Demokrasi İçin Birlik Sözcüsü Rıza Türmen: Yeni toplumsal sözleşmeye ihtiyaç var

DİB Sözcüsü, Eski AİHM Yargıcı, 24. Dönem CHP Milletvekili Rıza Türmen, İstanbul seçimlerini, demokrasi güçlerinin yol haritasına dair görüşlerini ve yeni anayasa ihtiyacını Evrensel'e anlattı.

26 Haziran 2019 00:54
Son Güncellenme Tarihi: 26 Haziran 2019 06:31
Paylaş

Zeliş IRMAK
İstanbul

Demokrasi İçin Birlik (DİB) Sözcüsü, Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yargıcı, 24. Dönem CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, İstanbul seçimlerinin gösterdiklerini, yeni dönemde demokrasi güçlerinin yol haritasının ne olması gerektiğine dair görüşlerini ve yeni anayasa ihtiyacını Evrensel’e anlattı. İstanbul seçimlerinin sonucuna işaret eden Türmen, demokrasi güçlerinin seferberlik haliyle demokrasi önündeki engellerin kaldırılması için mücadele etmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye’de yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç var” dedi. Yeni toplumsal sözleşmeyi gerçekleştirmek için bir manifestonun gerekliliğine vurgu yapan Türmen, “Artık Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için ortaya bir çözüm planı çıkması lazım. Adam öldürmekle olmaz bu işler. Dünyanın her tarafında etnik sorunlar masaya oturularak, müzakere edilerek çözülmüştür” ifadelerini kullandı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin sonuçları bize neyi gösterdi?
9 puana tekabül eden 806 binlik ciddi bir oy farkı var. 31 Mart seçimlerinde AKP’nin çoğunluğu aldığı birçok ilçede şimdi Ekrem İmamoğlu çoğunluğu elde etmiş durumda ve bu şunları gösteriyor: Bir kere ortada iki söylem vardı. Biri ötekileştirici, dışlayıcı, kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı olandı. “Onlar vatan hainidir, onlar iş birlikçidir, onlar bu ülkenin kötülüğünü isterler, terörle iş birliği yaparlar. Biz iyiyiz, bizim davamız vardır, o dava kutsal bir davadır” söylemi. Bir de bunun hemen karşısında başka bir “biz” yaratan, içselleştirici, uzlaşıcı, yeni bir toplumsal barış sağlamaya yönelen, yeni bir sosyal, toplumsal sözleşme arayan, yumuşak bir dil vardı. Seçmenin önünde siyah ve beyaz gibi iki tane kağıt vardı, o iki kağıttan birini seçti seçmen.

Tabii bunun daha ötesinde yapılan başka bir seçim var burada. İki ayrı Türkiye vizyonu vardı bu iki ayrı söyleme bağlı olarak. Bir tanesi bu kutuplaştırıcı, Osmanlı takıntısı olan, “Etrafımız düşmanlarla sarıldı, bizim liderimiz bizi kurtaracak” diyen içine dönük bir Türkiye vizyonu, muhafazakar, sünni müslüman bir Türkiye vizyonu bu. Öbür tarafta da insanlara açık, kendi konumunu aşıp ötekine erişebilen bir vizyon vardı. Bu heyecanı ve birlikteliği 4 yıl sonrasına da taşıyabilirsek genel seçimleri de kazanabiliriz. Tabii bu birliktelik kuru bir seçim birlikteliği olmamalı sadece. O zaman bu sunni tenefüsle ayakta kalan dönemin de sonu gelmiş olacaktır.

İmamoğlu’nun gayriresmi seçim sonuçları açıklandıktan sonra söylediği “Bu bir zafer değil, yeni başlangıçtır” sözü çok önemli.
Bu “yeni başlangıç” neyin başlangıcı? Çok büyük başarıdır kazanılan, coşkuyla kutlanır tamam ama bu zafer çığlıkları bittikten sonra gayet soğukkanlı ve akıllı bir şekilde “Bundan sonra ne yapılacak?” diye düşünmek lazım.

Ekrem İmamoğlu, bir demokrasi cephesi ile mi girdi seçime?
CHP’nin yüzde 25-30 bandı arasında bir oy potansiyeli varken nasıl oluyor da İmamoğlu yüzde 50’nin üzerinde oy alabiliyor? Demek ki bu oyların hepsi CHP oyları değil. Çok daha geniş bir kitlenin oyu ve bunun içinde bu ittifak oyları var. Burada tabii sivil topluma çok büyük bir iş düşmekte. Çünkü bu demokrasi birliği içerisindeki siyasi partiler ideolojik bakımdan çok farklı yerdeler. Saadet Partisi de var HDP de var bunun içinde. O yüzden bu kadar farklı şeyi bir arada tutmak için bütün bu partilerle temas kurabilen, iletişim kurabilen, konuşabilen sivil toplum kuruluşları büyük bir rol oynayacaklar önümüzdeki dönemde. Meclis içinde de siyaseten yapabileceğiniz her şeyi yapın, buna hiçbir engel yok ama önümüzdeki dönem siyasetin asıl yapılacağı yerin Meclisin dışı olması gerekir.

"ARTIK KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN BİR PLAN GEREK"

Peki o zaman demokrasi güçleri ne yapmalı?
Bir demokrasi seferberliği, bir demokrasi devrimi çağı açmalı. Demokrasi önündeki engellerin kaldırılması gerekir. Türkiye’de yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç var. Çünkü artık anlaşılması gereken bir şey var ki Türkiye’de inananlar, Müslümanlar yaşar, inanmayanlar, laik hayat biçimini seçmiş olanlar ya da İslami hayat biçimini seçmiş olanlar yaşar. Türkiye’de Kürtler yaşar, Türkler yaşar, Lazlar yaşar. Türkiye’de Sünniler yaşar, Aleviler yaşar. Artık herkesin birbirini kabul etmesi, tanıması ve ona ulaşması, konuşabilmesi lazım. İmamoğlu’nun sözlerinde işte bu sözleşmenin nüvelerini görüyorsunuz. Bu yeni toplumsal sözleşmeyi gerçekleştirmek için bir manifesto gerekir. Böyle bir manifesto DİB ile beraber sivil toplum kuruluşları ve tabii ki siyasi partilerle birlikte hazırlanmalı ve bu ilan edilmeli. “Artık barış dönemi başlamıştır ve ilkeleri budur” diye açıklanmalı. Bir de tabii ki birilerinin artık Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için ortaya bir çözüm planı çıkarması lazım. Adam öldürmekle olmaz bu işler. Dünyanın her tarafında etnik sorunlar masaya oturularak, müzakere edilerek çözülmüştür.

CHP böyle bir çalışmanın içerisinde açıktan yer alır mı?
Tabii alır. CHP’nin böyle bir şeye ihtiyacı var çünkü. CHP artık kendinden daha büyük bir birlikteliğin unsuru. Bunu muhafaza ettiği sürece başarı şansı var ve bunu galiba anladı artık. Adalet Yürüyüşü’nde de bu vardı. O yürüyüşe yüz binler katıldı, bunların hepsi CHP’li değildi ama adalet isteyen insanlardı. Yerel seçimlerde CHP büyük bir başarı sağladı ancak oralarda katılımcı demokrasiyi yaşama geçirebilecek mi CHP? Mahalle meclisleri, kent konseyleri, işçi konseyleri, kadın konseyleri gibi yapılarla halkın siyasetin öznesi olarak siyasetin içine girmesini sağlayabilecek mi? Halk, 4-5 yılda bir oy veren ve siyasete seyirci olan pozisyondan çıkıp siyasetin oyuncusu, aktif yurttaş haline gelebilecek mi? Bence bu demokrasi bakımından en önemli konulardan biridir. CHP’nin belediyelerde hakim olduğu yerlerde yapması gereken bu ama bunu göstermek, bu modeli ortaya koymak lazım belki de.

