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Yeni Ekonomi Programı: IMF’ye selam, işsizliğe devam

SONRAKİ HABER

ABD metal grevinde üçüncü hafta: Moraller yüksek, dayanışma güçlü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa