05 Eylül 2019 10:23

Bir kavram: Sınıf

Sınıflar, temelde üretimdeki pozisyonlarına göre belirlenirler. Gelir düzeylerinden eğitim durumlarına kadar aralarındaki farklar doğrudan bu üretim sürecindeki pozisyonlarının sonucudur.

Paylaş

1- SINIF NEDİR?

Sınıf, topluluk ve grup gibi birbirine benzeyen, toplanmış şeyleri belirtmek için kullanılır. Sınıflandırma ise belirli özelliklere sahip birbirine benzer olan şeyleri tanımlamak, onları diğerlerinden ayıran özelliklerini araştırmak için yapılan bir yöntemdir. İnsanlık da binlerce yıldan beri ekonomik temelde birbirinden ayrışan, ortak ya da karşıt çıkarlara sahip olan gruplara, sınıflara bölünmüştür. Yani toplumlar yekpare bir bütün veya sınıfsız bir topluluk değildir. İnsanlık tarihi boyunca toplumun içindeki gruplaşmaları, farklılıkları ve benzerlikleri gözlemleyen düşünürler bu ayrışmaları bir kuram üzerinden sistematikleştirmeye çalışmıştır. İlk defa karşımıza 1767 yılında İskoç ayaklanmasında çıkan “sınıf" kavramı Adam Ferguson tarafından toplumu daha iyi anlayabilmek adına ve demokrasi ile aristokrasi arasındaki farkı göstermek için kullanılmıştır. Daha sonrasında birçok filozof durdukları yere ve dünyayı yorumlayış biçimlerine göre farklı sınıf kuramları ortaya atmıştır. Bu düşünürler toplumun sınıflara bölünmüşlüğünün farkına varmış ancak onu bilimsel bir temelde anlayamamışlardır.

2- MARKSİZM VE SINIFLAR

Karl Marx’ın kendisinin de bir mektubunda belirttiği gibi, modern toplumda sınıfların varlığı ve aralarındaki mücadele Marx’tan önce de ortaya konulmuştur. Ancak Marx’ın deyimiyle onun özel olarak yaptığı, sınıfların, üretimin belirli bir tarihsel gelişme aşamasına bağlı olduğunu ve sınıflar mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne gideceğini ortaya koymasıdır. Sınıflar kendi başına ve ilişkisiz, bir kere oluşmuş ve öylece kalmış şeyler değil, ilişkili ve toplumsal yaşam içinde sürekli yeniden üretilen tarihsel kategorilerdir. Öte yandan Marx’a göre özel mülkiyet ve sınıflar doğal değillerdir, üretimin belirli bir aşamasında ortaya çıkmışlardır ve başka tarihsel koşullarda ortadan kalkacaklardır.

Sınıflardan bahsederken yapılan en önemli hatalardan biri, sınıfı genel bir toplumsal tabakalaşma olarak ele almaktır. Lisede ya da üniversitede herhangi bir sosyal bilim alanında toplumun sınıflara bölünmüşlüğünden bahsedildiğinde sınıfların gelir farklılıkları, eğitim ve kültür düzeyleri, soyağaçları vb. gibi farklar üzerinden anlatıldığını hepimiz anımsarız. Halbuki bu yetersiz bir tanımdır. Sınıflar, temelde üretimdeki pozisyonlarına göre belirlenirler. Gelir düzeylerinden eğitim durumlarına kadar aralarındaki farklar doğrudan bu üretim sürecindeki pozisyonlarının sonucudur. Örneğin kapitalist toplumda üretim araçlarından yoksun olan ama onu kullanan sınıf, işçi sınıfı olarak belirir. Aynı şekilde üretim araçlarına sahip olanlar burjuva sınıfını oluşturur, bu burjuvazinin toplumsal gelirden aldığı payın işçilerin aldığından çok daha fazla olmasının nedenidir.

3- SINIFLAR VE SINIF MÜCADELESİ GERÇEKTEN ÖLDÜ MÜ?

Anaakım sosyal bilim kitaplarında en çok karşımıza çıkan görüşlerden biri de kapitalizmin artık başka bir aşamaya geçtiği, sınıfların ortadan kalktığı ya da artık sınıfları Marx’ın bakış açısıyla değerlendirmenin yanlış olduğu gibi görüşlerdir. İşçi sınıfının “öldüğü”, artık sınıf odaklı bir toplumsal mücadelenin olamayacağı savunulur. Halbuki gerçek bunun tam tersidir. Kapitalizm de elbette her şey gibi sürekli hareket halindedir ve değişmektedir ama onu kapitalizm olarak tanımlamamızı sağlayan temel nitelikleri, işleyiş yasaları değişmiş midir?

Aslında değişmemiştir. Kapitalizm var oldukça toplumun işçi sınıfı ve burjuvazi olarak iki temel sınıfa bölünmüşlüğü ve burjuvazinin işçi sınıfının yarattığı artı-değere el koyarak kendini var etmesi devam edecektir. İddiaların aksine işçi sınıfı ölmemiş ya da işçi sınıfı dağılırken orta sınıf yükselmemiştir. Tam tersine, Marx’ın da öngördüğü gibi, sermaye ilişkileri toplumsal hayatın tümüne egemen olmuş, toplumun mülksüzleşmesi ve işçileşmesi hızlanarak devam etmiştir. Dolayısıyla Marx’ın sınıfı temel alan yöntemi eskimek bir yana, toplumsal hayata dair çeşitli olguları açıklamada daha büyük önem kazanmıştır.

4- “ELVEDA PROLETARYA” DİYENLERE ELVEDA

İşçi deyince aklına tulum ve baret giymiş, elleri nasırlı ve yüzü kirli bir insan gelen ve buradan hareketle Marksizmi eleştirenlere göre bu sınıf ölmüştür ama belirttiğimiz gibi, sınıf bir kere var olmuş ve bitmiş bir kategori değil, tarihsel bir ilişkidir ve Marx işçi sınıfını hiçbir zaman bir sektör ve meslekle, vasıf ya da eğitimle sınırlamamıştır. Bugün de resmî istatistikler bile ücretli çalışanların giderek büyüdüğünü ortaya koymaktadır. Marx’ın teorisinin eskidiğini söyleyip “elveda proletarya” diyenlerin iddialarının aksine Marx, kapitalizmin henüz tam egemenliğini sağlayamadığı bir dönemde yaşamıştır. Şurası kesindir ki bugünün işçi sınıfı ölmek ya da dağılmak bir yana nicelik ve nitelik olarak Marx’ın dönemindekinden çok daha gelişmiş durumdadır.

İşçi sınıfının mevcut örgütsüzlüğünden ve mücadelesinin geriliğinden güç alan bu görüşler bugün işçi sınıfının her “beklenmedik” eyleminde bir kez daha dayanaklarını yitirmektedir. Ülkemizde özellikle 1980’lerin sonlarında rağbet görmeye başlayan bu fikirler de darbe koşullarında güçlenmiştir. Hiçbir işçi eyleminin olmadığı yılların ardından, 1989 bahar eylemleriyle başlayan ve 1990’larda devam eden Türkiye işçi sınıfının büyük mücadeleleri bu görüşlerin ülkemizdeki savunucularını da uzun bir sessizliğe mahkûm etmiştir.

ÖNCEKİ HABER

ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Jason Greenblatt istifa etti

SONRAKİ HABER

İki özel harekat polisi hastanede doktoru darbetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa