18 Ağustos 2019 00:40

Name Öztürk: Ölmek ya da öldürmek seçenek olmamalı

Sistematik olarak şiddet gördüğü eşini öldürmek zorunda kalan Name Öztürk, Evrensel'e konuştu: "Kadınların cezaevinde olmasının sebebi hep bir erkek ve şiddet"

Fotoğraf: MA

Paylaş

Elif Ekin SALTIK 
İstanbul

Eski eşi Kazım Aydemir’in şiddeti evlendikten çok kısa bir süre sonra hamileliği sürecinde başlamıştı. Bu şiddete 8 yıl katlandı Name Öztürk. Ailesi arkasında durmadığı, boşanmasına izin vermediği için gizlice boşandı Kazım Aydemir’den. Ama şiddet boşandıktan sonra da devam etti. Bir gece evine gelen Kazım Aydemir, Name’ye silah çekip “Seni öldüreceğim” dedi. Ölmemek için Name öldürdü Kazım Aydemir’i. 
Kadın hareketi içerisinde yer alan avukatlar üstlendi Name’nin savunmasını. Kadınlar duruşmalarda onu yalnız bırakmadı. Üç yıl cezaevinde kalan, burada kadın mücadelesi ile tanışan Name, artık daha güçlü. 

Evine misafir olduğumuz Name, değişen yaşamını, gelecek hayallerini anlatırken kadınlara seslendi: “Kadın örgütleriyle, kadın dayanışmasıyla bir an önce tanışmalılar. Şiddet bitmiyor, bir ise on oluyor. Güçlenmek, cendereden kurtulmak gerek.”

15 Mayıs’tan beri dışarıdasın. Nasıl geçti dışarıdaki üç ayın? 

Dışarıya alışamadım. Cezaevi sadece cezaevi değil bir umut eviymiş. Cezaevindeyken çok hayaller kurmuştuk, ama dışarı çıkınca hiçbiri olmuyor ya da olması için zemin yok. Çıktıktan sonra gelen gidenler çok oldu, kadınlar beni yalnız bırakmadı, bir gün gelmeseler bir gün mutlaka geliyorlar.

Tahliye olmayı bekliyor muydun?

Beklemiyordum. Daha önce tahliye olurum diye beklemiştim, ama o zaman olmadı. Sonrasında da çok rahattım. Hatta çamaşır basmıştım, dönünce yıkarım diye, o kadar rahattım yani. Ama nasip olmadı, çıktım.

"HİÇ ÇIKAMAYACAKMIŞSIN GİBİ..."

Tahliye olunca ne hissettin?

Çok mutluydum, çok. Tahliye deyince bir de içeri aldılar beni. Ben yine de komutana rica ettim, “Lütfen yazılı kağıdı getirir misiniz bana?​” diye. Cezaevine girince çıkmayacakmışsınız gibi bir his var. Sanki annem beni doğurmuş da oraya vermiş, orada büyümüşüm gibi... Oradaki bütün kadınlar öyle düşünüyor, bir daha çıkmayacaklarını düşünüyor. Zor bir süreç, yaptırımları ağır.

Cezaevi koşulları nasıldı? Herhangi bir ayrımcılık ya da şiddetle karşılaştın mı?

Zor, çok zor. Mesela yaz dönemi çok sıcak oluyor, pişiyorsun. Bir vantilatör istediğimiz halde vermediler ve biz bir yazı öyle geçirdik. Hâlâ da vermemişler. Cezaevinde geçirdiğim bir ramazan ayında odamdan hiç çıkmamıştım sıcaklardan dolayı. Bu durumu bir de çocuklar açısından düşünün... Gökyüzünü duvarlar arasından görüyorlar. Kavgaya, tartışmaya çok açık bir yer. Sağlığa elverişli olmayan koşullar, hijyen yok... Bir arkadaşın oğlu 9 aylıkken annesiyle girmiş cezaevine; 5 yaşında ilk defa dışarıya çıktığında markete götürmüşler. Bize anlatıyordu: “Ben bir yere gittim elini vurduğunu alıyorsun. Kantin gibi beklemiyorsun. Orada çikolata vardı, istediğin her şey vardı.”

