15 Haziran 2019 23:30

Her işe koşturulan kadın sağlık çalışanları: Sağlık da bitti, biz de bittik!

Sağlık alanında aynı çatı altında statüler farklılaşsa da dertler ve talepler ortak: İnsanca çalışma koşulları, iş güvenliği önlemleri, emeğin hakkının verilmesi!

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Emine UYAR
İzmir

Sağlık alanı pek çok farklı meslek grubunu barındıran bir alan. Hekim, hemşire, ebe, sağlık teknisyenleri (anestezi, radyoloji, çevre sağlığı vb.) gibi tıbbi hizmetleri sunanlarla büro işleri, temizlik, bilgi-işlem, güvenlik gibi destek hizmet çalışanları aynı alanda yan yana çalışıyor. Onlarca farklı istihdam biçimi; farklı koşullar, farklı ücretler, farklı güvence biçimleri, farklı haklar demek.

Aynı çatı altında statüler farklılaşsa da dertler ve talepler ortak: İnsanca çalışma koşulları, iş güvenliği önlemleri, emeğin hakkının verilmesi!

İşte sağlık işkolunun farklı alanlarında çalışan kadınların anlattıkları...


AĞIR NÖBETLERLE CANI ÇIKARILANLAR CAN VERMEYE ÇALIŞIYOR

Aysun, 24 yıldır hemşire. Şu an Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesinde acil klinik hemşiresi olarak çalışıyor: Hepimiz normal mesailerimizin çok çok üzerinde nöbetler tutuyoruz. Yedek elemanımız olmadığı için birimiz rahatsızlandığında, birimiz tayin olup başka bir yere gittiğinde uzun süre tek çalışmak zorunda kalıyoruz. Ben uzun süredir tek çalışıyorum, nöbet olduğu gün sabah 8’de geliyorum, gece 12’de çıkıyorum; ertesi gün sabah 8’de tekrar görev yerime dönmek zorundayım.

Aysun, sürekli bir malzeme eksikliği sorunu ile karşı karşıya olduklarını, en sık kullanılan ve en basit malzemelerden biri olan ameliyathane maskesini bile sayıyla aldıklarını ifade ediyor. Ve sonuç olarak tüm bu ortamı “sağlıksız” olarak nitelendiriyor.

FİZİKSEL VE RUHSAL YORGUN

Ameliyathane hemşiresi Mine de ameliyatta kullanılacak malzemelerin tedarik edilmesine kadar her şeyle kendilerinin ilgilendiğini söyleyerek sorunun başka bir yanına işaret ediyor. Personel eksikliğinden dolayı sürekli ayakta ve tetikte olmaları gerektiğini, bunun hem fiziksel hem de ruhsal yorgunluğu, bu yorgunluğun sürekli olmasının da tükenmişliği getirdiğini söylüyor.

Gürültülü ve havasız bir ortamda, 24 saat nöbetle, ihale usulü alınmış sürekli arıza veren cihazlarla çalışan laboratuvar teknisyeni Esin, “Her arıza verdiğinde aldığımız örnekleri sürekli diğer laboratuvara götürüp getirmek zorunda kalıyoruz, orası da çok yoğun çalışıyor. Böyle zamanlarda hastaların sonuçları geç çıkıyor, bu sefer hem hastayla hem de doktorlarla gerginlik yaşayabiliyoruz” diye anlatıyor tabloyu. Aşırı gürültü için ara sıra desibel ölçümü yapıldığını ama henüz herhangi bir önlem alınmadığını de ekleyen Esin’in anlattıkları sağlık çalışanının sağlığının nasıl hiçe sayıldığına örnek aslında.


"BİR SÜRÜ BEYAZ KODUM VAR, AMA HİÇBİR SONUÇ YOK"

Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil klinik hemşiresi Aysun, 24 yıldır sağlık alanında emek veriyor. Acil klinikte “beyaz kod”u olmayan bir tane bile sağlık çalışanı olmadığını söylüyor. “Beyaz kod” uygulaması, hem devlet hem de özel sağlık kurumlarında çalışanların hizmet sırasında maruz kaldıkları suçları şikayet edebildiği, Sağlık Bakanlığının bu vakaları izlediğini iddia ettiği sistemin adı. “Bir sürü beyaz kodum var. Mahkeme tarihimin belirlenmesini bekliyorum” diyor Aysun hemşire.

Ama saldırı ya da tacizler yalnızca sağlık hizmeti alanlardan gelmiyor. Aysun, “Bir de amirlerinize karşı çıkarsanız onlar da ayrı mobbing uyguluyor. En sıkıntılı olanı da bu. Diğerleri bir şekilde atlatılıyor da mesai arkadaşından gördüğün mobbing atlatılamıyor” diye anlatıyor.

