Erdoğan Aydın: 1453’te fetih oldu ama Yeni Çağ’a Avrupa geçti

Zeliş Irmak, İstanbul'un fethinin yıl dönümünde güncel-tarih bağlamında gerçekler ve efsaneler, fetih ve gelecek tahayyülünü Tarihçi Yazar Erdoğan Aydın ile konuştu.

29 Mayıs 2019 06:00
Son Güncellenme Tarihi: 29 Mayıs 2019 09:26
Paylaş

İlki 1911-12’de gündeme gelen “İstanbul’un Fethi” kutlamaları, 1950’lerde Sovyetlere karşı uygulanan Soğuk Savaş geriliminin de kültürel bir aracı haline gelmişti. AKP iktidarı döneminde 1453 fetih törenleri yeniden görkemli tören ve kutlamaların konusu oldu. Fatih Sultan Mehmet ve fetih referansları nihayet Hükümetin “2053 Hedef”lerine bağlandı. İstanbul’un fethinin bir ilginç konusu da iptal edilen İstanbul yerel seçimiydi. Nitekim “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” söylemi sıklıkla duyulur oldu. Zeliş Irmak güncel-tarih bağlamında gerçekler ve efsaneler, fetih ve gelecek tahayyülünü Tarihçi Yazar Erdoğan Aydın ile konuştu.

Okul kitaplarında hep “29 Mayıs 1453’te bir çağ açıldı, bir çağ kapandı” diye öğretilir. İstanbul’un fethi deyince siz ne görüyorsunuz?
O zamana kadar Bizans’ın elinde olan şehir, saldırı savaşlarında, zor ve zorbalıkla el değiştirdi. Soğukkanlı bir yaklaşım sergilediğimizde bunu teslim etmek zorundayız. İkincisi, o ana kadar şehirde yaşayan insanlar, onurlu her halk gibi kendi şehirlerini korumaya çalıştı. Bizans’ın asilzadeleri kentten 7 gemi ile kaçarken İmparator şehri korumayı tercih etti. Bizzat Fatih’in tarihçilerinin kaydettiği üzere; “Sen ne onurlu hükümdarmışsın ki” diyen Fatih’in Konstantin’i Hristiyan geleneklerine göre gömdürdüğü söylenir.

“Bir çağın kapanıp bir çağın açılması” söylemi ise gerçeklikle alakası olmayan bir efsane. “Yeni Çağa” geçiş Avrupa’da şehirleşmenin, bilim ve tekniğin, üretim ilişkilerinin gelişmesine bağlı olarak dünyanın eski feodalizmle örtüşen siyaset tarzından yeni topluma geçişidir. Orta Çağ’ı kapatıp Yeni Çağ’a geçen Avrupa’dır. Yani siz İstanbul’u fethediyorsunuz başkaları Yeni Çağ’a geçiyor. Bununla övünmek kompleksin ifadesi olabilir ancak. İstanbul fethedilse de fethedilmese de Avrupa’daki sanayi ve kültürel gelişim Yeni Çağ’ın dinamiklerini yaratmıştı. Osmanlı ise kendi Orta Çağ’ına mahkum olmuştu. Sonraki süreçte de giderek Avrupa’nın sömürgesi haline gelecekti. Bu nedenle bizim tarihi değerlendirirken de bilimsel davranmaya ihtiyacımız var. Bilimsel atılım yapamadığı için atalarının fetihleri ile övünen kompleksli bir kuşak yaratmak, bu problemli anlayışın sürdüğünü gösteriyor.

