04 Ağustos 2019 23:35

Dünya Turu | Brezilya cezaevleri ‘öldürülebilir’ yoksulları depolama alanıdır

Bu haftaki rotamız: Cezaevi katliamıyla sarsılan Brezilya, diktatör torunundan düşes yapan İspanya, öğrencilerin göçmen karşıtlığına taş koyduğu Guatemala, uzayı gören ama yerli halkı görmeyen Hawaii.

Francisco Franco (Fotoğraf: Wikimedia Commons) | Brezilya'da cezaevi (Fotoğraf: Brezilya Cezaevleri Müdürlüğü)

Paylaş

Hazırlayan: Elif GÖRGÜ

Dünya turunda bu hafta Brezilya’da bitmek bilmeyen cezaevi katliamlarının arka planına ve İspanya’da Diktatör Franco’nun torununa nasıl düşes ünvanı verildiğine bakıyor; Guatemala’da ABD ile imzalanan göçmen karşıtı anlaşmaya karşı mücadele veren üniversite öğrencilerine, Libya’daki göçmenlerin sorunlarına, Tunus’taki hekim grevi hazırlığına, Katalonya’nın hava kirliliği sorununa ve Hawaii’deki dev teleskopa karşı eyleme geçen yerli topluluklarının taleplerine göz atıyoruz.


BREZİLYA: CEZAEVİ SİSTEMİNDE KRİZ YOK

Jorge Ferreira*
A Verdade

Hapishanelerdeki şiddet olayları birer kaza değil, cezaevi sisteminin bizzat kendisidir.

Para’daki Altamira Bölgesel Islah Merkezi pazartesi günü Brezilya’daki yeni bir cezaevi katliamına sahne oldu. Para Eyaleti Cezaevi Müdürlüğüne (SUSIPE) göre, 42 tutuklu boğularak, 16’sı kafası kesilerek öldürüldü. 1990’larda gerçekleşen Sao Paulo eyaleti askeri polisinin 111 mahkumu öldürdüğü Carandiru katliamından sonraki en büyük katliam.

Altamira’da 57 kişinin öldürüldüğü olay sabah 7’de, Primeiro Comando da Capital (PCC) çetesi ile ittifak halindeki Comando Classe A (CCA) çetesi tarafından başlatıldı. CCP’nin uyuşturucu trafiği rekabetindeki düşmanı olan Comando Vermelho (Kızıl Komutanlık) çetesi mahkumlarının bulunduğu B bloğunu işgal etmek için iki mahkum rehin alındı. Rakipler öldürüldükten sonra, cezaevinin o kanadı ateşe verildi. Konteyner yapısında olduğundan cenazelerin alınabilmesi için duvarların soğuması beklendimek zorunda kalındı. Şu ana kadar aieleler tahmini ölüm listesine sahipler fakat cesetler henüz teşhis edilmedi.

Tüm çatışmanın, bir düzine mega tacire milyonlar kazandıran bir pazar olan uyuşturucu ticaretindeki rekabet etrafında gerçekleştiği doğrudur. Bu azınlık, çete liderleri, tüm sömürücüler gibi hiyerarşik iktidarlarını bu yapının direkt tabanını maniple etmek için kullanıyorlar, kendi elleriyle yangın çıkaran mahkumlar işin patronlarının çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar, daha ağır gerçek ise bu emirlere uymamanın kendisi de ölüme yol açabilir.

Ancak kitlesel işsizliğin kapitalisler açısından kârlı olması gibi, kitlesel tutuklamalar da cezaevlerindeki çeteleri en çok güçlendiren faktör.

Verdade (Gerçek) gazetesinin bu yıl gerçekleşen Manaus’taki katliama dair yayınladığı bir raporda, “Gerçekler gösteriyor ki Brezilya’da tutuklamalar yoğunlaşması çetelerin kendi örgütsel kabiliyetlerini artırıyor ve bu da cezaevlerinde hayatta kalma koşullarını belirliyor” deniliyor.

Bu arada, diğer taraftan da Brezilya’daki tekrar eden cezaevi katliamları hakkında haberlere bakıldığında hükümetin cezaevi politikalarına yönelik bir değişiklik olmayacağı görülüyor. Birincil nedeni ise bunun, Brezilya devletinin ilk günden itibaren yoksul halkı, özellikle de siyah nüfusu kontrol altına alma projesi olmasıdır. Cezaevi sistemi “öldürülebilir” bedenler için bir depolama alanıdır. Brezilya’da medyayı kontrol eden yarım düzine aile, bu mahkumların, öldürülmeleri toplumsal öfkeyi hak etmeyen tehlikeli insanlar olarak gösterilmesi konusunda paylarına düşeni yapıyorlar.

Bu nedenle ana akım medya hükümetin aşırı kalabalık, kötü altyapılı, insani olmayan koşullardaki cezaevleri konusundaki sorumluluğuna hiç işaret etmezken, sadece çeteler arasındaki uyuşturucu ticareti savaşına odaklanıyor.

Bir yandan devlet başkanının uçağında ele geçirilen milyonlar değerinde kokain devletle mega tacirler arasındaki yakın ilişkiyi açığa çıkarırken, diğer yanda anneler, bu savaşta yitirdikleri çocuklarının en azından cesetlerini kurtarabilmek için uğraşıyor. 

Cezaevi sisteminde kriz falan yok. Bu, yoksul siyah bedenlerin uyuşturucu kaçakçılığı yoluyla iktidar üzerinde doğrudan etkisi bulunan bir grup elitin kâr elde etmesi için öğütülmesi projesidir.

*Sosyalizm için Halkın Birliği Partisi (Unidade Popular Pelo Socialismo) Yöneticisi


GUATEMALA: ÖĞRENCİLER GÖÇMENLER İÇİN HAREKETE GEÇTİ, MECLİS OTURUMUNU ENGELLEDİ

Guatemala’da üniversite öğrencileri ABD ile yapılan göçmen anlaşmasını protesto için hareke geçti. Öğrenciler, 29 Temmuz'da konuyla ilgili Meclis oturumunun yapılacağı San Carlos Üniversitesi Müzesini (MUSAC) işgal etti. Guatemala Meclisi, hükümetin ABD yönetimiyle imzaladığı anlaşmayı 30 Temmuz'daki bu oturumda oylayacaktı. Ancak öğrencilerin işgali nedeniyle oturum gerçekleşmedi.

Oliverio Castañeda de León Üniversite Öğrencileri Birliği (AEU) Sözcüsü Lenina Garcia, milletvekillerinin MUSAC’ta oturum yapabilmesi için üniversite rektörlüğünden izin alması gerektiğini ve rektörün de bu oturum için izin vermediğini söyledi. García, Guatemala ile ABD arasındaki göçmen anlaşmasının kesinlikle karşısında olduklarını belirterek, “Anlaşmada göçmen kardeşlerimiz için uygun şartlar bulunmuyor” dedi. 

Washington yönetimi ile Guatemala birkaç aydır devam eden görüşmelerin ardından iki ülke, Salvador ve Honduras dahil Orta Amerika’dan iltica için ABD'ye giderken Guatemala’dan geçen kişilerin burada kalmasını öngören bir “güvenli üçüncü ülke” anlaşması imzaladı. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için meclisin onaylaması gerekiyor. Latin Amerika’nın en yoksul ve en çok göç veren ülkelerinden biri olan Guatemala’nın göçmenlere gerekli insani şartları sağlaması ise mümkün görünmüyor.

Öte yandan Gualetamalalı öğrenciler, geçtiğimiz hafta yüksek eğitimde özelleştirmeye karşı da eylemler yaptılar. Öğrenciler San Carlos Üniversitesinin kimi kampüslerini işgal ederek özelleştirmenin durdurulmasını istediler. Bazı bölümlerinin özelleştirilmesi planlanan üniversitede 200 bin öğrencinin bu durumdan olumsuz etkileneceği belirtiliyor. Rektör ise “niyetin özellişterme olmadığını, bazı bölümlerin mali olarak finanse edilmesinin imkansız hale geldiği”ni savunuyor.


İSPANYA: DİKTATÖR FRANCO’NUN TORUNUNA DÜŞESLİK UNVANI! 

İspanya’da İkinci Cumhuriyeti sona erdirerek önce diktatörlük rejimi kuran ardından da monarşinin ülkeye yeniden hakim olmasını sağlayan Diktatör Francisco Franco’nun torunu María del Carmen Martínez Bordiu’ya 'düşeslik' unvanı verildi. Aşırı sağcı Franco Vakfı, Bordiu’yu düşes ilan eden Kral 6. Felipe’yi kutladı. Franco’nun tek çocuğu olan Carmen Franco Polo’nun kızı olan María del Carmen Martínez Bordiu, annesinin geçtiğimiz ay ölmesinin ardından unvana sahip oldu. Ancak ilerici kamuoyu, Carmen’e bu ünvanı İspanya’nın 'demokrasiye geçişi'nden önce 26 Kasım 1975’de verildiğini hatırlatarak 44 yıl sonra unvanın kızına geçemeyeceğini tartışıyor.

Tweet açıklaması: “Hitler’in torununa düşeslik ve Mussolini’nkine markezlik unvanı verildiğini hayal edebiliyor musunuz? Carmen Martínez-Bordiú, yasaya göre zorunlu olan vergiyi ödemesinin ardından artık resmi olarak Franco’nun düşesi ve Büyük İspanyol”

El Publico gazetesinin haberine göre; María del Carmen Martínez Bordiu, dedesi Franco’nun ölümünden (1975) 44 yıl sonra 'düşes unvanı almak için gerekli son prosedürleri' de yerine getirdi. Haberde, Pedro Sánchez’in sosyal demokrat Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) hükümetinin bu girişimi önleme vaadini yerine getirmediği de belirtildi.

Francisco Franco Ulusal Vakfı (FNFF) tarafından Vakfın Başkanı Juan Chicharro Ortega’nın imzasıyla yayınlanan açıklamada “FNFF, Bayan María del Carmen Martínez-Bordiú Franco'yu kutlar ve tebrik eder” denildi. Açıklamada “radikal sol tarafından yönetilen sosyal ağların” Kral’a yönelik eleştirilerinden üzüntü duyulduğu belirtilerek, Kral için “Yasallığa sadık kalmak ve görevini yerine getirmekten başka hiçbir şey yapmadı” denildi. Açıklamada Diktatör Franco ile Kraliyet arasındaki ilişkiye dikkat çekilerek “Generalisimo (Franco) ispanya’nın bir monarşi olmasını istemişti ve bunu bizzat vasiyetinde belirtti” hatırlatması da yapıldı.


LİBYA: NİJERYALI GÖÇMENLERE TECAVÜZ VE İŞKENCE

Arap Sendikaları Konfederasyonu (ATUC) internet sitesinde yer alan habere göre Libya’da çok sayıda Nijeryalı göçmen cinsel saldırı ve işkenceye maruz bırakıldı.

Uluslararası Göç Örgütüne (IOM) göre yaklaşık 39 ülkeden çoğu belgesiz 600 bin göçmenin bulunduğu Libya’da kamplarda, cezaevlerinde ya da özel evlerde tutulan 60 binden fazla da Nijeryalı göçmen mevcut. 2017 yılından beri 14 bin Nijeryalı göçmen ise IOM’un gönüllülüğe dayalı programı aracılığıyla Libya’dan ayrılarak Nijerya’ya geri götürüldü. Bunların yüzde 35’ini ise kadınlar oluşturuyor. Bu göçmenler gözaltı merkezlerinde, hapishanelerde, apartlarda ya da çeteler tarafından yönetilen evlerde tutuluyorlardı. Bu program Nijeryalı kadınlarla dönen çocukların çoğunun Libya’da doğduklarını ve yüzlerce kadının Libya’da işkence, tecavüz ve cinsel köleliğe maruz bırakıldığını ortaya çıkarttı.


TUNUS: SAĞLIKTA GENEL GREV HAZIRLIĞI

Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta, Tunus İşçi Sendikaları Sendikasında örgütlü Genel Sağlık Federasyonu, kamu emekçisi ve işçisi sağlıkçılar için eylül ayında genel grev çağrısı yaptı. Grevin 4-5 Eylül 2019’de iki gün süreceği açıklandı. Arap Sendikaları Konfederasyonu (ATUC) internet sitesindeki habere göre, sendikanın Facebook sayfasından paylaşılan açıklamada, 11 Mart 2019’da devletle sendikanın vardığı anlaşmanın hayata geçmesi talep ediliyor.


KATALONYA: ÖZEL ARAÇLARA VERGİ, TİCARİ GEMİLERE ÖZGÜRLÜK

Barselona’da Podemos’un Katalonya şubesinin de bileşeni olduğu Barcelona en Comú (Müşterek Barselona) partisinden belediye başkanı seçilen ve ikinci dönemine başlayan Ada Colau’nun kente girecek özel araçlardan para alınmasını planlanması tartışmaya yol açtı.

İzquierdo Diario’nun eleştirel haberine göre, hava kirliliğini azaltmak gerekçesiyle özel araçların Barselona kentine girişinin paralı olması düşünülüyor. Ancak en çok kirliliğe yol açan turistik kruz gemileri bu kararın dışında bırakan Colau, büyük şirketleri desteklemekle suçlanıyor.

