18 Ekim 2012 15:51
Bir ‘Tweet’ davası
Nuray Sancar
Fazıl Say’ın duruşması avukatlar hariç ancak yirmi kişinin sığabildiği küçük bir salonda yapıldı. Salona aralarında Fazıl Say’ın babası Ahmet Say, İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel, Almanya Federal Mahkemesi adına davayı izlemeye gelen Sol Parti Milletvekili Sevim Dağdelen, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, Edip Akbayram, Zeynep Oral ve Nilgün Cerrahoğlu’nun bulunduğu sınırlı sayıda izleyici girebildi.
“Tweet”leri ve “re-tweet”leri yüzünden hakkında kamu davası açılan çok kimse yoktur herhalde ve bu yüzden “Fazıl Say’ın attığı tweetler kamu düzenini bozuyor” veya “Beni incitiyor, rencide ediyor”, “Davalı bunu hep yapıyor” diyen davacılar ve zaten açılan davanın kendisi insanı gülümsetecek cinstendi. Mahkeme kurumunun içerdiği ciddiyet ile sosyal medyanın “cikcik”li (tweet cikcik demek) uçarılığı ve teklifsizliği arasındaki çelişkinin kendisi bir mizah yaratmaya yetiyordu. Bir başka mizah konusu da bir yüzlerce yıl önce yazılmış Ömer Hayam rubaisini, Fazıl Say’ın takipçileriyle paylamış olmasının dava nedenlerinden biri olmasıydı.
Bu yüzden davacı avukatları ve davacılar ciddiyetin ihlal edildiğini düşündükleri her durumda seslerini yükselttiler ve nihayet duruşmanın kapalı yapılması talebinde bulundular. Reddedildi… Çünkü nereden bakılırsa bakılsın twitter mesajlarına dava açmak zaten bir ciddiyet sorunu yaratıyor.
Üç davacının her biri Fazıl Say’ın twitter paylaşımlarında dini duyguları aşağıladığını, bunun düşünce özgürlüğü ile alakası olmadığından dem vurdular. Yalnız bunu söylemeye her yeltendiklerinde hakim, davacıların hukuk mevzuatına girmemeleri, şikayetleri neyse onu söylemeleri konusunda uyardı. Ortada sürekli bir had aşma ve had bildirmenin görüldüğü gerilimli bir tablo oluştu. Davacıların avukatları zaman zaman Fazıl Say’ın avukatlarıyla tartışmaya girdiler. Bu tutum dinleyiciler arasında gerilimin kasıtlı tırmandırıldığı, davanın gizli celsede sürmesi için kışkırtma dozunu artırmaya yönelik bir tutum olduğu izlenimi yarattı.
Fazıl Say’ın yazılı olarak verdiği, sözlü olarak da içeriğini “Suçlamaları kabul etmiyorum” diyerek özetlediği savunmasına rağmen davacı taraf Say’ın gündeme gelmek için toplumda gerilim yaratmak arzusunda olduğunu tekrarladı. Bu da bir hayli komik kaçtı. Başkasının gönderdiği paylaşımları paylaşmasının da bir neşriyat olduğu söylendiğinde Say doğal olarak “Neden onlara dava açmadıklarını sordu.” Zira o zaman bu davanın gündeme gelmesi söz konusu olmayacaktı.
Fazıl Say davası, her fırsatta dini referansları propaganda materyali olarak kullanan bir hükümetin tutumunun nasıl tahrik edici olduğunu gösteren bir dava olarak okunabilir. Diğer yandan da bu tahrik karşılığında ağzını açıp laf söyleyen, sosyal medyada fikrini paylaşan bir sanatçıya karşı gösterilen tahammülsüzlüğün de büyüklüğünü…
Evrensel'i Takip Et