"YENİ BİR 'HALK' LAZIM"

Cumhurbaşkanı Erdoğan 31 Mart seçiminden sonra bir “Türkiye İttifakı”ndan bahsetmişti. Böyle bir ittifakın gerçekleşebileceğini ve gerçekleşirse saydığınız ihtiyaçlara cevap verebileceğini düşünüyor musunuz?
Bu sorunun yanıtı “Türkiye İttifakı” ile ne kastedildiğine bağlı. Çünkü Erdoğan böyle bir laf söyledi ama sonrasında bunun altı dolmadı. Bütün popülist liderlerde olduğu gibi Erdoğan’da da “halk benim” anlayışı var. Kendisini desteklemeyenlere de halk demiyor, onlar başka bir şey. Yeni bir “halk” yapmak lazım Türkiye’de. Demokrasiyi insanların kendi kimlikleri ile beraber içselleştirmesi lazım.

DİB’in yol haritalarında yeni bir anayasa fikri mevcut. Bunun için somutlaşan bir çalışma var mı?
Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, her şeyi tek bir adama bağlayan bir anayasadan, Türk demokrasisinin, demokrasi olabilmek için kurtulması lazım. Sadece DİB’in yapması gerekmiyor. Anayasa profesörleri var, CHP’de İbrahim Kaboğlu var, HDP’de Mithat Sancar var. Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, platformlarla birlikte oturup böyle bir çalışma yapmak lazım. Örneğin manifesto için başka bir çalışma grubu kurmak lazım. Tabii bir de bunları örgütleyebilmek lazım, belki DİB burada rol oynayabilir.

"DÜZELTİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEME DÖNÜLMELİ"

Cumhurbaşkanlığı sisteminde 1 yılı geride bıraktık. Bu bir yılda ne gördük?
Daha fazla baskı, daha fazla tahakküm, daha fazla antidemokratik uygulamalar, daha fazla adam öldürme, daha fazla savaş... Dış politikada hem Rusya'yla hem ABD ile başımız dertte. Ekonomi yerlerde sürünüyor. Gezi davası iddianamesini okuduğunuz zaman hayretlere düşüyorsunuz. Bir özgürlüğün kullanılması, hükümeti devirme davasına dönüşebilir mi? Sistemin yürümediği çok açık. Bakanların kim olduğu belli değil, bakan değil çünkü sekreterler. Meclise karşı hiçbir sorumlulukları yok. Meclisin bütün yetkileri yürütmeye devredilmiş. Yargı tam bir kontrol altında. Bu sistemde de çok ısrar etmemek lazım. O kadar kötü bir sistem ki bu, Sayın Erdoğan bugün gitse ve yerine başka biri gelse o da aynı şekilde diktatör olmak zorunda bu sistemde.

Katılımcı demokrasi ile düzeltilmiş parlamenter sisteme dönmek gerek. Ne kadar az zararla bu işi kapatırsak o kadar iyi.

Erken seçim konuşulan ihtimallerden biri. Erken seçim kararı alınırsa Türkiye’yi ne bekler?
Bugün bir seçim olsa AKP kazanırdı gibime geliyor. Kendini Erdoğan’la bütünleştirmiş, tamamen teslim etmiş bir kitle var. Ama ekonomik sıkıntılar, başarısızlıklar sebebiyle giderek azalıyor bu kitle. Erdoğan’ın yenilmez, yanılmaz, hata yapmaz bir lider olmadığını gösterdi son seçim. Erdoğan büyük hatalar yaptı ve yenildi. Demek ki bu mümkündür, bunu bilmek lazım.

Reklam
ÖNCEKİ HABER

Gezi davasında Aksakoğlu için tahliye, Kavala için tutukluluğun devamı kararı

SONRAKİ HABER

ODTÜ'de yapılmak istenen KYK yurduna ruhsatsız şantiye

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...