28 Eylül 2019 02:15

AYM, 13 köylünün öldürülmesinde "yaşam hakkı ihlali" bulamadı

Anayasa Mahkemesi Mardin'de 1993-94 yılları arasında 13 köylünün öldürülmesi davasında yaşam hakkının ihlal edilmesini "dayanaktan yoksun" buldu.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Ahmet KANBAL

Mardin Derik’te 1993-94 yılları arasında 13 köylünün öldürülmesinden sorumlu tutulan Jandarma Genel Komutan Yardımcısı Musa Çitil hakkında verilen beraat kararına ilişkin yapılan başvuruyu "kabul edilemez" bulan Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının ihlal edilmesini "dayanaktan yoksun" buldu. 

Mardin’in Derik ilçesinde 1993 ile 1994 yılları arasında 13 köylünün öldürülmesinden sorumlu tutulan Jandarma Genel Komutan Yardımcısı Musa Çitil, hakkında açılan davanın 21 Mayıs 2014 tarihinde görülen duruşmasında beraat etmişti. Söz konusu kararın 2 Haziran 2015 tarihinde Yargıtay tarafından onanması üzerine 13 köylünün avukatları dosyayı Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) taşımıştı. 

AYM, "yaşam hakkının ihlali" ve “kötü muamele yasağının ihlali” gerekçeleriyle yapılan başvuruyu 4 yıl sonra karara bağlayarak, "kabul edilemez" buldu. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin "dayanaktan yoksun” ibaresini kullanan AYM, kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin ise “kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna” şeklinde görüş belirtti. 

DOSYANIN YENİDEN BAŞLATILMASI

AYM kararında, 13 kişinin öldürülmesine ilişkin açılan dosyanın ne şekilde yeniden başlatıldığının tespit edilemediği iddia edilerek, öldürülen ve kaybedilen kişilerle ilgili olayların yaşandığı tarihte bir başvuru olmadığını ayrıntısına yer verildi. Kararda, sadece 1 Ocak 2010 yılında Pero Aydın hakkında “kayıp şahıs aranıyor” ibareli bir kayıt olduğu bilgisine yer verildi.  

"YAŞAM HAKKI İHLALİ" GÖRMEDİ

Soruşturmanın “kendi bütününde tatmin edici” olduğunu ileri süren AYM, kiminin kemiklerinin yıllar sonra bulunmasına ilişkin yaptığı değerlendirme ise şu ifadelere yer verdi: "...Başvurucuların yakınlarının güvenlik güçleri tarafından öldürülmesi ya da zorla kaybedilmesi iddiaları hakkında yürütülen soruşturma sürecinin bir bütün olarak derinliğinden ve yargılama makamlarının olayları aydınlatma isteğinden şüphe duyulmasını gerektiren bir neden bulunmadığı ve soruşturmanın kendi bütününde tatmin edici olduğu kanaatine varılmıştır. Başvuruya konu soruşturmada yargılama makamlarının vardığı sonuçtan ayrılmayı gerektirecek şekilde ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşmadıklarının söylenebilmesini mümkün kılan bir durumun da söz konusu olmadığı değerlendirilmiştir. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.”

"SONUÇ ALINAMADIĞI" BULGUSU 

AYM, “etkili soruşturma yapılmaması, işkence ve kötü muamele yasağı ile etkili başvuru haklarına aykırılık oluşturduğu” gerekçesini de “kabul edilemez” buldu. Söz konusu gerekçeye ilişkin yapılan değerlendirmede ise şu ifadelere yer verildi: "Öncelikle belirtmek gerekir ki; yakınlarının başına gelenler nedeni ile başvurucuların üzüntü yaşadıklarında bir şüphe bulunmamaktadır. Ancak somut başvuruda yakınlarının başına gelen olaylara bizzat tanık olduklarına, yakınlarının akıbeti ile olanlar hakkında yetkili mercilere pek çok başvuruda bulunmalarına rağmen bir sonuç alamadıklarına ilişkin herhangi bir bilgi ve bulguya rastlanmamıştır… 2011 yılından itibaren yetkili makamların hareketsiz kaldığına dair bir bulgu bulunmadığı adli mercilerce gerekli soruşturma yapılarak olaylarda sorumluluğu bulunduğu iddia edilen bir kişi hakkında kamu davası açılarak yargılama yapıldığı görülmüştür.”

AYM, “yaşam hakkının ihlal edildiğine" ilişkin iddianın da "dayanaktan yoksun ve kabul edilemez" olduğunu ileri sürdü. AYM, oy birliği ile aldığı kararda, ayrıca yargılama giderlerinin de başvurucular üzerine bırakılmasını kararlaştırdı.

DOSYA AİHM’E TAŞINACAK

Dava avukatlarından Erdal Kuzu, AYM kararını Türkiye’de Kürtlere karşı işlenen suçlarda uygulanan “cezasızlık” politikasının bir devamı olduğunu belirtti. Musa Çitil’in yargılama boyunca görevi başında olmasının ve ardı arkasına terfi ettirilmesinin de bir devlet politikası olarak uygulandığını söyleyen Av. Kuzu, faillerin yeniden korunduğunu dile getirdi. Türkiye’deki yargılama sürecinin sona erdiğini kaydeden Kuzu, dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyacaklarını aktardı.

DAVA HAKKINDA

Mardin’in Derik ilçesinde 1993 ile 1994 yılları arasında Seydoş Çeviren, Yusuf Çeviren, Abide Çeviren, Ahmet Çeviren, Ramazan Çeviren, Mehmet Nejat Arıs, Piro Ay, Vejdin Avcıl, Mehmet Erek, Ramazan Erek, Ahmet Erek, Mustafa Aydin ve Mehmet Faysal Ötün faili meçhul cinayete kurban gitmişti. Olaya ilişkin başlatılan soruşturmanın zamanaşımına kısa bir süre kala 2012 yılında Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlanmıştı. 

Mardin Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianame sonrası, dönemin İlçe Jandarma Komutanı olan Musa Çitil hakkında 13 köylünün öldürülmesi suçlaması ile yargılama başlatıldı. Davanın ilk duruşması 11 Ekim 2012’de Mardin’de görüldü. Dava daha sonra Adalet Bakanlığı'nın talebi ve Yargıtay 5'inci Ceza Dairesi'nin onayı ile “güvenlik gerekçesi” iddiası ile Çorum'a taşındı. 

Hakkında 13 kez ağırlaştırılmış hapis cezası istenilen Çitil, 21 Mayıs 2014 tarihli karar duruşmasında beraat etti. Yargılama sırasında Ankara Bölge Jandarma Komutanı olan Çitil, 8 Haziran 2015 tarihli Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararında terfi ettirilerek Tümgeneral oldu. 8 Ağustos 2015’te Diyarbakır Bölge Jandarma Komutanlığı’na atanan Çitil, 22 Temmuz 2017’de ise Jandarma Genel Komutan Yardımcılığı’na terfi ettirildi. (MA)

ÖNCEKİ HABER

Artvin'de sel ve heyelan: 1 ev hasar gördü, 13 kişi mahsur kaldı

SONRAKİ HABER

Kamyon kasasından düşen mevsimlik orman işçisi hayatını kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...