Peki, kadın sağlık çalışanları erkeklere göre daha mı fazla şiddete uğruyor? Aysun’a “Evet” diyor, “Kadınlar sıkıntıyı, stresi, gerginliği daha çok tolere eder ya da katlanmak zorundadır diye düşünüyorlar sanırım; ya da daha rahat egemenlik kurabildiklerini sanıyorlar. Dolayısıyla hasta yakınlarının şiddetine veya yöneticilerimizin, mesai arkadaşlarımızın mobbingine daha fazla maruz kalıyoruz. Erkek mesai arkadaşlarımız tarafından da kadın olmandan kaynaklı daha çok mobbinge maruz kalabiliyorsun. Kadınların üzerine daha fazla gidiliyor...”

Aysun’na da tüm bu sorunlara çözümü sendikal mücadele: “Biz bunu alanlarda daha yüksek sesimizi çıkararak düzelteceğiz.  Ama daha güçlü… şahsi fikrim KESK ve DİSK dışında sendikacılık yapan konfederasyon yok. Görüyoruz sarı sendikaları… insanlar korkudan gitmiş üye olmuş, maaş zammı için masaya oturuyorlar ama hükümet ne verirse oldu teşekkür ederiz deyip masadan kalkıyorlar. Bu değil yani sendikacılık.  O nedenle doğru sendika ve sendikal anlayışta buluşmak önemli.”


"BU BENİM İŞİM DEĞİL" DERSEM BAŞIMA NELER GELİR NELER!

Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesinde çalışan Sağlık-İş üyesi kadın işçiler, “her işe koşturulan köleler” olmaktan şikayetçi. Görev tanımı dışındaki işler için zorlandıklarında hem işçi sağlığı bakımından hem de hasta sağlığı bakımından ciddi riskler ortaya çıkabiliyor. Kadın işçiler anlatıyor:

ELİF (Sağlık destek personeli): Biz görev alanımıza giren işler dışındaki işleri yapmak istemiyoruz. Fakat ‘yapmıyoruz’ dediğimiz zaman baskıya ve yer değişikliğine maruz kalıyoruz. Personel görev tanımında ‘Hemşireye yardım eder’ deniliyor ama hemşire yetersizliği nedeni ile personele kalıyor işler. İşyerimizde işçi sağlığına ilişkin önlemler alınmıyor. Eleman sayısı artırılmalı ve tüm personel kendi işini yapmalı.

DUDU (Temizlik personeli): Eleman yetersizliğinden kaynaklı yoğun çalışıyoruz. Bir kadının beden gücü için gerçekten ağır işimiz. Fazla alan ve görev verildiği için paspasta ve duvar silmekte zorlanıyoruz. Görev tanımı dışındaki işler için zorlanmamalıyız. Bir kişiye kaldıracağı kadar iş verilmeli. Kullandığımız klor gibi kimyasallar azaltılmalı, bütün temizlik personeli artık astım hastası. Paspasların yıkandığı yerin daha havadar olması gerekli. İşçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili önlemlerin tam olarak alınmadığını düşünüyorum. Alınsaydı astım ya da fıtık gibi sorunlar yaşanmazdı. Çalışanın sorunlarının çözümü için bir komisyon kurulabilir. İşçi sağlığı birimi sahada daha yoğun ve etkili çalışmalı.

GÜLŞEN (Kadın doğum servisinde çalışıyor): En büyük eksik çalışma standartlarının düzenli olmaması. Önceliklerin tespit edilmesi, bunun için de amirlerimizin bizim çalışma koşullarımızı görmeleri gerekli. Ama maalesef herkesin eşit bir şekilde çalıştırılması iş disiplini ile olur. Üst kademedeki amir, müdür ve şeflerin çalışma ortamında ayrımcılık olmaksızın personeli yerleştirmesi gerekli ve mutlaka bir rotasyon da şart.

FADİME (Poliklinik personeli): Eksik elaman olduğu için zorlanıyoruz. Ücretlerimize zam ve toplu sözleşmelerden yararlanmak istiyoruz. Hep birlik, beraberlik olmalı. Maalesef sağlıkta iş güvenliği önlemleri alınmıyor.

EFSUN (Sekreter): Çalıştığımız yer, çalışan sağlığı düşünülerek oluşturulmamış, güvenlik unsurları göz ardı edilmiş. İş ekipmanlarımız eksik, arızalı ve yetersiz. İzin kullanırken keyfi olarak çıkartılan sorunların kaldırılması gerekli. Sekreter desklerinin camla kapatılması gerekli. Koltuklar değiştirilmeli, bilgisayarlar ve ekipmanları ergonomik döşenmeli. Şiddetli soğuk ve sıcak havaya maruz kalıyoruz. Hastaların yakın temasına maruz kalıyoruz. Sorunlarımızın çözümü için ülke çapında iş bırakılmalı.

