25 Ağustos 2019 00:52

30 yıl önce yüzde 140, 30 yıl sonra yüzde 8!

"Bilmezler mi, metal direnişinde patronlar kadar sendikacıları da tir tir titreten işçilerin sınıf bilinciyle hareket ettikleri durumunda o koltuklarda bu şekilde daha fazla oturamaz hale gelecekler."

Fotoğraf: AA

Paylaş

Fırat TURGUT

12 Eylül darbesiyle tuzla buz olan işçi hareketi, uzun süren bir sessizlikten sonra yeniden canlanacaktı. Tarih 1989’u gösterdiğinde, yüzde 60-70’leri bulan enflasyonla çok ciddi kayıplar yaşayan işçileri temsilen, kamu sözleşmesi masasına oturan Türk-İş, ANAP Hükümeti tarafından dikkate alınmamış, dönemin Cumhurbaşkanı Özal, “İçilere eylem yaptıranlarla” görüşmeyeceğini söylemişti. İşçi haklarına yönelik saldırıları yerel seçimlerde çok ciddi oy kaybına mal olan ANAP, durumdan “Ders çıkarmış” ve dönemin bakanı Cemil Çiçek, hükümet adına “İşçilere eylem yaptıranlarla” görüşmüştü. Görüşme sonucunda anlaşma sağlanmış ve yüzde 42 isteyen Türk-İş’in talebine “Ekonomik kriz var. Yüzde 21 verirsek maliye çöker” diyerek yüzde 20’yle karşılık veren ANAP’ın attığı imza sonrası iş yerlerinde yüzde 142’lerle biten toplusözleşmeler olmuştu...

Tarihe 89 Bahar Eylemleri olarak geçen eylemlerin üzerinden tam 30 yıl sonra, Türk-İş bu kez doğrudan 200 bin işçiyi temsilen hükümetle sözleşme masasına oturdu. Üstelik “İşçilere eylem yaptırmakla suçlanmayan” bir konfederasyon olarak... Ve 30 sene önce masaya yüzde 42 talebiyle oturup yüzde 140’la kalkan Türk-İş, bugün masaya yüzde 15’le oturup yüzde 8+4’le kalktı.

İşçilerin izinde olduğu bayramın ikinci günü yangından mal kaçırırcasına imzalanan sözleşme sonrası haklı olarak ciddi eleştirilere maruz kalan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın yaptığı açıklamalardan biri bu kararı tek başına almadığıydı. Kaldı ki karara işçi adına onay veren Türk-İş’e bağlı sendikaların genel merkezleri de yaptıkları açıklamalarla bu işi uzatmadan karıştırmadan kapattıklarını duyurmuşlardı. Düşük zamma imza atan, hatta bu oranı Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan kendisinin istediğini açıklayan Atalay’ın ve Türk-İş Genel Yönetim Kurulunun yaslandığı noktalardan biri de sendikaların etkili bir grev yapacak güçte olmamasıydı.

Her ne kadar sözleşme sürecinde yapılan açıklamalar ilk elden “çaresiz” bir duruma işaret etse de üzerine biraz düşünüldüğünde asıl olarak ülkede sendika(cı)ların ve konfederasyonların (yönetimlerinin) pozisyonunu ortaya serer nitelikte. Sayıları iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar olan sendika ve sendikacı dışarıda bırakılırsa bu pozisyon ne midir?

  • Asgari ücret zammı görüşmelerinde “2 bin liranın üstünü kabul etmeyiz” diyen patronlarla, “2 bin liranın altını kabul etmeyiz” diyerek (yani aslında aynı şeyi söyleyip) aynı noktada buluşmaktır.
  • İşyeri sözleşmelerinde sözde işçiler adına masaya oturup özde işçi ve patron arasında hakemliğe soyunmaktır!
  • “Patronlara karşı birlikte mücadele edeceğiz” diye aynı metne imza atan rakip iki sendikanın, esasında “Bu fabrika bizim, bu fabrika sizin”in hesabını yapmalarıdır.
  • Binlerce işçiden kesilen aidatlarla değeri 1 milyonlara ulaşan araçlar satın almaktır.
  • İki şube yönetiminin ortaklaştırdığı toplantıda “Sende hangi araç var? Bizde hep Audi var. BMW vardı bir tane başkanda, onu sattı Audi aldı” diye muhabbet çevirmektir.
  • “Ya ben taslağa yüzde 8 de yazsam alacağım en fazla yüzde 5” deyip işçiden habersiz yüzde 6 yazarak taslağı patrona sunmaktır.
  • İşçileri sendikaya üye olmaya ikna ederken, “Benim emekliliğim gelmiş, bu yaştan sonra ne çıkarım olacak? Açık konuşayım 5 bine yakın da emekli maaşım var. Ama ben istiyorum ki siz gençler iyi koşullarda yaşayın, yoksa niye başımı ağrıtayım” deyip sendikadan her ay aldığı 20 bin liralık maaşından bahsetmemektir.
  • İşçilerin aidatlarıyla yapılan otellerde aylarca tatil yapmak yetmezmiş gibi bu otellerin kapılarını eşe dosta bedavaya açmak, işçileri ise süreli ve para karşılığı konaklatmaktır.
  • Gönüllü çıkış adı altında işçilerin işten atılmasını işçilere kabul ettirmektir.
  • İşçinin bir konuya itiraz ettiği durumda işçiyi işten attırmakla, ekmeğiyle oynamakla tehdit etmektir...
  • İşçilere yönelik nitelikli eğitimler zaten hak getire, 2-3 yılda bir yapılan TİS sürecinde bile işçiyi doğru dürüst bilgilendirmemektir.

Sadece bilinenler yazılsa sayfalar yetmeyecek kadar, daha neler neler...

Elbette bu pozisyon işçi sınıfının üzerindeki ölü toprağının nedenlerinden sadece biridir, ancak en önemlilerindendir. Peki bu durumu bile bile “Grev yapacak işçi yok” diye açıklama yapanlar, bilmezler mi ki, bu kendilerinden kaynaklanmaktadır. Ve bilmezler mi ki, metal direnişinde patronlar kadar sendikacıları da tir tir titreten işçilerin sınıf bilinciyle hareket ettikleri durumunda o koltuklarda bu şekilde daha fazla oturamaz hale geleceklerdir. Yel işçiden essin hele...

ÖNCEKİ HABER

"Patronlara 'işçiler burada' dedirtmeliyiz"

SONRAKİ HABER

G7: Ekonomi ve siyasette soğuk rüzgarlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...