16 Ağustos 2019 00:10

Gençler dört elle yapışmalı sendikacıların, patronun boğazına

Metal işçisi anlatıyor: "Kızıma işi bırak çalışma demek istedim. Bunu söyleyemedim. Maaşım çocuklarıma iyi bir hayat sunmaya yetmiyor..."

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Eren ÖNER
Bursa

Gazetemizde 7 Ağustos Çarşamba günü çıkan “Öğrencilerin yaşam sınavı” başlıklı bir haberin ardından iki yıldır gazetemizi takip eden Serdar abiden bir telefon aldık. Yanında bir arkadaşı olduğunu, gazeteyi okuduğunu ve bizimle görüşmek istediğini söyledi.

Serdar abi 2009 yılına kadar Grammer fabrikasında çalışan ve 2009 yılında Türk Metal ve işverenin ortak baskısına rağmen Birleşik Metal-İş’ten istifa etmediği için işten atılan eski bir metal işçisi. Şimdilerde ufak bir tekel bayi işletiyor. Yanına gittiğimizde arkadaşını “Eski iş arkadaşım” diye tanıtınca boş bulunarak “Sende mi o dönem işten atılanlardansın abi?​” diye sordum. Serdar abi hızlıca arkadaşını utandırmak istemeyerek “Onun çocukları vardı” diyerek muhabbeti değiştirdi. Oturduk çaylar söylendi, sigaralar yakıldı. Serdar abinin arkadaşı şimdilerde yine büyük bir metal fabrikasında çalışıyor. Üç çocuk babası. Serdar abi ile çalıştığı dönemde arkadaşları ona ‘suratsız’ diyorlarmış. Ne olursa olsun güldüremediklerine dair komik ve uzun hikayeler dinleyince ikna oluyorum. Eski arkadaşları okursa hatırlasın diye yazdığım mektupta adının “Suratsız” olarak yazılmasını istiyor.

SURATSIZIN YÜZ İFADESİ

Eski fabrika mevzusu ne kadar kapatılmak istense de kapanmıyor. Açıklama yapmak zorunda hissediyor Suratsız: “Üç çocuğum vardı. Kredi çekip yeni ev almıştım. Ülkede kriz vardı.” Yıllar önce arkadaşlarının yanında duramamış olmanın acısı hep içerisinde, dönüp dönüp göz ucuyla Serdar abiye bakıyor, kendini onaylatıyor. Ne kadar suratsız olursa olsun yüz ifadesinden okunuyor yaşadığı sıkıntı. Sonra bizi neden çağırdığını anlatıyor Suratsız: “O zamanlar bizim fabrikadan arkadaşlarla görüşürdü sizinkiler.” Bir keresinde arkadaşlarının kendisini de çağırdığını, gidip dinlediğini ancak hiç konuşmadığını aktarıyor. İlk aşamada 55 işçi işten atıldığını, arkadaşları işten atılınca onlarla olmak istediğini ama ‘çocuk babası’ olmanın ve ‘ev kredisi’ borcunun kendisini nasıl hep ayağından zincirli gibi hissettirdiğini ifade ediyor. Sonrasında gazetemize 2 mektup yazdığını ama mektupları bir türlü bize ulaştırmaya cesaretinin yetmediğini söylüyor. Hatta Serdar abinin de o dönem mektupları okuduğunu, okuduktan sonra ise Serdar abinin kendisine engel olduğunu, işten atılmasını istemediğini ve fabrikada kalması için uğraştığını dile getiriyor.

