12 Ekim 2012 16:50

İpotekli hayatlar...

Göç yollarına düşüp “taşı toprağı altın şehrin” kapısını araladılar. Önceleri kan davasıydı çoklukla sebep. Sonraları yoksulluk ve savaş buna eklendi. Ve yüz binler bırakıp arkalarında memleketlerini, Yeditepeli kentin eteklerini mekân eylediler…Göçün Mardin kolundan gelen Nusaybinliler, yo

İpotekli hayatlar...
Paylaş
Ercüment Akdeniz

Göçün Mardin kolundan gelen Nusaybinliler, yoğunlukla Çağlayan, Küçükçekmece ve Zeytinburnu’da öbeklendiler.   

Kanarya Mahallesi ve Zeytinburnu’da ikamet edenler daha çok deri işçiliğine yöneldi. Kuralsız ve kölece çalıştırmanın hüküm sürdüğü Çağlayan’da ise, Nusaybinlilerin kaderi “tekstil işçisi” olarak yazılacaktı.

Işık görmez, izbe, “merdiven altı” atölyelerde ömür tüketen bu insanlar, kentin yıkılmaya yüz tutmuş en köhne binalarını başlarına çatı eylediler. Kente tutunmaya çalışan göç insanları için en büyük “güvence”, bu vakitten sonra insanca barınacak bir konuta sahip olmaktı. Boğazdan kısıp bir yatırım yapılacaksa eğer, bu öncelikle bir konut olacaktı…

İŞÇİ CELAL KONUT SATIN ALIRSA…

Nusaybinlilerin bu hikâyesini bize Celal anlattı. Nusaybinli Celal 27 yaşında genç bir işçi. Çağlayan’da alın teri döküyor. Yaptıkları iş pantolon üretmek. Celal, bir makineci ustası olarak, diğer işçilere göre biraz daha yüksek ücret alıyor.

Celaller yedi kardeşler. Babası, bir park yerinde bekçi olarak çalışıyor. Celal’in iki kardeşi, tıpkı kendisi gibi makineci ustalığı yapıyor. Bir kardeşi askerliğini tecil ettirmiş, dışarıdan okul bitirmeye çalışıyor. Başka bir kardeşi de Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nde okuyor. Geriye kalan bir kardeşi liseye, iki kardeşi ise ilköğretime (orta bölümü) devam ediyor. Yani aile kalabalık, üstelik okuyanı da çok…

Durum böyle iken Celallerin ailesi İstanbul’da konut edinmeye karar veriyor. Aile kalabalık olduğundan alınacak konut biraz geniş olmak zorunda. Sormuş, soruşturmuşlar; en uygunu 140 bine bir ev bulmuşlar.   

Celaller, evi almaya karar verdikleri güne kadar 70 bin TL biriktirmişler ve bu parayı peşinat olarak ödemişler. Geriye ödenmesi gereken bir 70 bin daha kalmış. Bunun için banka kredisine başvurmuşlar. 10 yıllık taksitlendirme karşılığında 130 bin TL ödemeye razı olmuşlar. Yani 70 bin TL’yi 130 bin TL’ye satın almışlar! Böylece 140 bin TL’lik ev toplamda 200 bin TL’ye mal olmuş. Celaller henüz 5 aydır ödeme yapıyorlar ve önlerinde 9,5 yılı aşan zorlu bir süreç duruyor. Zira ev ipotekli ve işlerin ters gitmesi, ödemelerin aksaması durumunda elden kolayca çıkabilir.

Bankadan kredi çekmek için kefil gerekmiş. Celal kefil olarak patronunu göstermiş. “Bu yüzden asla patrona boyun eğmem” diyor…

Peki, 7 kardeşli 9 kişilik bir aile, neye güvenip de böylesi bir konut kredisi çekebiliyor? Aylık düzenli ödemeleri nasıl yapabiliyor? Şimdi ailenin gelir ve gider durumuna bakmak için, Celal’in anlattıklarına kulak verelim;  
Evin ferdi 4 kişi çalışırken, 4 kişi de okuyor. Anne ise ev işlerine koşturuyor. Celal ile birlikte makineci iki kardeşi 1.100’er TL maaş alıyorlar. Bu toplamda 3.300 TL’ye denk geliyor. Bekçilik yapan babanın 900 TL’lik maaşı buna eklendiğinde, Celallerin evine ayda toplam 4200 TL girmiş oluyor. Bunun 1.100 TL’si her ay konut kredisine ödenirken geriye kalan 3000 TL ile 9 kişilik aile geçinmeye çalışıyor. Üstelik bakmakla yükümlü oldukları öğrencileri arasında Zonguldak’ta bir üniversite öğrencisi var.  
Aile, dağılmadıkça ve işler az çok böyle “yolunda” devam ettikçe krediyi geri ödemeye devam edecekler. Bu durum zihinleri iki soruya gebe bırakıyor; “Ya aile dağılırsa?​”, “Ya ekonomi ters gitmeye başlarsa?​”