Mektuplar çok ciddi sıkıntı oluyordu, verilmiyordu. Sezin Uçar benim avukatımdı. Sonra o da tutuklandı. Savunma hazırlıyordum, Sezin’e göndermek istedim savunmamı iç postayla. Sezin de biraz üzerinde çalışsın, onu mahkemeye göndereyim diye düşünüyordum. Ama vermediler Sezin’e savunmamı. Dilekçe yazdım, “Savunmamı göndermiyorsanız bana geri verin” diye. Ancak 6 ay sonra geri alabildim savunmamı.

Cezaevinde hiç çalıştın mı?

Revirde çalıştım bir süre, aylık 100 liraya. Hadi bizlerin ailesi, yakınları üç-beş kuruş yatırıyordu. Yabancılar var orada, hiçbir akrabaları yok, gelirleri yok... Bir beklentileri haftalık aldıkları 100 lira. Bir de son dönemde kantin ürünlerinde ciddi zam vardı. Her hafta 2 lira, 2 lira artıyordu. Dilekçe yazdık, “Yapacaksanız birden yapın, duraksayın. Biz de kendimizi ona göre ayarlayalım” dedik. Müdür Bey’le görüştük, “Bizimle alakalı değil Adalet Bakanlığıyla alakalı” cevabını verdi. 

Cezaevi ‘umut evi’ dedin, en çok neyi umut ettin içeride? Kurduğun hayaller var mıydı? 

Türkiye’de yaşamayı istemezdim. Çocuklarımı da burada büyütmeyi istemezdim. Hayalimdeki ülke İsveç. (Gülüşmeler) Soğuk ama...

Niye İsveç?

Araştırdım, insan haklarının en çok korunduğu yer olarak İsveç deniyor, o nedenle. Sonra, ilk etapta ailemle yaşamayı hiç düşünmüyordum. Ama altyapı sıfır. Maddi olarak bir gücüm yok, onlarla birlikte yaşamak durumundayım şu an. “Büyük oğlum başka şehirde üniversiteyi kazanırsa onunla birlikte gideriz” diyorduk. Ancak istediği puanı alamadı ve tercih yapmadı. 

"AİLEMİN TABULARININ KURBANI OLDUM"

Kazım Aydemir’le evlenmeden önce şiddet eğilimi olduğunu hiç fark etmiş miydin? 

Ben okuldayken nişanlıydık. Aynı şehirde çok kalmadık. Ama hiç fark etmedim, fark etseydim yüzüğü atardım. Erkek egemen bir toplumda yetiştim, kadına değer verilmeyen bir toplumda. Ancak o bana o kadar değer veriyordu ki o zamanlar, “Tamam bu” demiştim. Evlendim, hemen hamile kaldım. Hamile kaldıktan hemen sonra da şiddet başladı. Miraç çok zor dünyaya geldi. Ondan sonra da şiddet sebebiyle başka bir çocuk istemedim. Çocuk olunca daha çok çekmek zorundasın, küçük, gideceğin yer yok. Çalışsan çocuklara kim bakacak... Bir sürü soru işareti, cevapsız kalınca da kalakalıyorsun. Çalışıyordum ama yine de zordu bu kararı vermek. 

Evliliğinin başından beri şiddet görmene rağmen ailen ayrılmana izin vermedi, gizlice boşanmak durumunda kaldın... Kızgın mısın ailene?

Kızgın değil kırgınım, çok kırgınım. Cezaevinde ya da sonrasında verdikleri desteği zamanında verselerdi bunlar yaşanmazdı. Hiç böyle bir sonuçla karşılaşmayacaktım. Anneme bir şey diyemem çünkü o kendi hayatına dair söz sahibi değil, benim hayatımla ilgili nasıl söz sahibi olsun... Ama babama çok kırgınım. Kimse kız çocuklarını okutmazken o okuttu, ancak bazı tabuları vardı. O tabuların kurbanı oldum ben de. 