Avrupa Komisyonunun hava kirliliği açısından uyardığı kentlerden biri Barselona. Colau ve belediye yönetimi kenti “düşük emisyon bölgesi” ilan etti. Önümüzdeki yıl 1 Ocak'tan itibaren kimi araçların -dizel yakıtlıların örneğin- kente girişi yasaklanacak, bu işe yaramazsa girişte özel araçlardan para talep edilerek sayının daha da azaltılması hedeflenecek. Ancak habere göre bir kruz gemisi Avrupa’daki 260 milyon otomobilden 10 kat fazla kükürt oksit yayıyor. Böyle 15 gemi, 760 milyon otomobil kadar kirlilik üretiyor. Peki Barcelona’ya geçtiğimiz ay kaç tane kruz gemisi demirlemiş? Tam tamına 867 tane! Haklı olarak haberde soruluyor: Barselona Belediyesi bu gemiler için nasıl bir politika yürütecek?

Haberde özel araç kullanımının azalmasının olumlu olacağı belirtilirken buna rağmen tren seferlerinin düşük, otobüs sisteminin sorunlu olduğu sorgulanıyor ve metrodaki sorunların yıllardır çözülmediğine dikkat çekiliyor.

Öte yandan Colau’nun yüzde 40 zam yaparak kendi maaşını 2 bin 200 avrodan 3 bin 100 avroya çıkarması da eleştiriliyor. Belediye meclis üyeleri yüzde 27 zam alırken, komisyon üyelerinin maaşı ise yüzde 13 artmış.


HAWAİİ: YERLİ KÜLTÜRÜ BİLİME KARŞI MI?

ABD’nin Hawaii eyaletindeki Mauna Kea yanardağı zirvesine 30 metre uzunluğunda dünyanın en büyük teleskobu kurulacak. Ancak Hawaii halkı yaklaşık on yıldır teleskopun kuruluşuna karşı hukuki mücadele veriyor.

Mauna Kea’nın zirvesinin, Kuzey Yarımkürede astronomi gözlemi yapmak için en iyi şartlara sahip bölge olduğu belirtiliyor ve dev teleskop sayesinde güneşin dışındaki yıldızların yörüngesinde bulunan gezegenlerin izlenebileceği, yaklaşık 13 milyar ışık yılı uzaklıktaki evrenin ilk yıllarının incelenebileceği savunuluyor. Hawaii’nin yerli halkı ise, kendileri için kutsal olan bir bölgeye kurulacak teleskopun bölgedeki doğayı ve yaşamı tahrip edeceğini söylüyor. Geçtiğimiz hafta teleskoba karşı yapılan bir eyleme kendisi de Hawaiili olan aktör Jason Momoa’nın katılması olayın yeniden dünyanın gündemine girmesine neden oldu. Ayrıca bölgede eylemler nedeniyle olağanüstü hal ilan edildi.

ABD merkezli Democracy Now internet sitesine konuşan Hawaii yerlisi ve akvitist Pua Case, kendileri açısından meseleyi açıkladı. Söyleşiden bazı bölümler şöyle:
“Teleskobu durdurmaya çalışmamız dağın kendisi tarafından bizden istendi, çünkü dağdaki her şeyi değiştirecek. İklim, su miktarı, rüzgarın yönü; bu dev yapıyla her şey değişecek. Hawaii yerlileri olarak biz bilime karşı değiliz. Bu kültür vs. bilim meselesi değildir. Biz, kutsal dağımızda, havzamızın, su akiferlerimizin üzerinde 18 katlı bir binanın inşa edilmesine karşıyız. Bu herhangi bir bina olabilirdi, bir teleskop oldu. Kanarya adalarında ikinci bir yerleri daha var, dürüstçe söylemek gerekirse ben bunun da savunucusu değilim çünkü buradaki yerli halkın da nasıl hissedeceğini bilmiyorum. Ve bunu savunmadan önce onların nasıl hissedeceğini bilmek istiyorum, çünkü eğer onlar da redderlerse yanlarında olacağımızı söyledik.

Böyle dev bir inşaatın dağda ne kadar çok tahribat yaratacağını düşünün. Dağın zirvesini uzun süre önce traşladılar. Dağı bozulmamış ilk haline döndürmezsiniz. Mauna Kea adına yalnızca bir tane kutsal dağımız kaldı. Bu bizim Wao Akua’mızın, tanrılarımızın evi;  bu bizim soyağacımızla bağımız. Onlar başka bir yere gidebilirler. Biz hiçbir yere gitmiyoruz.”

ÖNCEKİ HABER

İYİ Parti 4. Olağanüstü Kurultayı | MHP'den İYİ Partinin listesine yaylım ateşi

SONRAKİ HABER

INF sonrası ABD, Pasifik’e orta menzilli füze konuşlandırmayı planlıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...