BAHAR (Hasta Bakıcı Destek Personeli): Çalışma koşullarımız ağır. İş yükü dolayısı ile fazlasıyla mağdurum. Belimde yamukluk çıktı, sağlığım tehdit altında. Yıllık izne çıkamıyoruz. Malzeme yetersiz. İşçiye kulak verilmeli, sorunları dinlenmeli. Meslek hastalıklarıyla ilgili mağdur kişilere adaletli bir şekilde iş koşulu sağlanmalı.


TEMİZLİK İŞÇİSİ ESİN: SAĞ SALİM GELMEK BİR DERT, SAĞ KALMAK AYRI DERT!

Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 4 yıldır temizlik işçisi olarak çalışan 45 yaşındaki Esin, yakın zaman önce boşanmış. Çocuklarının ihtiyaçlarını tek başına karşılayan Esin’e göre, 2000 lira ile yaşamak bir “mucize”! Vardiyalı çalışma en büyük derdi. Bir de servis olmamasından çok şikayetçi. Bunun kadın çalışanlar için hem külfet hem de güvenlik sorunları oluşturduğunu anlatıyor: “Daha çok geceleri sıkıntı yaşıyoruz, sözlü veya fiziksel tacize uğrayabiliyoruz. Toplu taşıma saatleri sıkıntılı, can güvenliğimden endişeliyim.”

Esin’in dert edindiği sorunlardan biri de temizlik işçisi kadınların yaşadığı ayrımcılık ve mobbing: “Herkes bizi eziyor, hastane eczanesi olsun ya da başka birimler olsun... Bize görev tanımı dışında işler yaptırılıyor. Bazen yoğun bakımda hastalarla da ilgileniyoruz ama ben temizlik personeliyim yani benim orada sorumlu olduğum bir tek iş var, oranın hijyenini sağlamak.” Bir yandan “her iş” yaptırılan kadınlar, mesele iş güvenliği önlemleri olunca hiç görülmüyorlar. “Denetim yok, kıyafet bile verilmiyor nerdeyse. Sadece temizlik ve hasta bakıcılara değil, hemşire ve doktorlara da sürekli verilmeli eğitim, birimler arası koordine olmalı. Örneğin bir hemşirenin almadığı iş güvenliği önlemi ya da uygulaması bizim sağlığımızı tehdit edebiliyor” diyor Esin.

Peki, ne yapmalı? Bu konuda iğneyi kendine batırıyor biraz; “Sorunlarımıza dair ben hiç başvuru yapmadım. Ama bu ben veya bir başkası ya da birkaç kişinin demesiyle olmuyor, topluca hareket etmemiz gerekiyor. İnsanlar tek başına savaş vermemeli.”


KRİTİK SORUN; PERSONEL YETERSİZLİĞİ

2015 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 1 yıl içinde 100 hemşire tükenmişlik nedeniyle, tayin ve istifalarla hastaneden ayrılmıştı. Personel yetersiz olunca ortaya çıkan tablo aynı gün içinde dört ayrı birimde görevlendirilmeler, ‘Artık uçarak çalışıyoruz’ tanımlamaları, izin günlerinde sürekli nöbete çağırılmalar, fazla mesaiden doğan izinlerin kullanılamaması şeklindeydi. Bu tablo üzerine hastanede çalışan hemşireler, personel artırılması talebiyle iş bırakmaya varan eylemler yapmıştı.

İşte bu eylemlerin yapıldığı hastanede Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İşyeri Temsilcisi olan Hemşire Günseli Uğur, personel yetersizliğinin çok kritik bir sorun olduğunu, sendikaya en çok bu konuda şikayet geldiğini belirtiyor. Günseli, talepleri şöyle sıralıyor: “Hemşirelerin çalışma koşullarının düzeltilebilmesi için öncelikle sayının yeterli hale getirilmesi gerekiyor. Yeni başlayan hemşirelerin istifa edip gitmesini önlemek için de çalışma koşullarını düzeltmek, nöbet süre ve sayılarına ilişkin yaş, sağlık durumu, kıdem ve özel durumların göz önüne alınması gerekiyor. Sadece hemşireler için değil her meslekte ve işkolunda personel sayıları yeterli hale getirilmeli, görev tanımları yeniden oluşturularak net hale getirilmeli. Tüm çalışanlar kadrolu olmalı; çalışanlara kendilerini geliştirebilmeleri için eğitim fırsatları sunulmalı. Çalışanların taleplerini ifade edebilecekleri, haklarını isteyecekleri, ücretlerin adil ve eşit şartlarda belirlenebileceği toplu iş sözleşmeleri yapılmalı. Ortak sorunlar etrafında birleşerek sendikal mücadeleyi yükseltmeliyiz. Sağlık hizmeti nasıl bir ekip işiyse sorunlarımız için mücadele de ortak olmalı.”

ÖNCEKİ HABER

Seçime günler kala Devlet Bahçeli: Kürt kökenli kardeşlerimiz canımızdır

SONRAKİ HABER

Avrupa'nın gündemi: İklimin korunması ve sınıf mücadelesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...