Tıpkı 19 Mayıs gibi, 1. Dünya Savaşı ya da Çanakkale Savaşı gibi 100. yıl anmalarına tanık olduk. İstanbul’un “yeniden fethi” de AKP’de çok kuvvetli bir söylem ve anma programlarının konusu. Neden bu kadar övgü?
Çünkü iktidarın buna ihtiyacı var. Pasteur’ları Edison’ları, Newton’ları var edememiş toplumlar ne yazık ki geçmişteki fetihlerle övünürler. Oysa bizlerin Darwin’leri olsa ‘İnsanlığa nasıl bir medeniyet atılımı sağladık’ diye konuşacaktık. Ya da bugün demokratik bir ülke demokratik bir toplum olsak, fetihçi referanslara ihtiyaç duymayacaktık. Bakın size ilginç bir şey söyleyeyim; Osmanlı, İstanbul’un fethini kutlamazdı. İstanbul’u fetheden adam Fatih bile fetih törenleri yapmazdı! Kanuni de Abdülhamid de kutlamazdı. İlk kutlamalar 1911-12’de yapıldı. Peki neden? Çünkü o zaman toplumu tek tipleştirmeye çalışanlar böbürlenecek şeylere ihtiyaç duydu. Çünkü Balkan Savaşı, Trablusgarp Savaşı vardı. İttihat ve Terakki de bu referanslara başvurdu. Ama sonuç felaket oldu tabii. Sonraki fetih kutlaması 1953’te, 500’üncü yıl vesilesiyle gündeme geldi. “Soğuk Savaş” dönemiydi ve Sovyetlere, sosyalizme karşı Türkiye, ABD’nin bir kalesine dönüşsün istendi. Maliyetli fetih kutlamaları bu yüzdendi. Devlet eliyle yapılan kutlamalar bundan böyle MHP’li güçler ve İslamcı siyasetçilere bırakıldı. MSP-RP geleneği de fetih kültürünü öne çıkardı. Yani bir bakıma toplum geleceğe, evrenselleşmeye değil cihada, ganimete ve gazaya yönlendirildi. Fatih “tek adam yönetimi” olduğuna göre, bu rol güncellenen model olabilirdi. Burada gençliğe düşen ise şehitlik ve “Ulubatlı Hasan” rolüydü. Ki tarihte böyle bir karakterin yaşayıp yaşamadığına dair ciddi şüpheler var. Yönetim altındaki halklar ise burada tebaadır. Fatih bugün yaşasa bugünkü güncel fetihçilere kötek atardı diye düşünüyorum.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2053 ve 2071 hedeflerine işaret ediyor? Yani bir gelecek tahayyülü de öne çıkarılıyor, ne dersiniz?
Açık ki, fetihçi ve cihatçı bir anlayışın devamıdır bu. Örneğin 2023 cumhuriyetten rövanş alabilmektir! Bugün İstanbul seçimini kaybedenlerin fetihçi hayallere başvurması mümkün değildir. Bu yüzden İstanbul seçiminin yenilenmesi ile hem 2023 hem de 2053 arasında bir bağ var. Gençliğin önüne 2053 gibi hedefler koymak, aslında ‘Ben eskisi gibi gücümü attıracağım ve fethedeceğim’ demektir. Suriye felaketi de böyle başlamıştır. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, “1918’e kadar kaybettiğimiz tüm toprakları alacağım” demişti. Bu vizyon hem tehlikeli hem de Türkiye’nin gözünü bağlayan bir vizyondur. Buradan Türkiye’nin sorunlarına çözüm çıkmaz, bilimsel bir tarih yazımı da çıkmaz.

Seçimlerden önce CHP Adayı İmamoğlu ‘İstanbul’u Fatih’in ilkeleriyle yöneteceğiz’ demişti. Bu yaklaşımı nasıl yorumladınız?
Hangi anlamda söyledi tam bilemiyorum. Şöyle düşünmüş olmasını umarım: Fatih despotizmi uygulamıştır evet, ama bilime de önem veren biridir. İslami düşünürlerin yanında birçok halktan bilim insanını saraya çağırmıştır. Yine İstanbul’un fethinden sonra kentin yüzde 53’ünü Müslüman diğerlerini gayrimüslimlerden kuruyor. Çok dinli ve çok kültürlü bir kent için bu önemlidir. Oysa şeriat kuralları kentte kalan bütün ötekileri öldürmek üzerine kuruluydu. Yani Fatih öyle iddia edildiği gibi şehri ‘İslambol’ yapmıyor. Dışarıdan Rum ve Yahudileri şehre getirtiyor. Dolayısıyla Fatih’in fethini kutlamak değil, çok kimlikli yanını örnek almalı İmamoğlu. Zira bugün de İstanbul’da Kürtler ve diğer halklar yaşıyor.

Peki, çok tartışılan ve merak edilen soru: İstanbul’un fethinde gemiler karadan yürütüldü mü?
Tabii hayır. Walter der ki; “Bazı toplumlar üretilmiş yalanlardan hoşlanır.” Ben ilk kitabım olan “Fatih ve Fetih”de bunları anlattım. O dönem çokça eleştiri ve saldırıya uğradım. Ama şimdi akademik tarihçiler de bunu kabul ediyor. Tarih efsaneleriyle gözlerin bağlanmasına izin vermemeliyiz. O dönemde gemileri karadan yürütmek için bilimsel bir atılım gerekirdi. Ama bu bizde olmadı. Keşke bugün bilime, yapay zekaya böyle değer verilse. (İstanbul/EVRENSEL)

Reklam
ÖNCEKİ HABER

TSK'den sınır ötesi hava ve kara harekatı

SONRAKİ HABER

Berzan Güneş: Yargılanan ben değilim gazetecilik

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa