Hedef haksızlığın olduğu her yerde olan bir baro
İstanbul Barosu seçimlere gidiyor. 14 Ekim tarihinde Haliç Kongre Merkezi’nde yapılacak olan seçimlerde biri kadın olmak üzere dört aday yarışıyor. 30 bine yakın avukatın kayıtlı olduğu İstanbul Barosu, aynı zamanda dünyanın üç büyük barosundan da biri. Böyle bir baronun yönetiminin nasıl şekilleneceği is
KADINA ŞİDDETE ETKİN ÇÖZÜM ÜRETEN BARO
Tek kadın aday Filiz Kerestecioğlu, barışın dilini savunan, özgürlükçü, katılımcı ve çağdaş bir baro için İstanbul Barosu’nun ilk kadın başkanı olmaya aday.
Baro Başkanlığına neden aday oldunuz?
Türkiye’de yargı sistemi, hak arama özgürlüğü, adil yargılanma ve barış hakkını savunmak için aday oldum. Bizim, avukatların sorunlarına yönelik projelerimiz ve sosyal, katılımcı, demokratik bir baro hedefimiz var.
Seçilirseniz, bir kadın baro başkanı olarak ayırt edici yanlarınız ne olacak?
Türkiye’de genel olarak kadınların yaşadığı ayrımcılıklardan kadın meslektaşlarımız da kendi paylarına düşeni alıyor. Ayrıca hemen her gün yaşanan kadın cinayetleri, tecavüz olayları, genel olarak şiddetin, özel olarak da kadınlara yönelik şiddetin giderek yaygınlaştığı bir ülkede hukukçular çok önemli bir pozisyonda bulunuyorlar. Suriye ile savaşa karar vermek için hükümet elde tezkere bekliyor. Savaş demek, gençlerin ölmesi demek, bütün hak ve özgürlüklerin ortadan kalkması, kadının ve kadınlığın savaşın hedefi haline gelmesi demektir. Tecavüz dahil her türlü şiddetin dizginsiz bir şekilde egemen olması demektir. Biz baro yönetiminde olduğumuzda en önemli farklarımızdan birinin kadınlara yönelik her türlü şiddete karşı baroyu etkin ve çözüm üreten bir yapıya kavuşturmak olacağını düşünüyorum. Ayrıca kadın meslektaşlarımızın baroda ve adliyelerde yükünü hafifletecek, mesleki ve sosyal alanda daha fazla yer alma imkanlarını artıracak önlemler var programımızda. Adliyelerde ve baroda uzman bakıcı sorumluluğunda kreş ve çocuk oyun odaları açmak amacındayız. Baronun organlarında, komisyon ve merkezlerinde, bütün karar mekanizmalarında yüzde 50 kadın kotası uygulamayı hedefliyoruz.
‘DEMOKRATİK YARGI KÜLTÜRÜ OLUŞMALI’
AKP’nin yargıyla ilgili yaptığı-yapmak istediği düzenlemeler çokça tartışılıyor. 3. Yargı paketi, hükümet yetkililerinin yargıyla ilgili yaptığı açıklamalar gibi... Hükümetin yargı ile ilgili olarak gündeme getirdiği değişiklikler konusunda ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle hiçbir Başbakan’ın “Yargı gereğini yapsın” sözünü kullanmaya cüret etmemesi lazım. HSYK’nın yapısına bakarsak; Cumhurbaşkanı’nın 4 üye atama yetkisi olması ve yine Adalet Bakanı’nın kurulun başkanı olması, müsteşarın doğal üye olması bu yapıyı sakatlıyor. Türkiye’de adil bir yargılamanın gerçekleşmesi için yapılması gereken en temel değişiklik yargıç bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin sağlanmasıdır. Bunun yolu da savcı ve yargıçların atama, terfi, disiplin işleri ve diğer özlük konularında yürütmeden tamamen bağımsız tam demokratik bir kurul oluşmasından geçer. Bu kurulun hakimler için ayrı, savcılar için ayrı olarak iki kurul olarak yapılanması gerekir. İkinci temel koşul hakim ve savcıların grevli, toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme hakkına kavuşturulmasıdır. Ekonomik olarak hükümete bağımlıktan ancak bu yolla kurtulabilir, hakim ve savcılar. Üçüncü temel koşul da, hakimler ve savcılar kurullarının kararlarına karşı yargı yolunun açılmasıdır. Esas olan ise bugüne kadar gelen otoriter kültürün yerine demokratik bir yargı kültürünün oluşmasıdır.
BASKICI YARGI SİSTEMİ İLE ÇATIŞAN BİR BARO
Baronun mevcut yönetimi, kamuoyunda daha çok Ergenekon-Balyoz gibi davalarla gündeme geldi. İstanbul’da avukatlar ne gibi sorunlar yaşıyor, baro bu konuda üzerine düşeni yaptı mı? Sizin çözüm önerileriniz neler?
Avukatlar ciddi sosyal, ekonomik sıkıntılarla yüz yüze. Yargı sistemi ile ilgili önemli sorunlar yaşıyorlar. İstanbul’da avukatların nerdeyse dörtte üçü, bir başka avukatın veya şirketlerin bünyesinde işçi olarak çalışıyor. Çalışma koşulları çok ağır; ücretler düşük, fazla mesai ücretleri ödenmiyor, sosyal güvenlikleri yok. Serbest çalışanlarımız da, maliyenin baskısı altında ve hızla tekelleşen büyük hukuk bürolarının rekabeti ile uğraşıyorlar. Yargı, avukatları kendilerinin eşdeğeri olarak görmüyor. Biz öncelikle, mesleğe yeni başlayan genç meslektaşlarımız için ortak büro mekanları kurmayı, hukuk akademisi ve donanımlı bir kütüphane kurmayı planlıyoruz. Yargının avukata ve yurttaşa olan olumsuz tavırlarına/kararlarına karşı da, meslektaşı ve toplumun menfaatlerini gözetmek üzere yargı sisteminin antidemokratik ve baskıcı karakteri ile ‘çatışan’ bir baro oluşturmayı düşünüyoruz. Dolayısıyla bu hedefe ulaşabilmek için, sadece Ergenekon-Balyoz davalarında değil haksızlığın olduğu her yerde olmamız lazım.
Tecavüz davalarında yaşananlarla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? Baro başkanları Fethiye davasında olduğu gibi bu davalarda tecavüzcülerin avukatlığını yapıyor ya da destek çıkabiliyor.
Herkesin savunma hakkı vardır. Bu kesinlikle bir hukukçu için böyledir. Ancak kamuoyunun gözlerinin üstünde olduğu ve kamu vicdanını zedeleyen bu tür davalarda baro başkanları ancak müdahil olabilirler veya gözlemci olarak bulunabilirler. Böyle bir davada sanık vekilliği bir siyasi tercihtir diye düşünüyorum. Nasıl bir siyasi tercih derseniz; erkek egemenliğinden ve kadınlara yönelik şiddeti meşrulaştırmaktan yana tavrını koymak. (İstanbul/EVRENSEL)
‘HEM MESLEĞİMİZİ HEM HUKUKU SAVUNACAĞIZ’
Ümit Kocasakal (Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu Adayı): Baroların iki işlevi olduğunu düşünüyorum. Biri, meslek sorunlarını çözmek ve avukatlık mesleğinin onurunu korumaktır. Ancak, baro alelade bir meslek kuruluşu değildir. Barolar, insan hak ve özgürlüklerini ve hukuk devletini korumak ve kollamakla da yükümlüdür. Biz bu dönemde ikisini de yaptık. Bizi yüksek siyaset yapmakla suçladılar. Eğer yüksek siyaset yapmak, meslek onurunu korumak, hukuğa yönelik saldırılara direnmek ise biz bunu yapmaya devam edeceğiz. Atatürk ilkelerini, Cumhuriyeti ve üniter devleti savunmaya devam edeceğiz. Önümüzdeki dönem baroların önemi daha da artacak. Yüksek yargı dizayn edildi. Şimdi de barolara operasyon için düğmeye basıldı. Biz baroda olduğumuz dönem boyunca 2 tane sosyal tesis açtık. Özellikle genç avukatların yararlandığı ücretsiz servis uygulamasını getirdik. Aldığı oy oranında baroda herkes temsil edildi. Eğer seçilirsek de, bu baro binasını yıkıp, yerine depreme dayanıklı yeni bir bina inşa edeceğiz.
‘BAROYU DEĞİŞTİRME ARZUSUNDAYIZ’
Rıza Saka (Hukukun Üstünlüğü Platformu Adayı): İstanbul Barosu, meslektaşları ve mesleği ile ilgilenmek yerine siyasi davalarla ilgileniyor. Meslektaşlarının yakıcı sorunlarına duyarsız. Ergenokon, Balyoz gibi konularla sürekli beyan bildirmekle meşgul. Ben baronun siyaset yapmasına karşı değilim. Ancak meslek sorunlarını öncellemesi ve çözüm üretmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece siyasi konularla meşgul olursanız duruşma sırasında hakir görülen, haciz arabalarında paket misali taşınan avukatlarla ilgilenmezsiniz. Avukatlar adliye yönetimlerinde etkin değil. Eğer seçilirsek avukatların adliye yönetimlerinde söz sahibi olacağı bir sistem oluşturacağız. Baroyu 20- 30 yıldır aynı zihniyet yönetiyor. Baroda bir değişim zorunlu. Biz bunu değiştirme arzusundayız.
‘AVUKATLIK MESLEĞİNİN GELİŞİMİ İÇİN ÇABALAYACAĞIZ’
Muammer Aydın (Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu Adayı): Ben İstanbul Barosu’nun bir önceki dönem başkanıydım. Hayata geçirmek istediğimiz çeşitli projeler vardı. Ancak İstanbul Barosu’nun şimdiki yönetimi bunlara mani oldu ve bu yüzden yarım kaldı. Bunların arasında, genç avukatlar, bağlı avukatlar ve kamuda çalışan avukatlarla ilgili çalışmalarımız var. CMK ve adli yardım sisteminin etkin kullanılması ve yeniden yapılandırılmasını sağlayacağız. Bölgede halka daha iyi bir hizmet verilmesi için çabalayacağız. Avukat Hakları Merkezi’nin daha etkin ve güçlü olması gerekir. Ne yazık ki bu baro yönetimi döneminde avukatlarla hiç ilgilenilmedi. Bıçaklanan bir avukat arkadaşımızın yanında dahi olamadı. Öncelikle avukatlık mesleğinin daha iyi gelişmesi için çabalayacağız. Ardından da, yargının içinde bulunduğu durum ve sıkıntıların çözülmesi için.