Kazım Aydemir’in ailesinin tehditleri sürüyor mu?

Kardeşlerinden kurtulamıyorum. Samsun Çarşambalılar. Ben tahliye olduktan sonra kardeşi hukukun adaletinin doğru olmadığını, Çarşamba’nın "adaletini" bana göstereceğini söyledi. Şiddet görürken yoklardı, o benim kaderimdi! Babası bana “O senin kaderin, sabret. O deli, sen çok akıllısın” diyordu. O zaman bu yaşananlar da kader. Üstelik küçük kardeşi 5 yıl bizimle kaldı. Kafamda kolonya şişesi kırıldığında kardeşi beni hastaneye götürdü. Doktor o zaman şüphelenmişti, “Bu farklı bir durum, tutanak tutacağım” deyince, o “Yenge ne olur şikayet etme” demişti. Ben yine tutanak tutturdum ama adliyeye gitmedim o zaman. 

"BİR NEVİ ONDAN BİLE GİZLİ BOŞANDIM"

Boşanmak istediğinde ne yaşadın?

2007’den 2015’e kadar evli kaldık. Boşanma davam da bir yılı aşkın sürdü. Anlaşmalı boşanmak için dilekçe vermiştik ama duruşmada “Boşanmaktan vazgeçtik” dedi. Hakim de kızdı. Sonraki duruşmalarda adliyeye geliyordu ama mahkemeye katılmıyordu, o nedenle erteleniyordu duruşmalar. En son duruşmaya gittiğimde işyerimde de sıkıntılar olmuştu. Duruşma esnasında burnumdan kan geldi, hakim “Tamam boşayacağım, ama temyize giderse kabul etmek durumundayım. Kendisi yok çünkü duruşmada” dedi. Ben temyiz hakkı olduğunu söylemedim ona. Yani bir nevi ondan bile gizli boşanmıştım. Aileler duysaydı hiç boşanamazdım, her seferinde engel oluyorlardı. 

Boşanma davası sürerken evden ayrılmıştı ama istediği zaman geliyordu. Bahane bile aramıyordu, istediği zaman “Sen kimsin ki” deyip giriyordu. Cezaevinde yaşadığım üç yıllık süreci dışarıda yaşamış olsaydım, kadın dayanışmasıyla dışarıda tanışmış olsaydım o kadar sabırlı olur muydum, asla! Her şey için çok geç kaldım. O zaman daha korkak, daha utangaç oluyorsunuz. Başkasının yaptığı ayıbı siz sahipleniyorsunuz. Ben utanıyordum. “Ailem destek olmuyorsa başkası niye olsun” diyorsunuz. Onun silah taşıdığını, kullandığını herkes biliyordu. Beni sürekli öldürmekle tehdit ediyordu. Ailesi özellikle. Mahkemede de söyledim. Ben ölseydim kaderim olacaktı ölüm.

KONYA’DAN GELEN İLK MEKTUP…

Kadın dayanışması hayatında ne değiştirdi?

İlk mektubu Konya’dan yaşlı bir teyze göndermişti bana, içinde bir hediyeyle. O mektubu kimseye okumamıştım, kendime saklamıştım çünkü çok özel hissettirmişti bana kendimi. Sonrasında mektuplar gelince ortak alanda okuyordum mektupları. Sezin de ilk görüşe geldiğinde “Hiçbir şey anlatma, ben seni görmeye geldim, sen benim kardeşimsin” diyerek elimi tutmuştu. O eli tuttu ve bırakmadı. Sonra Diren Cevahir Şen geldi. Diren abla çok şakacı. Diren abla gelsin istiyordum. Çünkü Diren abla komiklik yapıyor, beni çok güldürüyor. Cezaevinde bir hafta yetiyordu. Ben onu cezaevindekilere anlatıyordum. Bütün kadınlar bana da çocuklara da çok destek verdi.