SİYAM KARDEŞLER; MÜLK VE AİLE

Celal’in anlattıklarından anlıyoruz ki, bu anlatılan sadece Celallerin hikâyesi değildir. Neredeyse İstanbul’a yer etmiş tüm Nusaybin nüfusu, konut edinme yolunda benzer davranışlar gösteriyor. Aslında, belirli ölçüde, göçle gelen tüm bölge insanı için bu kapsamdan söz etmek mümkün. Göçle kente tutunmaya çalışan insanın; ayakta durmasında, mülk ve yaşam alanı kazanmasında, “kan bağını” eksen alan aile yapısı, hâlâ çok güçlü bir temel oluşturuyor diyebiliriz.

“Ya aile dağılırsa?​” diye aklı meşgul eden birinci soruyu soruyoruz. Ve Celal’in cevabında bakın neleri buluyoruz;
Evler 110 metrekare ya da daha geniş ölçüde alınır. Çünkü kardeşlerden ilk evlenecek olan evden hemen ayrılamaz, aksine, gelin eve gelir. Evin borçlarının ödenmesi için 3, 4 hatta bazen 5 yıl, evli çiftle aynı evde kalmak gerekir. Evin borçları ancak belirgin bir biçimde ödendiğinde ayrılma zamanı gelmiştir. Peki, büyük aileden ayrılacak ilk kardeş ve eşi, bundan sonra nerede barınacaktır? Şimdi iki seçenekten birini tercih etme zamanıdır; Ya yeniden 10 senelik bir konut kredisi çekilecek ve “kendi evinde” oturulacak ya da kiraya çıkılacaktır. Sonuç; genellikle yeniden borçlanma ile bu kez evli çift için konut alma biçiminde olacaktır.

Akrabalık bağlarıyla birbirine kenetlenmiş aile içi dayanışması, büyük kardeşler evden bütünüyle ayrıldığında da devam edecektir. Evde kalan en küçük kardeşin payına da hayatı boyunca borç ödemek düşecektir.

Kız çocuğu olarak dünyaya gözlerini açan kardeşler olabildiğince geç evlenmelidirler! Çünkü evin kızı gelin gittiğinde (erkek kardeşlerden farklı olarak), aile içi dayanışmanın bir anda dışına düşecektir. Çünkü o geride kalan mülk üzerinde artık söz sahibi değildir.

Yaşını başını almış aile büyükleri için yuvayı terk etme zamanı gelmiştir. Çok yaşlanan anne ve baba için köy yolları görünmüştür artık. Onlar için yaşam, köyde çiftçilik ya da hayvancılıkla uğraşarak devam edecektir.

Ne var ki, artık her yeni kuşak çocuk sayısını biraz daha düşürüyor. Aile nüfusunun kalabalık olmasını emek gücü ve geçim kaynağı olarak değerlendiren eski kuşakların aksine yeni kuşak, çocuklarını okutmak istiyor. Bunun için daha az çocuk yapmak gerekiyor ve bu eğilim güç kazanıyor. “Çocuklar 8 yıl mutlaka okumalı” diyor İşçi Celal. Evet, yeni kuşak genel olarak böyle düşünüyor. Buna karşın İşçi Celal, kredi ödemelerinde, aile bağlarından başka güvenilir bir kurum görmüyor.

BİR YOL DAHA VAR

Gelelim ikinci soruya; “Ya ekonomi ters gitmeye başlarsa?​” Bu sorulara yenilerini ekleyerek Celal’e soruyoruz; “Ya mevsim boşluğu olursa?​”, “Ya ekonomik kriz olursa”, “ya Mortgage benzeri konut balonları patlarsa.”

Nusaybinli işçi Celal aslında ekonomik ve siyasi gelişmeleri yakından takip ediyor. Mortgage konut balonundaki çöküşün Türkiye’nin de başına gelebileceğini biliyor. O nedenle gelecekten umutlu değil Celal, ortamı güvenli görmüyor. Bunun için bir grup işçi arkadaşı ile birlikte kurdukları işçi derneği çatısı altında çalışma koşullarını değiştirmenin yollarını arıyor. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Ya aileni seç ya mesleğini

SONRAKİ HABER

Her ölüm siyaset alanını daraltıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...