ÇOCUĞUNA ‘PARAN VAR MI?​’ DİYE SORAMAMAK

“Şimdi sizin haberinizi okurken üniversitedeki kızım aklıma geldi” diyen Suratsız, “Kemal Sunal filmlerine döndük” başlıklı haberi okuduktan sonra da Serdar abi vasıtasıyla bize ulaştığını söylüyor. Çocuğunun İstanbul’da okuduğunu ve okurken çalışmak zorunda kaldığını çünkü yeterince para gönderemediğini dile getiriyor. Ailesinden para istemeye utanan gençler kadar, çocuğuna “Paran var mı?​” diye soramayan anne ve babaların da utandığını anlatırken elleriyle sürekli bir şeylerle uğraşıyor. Ne Serdar abiye, ne de bana bakıyor. Suratı ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın üzüntüsünü gözleri ele veriyor. Sonra devam ediyor: “Kızım bayramda çalıştığı kahve mağazasının mesai yazdığını ve Bursa’ya gelemeyeceğini söyledi. Kızıma işi bırak çalışma demek istedim. Bunu söyleyemedim. Birisi orta son, birisi lise son iki çocuğum daha var. Onları kursa gönderiyorum. Maaşım çocuklarıma iyi bir hayat sunmaya yetmiyor.”

Çalışma saatlerinin azaldığı günlerde taksiye çıkıyormuş. Oturduğumuz yerin az ilerisindeki ağaç gölgesine doğru bakarak, tatili çok özlediğini ve çocuklarıyla birlikte üç senedir tatil yapamadığını anlatıyor. Hükümete serzenişte bulunarak “Üç çocuk, üç çocuk diye meydanlarda yırtıldılar, bir işçi maaşı ile nasıl bakılacak bu çocuklara onu hiç düşünen yok. Evime tek maaş girmesine ve 2002 model Renault’dan başka malım olmamasına rağmen kızıma KYK bursu çıkmadı. Kredi aldı, okul bitene kadar okumak için çalışan zavallı kızım, okul bitince de onu bitirmek için çalışacak” diyor. Her defasında gazetemize bunları anlatmak istediğini belirterek “Ben bunlara ne deyim” dedikten sonra bir nefes alıp öfkesini yatıştırıyor.

GENÇLER GERİDE DURAMAZLAR

Fabrikasını ve yaklaşan MESS grup sözleşmelerini soruyorum. Suratsız hangi konu olursa olsun gençlere ve çocuklarına bağlıyor. Sözleşmelerin sadece kendilerinin değil çocuklarının da geleceği olduğunu belirterek “Kızım yaşında belki biraz büyük bir sürü gençle çalışıyorum. Nasıl ki benim maaşım, kıdem tazminatım benim üç çocuğumun geleceğiyse, fabrika işçisi gençlerinde hem kendi hem çocuklarının geleceği” diye konuşuyor. Bu yüzden kendi yaşadığı pişmanlıkları genç işçilerin ileride yaşamamasını istemediğini anlatarak devam ediyor: “Gençler bizim gibi geride durmamalı, onlar dört elle yapışmalı sendikacıların, patronun boğazına.”

Geçmişte direnişe katılmış katılmamış kendi yaşlarındaki birçok metal işçisinin artık deneyim edindiğini dile getirerek “Gençler kol kola dursa biz onların önüne set oluruz artık, onların kaybedecekleri bizlerden daha fazla. Kazanırsak ihtiyarların tecrübesiyle, gençlerin coşkusuyla kazanırız” diye konuşuyor ve umutlu olduğunu söylüyor. Gençlere tavsiyesi ise şu: “Bir kez korkar sinerseniz, hayatınız boyunca silik kalırsınız. Taşı sıkıp suyunu çıkarabiliyorken geri durmayın, sonra utanırsınız, üzülürsünüz. Ama tren kaçmış olur.”

Ardından kızı üniversiteye gittiğinden beri ondan çok şey öğrendiğini dile getirerek şunları söylüyor: “Ben geçmişte ne kadar umutsuzsam şu an o kadar umutluyum. Kızımın yaşamından ve onun bana yaşattığı duygulardan öğrendiğim çok şey var. Sorun nerede yaşanıyorsa yaşansın fark etmiyor. Fabrikada veya okulda. Fabrikadaki gençlerle benim çocuklarımın geleceği bir. Bu geleceğe sahip çıkmak gerekiyor.”

ÖNCEKİ HABER

Martı'yı yasaklayan Devlet Tiyatroları "yasaklanan oyun yok" diyor

SONRAKİ HABER

Çayıralanlılar bal festivalinde buluşuyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...