"BİR KADIN GAZETECİYE ATTIĞI BAŞLIKTAN DOLAYI MEKTUP YAZDIM"

Basında çıkan haberler çok kötü biçimde sunuluyor. Posta gazetesinde bir kadın gazeteci beraat kararına, “55 bıçak darbesine savcı beraat istedi” diye başlık atmıştı. Diğer bazı gazeteler de yazmıştı acayip şeyler ama onları erkekler yazdı diye önemsemedim. ‘Erkek bakış açısı budur’ diye düşünmüştüm. Ama kadın yazınca çok üzülmüştüm, zoruma gitmişti. Mektup yazdım. Muhtemelen ulaşmıştır. Herhalde utandığı için bana cevap yazmadı, buradan da sevgilerimi iletiyorum. 

"KADINLARIN CEZAEVİNDE OLMASININ SEBEBİ ERKEK VE ŞİDDET"

Senin gözlemlediğin kadarıyla kadınlar daha çok hangi sebeplerle cezaevinde?

Çok hikayeler dinledik, kadınların çok hikayelerine dokunduk, her birimizin farklı hikayeleri vardı, ama genelinde kadınların cezaevinde olmasının sebebi hep bir erkek ve şiddet. Ya eşinden ya eski eşinden, oğlundan, babasından... Yani yine tabanında bir erkek var. Her birimiz farklı nedenlerle orada olsak da hepimizin sebebi ortaktı. 81 yaşında, sağlık raporu için İzmir’den gelen bir teyze vardı, eşini öldürmekten cezaevindeydi. 50-60 yıldır evli ve hep şiddet görmüş. Artık son noktaya gelmiş. Bana “Sen gençsin, keşke yapmasaydın, boşansaydın” dedi. Bir arkadaş da “Teyze sen de yapmasaydın, zaten iki sene sonra ölecekti” dedi. Teyze de “Valla evladım o kadar dayandım, artık dayanamadım” cevabını vermişti. “Her gün aralıksız dayak yedim. ‘Çocuklar büyür düzelir’ dedim, onların da hükmü olmadı. Belki yaşlanınca düzelir dedim ama düzelmedi” diye anlatıyordu.

"DAHA FAZLA YALNIZLAŞMADAN KADIN DAYANIŞMAYLA TANIŞIN!"

Kadınlara bir çağrın var mı?

Susmak hiçbir şeye çare olmuyor. Sabretmek, düzelir diye beklemek... Bu röportajı verirken benim yaşadığım şeyleri hâlâ kaç kadın yaşıyordur, şiddet görüyordur, boşanmaya çalışıyordur. Kadın örgütlerini bir ideolojiye bağladıkları için gitmekten, iletişime geçmekten çekiniyorlar, yaklaşmıyorlar. Ben bu süreçte birçok kadın örgütüyle tanıştım ve kimse bana “Siyasi örgütün ne” diye sormadı, dini bir tartışma yapmadı. “Sadece daha nasıl rahat yaşayabilirsin, ne yapabiliriz senin için” dediler. Kadınlar kendilerini daha çok yalnızlaştırmadan, bilhassa şiddet gören kadınlar –ki erkeğin istediği de kadın yalnızlaşsın ki daha çok şiddet uygulasın- kadın örgütleriyle, kadın dayanışmasıyla tanışmalılar. Güçlenmek, değişmeyen cendereden kurtulmak gerek. Düzelmiyorlar, bir ise on oluyor şiddet. Zulmeden bir insanla yaşadığınız zaman ya öleceksiniz ya da öldüreceksiniz. Seçenek bu olmamalı.

ÖNCEKİ HABER

Sendikalaşan Pozitive Çağrı Merkezi işçilerine dönük baskı yargıda

SONRAKİ HABER

Hasta mahpus Gazeteci Ziya Ataman serbest bırakılsın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...