16 Temmuz 2019 23:26

Yazar Murat Özyaşar: "Aslı Gibidir" diğer kurmaca kitaplarımın dipnotudur

Cengiz Anıl Bölükbaş, "Aslı Gibidir" kitabının yazarı Murat Özyaşar'la konuştu.

Fotoğraf: Evrensel 

Paylaş

Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
Diyarbakır

Ayna Çarpması, Sarı Kahkaha kitaplarıyla tanıdığımız Murat Özyaşar’ın son kitabı “Aslı Gibidir” Doğan Kitap etiketiyle çıktı. Kitapta yer alan hikayelerin bir kısmı Evrensel, Cumhuriyet ve Le Monde gazeteleri ile İstanbul Art News, Yokuş Yol’a, K24 dergilerinde yayımlandı.

Özyaşar’ın hikayelerine Selçuk Demirel desenleri ile eşlik ediyor.Yazarların çeşitli coğrafyaları vardır. Artık o yazar o coğrafyayla özleşmiştir. Franz Kafka Prag ile, James Joyce Dublin ile, Charles Baudelaire Paris ile, Ahmet Hamdi Tanpınar İstanbul ile, Yaşar Kemal Çukurova ile... Murat Özyaşar ise Diyarbakır ile özdeşleşmiş bir yazar. Kendisi “Benim burayı yazma zorunluluğum yok tıpkı burayı yazmama zorunluluğum olmadığı gibi, yer, mekan değişebilir bunu hikayenin kendisi belirleyecek” diyor. Ardından da ekliyor: “Borges diyor ki bırakın dünyayı ben Ay’da geçen bir hikaye anlatsam bile o Arjantin’de geçer.” Burası Diyarbakır: Sokakta oyun oynarken hile yapılmasına karşın isyankar bir dille “Ma bu adalettir?​” sorusuna “Adalet değil, devlettir!” denilen, sabah Ortadoğu’yu düşünüp, akşam yine Ortadoğu’nun düşünüldüğü, yasaklanmış yasların uzun süre sürdüğü ve bundan dolayı travmadan bir türlü çıkılamayan şehirdir. Nesnelerin, mekanların bile anlamının değiştiği, sağlıklı yaşam için değil “yaşamak” için dağ bayır yürüyüş yapılan, ayakta kalmak için “ayaklanmanın” zorunlu olduğu, Ahmed Arif’in, Kemal Varol’un, Şeyhmus Diken’in, Hicri İzgören’in, Murat Özyaşar’ın şehri.

"NE ASLIDIR NE DE KOPYASIDIR"

Kitapta ilk dikkatinizi çeken şey kitabın ismi oluyor. Aklına gelen hemen üniversite diplomalarının kopyalarında, noterin verdiği vekalet belgelerinde basılan o mühür oluyor. “Aslı Gibidir”. Peki neden “Aslı Gibidir” kitabın ismi? Bu mühür bu sefer yazar ile metin - yazar ile şehir arasındaki bağı anlatmak için vuruluyor. Ardından açıklıyor Özyaşar, “Aslı gibidir mührünün basıldığı kağıt ya da belge, asıl belgenin ne aslıdır ne de kopyasıdır. O mührü elinde bulunduran kişi bir yetkiye sahiptir, mührü basar ve der ki bu aslı gibidir. Edebiyatçının da şehirle kurduğu ilişkide kısmen gerçeklik vardır kısmen kurmaca vardır, bu gerçeklik ve kurmaca birbirine karışabilir. Edebiyatçının böyle bir hakkı vardır.” Bu mühür vurabilme hakkıyla birlikte yazar o metni yazdığı için kendini iktidar sanabilir. O metin üzerindeki hakimiyet onundur artık. Bununla beraber mührün kimin elinde olduğu da önemli. “İktidar değişince o yazı da değişebilir” diyor Özyaşar. Aslı gibidir son tahlilde ne tam anlamıyla gerçek ne tam anlamıyla kurmaca. Yaşananları, hatıraları, düşüncelerini ‘büyülü gerçekçilik’ ile anlatıyor. Kendi deyimi ile Aslı Gibidir “Gerçeğin daha ağır bastığı, biyografinin daha ağır bastığı, diğer kurmaca kitaplarımın dipnotu diyebilirim.”

AKSAN DEĞİL "AKSAYAN" BİR DİL

Geçmişte yaşanan felaket, şiddet toplumu, insanı, kentleri değiştirdi. Bununla beraber dil de buradan payını aldı. Murat Özyaşar bu toprağın çocuklarından biri olarak bu durumdan en çok etkilenen isimlerden biri. Özyaşar bu topraklarda konuşulan dili şöyle açıklıyor ‘Diyarbakır’da Yaşamak’ta: “Diyarbakır’da yaşamak, Kürtçenin yasaklı olması sebebiyle temiz bir Kürtçenin konuşulmadığı, yaşayanların Türk olması sebebiyle temiz bir Türkçenin de konuşulmadığı, herhangi bir dilin herhangi bir ağız, işve ve lehçesinin de konuşulmadığı, hele hele bir aksanın hiç konuşulmadığı, ancak ve ancak “aksayan” bir dilin konuşulduğu...” “Aksayan” bir dil ama tüm kudretini, ihtişamını da bu aksaklıktan alan bir dil.

"DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK DEMEK İSTEDİM"

Tabi bu dil sorunu yeni ortaya çıkmış bir durum değil. Buradan konu Çayan Demirel’in Dersim ’38 Belgeseli’ne geliyor. Katliama tanıklık eden Dünya Ana, tanıklığını anlatırken önce saf bir Zazaca ile konuşuyor, ardından Zazaca cümlelerinin arasına Türkçe sözcükler giriyor. Konuşmanın sonunda ise kırılmış bir Türkçe ile bitiriyor, ”Kimsiz kaldım, kimsiz kaldım, derdime yanak yok.” Yani orada düşen bir “-se” hecesi var. Özyaşar katliamdan 40 yıl sonra dünyaya geliyor. Onun doğduğu şehirde de şiddet ve felaket bu hat üzerinden ilerledi. Murat Özyaşar bu şiddetin kendisine nasıl yansıdığını anlatıyor: “Ben bu kez ne diyorum? “Dünya soğuktur” diyorum, dünya dediğin şey ne? Dünya dediğin şey aslında hava, Kürtçe düşünüp Türkçe söylüyorsun çünkü. Hava demek istiyorsun ama bunu Türkçe söylüyorsun. Bu Türkçenin mantığına aykırı ama Kürtçe de değil o cümle. İki dil birbirine bulaştı. Tam da Dünya Ana‘dan el aldığımız bir yerdeyiz. Yani değişen bir şey yok demek istedim.”

FARKLI DİLLERDE ETİMOLOJİK BİR GEZİNTİ

“Kendisi olmayınca adı da olmuyor bir şeylerin” diyor Özyaşar ‘Şehitler, şahitler, sonra işte kelimeler’ hikayesinde. Ardından bir dilbilimci olmasa dahi farklı dillerdeki kelimeler arasında etimolojik bir gezinti yapıyor. “Acz” ile “mucize”nin, “kelime” veyahut “kelam”ın “yara” anlamına gelen “kelm” ile, “şiir” ile şuur”un, “felek” ile “felaket”in aynı köklerden geldiğini öğreniyoruz. Tabi savaş sadece dilde gramer olarak “kırılma”ya yol açmıyor. Aynı zamanda kelimelerin anlamını da “kırıyor” onları değiştiriyor: “Engin Hocam ikna olmuş kırgın sesiyle yanıtlıyordu: Öksüz artık, annesi ölen çocuk değil, çocuğu savaşta ölen annedir!” Bunu en net Cumartesi Annelerinde görüyoruz diyor, Özyaşar. Tüm bu dildeki değişimler, 38 Dersim’den günümüze kadar Dünya Ana’dan Murat Özyaşar’a kadar gelen süreç, bana, Valentin Nikolayeviç Voloşinov’un ‘Marksizm ve Dil Felsefesi’ kitabındaki bir sözü hatırlatıyor: “Geçmiş tüm kuşakların geleneği, yaşayanların hayatına bir kabuk gibi çöker.”

KELİMELERİN VE ÇİZGİLERİN GÜCÜ AYNI "RUHTAN"

Kitaba desenleriyle Selçuk Demirel eşlik ediyor. Gölgeler, gözler, labirentlerle birlikte. Murat Özyaşar’ın metinle kurduğu ilişkiyi anlatması, hikayeleri desteklemesi bakımından oldukça önemli desenler. Belki bununla birlikte ‘aksayan’ ‘kırık’ bir dilin yaşananları anlatmasını yansıtmasından, desteklemesinden geliyor güzellikleri. Belki de Murat Özyaşar’ın kelimeleri ile Selçuk Demirel’in çizgilerini gücünü aynı ‘ruhtan’ alıyor. Murat Özyaşar’ın kitabı, bu coğrafyalarda yaşanan felaketi, şiddeti, acıyı, tebessümü, mutluluğu betimliyor ve hissettiriyor okura. Dünyaya el kaldırmaya gelmiş Zıbıl’ı, “Kader, kısmet, nasip, ecel gizlidir” diyen Deli Hayriye’yi, karanlığı iyi bilen Kör Recep’i, renkler yüzünden takım değiştirmek zorunda kalan Zindan’ı, 22 pencereli evde karanlıkta kalanları okumak isteyenlere...

ÖNCEKİ HABER

CHP’li Ahmet Kaya: Üniversite hastaneleri taşeron sisteme feda edilemez!

SONRAKİ HABER

Fransa Çevre Bakanı François de Rugy istifa etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...